Makale

Zina ve Fuhuş Toplumun Temelini Sarsar

Zina ve Fuhuş Toplumun Temelini Sarsar


Lütfi ŞENTÜRK
Diyanet İsleri Bşk. Yard.


İslâm Dini semavî dinlerin sonuncusu ve en mükemmelidir. Gayesi, Allah’ın en üstün yarattığı insanı dünya ve ahirette mutlu kılmaktır. İslâmiyet, insanın bu mutluluğu elde etmesi için gerekli olan her şeyi emretmiş, onu bundan mahrum edecek her şeyi de yasaklamıştır. Zina ve fuhuş, bu yasaklardan birisidir.

Zina, aralarında meşru bir evlilik olmayan, nikâhı bağı bulunma yan kimselerin cinsî münasebette bulunmalarına denir.

İslâmiyet, evlenmeyi emrederken zinayı haram kılmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de :
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.”’(1) buyurulmuştur.

Resul-i Ekrem (S.A.S.) Efendimiz de bir hadislerinde şöyle bu- yürüyorlar :

“Müminleri Allah Teâlâ’dan daha çok fenalıklardan koruyan kimse yoktur. Bunun için Allah Teâlâ açık kapalı fuhşiyatı (zinayı) haram kılmıştır.” (2)

Zina ve fuhuşun ahlâkî, sıhhî, İçtimaî ve hukukî pek çok zararları vardır. .

Toplumların çekirdeğini aile teşkil eder. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk fıtrî gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de önce buradan alır, insan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bu yuva için en büyük tehlike ise zina ve fuhuştur. Zina ve fuhuş önce ailenin teşkilini engeller. Kurulmuş olan ailenin ise dağılmasına ve perişan olmasına sebep olur,

Zina, İnsanın sağlığını da bozar. Pek çok zührevî hastalıkların kaynağının zina ve fuhuş olduğu tıbben sabit olmuştur. Hatta bugün insan sağlığını tehdit eden AİDS hastalığı da çoğunlukla tenasül organları yoluyla bulaşmaktadır.

Zina ve fuhuşun yaygın hale geldiği toplumlarda ölüm olaylarının çoğalacağını haber veren Resul-i Ekrem (S.A.S.) Efendimiz bu noktaya dikkatimizi çekmek istemiştir. (3)

Zina ile ana rahmine düşen çocukların çoğu kere doğumları engellenir. Dünyaya gelenler ise ortada kalarak perişan olur, anne ve baba şefkatinden mahrum kalır. Zaman zaman bu çocuklardan cami kapılarına bırakılanlar toplumu dehşete düşürür. Çocuğuna sonsuz şefkat ve merhametle dolu ve çocuğu için her fedakârlığa katlanan anneyi, çocuğunu cami kapısına bırakmasına zorlayan, bu yüz kızartıcı kötülüktür. Böylece zina ve fuhuş insanı en büyük özelliğinden, sevgi ve merhamet duygusundan yoksun hale getirir.

Zina ve fuhuş, hangi toplumlarda yaygın hale gelmişse o toplumu çökertmiştir. Bugün, güçlü gibi görünen bazı toplumlar zina ve fuhuş yüzünden büyük sarsıntı içinde oldukları ve zaman geçtikçe de bu sarsıntının daha da artarak o toplumları güçsüz hale getireceği kaçınılmazdır.

Ashap-ı Kiramdan bazılarının zinanın sonuçlarıyla ilgili şu sözleri de dikkate değerdir.

“Zinadan sakının. Çünkü zinada üçü dünya ile üçü de ahiret ile ilgili olmak üzere altı kötü haslet vardır :

Dünya ile ilgili olanlar :
— Rızık ve kazançtaki bereketi kaldırır.
— Ömrü kısaltır.
insanların nefretini mucip olur.
Ahiret ile ilgili olanlar da :
— Allah Teâlâ’yı öfkelendirir.
— Hesabı şiddetlendirir.
— Cehenneme girmeye sebep olur.”(4)

Bunun içindir ki İslâm, zinayı yasaklarken ona götüren vesileleri de dikkate almıştır.

Bir kadınla bir erkeğin halvette baş başa kalmalarından sakınılmasını tavsiye eder. Durumu müsait olanların hemen evlenmelerini emreder: Evlenmenin gereksiz masraflarla zorlaştırılmamasını öğütler. Bir takım yanlış değerlendirmelerde ifade edildiği gibi çocuk sahibi olmanın insanı fakir yapmayacağını, bilâkis evlenenlerden fakir olanları Allah Teâlâ’nın zengin yapacağını bildirir. Kendini haramdan korumak kastiyle evlenmek isteyenlere yardımcı olunmasını emreder.

Diğer taraftan zinaya götürecek mukaddimeleri de zinadan sayar. Nitekim Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz :

“Allah Adem oğluna zinadan nasibini takdir etmiştir. Hiç şüphesiz Adem oğlu {ezelde mukadder olan) bu akıbete erişecektir. Göz zinası (mahremi olmayan kadına şehvetle) bakmaktır. Dil zinası da (zevkle) görüşmektir. Nefsin de zina temenni ve iştihası vardır. (Bu arzu da nefsin zinasıdır.) Tenasül uzvu ise bu uzuvların hepsinin arzularını ya gerçekleştirir (fi’le dönüştürür) yahut (bırakarak) yalanlar.” (5) buyurmuşlardır.

Hadis-i Şerifte Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir noktaya dikkatimizi çekiyor. O da göz, dil gibi uzuvlarla iktisab edilen küçük hataları tenasül uzvu file dönüştürmedikçe ve bunlar birer hayal halinde kaldığı sürece bunlar zina «ayılmıyor ve bu küçük hatalara zina günahı terettüp etmiyor. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de :

“Ufak tefek kusurlar dışında günahın ’büyüklerinden ve hayasızlıktan kaçınanlara gelince, şüphesiz Rabbın, affı bol olandır.” (6) buyurulmuş ve bu tür hataların büyük günahlardan kaçınmak kaydiyle bağışlanacağı bildirilmiştir.

Zina ve fuhuş büyük günahlardan olduğu gibi, iffetli kadınlara zina ve fuhuş isnadı da büyük günahlardandır.

Zina ve fuhuş, beşerin nezih hayatını kirleten bir seyyie olduğu içindir ki Kur’ân-ı Kerîm, Resululah Efendimize biat etmek isteyen kadınlardan uymaları gerekli hususlardan birisinin de iffetlerini korumaları olduğunu bildirir. Nitekim :

“Ey Peygamber, inanmış kadınlar ;
— Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamak,
— ’Hırsızlık yapmamak,
— Zina etmemek,
— Çocuklarını Öldürmemek,
— Elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek
— Maruf hususunda sana karşı gelmemek üzere biat etmeye geldikleri zaman biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (7) buyurmuştur.

Bu husus yalnız kadınlardan değil, erkeklerden de istenmiştir. Nitekim Yesrip (Medine) den gelip Resûl-i Ekrem Efendimizle Mekke’nin kenarında Akabe denilen yerde buluşan ve Peygamberimizin telkinlerini dinledikten sonra müslüman olmak isteyenlere Peygamberimiz şöyle demiştir :

“Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, gocukları öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiç bir yalanla bühtan ve iftirada bulunmamak, doğru iş de isyan etmemek üzere bana biat ediniz...”(8)

Zina ve fuhuş, mü’ minin manevi duygularını zedeleyeceği için, olgun iman ile bir arada bulunmasının mümkün olmadığı Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından bildirilmiştir.
Ebu Hureyre (r.a.)den rivayete göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur :

“Zina eden kişi zina ettiği sıra (tam ve olgun bir) mü’min olduğu halde zina etmez...’’O

Evet, zina büyük günahlardandır, olgun iman ile bir arada barınmaz. Fakat onu işleyeni de imandan çıkarmaz. Esasen yalnız bu değil günahların hepsi böyledir ; onları işleyen kimse günah olduklarını inkar etmedikçe imandan çıkmaz, günahkâr olur. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz :

“Hiç bir kul yoktur ki” Lâ ilâhe illallah “desin, sonra bu tevhit akidesi üzerine ölsün de Cennet’e girmesin, muhakkak Cennet’e girer.” buyurdu. Bunu duyan Ebu Zer radıyallahu anha diyor ki ben :
— Zina etse de hırsızlık etse de mi? diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
— Evet, zina etse de hırsızlık etse de, girer, buyurdu. Ben tekrar :
— Zina etse de hırsızlık etse de mi ? dedim, Peygamberimiz Efendimiz :

— Evet, zina etse de hırsızlık etse de yine girer, buyurdu. Ben :
— Ey Allah’ın Resulü, zina etse de hırsızlık etse de mi girer? dedim, Resûl-i Ekrem (S.A.S.) :
— Evet, Ebu Z’ar’in burnu toprağa sürülse ve böylece zelil ve hakir olsa bile o kul zina etse de hırsızlık etse de yine (er geç) muhakkak cennete girer,” diye cevap vermişlerdir. (l0)

Ebu Zer hazretleri bu hadisi rivayet ederken : “Ebu Zer’in burnu kırılsa da izzet ve gurur ezilse de Resûl-i Ekrem böyle ısrar ile tebşir buyurdu" dediğini ravi bildirmiştir.

Resûl-i Ekrem Efendimizin zina ve hırsızlık gibi günahları irtikâp eden kimsenin tevhit akidesi üzere ölmesi şartıyla Cennet’e gireceğini müjdelediği halde Ebu Zer (r.a.)İn bunda tereddüt etmesinin sebebi, Resûl-i Ekrem’in daha önce : “Hiç bir zina kar zina ederken mü’min olduğu halde zina etmez.” buyurduğunu duymuş olması idi. Şimdi ise zina edenin de hırsızlık edenin de Cennet’e gireceğini müjdeliyordu. Cennet’e ancak müminler gireceğine ve zina, hırsızlık gibi günahları işleyen kimse de mü’min olarak ’bunları yapamıyacağına göre nasıl Cennet’e girecek diye düşünüyor ve her iki hadis-i şerifi telifte güçlük Çekiyordu. Artık anlaşılmıştı ki Resûl-i Ekrem birinci hadisle imanın kemalini, ikinci hadisle de iman asimi kastetmiş oluyordu. Yani zina ve hırsızlık gibi günahları işleyen kimse mü’mindir, ancak tam ve olgun mü’min değildir; kusurlu ve günahkâr mü’mindir.

Evet günah iman aslını değil, kemalini olumsuz şekilde etkiler. Olgun müminler tarif edilirken Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur :

“Mü’minler o fazilet sahihleridir ki (şirk gibi) günahın büyükler- r in den ve (zina gibi) açık kötülüklerden çekinirler ve Öfkelendiklerinde (darıldıkları kimselerin) kusurlarını örterler.”(11)

“Onlar, Allah’ın yanında ‘başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur.”(12)
En büyük fazilet, kişinin heva ve hevesine kapılmayarak iradesine hakim olmasıdır. Böyle olan kimse Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmış olur. Bunlar Cennet’e girmeyi ve Allah Teâlâ’nın büyük lütuflarına ermeyi hakkederler, ’Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de

“Kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkonmuşsa varacağı yer şüphesiz cennettir.” (13) buyurulmuştur.

Resûl-i Ekrem (S.A.S.) Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır :

“Her kim ağzın iki kemiği arasındaki dilini ve iki budu arasında bulunan (edep yerini) kötülükten korumayı bana temin ederse ben de kişiye Cennet’i temin ederim.” (14)

“Kadın, beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur ve kocasına itaat ederse kendisine” Hangi kapıdan istersen cennet’e gir “denir.” (l5)

Allah korkusu sebebiyle iffetini koruyanlar kıyamet günü Arş’ın gölgesinde gölgelenecek 7 sınıf insandan biri olacaktır. Nitekim Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu yedi sınıf insanı şöyle tadat buyurmuşlardır : ,

“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onları (Arş’ının) gölgesinden başka hiç bir gölge bulunmayan günde (kıyamet gününde) gölgesinde gölgelenecektir.
— Âdil hükümdar,
— Allah’a ibadet ederek yetişen genç,
— Gönlü mescitlere bağlı olan kimse,
— Allah için sevişen, O’nun için bir araya gelen, O’nun için birbirinden ayrılan iki kimse,
— Kendisini mevki sahibi güzel bir kadın (meşru olmayan ilişkiye) davet ettiği halde “Ben Allah’tan korkarım” diyen kimse,
— Sol elinin verdiğini sağ eli duyamayacak kadar gizli sadaka veren kimse,
— Tenha bir yerde Allah’ı anarak gözleri boşanan kimsedir.” (16)

1936 da Çaykara’da doğan Lütfi ŞENTÜRK, hafızlığını babasından tamamladı. Ahmet Hulusi Serdaroğlu’ndan Arapça okudu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda açılan imtihanı kazanıp Tosya’ya vaiz olarak atandı. Dışardan ortaokul ve lise imtihanlarını verdi. Daha sonra Tosya ve Niğde Müftülüklerinde bulundu. Vaiz olarak Ankara’da görev yaptı. "1971’, yılında Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesini bitirdi ve Ankara Müftülüğü ‘ne atandı. 1978 yılında Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına getirildi. 1980 yılında da T.C. Bonn Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri oldu. Bu görevinden yurda döndükten sonra tekrar Diyanet işleri Başkan Yardımcısı oldu. 1988 yılında Riyad Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği’ne atandı. 25.9.1990 tarihinden itibaren Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir.

Evli ve iki çocuk babası olan ŞENTÜRK Arapça biliyor.


(1) İsra, ayet: 32.
(2) Hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.
(3) Hadisi, Hakim rivayet etmiştir.
(4) Tenviru’l-Ezhân min. Tefsir-i Ruh’il-Beyân, Beyrut 1988, C. 2, s. 342.
(5) Hadisi, Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.
(6) Necm, âyet : 32.
(7) Mümtehıme suresi: 12,
(8) Hadisi, Buharı rivayet etmiştir.
(9) Hadisi, Buhârî rivayet etmiştir.
(10) Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.
(11) Şûra, âyet: 37.
(12) Furkan, âyet: 68.
(13) Nazi at; 40.
(14) Hadisi, Buhârî rivayet etmiştir.
(15) Hadisi, Ahmet b. Han bel ve Taberani rivayet etmiştir.
(16) Hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.