Makale

BİR YUNUS EMRE TAKİPÇİSİ BURSALI AŞIK YUNUS

BİR YUNUS EMRE TAKİPÇİSİ BURSALI AŞIK YUNUS
Türk Tasavvuf tarih ve e- debiyatımn âbide şahsiyetlerin­den olan Yunus Emre’nin (1241­1321) en mühim özelliklerinden birisi ’klasik sûfî terminoloji­sini Türkçeye adapte etmesi­dir. O’nun, kendisine has sesi ve üslûbu, kolay gibi görünen fa­kat derin manâlar taşıyan ifa­deleri, bir "yunus tarzı”nın doğ­masına sebep olmuştur. Yunus Emre, kendisine has tarzıyla, Anadolu’da daha sonra yetişen pek çok sûfîyi, divân ve saz şâirini etkilemiştir. Bu etki bazı kaynaklarda çok açık bir şekil­
de de dile getirilmektedir. Bir örnek olmak üzere XVI. Yüz yıl başlarında yaşayan Halveti şeyhi Vâhib Ümmî’nin şu bey­tini verebiliriz:
Biz Yûnus’un sebâkın evliyâdan okuduk
Gizlü degül bellüyüz şimdi zaman içinde
Yûnus Emre’nin İlâhîleri tabiî olarak geniş müslüman Türk kitleler tarafından benim­senmiş, okunmuş ve bugünlere aktarıla gelmiştir. Bununla bir­likte Yûnus’un ilâhîlerine azda olsa olumsuz tenkitlerin yapıldığını görmekteyiz. Söz konusu ten­kitler, öncelikle zâhid çevrelerden gelmektedir. Aynca dünya perest bazı kişilerin Yunus’a cephe aldıkları görülür. Zâhid tenkitçilerin ba­şında Ebu Suud Efendi (Ölm. 1574) bulunmaktadır. Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin verdiği bir kaç fetvaya göre “Yunus’mu şiirle­rinde gayr-ı şer’î ibareleri! bulunmaktadır ve meclislerde okunma­sının bazı sakıncaları vardır (1). Yukarıda belirtildiği gibi, dünya ve rest bazan kişilerin de Yunus’un hallilerindeki fikirleri benimsemedik­leri, hattâ bu şiirlerle alay ettikleri görülmektedir! Bu cümleden ola­rak meselâ. XVI. Yüz yıl divan şâirlerinden Meâli’nin iki ayrı şiiri örnek verilebilir. Meâli’nin aşağıdaki şiirine bakılacak olursa, renklerin elâ gözden, kara kaştan, yani güzellerden hoşlandıkları, fakat Yunus Emre sözünden hoşlandıkları anlaşılmaktadır :
Yunus Emre sözini a sûfî n’etsün rindler
Bunlara söyle ala gözden ü kara kaşdan
Öldüre gibi beni âhir Meâlî derd ü gam
Kişiye şimdi mi ermişdür ölüm yoldaşdan(2)
Meâlî diğer bir kıt’asında Yunus’un, işret meclisine yapılan davete icabet etmediğini söylemekte, fakat bunu söylerken alaylı bir ifade kullanmaktadır :
Beş on âdem eşeği yevm-i şekle
Oturmışlar olup meşgul hamre
Getürdildi kamusı da’vet ile
Muti olmadı amma Yûnus Emre(3)
Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı kadarıyla Yunus Emre, ge­niş şöhretine, engin hoşgörüsüne rağmen, her devirde İşleyen tenkit mekanizmasının çarkından kurtulamamıştır. Falkat demin belirttiği­miz gibi, böylesine olumsuz düşünceler, sayılabüecek kadar azdır. Ne ki, söz konusu üç-beş satır, Yunus’un fikirlerine ve şöhretine gölge düşürecek mahiyette de değildir.
Yunus, bilhassa kendisinden sonra gelen Türk sûfî şairlerin üs­tadı konumundadır.
Yunus Emre’nin etkilediği şâirler arasında “Âşık Yunus” mah­lasını taşıyan ve XV. asırda yaşadığı tahmin edilen Bursa’lı bir Halvetî-Nurbahşî dervişi vardır. Bu Âşık Yunus’tan başka aynı mah­lası veya sadece Yunus’u kullanan başka şâirler de yaşamış olabilir. Kütüphanelerimizi dolduran yüzlerce Mecmua ve Cönkte “Yunus” taşırmalı pek çok şiir görülmektedir. Çoğu basit olan bu şiirler umumiyetle âşık tarzında kaleme alınmışlardır. Dolayısıyla Yunus Emre ve Âşık Yunus tarzından farklı bir edaya sahiptirler. Şunu da belirtelim ki, âşık tarzı Yunus mahlas şiirleri ihtiva eden yazma kaynaklar (Cönkler) daha çok XVIII. Asırdan sonra yoğun bir şekilde görülmektedir.
Yunus Emre araştırmalarında hususiyetle Yunus Emre ve Âşık Yunus’un şiirleri karıştırılmaktadır. Bu iki şairin şiirlerini ayıran en eski yazma, Bursa Halk Kütüphanesindeki (bkz. Eski Eserler Bl. Nu: 882) Mecmua ‘dır. XV. Asırda derlenen bu yazmadaki şiirler, "Âşık Yunus Fermayed” ve “Yunus Emre Ferin ayed” başlıklarıyla “şuurlu olarak” tasnif edilmişlerdir. Bu Mecmuada, her ne kadar mahlaslar belirtilmeye ve şiirlerin kime ait olduğu gösterilmeye ça- lışümışsa da. Yunus Emre’nin “Âşık Yunus” mahlasını kullandığı da bilinmektedir. Böyle dunca, şiirlerdeki mahlaslardan hareket ede­rek bir tasnife gitmek emin bir yol olmayacaktır. Şu da var ki, bir şiir, farklı yazmalarda türlü türlü mahlaslarla karşımıza çıkmakta­dır (4).
Bursalı Yunus hakkında çok az bilgimiz vardır, gürlerinde he­cenin yanında aruzu da kullanan bu şâir, Yıldırım Bayezîd, Çelebi Mehmed ve II. Murad zamanlarında yaşamıştır. Bir kaç şürinden hacca gittiğini veya gitmek istediğini anlıyoruz :
Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozma sürsem yüzünü
Hak nasîb eylese görsem yüzünü
Yâ Muhammed cânum arzular seni(5)
Allah evi ziyâretdür ben anda varmak isterin
Muhammet’ün güzel rûrın gözümle görmek isterin
Hacılar deve katarlar kum denizine batarlar
Taşı şeytana atarlar ben anı urmak isterin (6)
Berye kumlarım çeken
Varuban ziyâret eden
‘Arafat’a inüp çıkan
Gel varalum Muhammed’e
Mekke’nün ortası kara
Hem nazar itdüm dört yâra
Âşık oldum Peygamber’
Gel varalum Muhammed’e (7)
Âşık. Yunus’un olduğunu zannettiğimiz meşhur bir şiirde de, Bursa’nm manevî mimarlarından olan Halveti Şeyhi Emir Sultan Hazretleri (1368-1430) övülmektedir:
Yunus sana cândan tutmuşdur özü
Mübarek ravzana hem sürer yüzü
Efendüm ceddine ulaşdur bizi
Yeşil donlu Emir Sultân merhaba
Aşık Yûnus, bir başka şiirinde ise, Emir Sultân Hazretleri’nin tür­besinde (Yeşil Türbede) zikirle meşgul olan dervişleri dile getirir. Söz konusu şiirden, Emir Sultân’m vefatından dolayı Âşık Yûnus’un müteessir olduğu da anlaşılmaktadır :
Emir Sultân dervişleri
Teşbih ü sena işleri
Dizilmiş hümâ kuşlan
Emir Sultân türbesinde
Aşağıdaki beyitte, Emir Sultan için “Emir Hacı” lakabı kullanılmak­tadır. Yunus mahlaslı bu şiir, kanaatimizce Âşık Yunus’undur :
Kaflemüaden aynı düşdüm iy Emir Hacım benüm
Asî haramî kesinde kıdı kervânum meded(8)
İktibas ettiğimiz bu kıt’a ve beyitlerden hareket ederek şöyle bir hükme varılabilir : Âşık Yunus, Emir Sultân müntesibi bir der­viş ve şâirdir. Haliyle Âşık Yunus’un bir Halvetî-Nurbahşî olması icap eder. Emir Sultan, Seyyid ‘İsâ namında bir Halvetî şeyhinin post-nişinidir. Bu şeyhin silsüesi de, Seyyid Necmüddin-i Kübra yoluyla Hz. Peygamıber’e ulaşmaktadır (9).
Âşık Yunus’un şiirleri içinde, Kâdirî tarikatinin Piri, Abdülka- dır Geylanî’ye de bir medhiyye vardır. Bu medhiyye şöyle başlar :
Seyyah olup şu âlemi ararsan
Abdülkâdir gibi bir er bulunmaz
Ceddi Muhammed’dür eger sorarsan
Abdülkâdir gibi bir er bulunmaz(10).
Âşık Yunus’un gürlerinden çıkarabildiğimiz bilgiler bu kadardır. Kaynaklarda O’nun 843 Hicrî’de (M. 1438) öldüğü ve ölümüne gülşen-i tevhîd” veya "Âşık Yunus Emre” terkipleriyle tarih düşürül­düğü belirtilmektedir.
Âşık Yunus’un kabri veya makamı, hâlen Bursa’da Karaabdtir- rezzak mahallesindedir. Gazzî-zade Şeyh Abdüllatif Efendi, Hülasatül- Vefeyat adlı eserinde bu kabirden şöyle bahseder :
"Yûnuslar (K.S.) : Sultan. Emîr yolunda Şiblî Önüne karîb ma­halle arasında üç zat meşhurdur. Merakıd-i ‘aliyyeleri ziyâret olu­nur. Evvelki Yûnus Emre, Aşık Yunus İkinci, üçüncü Abdürrezzak-ı Uşşâk-ı ser-bülend! diyü ta’rîflermde şuarâdan biri ibeyt İnşâr idüp türbe kapusı üzerinde dahi şâir ebyâtla mermer üzere nakş ve tahrir olunmuştur” (11).
Bu ziyaret mahallinde Âşık Yunus’a ait bir kabrin bulunduğu XVII. Asırda ortaya çıkmıştır. Merkad büyük mutasavvıf Niyazî-i Mısrî (1618 -1094) tarafından keşfedilmiştir. Mısrî’nin söz konusu keşfi, Bursa tarih ve vefiyatlarından bazılarına kaydedilmiştir. Mısrî’nin menakıbım anlatan Tuhfetü’l-Asrî Fî-Menâkıb-ı Mısri” (Bursa 1300) ve Ölzâr-ı Misil” adlı eserlerde de zikredilen Aşık Yunus’la İlgili bu anekdot, daha önceki araştırmalarda pek değerlendirilmemiş veya üzerinde pek fazla durulmamıştır. Son Mısrî dergâhı postnişni Mehmed Şemseddin Efendi (Vefatı: 1036) tarafından yazılan Gülzar-ı Mısrî adlı menakıpnâmede hadise şöyle ifade edilmektedir : "... Bursa’da Âşık Yunus Hazretleri’nin makamını keşfen mey­dana çıkararak el-yevm ziyâretgâh olan makamma giderek :
— Hazâ kaıbr-i Âşık Yunus, (buyururlar. Hakikaten orasını ka­zarak lahdeler zuhur eder...”(12).
Gülzâr-ı Mısrî müellifi, eserinin bir başka yerinde ise, piri Niyazî-ı Mısrî’nin, Aşık Yunus’un etkisinde şiirler yazdığını söyler ve şöyle der :
“Her veli evvelce geçen evliyâullahm birisine min-cihetü’t-te- eellî, benzer. Meselâ cenâb-ı pîrin nutuklarına bakılırsa Neş’e-yi Muh- yiddin (-îbn Arabî) ve Aşık Yûnus görülür. Bazı İlahîlerinde : Herkese çün cân gerek Yunus durur duı bana gibi mısralara tesadüf edilir. Hazret-i Yûnus’un divânını okuyordum; O’nda, “dot-dost” redifli bir İlahî var. Mısri de bir İlahîsinde “çagururam dost dost” buyuruyor...” (13)
Bursalı Yûnus, bilhassa yazma kaynaklara gidildikçe çok daha iyi tanınacaktır.
Aşık Yûnus’un şiirlerine gelince :
Yazma kaynaklarda, özellikle cönk ve mecmûalarda, muahhar Yunus Emre Divânı yazmalramda “Aşık Yunus”un pek çok şiiri gö­rülmektedir. Bizim Yunus’un şiirleri dışındaki Yunus tapşırmalı şiir­ler genellikle hece vezni ile söylenmişlerdir, Yunus’ta, kanaatimizce hece olmakla birlikte, aruza daha fazla temayül vardır. Fakat Yu­nus muakkibi oan Yunuslar umumiyetle hece veznini kullanmışlar­dır. Bizim tesbitlerimize göre, Âşık Yunus’un şimdilik üç yüz kadar şiiri vardır. Bu sayı, yazma kaynaklar tarandıkça daha da artacak­tır t1").
(1) Bkz. Cahit Öztelli, Şeyhülislâm Ebussuud Efendı’nin Fetvalarında Yunus İlahîleri, Emre Dergisi, C. 2, s. 16, Eskişehir 1965, s. 5-6.
(2) Bkz. Edith Ambros, Candid Penstrokes, The lyrles of Meali, an ottoman Poet the 16. Century, Klaus Schurara Verlag, Berlin 1982, s. 351.
(3) A.g.e., s. 469.
(4) Bu mahlas değişikliklerini toplu olarak değerlendirmek İçin bkz. Dr. Mus­tafa Tatcı, Yunus Emre Divanı, İnceleme-Metin, (Basılmamış Dr. Tezi, C. II), Ankara 1990.
(5) Bkz. Divân-ı Yunus Emre, Çorum Yazması varak 84 (Not; Bu yazmaların numara ve özellikleri İçin Bkz. Dr. Mustafa Tatçı, a.g. tez, C. II).
(6) Bkz. Bursa Mecmuası, Varak 3a.
(7) Bkz. Bursa Mecmuası, Varak 16b.
(8) Bkz. Bursa Mecmuası, Varak 52b.
(9) Bkz. Mehmed Şem şeddin-i Mısrî, Yadîgâr-ı Şemseddin, Bursa 1332, s. 4; Baldırzâde Muhammed Selisi, Vefeyât-nâme, Süleyman iye Ktp. Esad Efendi Bl. Nu: 1381, varak 4; Bursah İ. Beliğ, Güldeste-İ Riyâz-ı Irfân, 1302, s. 71.
(10) Bkz. Çorum Yazması, Varak 20b.
(11) Gazzi-zade Abdüllatif, HulasâtuI-Vefeyât, Süleymaniye Ktp. Esad Efendi Bl. Nu : 2257, vr. 35b.
(12) Şemseddin Mısrî Gülzâr-ı Mısri, (Müellif hattı bir kopyası elimizdedir), s. 65.
(13) Şemseddin Mısri, a.g.e., s. 67.
(14) Biz bu gürleri derleyip, yayımlanması İçin Kültür Bakanlığına vermiş bu­lunuyoruz. (M. Tatçı).
Dr. Mustafa TATÇI
1961 yılında Kızıleabötük (Denizli)’te doğ­du. İlk ve ortaokulu Kızılcabiilük’te; Lise tah­silini Denizli Llsesi’nde tamamladı. 1984 yılın­da Uludağ Üniversitesi Necati Bey Eğitim Fa­kültesi Edebiyat Bölümünden mezun oldu. Hayreti Dİvam’nda Din ve Tasavvuf adlı ça­lışmasıyla, Gazi Üniversitesinde Yüksek li­sans yaptı. Aynı Üniversitede "Yunus Emre Divanı, İnceleme-Metin” adlı teziyle 1990’da Doktorasını tamamladı. 1986’dan beri Gazi Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölümünde Öğre­tim Görevlisi olarak görev yapmaktadır.
Yunus Emre Bibliyografyası (Ank. 1989) adlı bir eseri ve elliden fazla dinî-tosavvufî Türk edebiyatıyla ilgi makalesi bulunmaktadır. Dr, TATÇI, evli ve bir çocuk sahibidir.