Makale

YUNUS’UN DERVİŞE BAKIŞI

YUNUS’UN DERVİŞE BAKIŞI
Yard. Doç. Dr. Ahmet MERMER
Bugüne kadar Yunus Emre ve eserleri hakkında İlmî olan ve İlmî olmayan pek çok sayı­da makale ve eser yazılmıştır. Bu makale ve eserlerin çoğun­da Yunussan bahsedilirken “dervişlik” vasfı anılmadan ge­çilmemiştir. Bir kaç makale ve eserde (1) dervişlik üzerine kı­saca bazı tesbitler ortaya ko­nulmuştur. Biz de bu makale­mizde Yunus’un divanını(2) bütünüyle inceleyerek derviş ve dervişlik ile ilgili şiirlerini ve beyit­lerini toplayıp şairin bu yönüne yeniden ve geniş olarak bakmaya çalışacağız. Bakma ve bakış dedik. Çünkü dervişi tanıtması bakı­mından önemli saydığımız şu Farsça
Derviş suhan zî-dîde gûyed
Amî suhan ez-şinîde gûyed
beyitte de belirtildiği gibi, “dervişler bir yönüyle- ancak gördük­lerinden, yani ayne’l-yakın gözlemlerinden söyler, avam ve bilgisiz kişiler ise şundan bundan duyduklarından lakırdı eder” denir.(3)
Asıl konuya geçmeden Önce “Derviş” kelimesi üzerinde dura­lım : Derviş, aslında Farsça “kapı kapı dolaşan”, yani “dilenci” anlamına gelen bir kelimedir, diye açıklanmaktadır, Farsça “deryöş” kelimesinden bozma olduğu da tahmin edilmektedir. Tasavvuf te­rimi olarak bu kelime İslâm dünyası’nın büyük bir kısmında “bir tarikat mensubu” anlamına geldiği bilinmektedir. Farsça ve eski­den Türkçe’de ‘‘sadaka toplayan kimse’’ gibi dar anlam ifâde eder ve bunların karşılığı Arapça’da "fakir”dir. Islâm dünyası’mn bazı ülkelerinde (Fas, Cezayir gibi) geniş mânâda dervişin karşılığı ola­rak “kardeşler” anlamında “ihvân” kelimesiyle karşılanırdı (4). Türk dilinde derviş kelimesi geniş mânâsıyla yukarıda belirtilen kelimele­rin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Sözlüklerde belirtilen anlam­lar da bunlardır.
Tasavvuf terimi olarak tarikata girmiş kişilere verilen ad ol­duğu gibi, mesela Bektaşîlikteki törenlerde taç, tennûre ve hırka giyip kemer bağlayan kişilere verilen ünvandır da(5).
Yunus Emre, şiirlerinin pek çoğunda adını bir sıfat ile birlik­te belirtir. Bu özellik başka şâirlerde de görülebilen bir özellik de­ğildir. Ahmed Yesevî gibi bazı şâirlerde rastlanılabilmektedir(6). Yunus, şiirlerinde Âşık Yunus, Miskin Yunus, Koca Yunus Derviş Yunus gibi sıfatlarla seslendiği gibi Yunus Emrem gibi ifâdeleri de vardır. Hem böyle sıfatlar kullanılması, hem de dervişi ve dervişliği en iyi tanıtan, adeta onun felsefesini yapanların önde geleni ve en iyi tasvir edenin Yunus olması sebebiyle biz de böyle bir ko­nuyu seçmiş bulunuyoruz.
Dervişlik gerek Tekke, gerekse Divan edebiyatlarında başlı ba­şına edebî bir olaydır, önemli bir insan tipidir(7). Meselâ Salih Baba(8) ’nın
Evvelâ bir pîre teslim olmayan derviş midir
Eşiğinde baş koyup cân vermeyen dervîş midir
Ahmed Paşa’nın(9)
Dil zülf-i siyâhında gam yimeğe kânîdür
Dervişe hemân besdür bir lokma vü bir. hırka
gibi beyitlerde dervişliği tarif eden, tanıtan şiir veya beyitler yok değil, ama Yunus’un gürlerinde dervîş ve dervişlik, sadece tarifte kalmaz, onu bir yaşayış tarzı, belli bir hayat felsefesinin geniş halk kitlelerine yayılması ve o devrin bazı değerlerinin sembolü sayılan İdeal bir insan tipi olarak ortaya konulduğu görülür.
Yunus’un divanı’nda yer alan dörtyüzün üstündeki şiirlerden beş tanesi bütünüyle ve doğrudan dervîş ve dervişlik üzerinedir. Bunlardan ilki şudur:
Hakk’ı bulmak isteyenler eylesün nefsüni dervîş
Çalap bize mürşîd virmiş dervîş olabilsem dervîş
Nefs yolından geçemezin aşk şarâbın içemezin
Gönlüm kara açamazın dervîş olabilsem dervîş
Hakk’a yakm olam mı ki rahmetine talam mı ki
İremedin ölem mi ki dervîş olabilsem dervîş
Bu acâyib sevdâ düşdi gönlüm karâr kılmaz benüm
Bildüm işüm cümle hatâ dervîş olabilsem dervîş
Dosta bilişene irsem dostun yolma yürisem
Ânla nâmûsı koşam dervîş olabilsem dervîş
Bir gün işüm tamâm ola hep itdüğüm gümân ola
Meğer Hak’dan emân ola dervîş olabilsem dervîş
Eger virürlerse emân kulluğum olmadı temam
Ey bîçâre Yûnus hemân dervîş olabilsem derviş(10)
Yukarıdaki beyitlerden de anlaşılacağı gibi, bu şiirinde Yunus, der­viş olabilmenin Özlemini duymaktadır. Hakk’a ulaşabilmenin, Tan- rı’nın lutfu olan mürşide erişebilmenin, dostla bilişebilmenin yolu derviş olabilmektir, der. Bu şiirde bir de dikkati çeken nokta var ki o da “nefsini derviş eylemek”. Bu ifâde Yunus’a özgüdür, dene­bilir.
Dervişler gönli safâ hükm ider Kaf’dan Kafa
Ey niçe selâtinler zebûnı dervişlerim
Dervîşlerün hâllan Hakk’a gider yolları
Arş’da na’lin döndürdi Üveysi dervîşlerün
Rasûl ağdı mi’raca nazar eyledi hâce
Görün görün kim niçe vasfını dervîşlerün
Arşdan döndi Mustafa anda ashâb-ı safâ
Dinledi sözlerini sır sözi dervîşlerün
Rasul idi tapuya elin urdı kapuya
Dediler kimsin ana miskin dervîşlerün
Rasûl girdi içeri yârenler turdı
Örü Âşıklar dîdân gördi visalin dervîşlerün
Rasûl eydür ey Kayyûm bunlar acâyib kavim
Sır denizi kılmışsın gönlünü dervîşlerün
Bunlara benüm didüm bunlara benüm didüm
Umtdurdum mâlını gencini dervîşlerün
Dervişlik bir pışedür hırkacuğu mîşedür
Çok canavarlar yörür tonında dervîşlerün
Miskin Yunus neylesün niçe bir şerh eylesün
Âşıkdur kul söylesün vasfını dervîşlerün (11)
Bu ikinci şiirinde şâir, dervişlerin gönüllerinin anlığım, baş- baş­tan başa hükmedici olduklarını, pek çok padişahın dervişlere kar­şı âciz kaldığım, dervişlerin hâlleri bulunduğunu, yollarının Tanrı’ya
vardığını ve dervişlerin Üveys’i(12) Arş’ta Hz. Peygamber’in nâlinini çevirdiğini belirtir. Yine söze devam eder : Hz. Peygamber Mi’râc’a vardığım, dönünce sûfîler topluluğuna uğradığını, kapılarını çalarak içeriye girdiğini, dervişlerin ayağa kalkıp Hz. Peygamber, onların visaline eriştiğini, Hz. Peygamber’in bunlarda gördüğü hâl üzerine “Yârabbı, bunlar acâyib bir topluluk, sen, dervişlerin gö­nüllerini sır denizi etmişsin” dediğini, Allah da “evet, bunlar benim, bunlara ulaşın, dervişlerin mallarım, hazînelerini unutturdum ”diye söylediğini bir bir saydıktan sonra, dervişliğin bir sanat olduğu­nu, dervişin hırkasının âdeta bir orman, bu yüzden de onların elbi­sesinde çok canavarların yürüdüğünü, kısacası dervişlerin bütün bu vasıflarım âşık kulların söylemesini zikrederek sözü bitirir.
İşidün ey yârânlar eve dervişler geldi
Cân şükrâne virelüm eve dervişler geldi
Her kim gördi yüzüni indürür kendözüni
İlm-i bâtından öter eve dervişler geldi
Dervişler uçan kuşlar deniz kenarın kışlar
Zihî devletlü başlar eve dervişler geldi
Dervişler yüzi sulu görenler olur delü
Bâtını Arş’dan ulu eve dervişler geldi
Seydî Balum(13) ilinden şeker tamar dilinden
Dost bağçesi yolından eve dervişler geldi
Yûnus kulun önürsüz kimsesi yok yalunuz
Fidi olsun cânımuz eve dervişler. geldi(14)
Yunus bu üçüncü şiirinde de dervişliğin derinliğini, irfânını, yüceli­ğini anlatır : îlm-i bâtından haber veren, bâtını Arş’tan da ulu olan, dost bahçesinden gelen, yolunda can verilen dervişler. _
Dinün imânın vansa hor görmegil dervişleri ’ Cümle âlem müştakdurur görmekliğe dervişleri
Ay u güneş müştakdurur dervişlerim sohbetine
Firişteler teşbih olur zikir ider dervişleri
Tersâlar tapuya gelür hükm ıslan zebûn olur .
Tağlar taşlar secde kılur göricegez dervişleri
Ol fahr-i âlem Mustafâ ol ma’den-i sıdk u safâ
İster isen andan vefa incitmegil dervişleri
İncidesin âh ideler ömrin gülin kundalar
Gözsüz olasın yideler tâ bilesin dervişleri
Derviş okı ırak atar hey dimedin cana batar
Gâfil olma yiter tutar hor görmegil dervişleri
Yir gök eydür hırka haki himmetleri olsun bâkî
Çün pâdişâh oldı sâkî esridiser dervişleri
Gökden inen dört kitabı günde bin kez okunsan
Vallâh dîdân görmeyesin sevmezisen dervişleri
Devletlüler sever bizi her dem sorar hâlimüzi
Kördür münkirlerin gözi görmeyiser dervişleri
Yunus eydür bu aşk geldi ölmüş cânum diri kıldı
Sen ben dimek dilden kaldı göricegez dervişleri (15)
Dini, imânı olanlar dervişleri hor görmemeli, bütün âlem onları gör­mek için can atar, diyerek başlanılan dördüncü şiirde Yunus şunları söyler; Ay ve güneş onlan özler, melekler bile dervişleri zikreder, Hristiyanlar, dervişleri görünce tövbeye gelirler, taç taht sahipleri âcizleşir, dağlar taşlar secdeye vanr. Dervişlerin attığı ok hedefine vanr, sıdk ve safâ’mn kaynağı, âlemlerin gururu olan Hz. Peygam­berin şefaatine ulaşmak istersen dervişleri incitme, incinirlerse on- lânn bir âhı ömrünün gülünü kuruturlar. Yir ve gök hırka hakkı için himmetleri sonsuz olsun der. Dervişleri sevmez isen günde dört kitabı bin kez okusan vallahi dîdân göremezsin. Yunus der ki : Bu aşk geldi de cânımız dirildi, dervişleri görünce de sen ben demeyi unuttum gitti.
Yukandaki şiirin ikinci beytinde dervişlerin sohbetine güneş ile ay özlem duyuyor ifâdesini, daha doğrusu böyle bir ifâdedeki gü­neş ve ay motifini bazı divan şâirlerinde de görebiliyoruz. Mesela XVI, yüzyılın büyük şâirlerinden Hayâli Bey de şöyle der:
Mihr ü meh iki ışıkdur tekye-i eflâkde
Tekyenün kurbanlarıdur geşt edenler hâkde(16)
G.351-18/1
Gökyüzü tekke şeklinde düşünülmesiyle ay ve güneş de ışık dervi­şine benzetiliyor. Bunu belirtmemizdeki amaç Yunus’u dervişlik anlayışında pek çok sıfatlar ve vasıflar yer almasına rağmen, in­sanlığa bakışı gibi, geniş kapsamlı bir ifâdenin yer aldığını vur­gulamak ve mukayese imkânı vermektir.
Ben dervîşem diyen kişi işbu yola âr gerekmez
Derviş olan kişilerün gönlü gindür dar gerekmez
Derviş gönülsüz gerekdür söğene dilsüz gerekdür
Döğene elsüz gerekdür halka beraber gerekmez
Halka benzetmeye işin süre gönlünden teşvişin
Yüz bini birdür dervîşün arada ağyâr gerekmez
Eğer dervîş isen derviş cümle âlem sana biliş
Fodulluğı hulka değiş arada ağyâr gerekmez
Dervîş olan kişilerün miskinlikdür sermâyesi
Miskinlikden özge bize mâl ü mülk ü şar gerekmez
Er elini aldunısa ere gönül verdin ise
İkrâr ile geldün ise pes ere inkâr gerekmez
Yûnus sen gördün bir eri arturma gördüğün biri
Şudur budur diyübeni dervîş târumâr gerekmezi(17)
Yunus bu beşinci şiirinde İnsanî duygular ve hoşgörü sahipliğiyle dervişe yaklaşmakta ve onun vasıflarını saymaktadır. Yunus’un böyle bir yaklaşımının bir sebebi de, bütün yaratıkların Allah’ın eseri olduğundandır. Bundan dolayı bir başka şiirinde o, “yaratan­dan ötürü” yaratıkların kusurlarım görmemeli ve bağışlamalıdır, der. Kendisini derviş sayan kişinin bu yolda utanmaması, gönlü­nün dar değil, geniş olması gerektiği belirtilir, ikinci beyitte Yu­nus, dervişlere öğüdünü verirken onları kötülere karşı âdeta bir pasif direniş tavsiye eder. Mehmet Kaplan da bu beyte dayanarak Yunus’un Özlediği insan tipini “yumuşak insan tipi” olarak belir­tir (18). Yine aynı beyitte dervişin halka uymamasını öğütler. Bu­nun da sebebi fazileti korumak içindir, diyebiliriz. Daha sonraki beyitlerde dervişin cümle âlemin biliş olduğu, arada yabancının ge­reksizliği, dervişlerin sermayesinin miskinlik olduğu ve miskinlik­ten başka mâl mülkleri bulunmadığı gibi sözler ifâde edilir.
Bu şiirlerin dışındaki derviş ve dervişlikle ilgili beyitleri tas­nif ettiğimizde şunları belirtebiliriz : Dervişlikte makam, dervişlik­te hâl, dervişin vasıfları, aşk derviş ve dervişlik.
Dervişliğin bir durak (makam) olduğu, bu durakta önce kişiye dirliğin gerekliği, bu dirliğin sırat üzre olduğu, dervişlik beratının gizli bir varak olduğu, bu sebeble müftülerin, hocaların bunu bilme­diği dile getirilmektedir:
Bu dervişlik durağı bir acâyib durakdur
Derviş olan kişiye evvel dirlik gerekdür(19)
619-84/1
Dervişlik dirliği sırat üzredür
Hisâbı etdile zerre-i miskal
676-156/4
Bu dervişlik berâtın okumadı müftîler
Kim ne biliser bum bir acâyib varakdur
620-84/6
Buna bağlı olarak dervişlik makâmının bir hâlden hâle veya hâl içinde hâl olmadır, denilir :
Dervişlik makamı hâl içinde hâl
Ferâgathk makâmı derviş olana muhal
676-156/1
Derviş ırma gözün evvelki demden
Yunus giripdür hem âhir hem evvel
676-156/6
Sürekli bir değişme ve olgunlaşma esasına dayanan hâl, şu be­yitte dervişin dört hâl içinde olduğu dile getirilir. Bunlar şeriat,
tarikat, hakikat ve ma’rifettir. Sûfîlerce şeriat, Tanrı emirlerinin, inançların bütünüdür. Allah’ın hükümlerinin özüne gidiş ise tarikat, özü bulma ise hakikat, Hak kudret ve hikmetini görebilme ve an­layabilmeye ma’rifettir (20). Başka sufî şâirler gibi Yunus da bu dört hâle dört ulu kapı demektedir
Dört hâl içinde derviş gerek siyâset çeke
Menzile irmez kalur yol eri yuvacası
831-351/10
Dervişin dört yanında dört ulu kapı gerek
Nereye bakar ise gündüz ola gecesi
337-CCXLm/1847
Bu. dört kapı meselesini Yunus Emre,
Vücûd bir binâdurur sırr-ı hikmet içinde
Gönül bir bünyâddurur nakd ol bünyâd içinde
beytiyle başlayan uzun bir manzûmesinde anlatmaktadır (21).
Yukarıda verdiğimiz şiirlerde dervişin bazı vasıflan dile geti­rilmişti. Divanın başka şiirlerindeki beyitlerde de dervişin vasıfla­rına değinilmektedir : Dervişliği Allah vergisi sayan Yunus, onla­rın kalbi temiz olur der :
Her kime kim dervişlik bağışlana
Kalbi gide pâk ola gümüşlene
810-324/1
Derviş gözü açık, yani bakmadan gören, konuşmadan işiten olarak vasıflandırılır :
Dervişün gözi açuk düni güni uyanık
Bu söze Tanrz’m tanuk bakmadın gören gelsün
744-239/5
Dervişin kulağı sak Hak’dan işidür sebak
Deprenmedin dil dudak sözi sunmadın irengelsün
744-239/6
Gönlünü derviş eyleyen kişi, hakîki dostla biliş olur, dervişin gönlü boş olmaz, aşk ile dolar :
Gönlüni dervîş eyle dostıla biliş eyle
Âşkıla şol ma’nîde dervîş içi boş degül
684-167/2
Dervîş canını dost yolunda feda eden, candan ve iki cihândan vazgeçebilendir :
Derviş tolunur toğar her nefes göğe ağar
Ben diyeyin toğnyı cânrnı kıyan gelsün
744-239/3
Dervişlik aslı cândan geçdi iki cihândan
Haber virür sultandan bellidür yad kuş degül
684-167/4
Hakîki dervîş tanıtılırken benlikten uzak olan, haram yemeyen, nefsinin isteklerinden kurtulabilen, gönlünde Hak’tan başkasını yok eden ve dünyayı bütünüyle terkedendir, diyor Yunus :
Miskin olugör bari benlikden ırak yüri
Gönünde benlik olan dervîşlikden uzakdur
619/84-4
Ben dervişem diyenler haramı yimeyenler
Haramun yenmedügi ele girinceyimiş
649-124/10
Bu miskîn Ymıus’ı gör dervişlik ide geldi
Nefsindendür şikâyet nefsin öldüren gelsün
744-239/9
Dervişlerim yohna sıdkla gelen gelsün
Hak’dan özge nesneyi gönlinden süren gelsün
743-239/1
Yûnus eger dervîş isen terk eyle küllî dünyâyı
Dünyâ eger açmagısa dervişlere zindan olur
609-97/5
Yunus, kendisine seslenerek bazı beyitlerinde endîşeden vaz­geçmeği yiğite aşkın gerekliliğini ve bir dervişe benzeyeceğini öğütler :
Geç Yûnus endîşeden ne gerek bu pîşeden
Ere aşk gerek öndin andan dervişe benzer
608-66/9
Derviş, gönlünde sevdiğini bulandır, yani âşıktır. Aşık derviş aşk şarabını dost elinden içmiştir, dünya dervişininkinden değil:
Derviş Yûnus hönî geldi teveccüh ma’şûka kaldı
Gönülde sevdügin buldı anınla gönlüni bağlar
599-55/6
Biz ol aşk badesini ol dost eiünden içdük
Bize ol kadeh sunan dünyâ dervîşi degül
682-164/7
Aşk muma benzetilince Hakk’ın can dostları olan dervişler de pervanedir :
Dervişler Hakk’ın dostı eânlandur hak mesti
Aşk şem’ini yakdılâr pervane olan gelsün
744-239/8
Ayrıca dervişlik ulu bir lokmaya benzetilir; bu ulu lokmayı sindi­renin hakîki bir derviş olacağı söylenir :
Dervişlik toir lokmadur yir ile gökden ulu
Bu azamet lokmayı yudup sinüren gelsün ,
744-239/4
Bağ, bahçe ve su motifi içerisinde, bağ ve bahçenin suyla ha­yat bulması gibi, derviş ile dolap üişkisi kurularak onların da çok ağlaması gerektiği de şu beyitte öğütlenmektedir :
Derviş olan bil bağlaya tolaplayın çok ağlaya
Her kande tolap vansa anda bağ u bostan olur
629-97/2
Dervişin dervîşi bilmesi, tanıması da önemli oluyor. Hakîki derviş, dünya dervişleri gibi ayınmlar yapılmaktadır. Mesela şu beyitte de hakîki dervîşi hümâ kuşuna benzetmektedir :
Derviş biliir dervişi Hak yolma turmışı
Dervişler hümâ kuşı çaylak u baykuş degül
684-167/3
Benzetmeler bu kadarla da kalmıyor. Mesela dervîş, meyvalanndan herkesin istifâde ettiği, yaprakları dertlilere iyi gelen bir ağaca teşbih edilmektedir (22).
Bu ve brnıa benzer İfâdelerle övmeye ve kendine göre sınıfla­ra ayırdığı derviş ve dervişliğin şekil tarafına ısrarla karşı çıkmak­tadır. Bunu kendine has ifâdesi olan “gönlünü dervîş eylemek”le de vurgulamaktadır :
Dervişlik dedikleri hırka ile tâç degül
Gönlün, dervîş eyleyen hırkaya muhtâç degül .
680-162/1
Dervişliği sanma hemân sûret düzmegile olur
Dilde senin işin aşk n’eylesün senün ile
827-347/5
Dervişleri yüce insan sayan, kendisine dervîş diyen Yunus, şu beyitlerinde de onların duâsmı dile getirmektedir :
Dervîş Yûnus sen dahi incitme dervişleri
Dervîşlerün duâsı kabul olağan olur
629-96/6
İçimde bir derd oldı diyeyin dervişlere
Dervişlerin kademi kutludur her işlere
314-330/1
Bu beyitlerde de dediği gibi, Dervîş Yunus, dervişleri incitme, on­ların duâsı kabul olan duadandır, derdini dervişlere söyle, onların ayaklan uğurludur, der. Aynı konuyu XV. yüzyılın ve divan ede­biyatının büyük şâirlerinden Necatı de şöyle der :
İşi günde ko beni sana dualar ideyin
Müstecâb olur duâsı dâimâ dervişlerini(23)
Yukarıdaki şiirlerin birinde de belirtildiği gibi, dervişleri dini ve imânı olanların hor görmemesi gerektiğini zikretmiştik. Bazı be­yitlerde de dervişler halkın arasında, aşkın ne olduğunu bilmeyen­lere göre deli ve gülünç kişilerdir :
Dervîş olan kişiler deli olağan olur
Aşk n’eydügin bilmeyen ana gülegen olur
628-96/1
Hatta şu beyitte de “hoş” kelimesiyle şâir oynayarak;
Hoş dervîşem sabrum yok dilümde inkârum çok
Kulağımdan gireni hergiz içüm işitmez
643-117/4
sabrı olmayan, gönlünde inkârı çok olan, kulağından gireni gönlün­de duymayan bir dervişim diyerek onları değerlendirdiği de olur,
Aynca, Yunus o devirdeki hoea-dervlş, şeyh-dânişmend kavga­larını da dile getirir.
Yunus, dervişlerin ve şeyhlerin yanında yer alırken, yalancı, sahte dervişleri, dünya dervişlerini de yermekten kendini alamaz :
Bize gerçek derviş gerek cihân toldı da’vâ ile
Yalan da’vâ ider isen aşk n’eylesün senin ile
827-347/4
Ben dervişim diyenler yalan da’vî kılanlar
Yann Hak dîdânın görmeyiser göz ile
818-335/11
Diinyâ seven derviş degül dervişliği olmaz kabul
Dervîşlikden kaçanlarım hemân şeyhi şeytân olur
629-97/4
Bu son beyit kayda değerdir. Derviş insandır. Dervişlik mertebesin­de olmayanları hakîki derviş saymamaktadır. Bu bakımdan derviş ile dervişliği de birbirinden ayırmaktadır Yunus :
Biz ol aşk fbâdesini ol dost elinden içdük
Bize ol kadeh sunan dünya dervişi degül
682-164/7
Bütün bunların dışında derviş, Divan’da Yunus’un sıfatı ola­rak da sık yer almaktadır :
Derviş Yûnus’un cam âlem şefâat kanı
İki cihân sultânı sensin yâ Resulullah
825-344/
Kısacası Yunus Emre için hayat son derece önemli bir mahiyet taşımaktadır. Hayatın bu önemi taşıdığı insani hüviyetten ileri gelmektedir. İşte Yunus’un dervişe bakışı da bu mahiyettedir. Sü­rekli bir değişme ve olgunlaşma esasına dayanan dervişlik, Yunus’da duyduğu ve düşündüğü gibi yaşamak, yaşadığı gibi duymak ve düşünmektir. Bunları gerek yumanda seçerek verdiğimiz beyitler­den, gerekse metne almadıklarımızdan anlamak mümkündür. Yunus, derviş ve dervişlikle ilgili şiirlerinde ve diğerlerinde insanı, insan­daki ebedî ve ulvî olan şeylerle idealize etmektedir. Coşkun ve duy­gu yanı ağır basan, bir gönül eri olan dervişin Yunus’ta çok .önem kazanması kanaatimizce, Mehmet Kaplan’ın da dediği gibi(24) in­sanoğlunun dikkatini kendi varlığına çevirmesi ve Allah’ın büyük­lüğünü kendinde bulmasındandır. Yunus bu alan dile getirirken Bayezid-i Bistâmî’den, Niyâzî Mısri’den Mevlâna’ya kadarki büyük mu­tasavvıfların vermek istediklerini halkın diliyle ve halkla bütünle­şerek vermiştir. Bu bakımdan ortaya koyduğu hayat felsefesini» dervişliğini sanat ve edebiyat vasıtasıyla geniş halk kitlelerine yay­masını bilmiştir. Yunus Emre, dervişle ilgili beyitlerde zaman za­man köylü medeniyetini yansıtır, yerine göre çiftçi ile derviş, ye­rine göre fakir köylünün yaşayışı üe dervişin hayatı arasında ilgi­ler kurar. Derviş sadece Yunuş’da değil, tekke ve divan edebiyat­larında da önemli bir konudur. Bunların yanında derviş, atasözlerimize de konu Olmuştur, îşte bunlardan birkaçı: Derviş tekkede, hacı Mekke’de. Dervişin fikri re ise zikri de odur. Derviş git de­mezler, lokmasını keserler. Derviştir, hor gör... Dervîş şeyhine ba­ba himmet demiş, şeyhi de oğul hizmet demiş (25).
(1) Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Em­re ve Tasavvuf, İst., 1961, s. 166­174; Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Tip Tahlilleri, İst, 1985, s. 129; Doç. Dr. Mine Mensi, ‘‘Eski Ede­biyatımızdaki Bazı İnsan Tipleri" Tarih ve Toplum Dergisi, 1984, Aralık, c. I, s. 413; Ahmet Ka­baklı. Yunus Emre.
(2) Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Divanı, İst., 1972; Abdül­baki Gölpınarlı, Yunus Emre Ri­sale tü’n-nush iye ve Divan, İst., 1965; Mustafa Tatçı, Yunus Em­re Divanı, G.Ü. Sosy. BİI. Ens. (Basılmamış doktora tezi), Ank.,
(3) Prof. Dr. Feridun Nâfiz Uzluk, “Mevlâna ve Yunus Emre” Türk Yurdu (Yunus Emre Özel Sayısı), 1966, c. V, Sy. 319. s. 11.
(4) İslâm Ans., Derviş mad., c. III, s. 546; Türk Dili ve Edebiyatı Ans., İst., 1977, c. H, s. 257.
(5) Dr. Dursun Yıldın m, Türk Edebiyatında Bektaşi Tipine Bağlı Fıkralar, Ank., 1976, s. 232.
(6) Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvılar, Ank., 1976, s. 413.
7) Doç. Dr. Mine Mengi, a.g.mk., s. 413.
(8) Ahmet Dorlan, Salih Baba-Hayatı ve Eserleri, Atık., 1988, s. 117.
(9) Türk Dili ve Edebiyatı Ans., s. 257.
(10) Mustafa Tatçı, a.g.t., s. 647.
(11) a.g.t., s. 670.
(12) Üveys al-KarânÎ, tâbiîndendir, Rivâyetlere göre Hz. Ali’nin halifeliği zama- mnda Sıffîn savaşında 658’de şehid düşmüştür. Hakkında söylenenlerden biri de Hz. Peygamber’in arşta nâlininı çevirmesidir. Abdiilbaki Gölpınarlı, Yu­nus Emre ve Tasavvuf, s. 167.
(13) Seydî Balum. Geyikli Baba’nm arkadaşı veya tarîk yoldaşı,, Mustafa Tatçı, a.g.t., s. 1212.
(14) a.g.t., s. 850.
(15) a.g.t., s. 850-851.
(16) Dr. Ali Nihat Tarlan, Hayâli Bey Divânı, İst., 1945, s. 351; Yrd. Doç. Dr.Cemal Kurnaz, Hayâli Bey Dîvânı Tahlili, Ank., 1987, s. 464.
(17) Faruk Kadri Timurtaş, a.g.e., s. 82-83.
(18) Prof, Dr. Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, İst,, 1976, s. 144.
(19) Seçilerek verilen beyitlerin büytlk bir kısmı M. Tatçı’nm a.g. tezinden, romen rakamı taşıyan beyitleri de AbdUlbaki Gölpınarlı’nm hazırladığı divandan alınmadır.
(20) Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, s. 171.
(21) aug.e., s. 172.
(22) Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Ttlrk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, s. 126.
(23) Dr. Mehmed Çavuş oğlu, Necati Bey Dlvâm’nın Tahlili, İst., 1971, s; 47.
(24) Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, s.
(25) E. Kemal Eyuboğlu, Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler, İst, 1973, c. I, s. 68;
Hüseyin Kâzım Kadri, Büyük Türk Lügati, îst., 1928, c. II,’ s. 730-731.
Yard. Doç. Dr. Ahmet MERMER

1951 yılında Konya’da doğ­du. ilk, Orta ve Lise tahsilini Konya’da tamamladı. 1973’te İs­tanbul Üniversitesi Edebiyat Fa­kültesinden mezun oldu. Niğde Lisesi’nde dört yıl Edebiyat Öğ­retmenliği yaptıktan sonra, Kon­ya Selçuk Eğitim Enstitüsü’ne tayin oldu.
1988 yılında da Selçuk Üni­versitesi Sosyal Bilimler Ensti­tüsünde, Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalında Doktora prog­ramını tamamlayan MERMER, halen Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Ede­biyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. MERMER, evli ve iki çocuğu vardır.