Makale

Yunus Ahlakından Çizgiler

Yunus Ahlakından Çizgiler
A — YÛNUS EMRE VE DEVRİ HAKKINDA
Yûnus Emre XIII. yüzyılın ikinci yansıyla XIV. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Doğum ve ölüm târihleri tahminî ola­rak 638)1240 - 720/1320 şeklin: de kabul edilir(1)- Zaman dilimi olarak Anadolu Selçuklularının sonu ile Osman Gazi devirlerini içine almaktadır. Bu devir Ana­dolu’sunda. istilâlar, isyanlar ve yerleşme sıkıntıları ile çeşitli sosyal sıkıntıların ve iç huzur­suzlukların boy gösterdiği bîr manzara hâkimdir. Moğol akınları, Babai ve Cimri isyanları, saltanat kavgaları, huzursuzlu­ğu ve maddî sıkıntıları doğuran başlıca amiller olarak görülebilir .
Sosyal ve siyâsî hayâtın karma karışık olduğu bu devir­de, dînî ve fikrî hayat da olduk­ça hareketlidir. Henüz bir tek- ke-medrese ayrılık ve zıtlaşmasının söz konusu olmadığı bu topraklarda, tasavvuf hareketi­nin oldukça yaygın ve hareketli olduğu görülür. Bunda, sosyal çalkantıların ve büyük sıkıntı­ların rolünden söz edilir. Ger­çekten, maddî bakımdan huzur­suzluk içinde olan kütlelerin, mânevi bir sığmak aramaları tabiî bir hâdisedir. Tasavvufun ya­yılmasında ikinci bir sebep olarak, Doğu’dan gelen büyük mutasav­vıflar kafilesinin Anadolu’da uyandırdığı müspet kaynaşmanın te­siri üzerinde durulur.
Bu müspet hareketlerin yanında, İslam dünyâsını içten çö­kertmek isteyen Bâtıni zümrelerinin faaliyetleri de dikkati çeker, Bâtıniye inançları, İslam âleminin her tarafında ve bilhassa Ana, dolu ile pek sıkı maddî ve mânevi bağlan olan Suriye’de o sıralar­da da hayli yerleşmişti. Bunların tasavvuf perdesi altında, zamanın müsaadesinden ve hâdiselerin seyrinden faydalanarak türlü türlü oyunlar oynadığı görülür (2).
Şeriatı küçümseyen. imanı sulandıran ve din bağını zayıflatan bu bâtın! inanış ve anlayış karşısında çok uyanık olmak gerekiyor­du. Doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırt edebilecek bir dikkat ve hassasiyete sahip olmak lâzımdı. Bu görevi liyakatle ya­pan bir zümre de çıktı. Bunlar: “Bu menfi cereyanlara rağmen, Müslümanlığı bir sünger gibi emip bünyesinde hazım ve temsil et­tikten sonra, onu tasavvuf kalıbı içinde tekrar îslâm âlemine iâde etmiş olan bir sünnî mutasavvıflar kafilesidir.” (3) işte konumuz olan Yûnus Emre bu kafilenin başında yer alır.
Tasavvuf hareketi muhtelif tarîkatlann çatısı altında müesse­seleşmiştir. Temelde bunların özü bir olmakla beraber isimleri fark­lıdır. Çeşitli tarikatlar Yûnus’u kendilerine mal etmek isterlerse de, o, tarîkatlerin üstünde ve hepsini kucaklayan bir kimsedir, bir eren- şâirdir.
Tasavvuf düşüncesini ve tasavvufun inceliklerini, İlâhî aşkı İslâmî ölçülere uygun bir şekilde dile getirmiştir^). Bununla bir­likte şüphesiz Yûnus Anadolu’da yetişen seleflerinin, Ahmed Ye- sevı ve onun Anadolu’daki tâkipçilerinin tesirindedir(5),
O zamanlar Anadolu’da tasavvuf inanışının çok etkili olduğu­nu biliyoruz. Yûnus, devrinin tasavvuf inanış ve düşüncesini büyük bir kudret ve belagatle dile getiren sanatkâr şahsiyettir. Bunu ba­sit bir dille ve samimiyetle ifâde ettiği için, tasavvuf esaslarım halk arasında kuvvetle yaymıştır. İslâm tasavvufunun inceliklerini sadelikle, derinlikle ve hiçbir dar kalıp içine düşmeden dile getirmiştir,, Bunu yaparken dikkatli ve ölçülüdür. Şöyle ki :
Yûnus hür düşüncelidir, fakat yukarıda sözünü ettiğimiz, şeriatı küçümseyen ve imanı sulandıran bâtını anlayışa geçit vermez. O, sanatkâr serbestliğine rağmen "inanışta dâima muhafazakâr ve şer’î ölçülere sâdık kalarak, hayat yolunun rehberi ve mürşidi bil­diği büyük ve ilâhî aşkını, zühd ve ibâdet kalıplan içinde îtidâl ve temkin ile sınırlamış büyük insandır.” (6)
Yûnus nerelidir, nasıl yaşamıştır, nerede ölmüştür? Bunlar o kadar mühim şeyler değildir. Yûnus Emre ne yapmıştır? Mühim olan budur, O halk diliyle tasavvuf edebiyatının en üstün şâiridir. Ahmed Yesevî ile başlayan bu tarzın, Yûnus’ta en üstün seviyeyi bulduğu kabul edilir(7). O, tasavvuf ruhunu kalıplardan çıkarıp, yukarıdaki ölçüler içinde amel hâline getiren ve hayâtın içine yaşa­nır halde karıştıran adamdır. Bu hâliyle ve sanatkâr yönüyle o, Anadolu ve Rumeli sahasındaki, hattâ Azerbaycan’daki Türkler üzerinde, yüzyıllardan beri büyük bir nüfuz icra etmiş(8), şöhret ve tesiri bugüne kadar ulaşmıştır.
Tasavvufun ana gayelerinden biri, insanları ahlâkî kemâle eriş­tirmektir. Yûnus’un şiirlerinden bir bölümü de tasavvufî ahlâkı izah etmeyi ve yaymayı hedef alır. Onun üzerinde durduğu tasavvufî ahlâk, herkesi Kur’an ve Hadis’e uymaya, şer’î esaslara en ufak teferruatına kadar riayete davet eder. Çünkü tasavvufun asıl temeli şeriattır.
Bu yazımızda, bir makale hudutları içerisinde, Yûnus’un ah­lâkla ilgili şiirlerinden bir kaç Örnek üzerinde durup, müteakiben ondaki ahlâk anlayışının aktif ve dinamik bir mahiyet taşıdığına işaret etmek istiyoruz. .
B — YÛNUS’TA AHLÂK
Bir mutasavvıf şâir olarak Yûnus’un üzerinde durduğu ahlâk anlayışı, esasında İslâm ahlâkından başka bir şey değildir. Şu fark­la ki, tasavvufun bir özelliği olarak, ahlâkî esasları nazarilikten çı­karıp bizzat yaşanır hâle getirmek, hayat kaidesi şekline sokmak, kısaca “hâl edinmek” peşindedir. Aslında bu meselenin Özü de Resûlullah(as)m hayatından alınmıştır. “Emrolunduğu gibi dosdoğ­ru ol!” (Hûd 11/112’ ayetinin gereklerine son noktasına kadar uy­ma, bunu hâl edinmenin çetinliği karşısında “Hûd sûresi beni ihti­yarlattı” (9) buyuran o Resûldür. Aynı dehşeti duymuşçasına Yûnus Emre şöyle seslenir(10):
Menzili ırak bu yolun bu yola kim varası
Müşkili çok bu yolun bunu kim başarası
Bu yola yarağ gerek çok eksik gerek gerek
Koy demir yürek gerek bu sarp yola varası
bıce sırat köprüsü sıfat imiş bu yolda
Dosta giden kişinin doğruluktur çâresi
Kimde Kim doğruluk var Hak Çalab onu sever
İki cihâna yarar ol erin sermâyesi
“Emrolunduğu gibi dosdoğru ol!” meâlindeki âyet-i kerimenin devamında”.., beraberindeki tevbe edenlerle birlikte..” (11) buyuru­lur. Yûnus da bu âyeti yorumlarcasına müteakip beyitte şöyle der :
Doğruluk mancınığı istiğfar taşı ile
Doğru vardı atıldı yıkıldı nefs kal ’ası
Fakat kâmil insan olmak san derece zordur, bu yolda bir takım tuzaklar vardır, insanın kendi kendini aldatması işten bile değildir. Bilhassa riyâ ve gösteriş merakı yolumuzu kesebilir :
İman aldangıçları bilin çoktur bu yolda
Nefsine uyanların gitmez yüzün karası
Yüz bin riyâ çerisi bilin vardır bu yolda
Nefs öldürmüş er gerek ol çeriyi kırası
Hemen hatırlatmalıyız ki “nefsi öldürmek” mecazî bir ifâde olup, insanlardaki ham ve hayvani taraf demek olan nefsin eğitil­mesi ve dâimâ kontrol altında tutulması demektir. Nefsin güçle­rinden biri olan “gazab”la ilgili olarak Hz. Peygamber “Kuvvetli pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Asıl güçlü olan pehlivan, öf­ke ânında nefsine hâkim olabilen (onu yenebilen) kimsedir.” (12) buyurur. Nefsini mağlûb edip, aradaki engelleri aşabilen kimse ni ‘hâyet Hakk’a kavuşacaktır. Yûnus şöyle bitirir :
Yûnus imdi saladır gel gidelim yokluğa
Gözlerin lâyık ise dost dîdârm göresi
Bu yoldaki tuzaklara takılmamak için, gönülde Hak sevgisi ve ilgisinden başka bir şey olmaması gerekir. Elbiseye kari bulaşınca yıkamadan temizlenmediği gibi, Yûnus’a göre gönlü mâsivâ kirlerin­den arındırmayınca namazm kabul görmesi bile şüphelidir :
Bir dona katı bulaşıcak yumayınca mismil olmaz
Gönül pisi yunmayınca namaz revâ olmayısar(13)
Başka bir şiirinde Yûnus, doğru sözlülükle kalp temizliği ve gönül nurlanması arasında sıkı bir münasebet görür. Esasen İs­lâm bir bütündür, insanın zahirî amelleri ile iç dünyası arasında siki bir ilişki vardır. Yapılan her iyi veya kötü hareket kalpte ken­dine uygun bir iz bırakır. Yûnus’u dinleyelim (14)
Gönüllerin pasını ger sileyim der isen
Şol sözü söylegil idm sözün hulâsasıdır
Ona göre Kur’an hükümleri yalnız bilinmek veya okunmak için değildir, hayata geçirilmelidir. Doğru sözlü olmayan, yarın huzur-i İlâhîde utanacaktır :
Kuli’l-hak dedi Çalab sözü doğru desene
Bugün yalan söyleyen yarın utan asıdır
Bütün bunlara riayet edip, elinden geldiğince ahlâklı ve fazilet­li olmaya çalışan kimseyi de, yukarıda söz konusu edilen bir başka tuzak bekler olabilir. Bu yüzden kişi, farkına varmadığı bir üstün­lük, kendini beğenmişlik ve başkalarını hor görme duygusuna kapı­labilir.
Evet, Kur’an sâdece okumak için değil, uygulamak İçindir. Bu­radan hareketle Kur’an ahlâkı içinde gönül kırmamanın mühim yer tuttuğunu söyleyebiliriz : “öfkelerini yenip, insanların kusarlarını affedenlerin (Al-i îmrân 3/134) övüldüğü, “İnsanlarla güzel güzel konuşun" (Bakara 2/83) tavsiyesinin yapıldığı, “İnsanları alaya al­manın” kötülendiği (Hucurat 49/11), Kur’ânda açıkça görülür. Bu İlâhî mesajların bir gayesi de gönülleri hoş tutmaya yöneliktir. Gö- tıül şâiri Yûnus ise şöyle seslenir :
Okudum yedi Mushaf’ı hâ tâat gösterir safi
Çüııki amel eylemedin gerekse var yüz yıl oku
Bin kez hacca vardın ise bin kez gaza kıldın ise
Bir kez gönül kırdın ise gerekse var yollar doku(15)
Ahlâklı ve kâmil insan olma yolunda herkes gibi Yûnus da çok zahmet çekmişe benzer. Kendi macerasını anlatırken, asıl amacı içle dışın, bâtınla zahirin uyum içinde olması gereğini insanların dik­katine sunmaktır (16) ;
Ey bana derviş diyen nem ola derviş benim
Ya bu adıma lâyık hani elimde iş benim
Derviş derler adıma bakarlar suratıma
Bilmezler ki dirliğim külli sitayiş benim
Suretim güler halka ya hani kulluk Hakk’a
Bu dirliğime baka hep işim yanlış benim
Kendi izimi bilirim salûslanuben yürürüm
Buğz u kibr ü adavet gönlümü almış benim
Suçumu örter hırkam dirliğim cümlesi ham
Bir gün yırtılısar perdem zehi düşvar iş benim
Bütün bu hayıflanmalar, yanıp yakılmalardan sonra, aczini İti­raf ile o büyük kapıya sığınma edebini gösterir :
Derviş diye dolundum ulu suçta bulundum Yûnus umduğum Hak’tan rahmet imiş benim
Yûnus Emre’nin nazari ahlâktan ziyâde amelî ahlâka önem ver­diğini belirtmiştik. O inşam gerçekler ile yüz yüze getirmek ister ki, asıl imtihan budur :
Ben dervişim diyenler haramı yemeyenler
Haramın yenmediği ete girince imiş (17)
Maddî ve manevî bakımdan kimseye yük olmamak, gönül bu­landırmamak ve meclislerde çiğ tavırlardan kaçınmak Yunus’ların ahlâkında büyük ehemmiyet taşır :
Kimse bağana girmegil kimse gülünü dermegil
Var kendi ma’şûkun ile bahçede ol alış yürü
Gönüllerde iğ olmagılın uhfillerde çiğ olmagıl
Çiğ nesnemin ne tadı var gel aşk oduıa piş yürü(18)
C — YÛNUS AHLAKINDA HAREKET VE CANLILIK
Yûnus’un kitleye teklif ettiği ahlâk anlayışı pasif ve körü kö­rüne bir itaatin îcab ettirdiği şuursuz bir anlayış manzarası taşımaz. Aksine son derece aktif ve dinamiktir:
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl orda durursa kemdi dolası değil (19)
Bu dinamizmin tabiî neticesi olarak, Yûnus ahlâkı bütün ta­biatı kucaklayan bir dîğergâmlık ve cömertlik şeklinde dallanıp bu­daklanıp, çiçeklenir:
Her kim kime dervişlik bağışlana
Kalpı gide pâk ola gümüşleme
Nefesinden misk ü amber. tüfe
Budağından il ü şâr yemişlene
Yaprağı derdli için derman ola
Gölgesinde çok hayırlar işlene
Aşıkın gözü yaşı hem göl ola
Ayağından saz bitip kamışlana (20)
Meşhur bir ikudsî hadis vardır : Yüce Allah hasta ziyaretinde bulunmak, muhtaç durumda olanlara yiyecek ve su vermek gibi İnsanî ve ahlâk! davranışları teşvik eder. Çarpıcı bir üslûp içinde yapılan ziyaretin, yerilen su ve yiyeceğin doğrudan doğruya Allah’a ulaşacağı beyan buyrulur(21).Yûnus Emre bu İlâhî .müjdeyi ve yar­dımseverliğini şu basit ve samimi mısralarla dile getirir :
Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda kargı gele Hak şarabın içmiş gibi
Yine bir hadis-i şerife göre ; “Çıplak bir mü’min giydiren kim­seyi Allah, cennet giyecekleri ile mükâfatlandıracaktır.’’(22) Yûnus da aynı şeyi kendi üslûbuyla söyler :
Bir miskini gördün ise bîr eskice verdin ise .
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi(23)
Yunus’tan öğrendiğimiz çök şey var. Yûnus gibi düşünmek, duymak ve yaşamak, Türk, milletinin bekası ve devamı için son derece lüzumludur. Onun düşüncesini, dilini ve san ’atını ’tanımak yeni nesiller için bir borçtur. Tanıdıkça anlayacağız ki o her za­man yenidir:
Biz sevdik aşık olduk sevildik maşuk olduk .
Her dem yeni doğarız bizden kim usanası (24)
O ve temsil ettiği anlayış hiç solmayan taze bir güldür:
Bir bahçeye girmeli gerek hoş teferrüc kılmak gerek
Bir tâze gül kokmak gerek ol gül hergiz solmaz ola(25)
Yeryüzünün efendisi olanımsan, yaradılış hikmeti istikame­tinde çok şeyler başarabilir. Yeter ki kendisinde mevcut potansiyeli harekete geçirebilsin. Bu dünyâ hayâtını yaşarken bitki ve hayvan seviyesinde kalmak da, insan seviyesine yükselmek de mümkündür. İnsanca yaşamak için gayret ister, aşk ister. Yûnus’un .dediği gibi :
Kur’ağacı niderler kesip oda yakarlar
Her kim âşık olmadı benzer kuru ağaca(26)
Yûnus’un burada söz konusu ettiği “aşk”ı gayet geniş plânda ’ele alabiliriz. Bu aşk, varlığının şuuruna varmak, yaratıcısı ille irtibâtını sağlam tutmak, bu dünyâdaki yerinin ve yaradılış gayesi­nin idrâki içinde üzerine düşeni yapmak şeklinde tezâhür edecektir. Bu duygular içinde gönlü, göğsünde bir kor parçası gibi yanan in­san, basit bir “kuru ağaç" gibi ateşe atılmak zilletinden kurtulacak, verimli ve feyizli olacaktır.
Bütün bu işler kolay değildir. İnsanın önüne maddî manevî, sı­ra dağlar gibi nice engeller çıkacaktır. Fakat Yûnus hep ümit do­ludur. İçimizdeki aşk ve şevk pınarını harekete geçirmişsek aşama­yacağımız engel yoktur. Yûnus’un verdiği şu basit fakat çarpıcı ör­nek dikkat çekicidir :
Dağ ne kadar yüksek ise yol onun üstünden aşar
Yûnus Em rem yolsuzlara yol gösterdi vü hoş eder(27)
İnsanda mevcut potansiyelin harekete geçmesi, çok farklı sebep ve usullerle olabilir. Vâsıtalar ve rehberlikler herkese eşit derecede tesir etmeyebilir. Mühim olan, kendisine uygun: tarz ve kaynağı yakalayabilmektir. Bu pedagojik gerçeği Yûnus şöyle dile getirir:
Ağız ağızdan kutludur ola’ki sözünüz ta ta
Ben yüzbin yıl söyler isem sözüm kulağına girmez (28)
Yûnus bir ummandır, ondan bir kaç hikmet damlası sunmaya çalışırken, yine ona kulak verelim ve sözü fazla uzatmayalım :
Onsuz sözün gör nedir çok söz hayvan yüküdür Arife bir söz yeter tende gevher var ise(29)
ALLAHIM
Her kaçan hande anarsam,
Kararım kalmaz Allahım.
Senden gayrı gözüm yaşım,
Kimseler silmez Allahım.
Senin ismin baki kalan
Şensin dillerde okunan.
Senin aşkına dokunan
Kendim bilmez Allahım.
Okunur dilde destanın
Açıldı bağ ve bostamn
Senin yaptığın gülistanın
Gülü hiç solmaz Allahım.
Aşkın bahrine dalmayan
Canım kurban hümayun
Senin cemalin görmeyen
Meydana gelmez Allahım.
(Âşık Yunus) seni ister
Lütuf eyle yüzün göster.
Cemalin gören aşıklar
Ebedi ölmez Allahım...
Yunus EMRE
(1) Abdülbâki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, 72-73, İstan­bul 1961.
(2) Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında tik Mutasavvıflar, 206-207, Ankara 1984.
(3) Sâmiha Ayverdi, Abide Şahsiyetler, 61, İstanbul 1976.
(4) Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Emre Divanı, 25. İstanbul, tsz. (Bundan sonra bu eser Divan diye verilecek)
(5) Köprülü, age, 336.
(6) Ayverdi, age, 63.
(7) Bkz. Nihat Sami Banarlı, Tarih ve Edebiyat Sohbetleri, 197, İstanbul 1984.
(8) Köprülü, age, 85.
(9) Tirmizî, Tefsir, 57; Hadisin bu âyetle ilgili olduğuna dâir bkz. Fahreddin Râzî, et-Tefsiru’l-Kebir, XVIII 71, Mısır 1357/1938; Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2830.
(10) Timurtaş, Divan, 151.
(11) (Hûd 11/112)
(12) Buhâri, Edeb, 76; Müslim, .Birr, 107; Teerîd-İ Sarih tere. XII, 14S.
(13) Divan, 52.
(14) Divan, 55.
(15) Divan, 149.
(16) Burhan Toprak, Yunus Emre Divanı. 100, İstanbul 1960.
(17) Divan, 85.
(18) Divan, 159.
(19) Gölpınarlı, a.g.e, 393.
(20) Divan, 137.
(21) Bk. Müslim, Birr, 43; İbn Arabî, Nurlar Hazinesi (101 Kudsî Hadis),İZ Yayıncılık, çev. Mehmet Demirci, 164’ İstanbul 1990.
(22) Bk, Tirmizî, Kıyâme, 18 41; Ebu Dâvud, Zekât, 41.
(23) Divan, 155.,
(24) Gölpmarlı, a.g.e, 444.
(25) Divan, 138.
(26) Gölpınarlı, a.g.e, 428.(27)Divan, 71
(28) Divan, 80
(29) Divan, 138.
Doç, Dr, Mehmet DEMİRCİ
Dokuz Eylül Ü. İlahiyat Fak. Öğr, Üyesi

Doç. Dr. Mehmet DEMİRCİ. 1942 yılında Konya’da doğdu. 1961 ’de Konya İmam-Hatip. Okulu’nu, 1965’te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi. 1970 yılında İzmir Yüksek’ İslâm Enstitüsü’ne Tasavvuf Tarihi okutmanı oldu, "Gazâli’ye Göre Tasavvuf’ adlı çalış­ması ile Doktorasını tamamlayan DEMİRCİ, 1987 yılında da Doçent oldu. Yayımlanmış çeşitli makaleleri ve İbn Arabi’nin derlediği 101 Kudsî hadîsi ihtiva eden "Nurlar Hazinesi’’ isimli bir tercümesi vardır.