Çocuklara Güzel İsim Koymak...
Doç. Dr. İsmail L. Çakan
Hz. Peygamber’in bildirdiğine göre güzellik (ihsan), Allah Teâlâ’nın her konu ve işte I 1A# emrettiği temel özelliktir.(l) Bu yüzden ihsan, İslâm standardıdır. Bu standardın isimlerde de aranması ise pek tabiidir. Nitekim Peygamber Efendimizin hem sözlü, hem de fiili sünneti bu istikamettedir.
Tarihen sabittir ki, Hz. Peygamber, ashabı ve onların çocukları ile yakından ilgilenir, hallerini sorar araştırırdı. Meselâ, bir keresinde çocuğu doğduğu için namaza geç kaldığını öğrendiği bir sahâbiye; "Ona isim koydun mu?" diye sormuş, "Hayır henüz koymadım" cevabını alınca da çocuğu kendisine getirmesini istemiştir. Getirildiğinde de çocuğun başını mübarek elleriyle okşamış ve ona Sa’d ismini vermiştir.(2)
Resulullah sallallâhü aleyhi vesellem’in bu uygulaması genel bir uygulamadır. Ashâb-ı Kiramın büyük çoğunluğu özellikle Medine döneminde, yeni doğan çocuklarını, ilk tadımı başlatması (tahnik) isim koyması ve dua buyurması için Hz. Peygamber’e getirmeyi adet edinmişlerdi. Hz. Peygamber de kendisine getirilen çocuklara, genellikle;
Allah’a kulluğu esas alan isimleri,
Geçmiş peygamberlerin adlarını,
İyi halleriyle bilinen (sâlih) kişilerin isimlerini ad olarak vermekteydi.
Bu yolla Hz. Peygamber, ilk islâm neslinin, şirk ve câhiliyye kültürünün izlerini taşıyan isimlerden arınmış, İslâm’ın temeli olan tevhid inancına uygun isimlerle anılan yepyeni bir nesil olarak tarihteki yerini almasını sağlamıştır.
Öte yandan Hz. Peygamber sadece yeni doğanlara güzel isimler vermekle yetinmiyor, müslüman olmak için huzuruna gelen insanların çirkin isimlerini de gü-zelleriyle değiştiriyordu. Bu uygulama, isimlerde Is-lâmlaştırma anlamına gelmekteydi. Yine bu uygulama, isimlendirmede insanları etkileyen, "geçmişe vefa" ve "takdire dayalı özenti" duygularını daha üst bir duygu ile yani insanın evrendeki asıl konumu, kulluk vasfına ağırlık ve öncelik veren bir duygu ile ıslah etmek demekti. Bu da pek tabiî idi. Zira her iki dünyada da mutlu olmasını istediği "mükerrem varlık insan" ile ilgili her konuya büyük önem atfeden İslâm’ın, isimleri ve isimlendirme mevzuuna ilgisiz kalması beklenemezdi. Hz. Peygamber çok sevdiği ümmetinin, sevdiği güzel isimlerle anılmasını istiyordu. Hatta 0 (s.a.) işin âhirete uzanan boyutunu şöyle haber veriyordu:
"Kıyamet günü siz, adınız ve babanızın adıyla çağrılacaksınız. Bu sebeple güzel isimler seçiniz" (3).
isimlerde aranan güzelliğe açıklık getiren bir hadîs-i şerif şu mealdedir:
"isimlerin Allah katında en sevimli ve makbul olanı, Abdullah ve Abdurrahman’dır."(4)
Çocuklara güzel isimler konmasını tavsiye eden ve hayatında bunu fiilen ve istisnasız olarak uygulayan Hz. Peygamber, birden çok isim ve künyesi olan şahısların, en güzel isim ve künyeleri ile çağrılmalarını da tavsiye ederdi.
Her toplumun, çocuklarına ad koyarken değişik yaklaşımlar içinde olması ve farklı yöntemler uygulaması mümkün ve tabiidir, bu yaklaşım ve yöntemleri etkileyen de birinci derecede inanç sistemleridir. Dünyanın küçüldüğü, kültürel alışverişin sınır tanımazlık noktasına ulaştığı günümüzde kendi değerlerimize uygun, güzel isimlerle, çocuklarımızın kimlik ve kişiliklerini korumak ve yardımcı olmak, bugün, herhalde her zamankinden çok daha önem kazanmış bulunmaktadır.
Bize öyle geliyor ki, "Allah, verdiği nimetin izinin kulu üzerinde görülmesinden hoşnut olur.(5) hadisi sahip olduğumuz İslâm nimetinin izinin, çocuklarımıza koyacağımız adlara da yansımasının gereğine ve güzelliğine işaret etmektedir.
Çocuklarımız güzelse -ki mutlaka güzeldirler-, onlara güzel isimler koymak da anne ve babalara düşen bir güzel ve kutlu görevdir. O halde müslüman yavrularının "isimlerinden tanınır" olmaları ailelerin sorumluluğundadır. Zira "iman ettikten sonra kötü ad sahibi olmak ne çirkindir"(6)
Müslim, sayd, 57;EbûDâvud, edâhi 11, Tirmizi, diyât 14.
bk. Ibn. Hacer, el- Isâbe, II. 105. Ebû Dâvud, edeb 69; Dârimî, edeb 59 Müslim, âdâb2. Burada Kur’an-ıKerim’de "abd"kelimesinin el-esmâül-hüsnâ içinde sâdece Allah ve Rahman isimlerine izâle edildiğine işaret etmeliyiz (bk. el-Cinn (72), 19;elFurkân(25), 63). Tirmizi, edeb 54. bk. el-Hucurât(49), 11.