Makale

HAYATIMIZ TELEVİZYONA MAHKÛM

HAYATIMIZ TELEVİZYONA MAHKÛM


Hamdî Mert



Her çağın bir fırtınası varsa, bu çağın kitleleri sürükleyen fırtınası da televizyondur. Televizyon yayıncılığının önünde durabilecek bir karşı kültür vasıtası henüz yoktur.
Diyanet Aylık -Dergi, elinizdeki sayısında bu olguya dikkat çekiyor.
Yaklaşımımız şu: Televizyon bir vasıta... İyiye de kullanılabilir, kötüye de... Bu takdir, televizyon denilen kültür aracını elinde bulunduran ve kullananlara bağlı...

Verimli ya da verimsiz, iyiye de kötüye de istimal edilebilecek bu âlet bizde nasıl kullanılıyor? Genel yayınlar yanında dinî-kültürel yayınların miktarı, süresi, kalitesi nasıl?
Müteakip sayfalarda, Türkiye’de yapılan televizyon yayıncılığı konusundaki değerlendirmelerimizi bulacaksınız.
Maksadımız, bütün dünyada eğitimcileri, dinî tebliğle görevli kişi ve kuruluşları uzun-uzun, kara-kara düşündüren kültür tahribatının televizyon boyutuna dikkat çekmek... İlgilileri, yetkilileri, kamuoyunu, özellikle de bu milletin evlâdını iyi yetiştirmekle görevli kişi ve kuru-luşları bu konuda düşünmeye sevketmek.. .

EVRENSEL AHLÂK İLKELERİ
Müslüman-Hristiyan-Musevî-Budist-Ateist herkesi bağlayan evrensel ahlâk ilkeleri vardır. Bu ilkeler, aileyi-toplumu-milleti ve en geniş manada insanlığı ayakta tutan prensiplerdir. Bu prensipler konusunda teferruatta bazı nüansları bulunsa da, bütün toplumlar için müşterek kıymet hükümleri, ahlâkî normlar mevcuttur.
Aileyi tahribeden, aile bütünlüğünü zedeleyen telkin, yorum ve yayınlara hiçbir toplum, hiçbir eğitimci iyi bakmaz...
Şiddeti teşvik eden yayınlar her toplumda reddedilir.
Müstehcen -sınırı ve değerlendirmesi farklı olsa da- her terbiye sisteminin rahatsızlık duyduğu bir konudur.
Bütün bunların ötesinde ise, kültür her milletin kendi inanç-mefkûre-tutku ve zevklerine göre geliştirdiği bir müşterek olgudur. Bu olgu yüzyılların, binyılların örüp-işlediği; savaş-barış, iyi-kötü günlerin olgunlaştırdığı; eğitimci-din adamı-edîp-sanatkâr binlerce-on binlerce, zekânın kafa yorduğu ortak kıymet ve sonuçlardır.
Bizim millî kültür olgumuzun arkasında ise değişmez vahiy olgusu mevcuttur.
Tarihî zamanlar içerisinden olgunlaşıp gelen bu müşterek değer hükümleri bugün hesapsızca tahribediliyor ise, bunun üzerinde durup düşünmek lâzımdır. Özellikle de Devlet ve siyaset adamları tarafından... Zira tahribat kolaydır ama, o tahribatın açtığı yaraları tedavi etmek kolay değildir.

MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜN TAHKİMİ
Kültür tahribatının bir başka boyutu, bir yandan millî kültür tahribedilirken, diğer yandan bu tahribatın millî bütünlüğümüzü de zedelemekte olduğudur.
Türkiye büyük bir ülkedir. Demokratikleşme ise son yılların moda tabiri olmuştur.
Herkesin her şeyi söylediği; herkesin her şeyi yapmakta kendini haklı saydığı; sun’î sebeblerle ayrılık ^ akılarının çalınıp-söylendiği bir ortamda yapılacak şey, bizi bir ve bütün tutan mefkureyi, kültür müşterekliklerini yıkmak değil, aksine bu yeni şartların tehlikelerine karşı yeni ortak paydalar bulmaktır.
Yazılı basın, sinema ve konumuz olan televizyon bü meyanda ne yapıyor? Ortak değer yargılarını tahkim mi ediyor, yoksa tahrip mi?
Brezilya ve Amerikan dizileriyle, nikâhsız ve çok erkekli hayatın biteviye reklâm edildiği; müstehcenliğin istikrah derecesine vardırıldığı televizyon yayıncılığını fevkalâde tehlikeli buluyoruz. Özellikle de, televizyon çocuğu dediğimiz; 3 yaşından itibaren televizyona programlandırıp, kendilerine onun dışında bir telkin-terbiye veremediklerimiz açısından... Zira onların arhaya, ayıp yargıları, işte o camlı kutudan verilenlerle oluşuyor... Asıl tehlike de işte buradan geliyor.
.. VE ÖZEL TELEVİZYON FURYASI
Özel televizyon furyası, mevcut yayınlarıyla, milli kültür tahribatı vakıasını hızla tırmandırıyor.
Bazı gazetelerin tiraj aracı yaptığı "kadın" imajı, artık üçüncüsü de yayına başlayan özel televizyonların seyirci çekme vasıtası olmuş görünüyor..
Hürriyet, kutsal bir mefhumdur. Hürriyet adı altında, başkalarının hürriyet sınırına tecavüz ediliyorsa, özellikle de âmme düzeni ve kamu efkârı tahribediliyorsa, buna asla fikir-basın hürriyeti gözü ile bakılamaz.
Zehir hürriyeti, fikir ve neşriyat hürriyeti olamaz.
En güçlü bir bünyeden bile, zehire karşı mukavemet bekleyemezsiniz..
Öyle ise millî bünyeyi ve binlerce yılda oluşup-gelişmiş ortak kültür değerlerini, bu nevzuhur tahribattan korumanın çareleri araştırılmalı ve bulunmalıdır.
Mutlaka bulunmalıdır...