Makale

Modarn İnsan Hakları Metinleri ve Veda Hutbesi



MİLLETLER BİRLEŞEREK İNSAN HAKLARI İÇİN TEMİNATLAR ARİYORLAR.. HALBUKİ 1400 YİL ÖNCE BU MESAJ VERİLMİŞTİ...

Süleyman DUMAN
Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk Müşaviri

MODERN İNSAN HAKLARI METİNLERİ
VE VEDA HUTBESİ

GİRİŞ
İnsan temel hak ve hürriyetlerinin bugün dünyada sosyal, politik, ekonomik ve uluslararası platformdaki pekçok tartışma, değişme ve gelişmenin temelinde yatan esas mesele olduğu bilinmektedir. İnsan, toplum ve uluslararası meselelere sağlıklı tesbit ve çözümler getirebilmek için insan haklan ve temel hürriyetler konusunun her platformda araştırılması ve tartışılmasına ihtiyaç olduğu da bir gerçektir.
Dünyanın akılalmaz değişmelere sahne olduğu yirminci yüzyılın bu son diliminde, ülkemizde de İnsan Haklan tartışmalarının Meclis çatışından evlere, okullara, işyerlerine kadar toplumun her kesiminde gündeme gelmesi, insan Haklan İnceleme Komisyonu Kurulmasına ilişkin 3686 sayılı Kanunun çıkarılması; bu alanda kurulan birtakım yeni dernek ve teşekküller; düzenlenen oturum, seminer ve konferanslar, gelecek için fevkalâde memnuniyet verici gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu süreç
İçinde insan temel hak ve hürriyetlerinin İslâm’ı bakış açısından incelenmesi, Islâmın temel kaynağı olan Kuran ve Sünnetteki boyutları ve uygulamasının araştırılması, uzmanların çalışmalarını beklemektedir.
Bu çalışmamızda Peygamberimizin insanlığa son mesajlarını verdiği Veda Hutbesini İnsan Hakları perspektifinden ayrıntıya girmeden incelemeye çalışacağız, insan Haklan Evrensel Beyannamesinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948
Tarihinde kabul edildiği dikkate alındığında, Avrupa’nın Ortaçağ karanlıklarını yaşadığı milâdi 632 tarihini taşıyan Veda Hutbesinin islam’daki temel hak ve hürriyetleri ihtiva eden ilk insan haklan beyannamesi olarak ne büyük değer taşıdığını ilk bakışta anlamak zor olmayacaktır.
Peygamber (a.), 23 senelik Peygamberlik dönemi içinde iman ve ibadet esaslarıyla birlikte, insancıllık, evrensel kardeşlik, eşitlik, sosyal adalet, birlik ve dayanışma esaslarına dayalı, dengeli ve istikrarlı bir toplumun temellerini atmış ve
bu toplum düzeninin işleyişini göstermiştir. Resülüllah Hicri 10 uncu yıl Zilhicce ayında (Miladi 632/Şubat) ilk ve son haccını ifa etmiş ve hac günlerinde yüzbini aşan bir topluluğa irad ettiği hutbeleriyle, insanlığa ilâhi hayat nizamının insan hakları ve temel hürriyetlere dair umumi prensiplerini bir kez daha vurgulamıştır. Değişik kaynaklarda muhtelif raviler tarafından bölümler halinde nakledilerek bize kadar ulaşan bu metinleri incelerken, bugün "Veda Hutbesi" olarak Türkçe bir metin halinde tedvin edilen metindeki tertibe bağlı kalmayacağız.

EŞİTLİK, KARDEŞLİK, ADALET, HAKLARIN KORUNMASI

İSLÂM Peygamberi Allah’a hamd ve sena ederek başladığı cihanşümul mesajında daha çok umumi bir hitap şekli olan "EY İNSANLAR" hitabını kullanmış, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 1, 2, 7 ve 8’inci maddelerinde belirtilen eşitlik, kardeşlik, adalet ve hakların korunması gibi hususları şöyle ifade buyurmuştur:


"İNSANLAR !
Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Allah yanında en değerli olanınız, ona en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana "Allah’a saygı" ölçüsünden başka bir üstünlüğü yoktur."

"MÜMİNLER !
Müslüman müslüman’ın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşine ait herhangi bir hakka tecavüz etmek, gönül rızası olmadıkça,başkası için helâl olmaz.
Haksızlık yapmayınız, haksızlığa da boyun eğmeyiniz."
Peygamber (a.) inançtaki tevhidi, fıtrattaki birliği yani insanların ortak kökeninin topraktan yaratılan Adem (a.) olduğunu hatırlatarak bütün insanların sonradan ortaya çıkan ırk, dil, renk, servet gibi farklılıklara bakılmaksızın bir "İNSAN KARDEŞLİĞİ" meydana getirdiklerini ve bu suretle de, "ALLAH’A SAYGI" ölçüsü dışında herhangi bir üstünlüğe sahip olamayacaklarını, veciz ve çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir.
Peygamberimiz burada ayrıca hukuka, adalet ve hakkaniyet prensiplerine saygı, hakların kötüye kullanılmaması ve başkalarının hürriyetlerine müdahale edilmemesi gerektiğine işaret ederek, zulüm ve haksızlık karşısında direnme hakkının kullanılması ve haksızlıkların önlenmesi lüzumunu belirtmiştir. Bu itibarla adalet, eşitlik ve hakkaniyet prensiplerinin çiğnendiği toplumlarda barış, insan şeref ve haysiyetine saygı, maddi ve manevî kalkınmadan söz edilemez.

HAYAT HAKKI, MÜLKİYET HAKKI, ŞEREF VE HAYSİYETİN KORUNMASI

İslâm, kişinin maddî ve manevî varlığını bir bütün ve bu dünyada yaşamasını en tabiî bir hak olarak telakki eder.
Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 3, 12, 17. maddelerinde yer alan hayat hakkı, mülkiyet hakkı, şeref ve haysiyetin korunması gibi hususları beyanla Allah Resulü şöyle buyurmuştun
"İNSANLAR!
Bu gününüz nasıl mukaddes bir gün, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, biliniz ki canlarınız, mallarınız ve namuslarınız da öylece mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."
ASHABIM !
"Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu (amcazadem) Rabia’nın kan davasıdır."
Buna göre anarşi ve kargaşa, kan gütme ve intikam alma, can ve mal güvenliğini ortadan kaldıran sapık cahiliye adetleridir. İlk defa kendi aile çevresinden bir kan davasını ortadan kaldırması da onun eşsiz liderliğinin bir örneğidir. Burada can güvenliği-, insanda fıtrî bir temayül olan mülkiyet hakkı-, manevi yönünü bütünleyen namus, şeref ve haysiyetin kutsiyeti ve dokunulmazlığı ile birlikte ifade edilmiştir.




EKONOMİK VE SOSYAL HAKLAR

İslâm, ekonomik alanda hayatın kazanılması için yapılacak mücadelede herkese fırsat eşitliği tanımıştır. Ancak üretim, bölüşüm ve tüketim faaliyetlerinin adalet ve eşitlik standartlarına uygun düşmesi için bunlara bazı sınırlar çizmiştir. Allah Resulünün ekonomik ve sosyal hak ve ödevlere ilişkin açıklamaları şöyledir-



TARİH VE İBRET

"Düşman, birlik olur da üzerine gelirse, ne yaparsın?"

"Ertuğrul" yaşlanmış; yerine küçük oğul Osman "Bey’ seçilmiştir.
Genç Bey Osman, etrafı Bizans Tekfurluktan ile çevrili Kayı Boyu’nun başına geçmiştir. Boyun nüfusunun, sürülerinin, binitinin çoğalmasına itina gösterir.. Savaş oyunları ile boyun savaşma gücünü arttırır, oba arasındaki dayanışmayı güçlendirir.
Kayı Boyu Beyleri zamansız bir savaşa girmek istememekte; Tekfurluklarla iyi geçinmeye çalışmaktadırlar. Fakat Tekfurluklar, özellikle İnegöl Tekfurluğu, düşmanlıktan geri durmamaktadır.
Osman Bey çaresiz, sürülerini vuran, antlaşmaları bozan İnegöl Tekfurluğu’nu te’dip etme kararını alır. Boyun büyüğü Şeyh Edebâli ise tereddüt eder, bu "ilk savaş’a izin vermez.
Aylar geçer, izin çıkmaz. Yıl geçer, izin çıkmaz. Osman Bey birgün hırslanır, dergâha, Seyh’in huzuruna o hırsla dalar... Maksadı Edeböliden savaş izni, ruhsatı koparmaktır.
Şeyh Edebâli’nin cevabı, bugünlere de ışık tutacak ibrettedir:
"-Bilirim niçin gelirsin. Bilirim ki İNEGÖL Tekfurluğu’nu vurmayı dilersin. Vurursun da.. Ben de öğrenmeyi isterim. Ya sen İnegöl Tekfurluğu’nu vurduğunda, Bursa Tekfurluğu, Ye-nişehir Tekfurluğu, Karahisar Tekfurluğu, Karacahisar Tekfurluğu bir olur, birlik olur, üzerine gelirse ne yaparsın? De bana ne yaparsın?.. Bilelim de, kararımızı ondan sonra bildirelim..:
Genç Bey Osman’ın buna verilecek cevabı yoktur.

"ASHABIM!
Faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerekir. Allah’ın emri ile faizcilik artık yasaktır. Cahiliye devrinden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altın-dadır, ilk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir.

ASHABIM!
Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Hediyeler hediye ile karşılanır. Başkalarına kefil olan, kefaletin mesuliyetini üzerine alır.

EY İNSANLAR!
Allah herkese düşen miras hakkını Kur’an’da bildirmiştir. Mirasçılar için ayrıca vasiyetname yapmaya gerek yoktur."
İslâm, ölenin bıraktığı mal ve haklar üzerinde hak sahibi olan mirasçıları ve bunların saklı paylarını belirtmiş, varislerin haklarını korumak ve adaleti gözetmek kaydıyla mal bırakma yolunu açık tutmuştur. İslâm Hukuku, başka mirasçılar bulunsa dahi, eşi mirastan mahrum etmediği gibi, oğul ve torun bulunmasına rağmen, ana ve babayı da mirastan mahrum etmemiştir.
Diğer taraftan Resûlullah, toplum ilişkilerinde güven duygusunun hakim olmasına işaret ederek emanetlerin sahibine verilmesini, kefilin kefaletinden sorumlu bulunduğunu ve hediyelerin karşılıklı olduğunu beyan etmiştir.

KADIN HAKLARI VE AİLE
Evrensel Beyannamenin 16. maddesinde düzenlenen evlilik ve aile konusunda cihan Peygamberi şöyle buyuruyor:

"İNSANLAR!
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Tanrı emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde haklan vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, Kadınlarınızın aile şerefini, sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye çiğnetmemesidir.
Kadınlarınızın da sizin üzerinizde haklan, örf ve adete göre onların her türlü yiyecek, giye-cek ve ihtiyaçlarını karşılamanızdır. Onlar sizin haklarınıza riayet etsinler. Siz de onlara neza-ketle muamele edin. Bir kadının, kocasının izni olmadıkça onun malından bir şeyi başkasına vermesi helâl olmaz. Çocuk kimin nikahı altında doğmuş ise ona aittir ve zina suçunu işleyen kişi, çocuk üzerinde hak iddia edemez; bunların hesabını Allah görecektir."
İslâm, insanların mutluluğu, sağlıklı nesiller yetiştirilerek insanlığın bekası için evlilik bağının, "Nikah" müessesesinin gerekliliğini ve kutsiyetini ifade etmiş-, kadın-erkek ilişkilerine ait hükümleri en ayrıntılı noktalarına kadar belirterek kadını toplumda bulunması gerektiği şerefli konumaa oturtmuştur.

Görev ve sorumluluk
Allah Resulü, İnsan Haklan Evrensel Beyannamesinin 29.maddesinde yer alan ödev ve sorumluluğa dair şöyle buyurmuştur:

"ASHABIM!
Yarın Rabbınıza kavuşacaksınız ve bugünkü hal ve hareketinizden muhakkak hesaba çekileceksiniz.
Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

EY İNSANLAR!
Her suç işleyen kendi suçundan bizzat sorumludur. Hiç bir suçlunun işlediği suçun cezasını evladı çekmez. Hiç bir evladın suçundan da babası sorumlu tutulamaz.

MÜ’MİNLER!
Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır."
İslâm, kişinin vücut, akıl ve ruh sağlığının korunması gerektiğini;
belirterek, en başta- kişinin kendi maddî ve manevî varlığına zarar veren kötü davranışlardan içki, uyuşturucu ve benzeri zararlı alışkanlıklardan kaçınması gerektiğini ifade etmiştir.
Hz.Peygamber bugün, T.C.Ana-yasası dahil, çağdaş anayasa ve hukuk sistemlerinin temel prensiplerinden olan "Ceza sorumluluğunun şahsiliği" prensibini ifade ederek, kim suç işlemiş ise ona ceza verileceğini, cezaların suçsuz olan baba, oğul veya yakınlara teşmil edilemiyeceğini açıkça belirtmiştir.
Allah Resulü "Her hal ve hareketinizden hesaba çekileceksiniz" sözleri ile de Islamî prensiplerin manevî müeyyidelerine, ahlâki ve uhrevî boyutuna dikkat çekmektedir.

SONUÇ
İslâm’da insan haklan ve temel hürriyetler, Kuran ayetleri ve Allah resulünün açıklama ve uygula-malan ile belirlenmiş olup Asr-ı Saadetten bu yana 14 asırlık bir geçmişe sahiptir.Batı’da ise insan hakları yüzyıllar süren mücadeleler sonucu elde edilmiş ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 1948 yılında kabul edilmesiyle İnsan Haklan Hukuku uluslararası nitelik kazanmıştır.
Peygamber (a.s.) ın insan hak ve hürriyetlerinin temelleri olan eşitlik kardeşlik, hürriyet, adalet, hakkaniyet, can güvenliği, mülkiyet hakkı, şeref ve haysiyetin korunması, aile ve kadın hakları, görev, sorumluluk ve diğer ekonomik ve sosyal hakları vurguladığı "VEDA HUTBESİ", insanlık tarihinin günümüzdeki anlamı ile ilk İnsan Haklan Beyannamesi niteli-ğindedir.
Batıda daha çok hak ve hürriyetler üzerinde durulup, hürriyetlerin alabildiğince genişletilmesi savunulurken, İslâm, görev ve sorumluluklara da dikkat çekmiş şahsi yarardan çok içtimaî yaran üstün tutmuş, ferdî hürriyetin toplum yararına hizmet ettiği sürece var olduğunu belirtmiştir.