Makale

TCK 163 ve Düşündürdükleri


141-142 VE 163 GÜNDEMDE. 141-142 BİR YANA, 163 KALKAR MI? KALKARSA NASIL KALKAR? CEVABINI ARAŞTIRDIK…

Rıdvan
NÎZAMOĞLU
Diyanet İşleri Başkanlığı I. Hukuk Müşaviri

TÜRK Ceza Kanunu’nun 163’üncü maddesi, diğer iki madde 141-142 ile birlikte gündemde bulunmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda basında ve kamuoyunda çokça tartışılan bu üç madde öyle anlaşılıyor ki yeniden ele alınacak-, ya kaldırılacak veya yeniden şekillendirileceklerdir.
Biz bu kısa incelememizde konuyu, Türk basınında bugüne kadar hiç ele alınmayan boyutlarıyla inceleyecek ve konunun kamuoyunda, hatta uzmanlar seviyesinde gözden kaçan bazı yönlerini okuyucularımızın ve yetkililerin dikkatine sunacağız. Bununla bir görev yaptığımıza inanıyoruz.





TCK 163 VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

163. MADDE NEYİ
YASAKLIYOR?

1 Mart 1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun, kaynağı "Hiyanet-i Vataniye Kanunu" oland) ve ondan ilham alınarak düzenlenmiş bulunan(2) 163’üncü maddesi aynen söyledin
"Lâikliğe aykırı olarak, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, dinî esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare eden kimse, sekiz yıldan on-beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Böyle cemiyetlere girenler veya girmek için başkalarına yol gösterenlere beş yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Lâikliğe aykırı olarak, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek, maksadıyla dini veya dinf hissiyatı veya dince mu-kaddes tanınan şeyleri alet ederek, her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse beş yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Şahsi nüfuz veya menfaat temin etmek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri veya dinf kitapları alet ederek, her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse, iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Yukandaki fıkralarda yazılı fiilleri Devlet daireleri, belediyeler veya sermayesi kısmen veya tamamen Devlete ait olan iktisadi teşekküller, sendikalar, işçi teşekkülleri, okullar, yükseköğretim müesseseleri içinde veya bunların memur, müstahdem veya mensupları arasında işleyenler hakkında verilecek ağır hapis cezası üçte bir nis-betinde artırılır.
Üçüncü ve dördüncü fıkralarda yazılı fiiller, yayın vasıtaları ile işlendiği takdirde verilecek ceza yan nisbetinde artırılır."
Görüldüğü gibi 163. madde belli amaçla "cemiyet tesis, teşkil, tanzim, sevk ve idare" etmeyi; "böyle cemiyetlere girmeyi veya girmek için başkalarına yol" göstermeyi; yine belli amaç ve suretle "propaganda yapma"yı-, "telkinde bulunma"yı yasaklamış-, bu fiillerin belli yerlerde ve belli vasıta (yayın) ile işlenmesi durumunda cezalann artırılmasını öngörmüştür. Böylece bu madde dinî konularla ilgili hemen bütün faaliyet ve konuşmalan kapsamı içine almakta, çok genel ve mükerrer ifadelere yer vermektedir.

SADECE 163. MADDE Mİ?

Burada ele alınması gerekli önemli konu, yukanda tâdâd edilen yasakların, T.C.K. 163’ten ibaret bulunmadığıdır. Gerçekten T.CK. 163 ile yasaklanan fiiller, sanki bu maddeden aynen "iktibas" edilmişcesine, T.C ANAYASASI başta, birçok kanunda cezalandırılmıştır. "Bir" değil, "birçok" kanunda..
Bu sebeple "T.CK. 163 kalksın" demekle hatta "163’ü kaldırmakla iş bitmemektedir. zira "T.CK. 163" kaldınlsa da, maddede sayılan "fiil"ler. başka kanunlarla yasaklanmaya ve cezalandınlmaya devam edecektir.
"Yasak" ve "ceza"ların "kaldırılması" veya "tahfifi" isteniyorsa", T.CK. 163"e paralel ve müteradif bütün kanunların birlikte ele alınması zorunludur. Bu "Anayasa" ve "Kanun" mad-deleri ile müstakil kanunlar aşağıda sıralanmıştır:

“T.C.K. 163, DİNİ KONULARLA İLGİLİ HEMEN BÜTÜN FAALİYET VE KONUŞMALARI KAPSAMI İÇİNE ALMAKTA, ÇOK GENEL VE MÜKERRER İFADELERE YER VERMEKTEDİR.”

1 -T.C. ANAYASASI

T.C. Anayasasının 24 üncü maddesi aynen şöyledir: "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz-, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, ’ kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kuralla-nna dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz."
Bu maddenin ilk üç fıkrası ile getirilen din ve vicdan hürriyeti, son fıkrası ile büyük ölçüde kısıtlanmıştır. |
Buna benzer hükümler, "temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması" başlıklı 14’üncü maddede ve ve Anayasanın Başlangıç . kısmında da yer almıştır, özellikle ’ 14’üncü madde, temel hak ve hürriyetlerin bu arada din ve mezhep hürriyetinin kötüye kullanılmasını önleyici tedbirleri almış olduğu halde-, din hürriyetini vaz’eden 1 24’üncü maddenin içinde, daha o madde bitmeden, bu hürriyetleri ( tahdit eden hükümlere yer verilmiştir.

2-HİYANET-İ VATANİYE KANUNU

29 Nisan 1920 tarih ve 2 sayılı j "Hiyanet-i Vataniye Kanunu"nun t 1 inci maddesine 25 Şubat 1925 tarih ve 556 sayılı Kanunla şu hükümler eklenmiştin
"Dini veya mukaddesat-ı diniye- j yi siyasi gayelere esas veya alet ’ ittihaz maksadiyle cemiyetler teş- * kili memnudur.
Bu kabil cemiyetleri teşkil eden- ; ler veya bu cemiyetlere dahil , olanlar hain-i vatan addolunur. Dini veya mukaddesat-ı diniyeyi alet ittihaz ederek şekl-i Devleti j tebdil ve tağyir veya emniyet-i Devleti ihlâl veya dini veya mu-kaddeşat-ı diniyeyi âlet ittihaz ederek, her ne suretle olursa olsun, ahali arasına fesat ve nifak il-kası için gerek münferiden ve gerek müctemian kavlî veya tahrirî veyahut fiilî bir şekilde veya nutuk iradı veyahut neşriyat icrası suretiyle harekette bulunanlar kezalik hain-i vatan addolunur."
Kanunun 2 inci maddesinde "Bilfiil hiyanet-i vataniyede bulunanlar şaiben idam olunur." hükmü yer almıştır.
Aynı kanunun 3 üncü maddesi de aynen şöyledir
"Va’z ve hitabet suretiyle alenen veya ezmine-i muhtelifede eşhas-ı muhtelifeyi sırren veya kavlen hiyanet-i vataniye cürümüne tahrik ve teşvik edenlerle işbu tahrik ve teşviki suver ve vesait-i muhtelife ile tahriren ve tersimen irtikâp eyleyenler muvakkat küreğe konulurlar. Tahrikat ve teşvikât sebebiyle madde-i fesat meydana çıkarsa, muharrik ve müşevvikler idam olunurlar."(3)





3-1960 TARİH VE 15 SAYILI KANUN

T.CK.’nın 163’ncü maddesindeki suçlar başka bir kanunda "vatana hıyanet" suçu olarak adlandırılmıştır. Şöyle ki: 6 Temmuz 1960 tarih ve 15 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı Maddesine Fıkra Eklenmesi ve 56 ncı Maddenin Kaldırılması Hakkında Geçici Ka-nun’un 1 nci maddesi, T.C.K.’nın 146’ıncı maddesine bir fıkra eklemiş, 2’nci maddesi, T.C.K.’nın 56 ncı maddesini kaldırmış, 3’üncü maddesi de şu hükmü sevketmiş-tir:
"Yukarıdaki madde hükmü, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olan ve Türk Ceza Kanununun 125-133, 141, 142, 146,149,150 ve 163’üncü maddelerinde yazılı bulunan vatana hi-yanet suçları hakkında da uygulanır".;^
Bu kanun da halen yürürlüktedir.

4- VİCDAN VE TOPLANMA HÜRRİYETLERİ KANUNU

24 Temmuz 1953 tarih ve 6187 sayılı vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Hakkında Kanunun 1 nci maddesi aynen şöyledir:
"Siyasi veya şahsî nüfuz veya menfaat temin etmek maksadiy-le dini veya dinî hisleri yahut dince mukaddes tanınan şeyleri veya dinî kitapları alet ederek, her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkine!» bulunan
kimse, bir seneden beş seneye kadar ağır hapis cezasiyle cezalan-dınlır.
Fiil, neşren işlenirse hükmoluna-cak ceza yarı nisbetinde artırılır."
Kanunun 2 nci ve 3 üncü maddeleri, 1 inci maddedeki fiilin bir cemiyet mensubu tarafından işlenmesi ve cemiyetin fiile iştirak etmesi hallerini düzenlemektedir.
5- SİYASİ PARTİLER KANUNU

22 Nisan 1983 tarih ve 2820 sayılı siyasi partiler Kanununun 87 nci maddesi aynen şöyledir.


"Siyasi partiler, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, ksmen de olsa dinî esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dinî hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek, her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar."
Aynı kanunun 86 ncı maddesi "laiklik ilkesinin korunması ve halifeliğin istenemeyeceği", 88 inci maddesi "Dini gösteri yasağı" ve 89 uncu maddesi de "Diyanet işleri Başkanlığının yerinin korunması" başlıkları altında bu konularda bazı düzenlemeler getirmiştir.
Benzer hükümler "Dernekler Kanunu"nda da vardır.
Görülmektedir ki, Türk Ceza Kanuna göre, 163 üncü madde lâikliğe aykırı olarak teşkil edilecek cemiyetleri ve propagandayı önlemektedir. 15 sayılı Kanuna göre 163 üncü maddedeki bu suçlar vatana hiyanet suçlarıdır. 2845 sayılı Kanuna göre de 163 üncü madde-ki suçlar, Cumhuriyet aleyhine ve Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlardır. Diğer taraftan Vicdan ve Toplanma Hüriyetinin Korunması Hakkında Kanun, 163 üncü maddenin bir bölümünü, hemen hemen aynen almış, siyasi Partiler Kanunu da aynı hükümleri bir başka açıdan tekrar etmiştir. Aynı flilere değişik kanunlarda değişik vasıflar verilmekte ve farklı cezalar öngörülmektedir.

T.C. Anayasası’nın birden çok maddesi-, Hıyanet-i Vataniye Kanunu-, 1960 tarih ve 15 Sayılı Kanu.v, Vicdan ve Toplanma Hürriyetleri Kanunu; Siyasi Partiler Kanunu., gibi çok sayıda kanun, T.C.K. 163’üncü maddeye paralel hükümler getirmiştir.
Türk Ceza Kanununun 163 üncü maddesi kaldınlacak ise, belirtilen Anayasa ve diğer kanun maddeleri birlikte ele alınmalıdır. Aksi halde -belki 163 rakamı kalkar, fakatdagınık metinlerde bu hüküm varlığını sürdürür-, bu işlemin pratik bir sonucu olmaz.
Tatbikatta ortaya çıkan bir başka güçlük ve sıkıntı da, 163 ve müteradif maddelerde geçen terimlerde gerekli açıklık ve netliğin bulunmamasıdır.
Gerçekten 163 üncü madde başta olmak üzere çeşitli kanun ve maddelerde bazı terimler vardır ki, "muğlak"tır, açık ve net değildir. "Cemiyet" kurmak "şahsi nüfuz" sağlamak; "menfaat temin" etmek "dini veya dinî hissiyat"!, "Dince mukaddes tanınan şeyler" i, "dini kitapları "alet" etmek. gibi.
Aynı şekilde "laiklik" tabiri de, tatbikatta farklı şekillerde anlaşılmakta ve uygulanmaktadır.
Nitekim bu kanşıklığı gidermek üzere Adalet Bakanlığınca müstakil bir ta’mim çıkanlmış ve uygulayıcılara yol gösterilmiştir. 22 Mayıs 1953 tarih ve 57/11 sayılı Adalet Bakanlığı tamiminde şu açıklama-İara yer verilmiştir.
"Maddenin propaganda ve telkine mütedair 4 üncü fıkrası, bu propaganda ve telkinin şartlannı ve gaye ve hududunu şöyle tayin etmektedir.
I. Propaganda ve telkin, ya Devletin temel nizamlarını dinî esas ve inançlara uydurmak amaciyle yahut da siyasi menfaat veya şahsi nüfuz temin ve tesis eylemek maksadiyle yapılmış olacaktır.
Suçun tekevvünü için bu şartlardan yalnız birinin tahakkuku kâfi olup tümünün tahassülüne lüzum yoktur.
II. Propaganda ve telkin, dinin, dinî hissiyatın veya dince mukaddes tanınan şeylerin alet edilmesi suretiyle yapılmak lazımdır.
Burada da, sayılan vasıtalardan birinin alet edilmiş olması suçun tekevvününe kafidir.
III. Bu esaslar dairesinde mütalâ-a olunan propaganda ve telkinin suret-i icrasını kanun tahdit etmemiş, "her ne suretle olursa olsun" demekle bütün icra tarzlarını müeyyidesi altına almıştır.

IV. Fıkrada "propaganda veya telkinde bulunan" denmiş olmakla, bu iki Fiili müstakillen mütalâa etmek ve sadece birinin vukuuyla suçun tahakkukunu kabul eylemek lazımdır." (S)
Ta’mimde 163’üncü maddenin 4 üncü fıkrası hakkında bazı açıklamalar getirilmiştir. Ancak bu açıklamaların dahi maddeyi yeterli ölçüde vuzuha kavuşturduğunu söylemek güçtür. Çünkü maddenin gerek 4 üncü fıkrasında, gerekse diğer fıkralardaki izaha muhtaç terim ve deyimler, muğlak ve esnek yapılarını muhafaza etmektedirler.
Metinlerden bölümler alınan diğer bazı kanunlardaki ifadeler de, sanki 163 üncü maddeden iktibas edilerek alınmış gibidir. Hepsinde hemen aynı ifadeler yer aldığı için, hepsinin yerine sadece 163 üncü madde ele alınacaktır.
1.163 üncü maddenin 1 inci ve 3 üncü fıkrası "laikliğe aykırı olarak" ifadesiyle başlamaktadır. Ancak kanunlarımızda laikliğin tarifi yapılmış değildir. Laikliğin Batı ülke-lerindeki anlamı bir yana, ülkemizdeki tarifinde de bir ittifak hasıl olmuş değildir. Laiklik doktrinde başka tarif edilmekte (6i, Anayasa Mahkemesinin kararında başka manalan açıklanmaktadır. m Böyle olunca neyin laikliğe aykırı olduğu konusunda tatbikatta farklı yaklaşımlara, farklı uygulamalara rastlanılmaktadır.
Bu çok geniş ve yoruma müsait durum, kanaatimizce ceza hukukundaki "kanunilik prensibi"ne de aykırıdır. Halbuki "ceza müeyyidesi ile karşılanan ve suç adı verilen fiil ve hareketlerin kanun tarafından tayin edilmesi ve keza yasak fiil ve hareketlere ancak ka-nunlann gösterdiği cezaların uygulanabilmesi mantığı, fertlerin yasak fiil ve hareketleri önceden bilmelerini sağlamak düşüncesine dayanır, zira, ancak bu suretledir ki fert, hareketlerini tanzim etmek imkanını bulabilir ve yine ancak bu şartlardır ki, ferdi işlemiş bulunduğu fiil ve hareketten dolayı kusurlu saymak mümkün olabilir" (8)
Bu temel prensibi tamamlayan diğer esaslardan biri de, ceza hukukunun suç ve cezaları tayin eden hükümlerinde kıyas yolu ile genişletme ve kaide yaratma esasının tatbik olunamıyacagıdır.
2. Maddenin i inci paragrafındaki "cemiyet" tabiri de anlaşılması zor bir ifadedir. Zira burada kasde dilen, Dernekler Kanunu şumulu ne giren bir cemiyet midir, yoksa iki veya daha ziyade kimsenin, hiç bir hukuki alâka olmaksızın bir araya gelmeleri mıdır? Madde metninden bu husus kesin olarak anlaşılmamakta, hatta "cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare eden.." ifadelerinden, hukuki anlamda bir cemiyet, yani Dernekler Kanunu şümulüne giren bir dernek kasdedildigi intibaı ağır basmaktadır. Halbuki uygulamada tereddütler vardır ve bazı mahkeme kararlarındaki yorum bunun aksinedir. Fakat bu durum doktrinde tenkid edilmektedir. Nitekim Dr. A.Pulat Gözübüyük buradaki "cemiyet" ten derneğin anlaşılacağını şu görüşlerle dile getirmiştin "163 üncü maddedeki cemiyet deyimi yerinde değildir, zira cemiyet denilince kanunlara uygun olarak meydana getirilen dernek akla gelir." (9)
3. 163 üncü maddenin 3 üncü fıkrasındaki "siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla" ifadeleri de çok geniştir. Siyasi menfaat bir zümre, bir fert, bir görüş veya bir fikre taraftar kazanmak, bunları desteklemek olduğundan daha kuvvetli göstermek için yapılacak her turlu fiil ve hareketler siyasi menfaat sağlayıcı nitelikte olabı lir. (10) Ayrıca siyasi menfaat teinin eylemek maksadı taşıyanın, siyasi amaç taşımadığı söylenebilir mi ki bu ayrıca zikredilmiştir? Bu terimlerin ayrı ayrı zikredilmesi maddeye açıklık değil, karışıklık getirmiştir. Ayrıca çok genel bir ifade olduğu için de, her yoruma müsaittir. Çünkü konuşulan bir çok sözün, yurtiçi veya yurtdışı olaylar hakkındaki beyanların, siyasi amaca yönelik olduğunu söylemek kolayca mümkündür. Bunun ise ceza hukuku ve adalet anlayışı bakı-mından muhzurları açıktır.
4. Aynı fıkradaki "dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek" ifadesi çok muğlak ve her manaya gelebilen bir ifadedir. Özellikle "dini hissiyatı., alet ederek" ne demektir? Dinden bahseden herkese
"sen dini hissiyatı alet ediyorsun" denirse alec etmediğini nasıl isbat edecektir?
5Aynı maddenin 4 üncü fıkrasındaki "şahsi nüfuz veya menfaat temin etmek maksadıyla" ibaresi de fevkalâde muğlak bir ifadedir. Her söylenen sözün bir menfaat temini gayesi güttüğü söylenebilir. Bir menfaat teminini amaç edinmediğini kişi nasıl savunacaktır? Bu fıkradaki "alet ederek" ifadesi de keza çok geniş ve yoruma müsaittir.
6.Bir önceki fıkrada olduğu gibi burada da "her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan" kişi cezalandırılmaktadır. Namütenahi söz ve konuşma, istenirse bu kapsama dahil edilebilir. Yeter ki içinde "din, din-î hissiyat, dince mukaddes tanınan şeyler veya kitaplar.." hakkında bir ifade yer alsın.
Buradaki "mukaddes tanınan şey" de çok belirsiz ve geniş manalıdır. Neyin kasdedildigi belli değildir. Aynca "telkinde bulunmak" ifadesiyle, belli ki bir kişiye yapılan propaganda da madde kapsamına alınmak istenmiştir. Ama bir kişiye yapılan sözlü telkin nasıl isbat edilecektir? Herhangi iki kişinin dinî konudaki konuşmalarının telkin kapsamında olup olma-dığı nasıl ayırdedilecektir?
Bu maddeyi uygulama durumunda bulunan mahkemeler, bu metnin ifadesinden, dinî her konuşmanın metin kapsamına girip girmeyeceğini, hatta bizzat dinlerin bile suçlanıp suçlanamıyacagı-nı tartışmışlardır. Ancak "ceza sorumluluğunun şahsiliği" temel ilkesi sebebiyle dinler suçlanama-mıştır.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yehova Şahitleri hakkındaki bir kararında 163 üncü madde ile ilgili olarak şu görüşlere yer vermiştin "Her din veya dinsel görüş evrensellik ve dünyada uyulması zorunlu inanç sistemi ile kurallar bütünlüğü taşıdığı iddiasındadır. Bu iddilar ele alınarak dinler veya dinsel görüşler suçlanamazlar. Aksi düşünce İslâm Dinini dahi, kutsal kitap Kuran’da yer alan çok evlilik, faiz yasağı v.s. gibi esaslar nedeniyle suçlama sonucunu doğurur ki, böyle bir yorumun Ceza Hukuku ilkelerine aykırılığı açıktır." (11)
Dinî hükümlerin açıklanması ve anlatılmasının hiç bir zaman suç teşkil etmeyeceği kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında şu hükümler yer almaktadır: "Dinsel bir inanç sisteminin açıklanması devletin temel nizamlarının dinsel açıdan eleştirilmesi ve kişilerin bu dinsel inançlara uygun davranmalarının istenmesi, uygun davranışın zorlayıcı ve emredici nitelikte olması öngörülmedikçe suç teşkil etmez.
Dinî görüşte laik ilkelere ve düzene aykırı nitelikte iman edilmiş inançlar da bulunabilir. Kişiler bu inançları nedeniyle suçlanamazlar. Laik sisteme uygun düşünme ve iman sahibi olma zorunluluğu yoktur." (12)
163 üncü maddenin 1949 yılındaki değişikliği sırasında Hükümet tarafından sunulan 9.5.1949 tarih ve 71-1348 sayılı gerekçede de şu görüşe yer verilmiştir: "Din propaganda ve telkinlerinde failin yukarıda beyan olunan asıl maksadını gözetmek lazımdır. Fıkrada beyan olunan kasıtlar dışında kalan bir din propagandası veya dinî telkin \ cezayı müstelzim olmaz." ıra |
Bu görüş ve yorumlar 163 ve diğer maddelerde geçen terimlerin izaha muhtaç terimler olduğunu göstermektedir. Fakat bunlar dahi ; şahsî nüfuz veya menfaat temini 1 maksadının ne olduğu konusunda . açıklık getirmediği ve bunların hudutlarının nasıl çizilebileceğini gös- ! termediği için muğlak noktaları vuzuha kavuşturabilmiş değildir. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kuru- ! lu, anılan kararında dinî inançlara uygun davranma isteklerinin zor- j layıcı ve emredici nitelikte olmaması halinde suçun teşekkül et- , meyeceğini bildirmesine rağmen, zorlayıcı olmayan dinî konuşmaların propaganda şümulüne sokularak cezalandırıldıkları görülmektedir.

163’DEKİ .
HÜKÜMLER ’
141 VE 142’DE , YOK MU?

163 üncü maddede yer alan j suçlardan, maddenin 1 inci fıkra- ı sında söz konusu edilen "cemi- ’ yet" tesisi... Devletin siyasi veya hukuki nizamlarını yoketmek ga- j yesi taşıdığı takdirde esasen 141 inci maddede mevcuttur. Çünkü 1 orada devleti yıkıcı bütün faaliyetler yasaklamıştır. 163’dekj Cemiyet de bu amacı taşıyorsa, 163 olmasa da, 141’e göre yasaklanır ve cezalanır. Bu yıkıcılığın laikliğe aykırı veya laikliğe uygun yıkıcılık di- j ye ikiye ayrılmasına ve ayrı madde ile tecziyesine lüzum ve ihtiyaç I yoktur.
163 üncü maddenin 3 ve 4 üncü ’ fıkraları ile cezalandırılan propaganda ve telkin de, aynı şekilde devletin siyasi veya hukuki temel düzenini yıkmaya matuf ise, 142 , inci madde ile cezalandırılmaktadır. Bu yıkıcılığın da laikliğe aykırı veya laikliğe uygun diye ikiye ay-nlmasına ve ayn bir madde ile tecziyesine lüzum ve ihtiyaç yoktur.




T.C.K. 163 VE DİĞER
KANUNLARIN
BENZER
HÜKÜMLERİ

Görüldüğü gibi, 163 üncü maddenin hemen hemen aynı düzen-lemesi.değişik tarihlerde ve değişik adlarla çıkan diğer kanunlarda da aynen mevcuttur. Esasen bunlardan bazısı yıllardır uygulanmamaktadır. Hiyanet-i Vataniye Kanunu bunlardan biridir. Fakat halen yürürlüktedir. Türk Ceza Kanunun bir çok maddesindeki idam cezası, 21.11.1990 tarih ve 3679 sayılı Kanunla müebbet ağır hapis cezasına çevrildiği halde, Hiyanet-i Vataniye Kanunundaki şaiben idam hükmüne dokunulmamıştır.
6187 sayılı vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Hakkında Kanuna gelince-, 163 üncü maddede 2787 sayılı Kanunla 1983 yılında değişiklik yapılırken buna paralel olarak 6187 sayılı Kanunun da değişmesi gerektiği, ancak o tarihte T.C. Anayasasına son şeklinin verilmemiş olması sebebiyle, buna bağlı olarak Siyasi Partiler ve Dernekler konusunda ne gibi düzenlemelerin yapılacaagı bilinemediğinden şimdilik 6187 sayılı Kanun üzerindeki çalışmaların geri bırakıldığı 10.10.1982 tarihli hükümet gerekçesinde zikredilmiştir. Ayrıca sözkonusu kanunlann ardından 6187 sayılı Kanunda da yeni bir düzenlemeye gidileceği be-lirtilmiştir. (14)
Bu düşüncelere rağmen bu güne kadar 6187 sayılı kanunda her hangi bir değişiklik yapılmış değildir.

Önce Düşünce Hürriyeti...

TÜRKİYE Cumhuriyeti Anayasasının 24’üncü maddesinde önce din ve vicdan hürriyeti konusu ele alınmış, 25 ve 26’ıncı maddelerde de düşünce ve kanaat hürriyeti ile bunu açıklama ve yayma hürriyetine yer verilmişse de, kanaatimizce düşünce hürriyeti, din ve vicdan hürriyetinden önce gelmektedir. Çünkü düşünce ve kanaat hürriyeti, din ve vicdan hürriyetinin kaynağıdır. Düşünce olmadan inanç olmaz. Nasıl iman için akıl şart ise, akıldan bahsedebilmek için de düşünce şarttır. Hatta ’vanm" diyebilmek için düşünmek şarttır. Öyle ise iman ede-bilmek için de düşünmek bir şarttır. Akıl fikretmeyi ve düşünmeyi temin eder. Bu da imanı ve bir dine bağlılığı sağlar. Şu halde düşünce ve kanaati hür olmayan bir kimsenin, hür bir inanca ve dine sahip olması da beklenemez. Bu sebeple din ve vicdan hürriyeti için, önce düşünce ve kanaat hürriyeti gerekir.
İbâdet hürriyeti, inanç hürriyetinden sonra gelen bir hürriyettir. Şu halde fikir hüriyeti sonucu ibâdet hürriyeti doğmaktadır. Yani fikir, düşünce ve kanaat hürriyetinin tabiî sonucu ibadet hürriyeti, din ve vicdan hürriyetidir. Kişi düşüncelerini açığa vurabilme, onu söyleyebilme ve ibâdet etmek suretiyle o düşüncelerini fiilen yaşayabilme hürriyetine sahip bulunmalıdır ki, düşünce ve kanaat hürriyeti ile bunun sonucu olan din ve vicdan hürriyetinden bahsedilebilsin. Aksi halde ’düşündüğünü söylemek yok, ibâdet de etme, ama aklından dilediğini geçirebilirsin, bunda serbestsin" demek olur ki, bunun gülünç bir anlayış tarzı olacağı açıktır. R.N.


SONUÇ
163 üncü madde ile cezalandın-lan fiil ve sözler T.C. Anayasası, Hiyanet-i vataniye Kanunu, vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Hakkında Kanun, Siyasi Partiler Kanunu, 6 temmuz 1960 tarih ve 15 sayılı Kanun., gibi birden çok kanunda yer almış ve benzer ifadelerle tecziye edilmiştir. Bu sebeple 163 üncü maddedeki hükümlerin kaldırılması düşünülüyor ve din hürriyetini kısıtlayıcı hükümlerin mevzuatımızdan ayıklanması gerçekten arzu ediliyorsa, meseleyi bir bütün olarak ele almak ve 163 üncü maddeyi Anayasada ve diğer kanunlarda yer alan benzer hükümlerle birlikte mütalâa etmek gerekmektedir.
(1) Yargıtay Kararlan Dergisi. C 13 S.4 Sh. 610 ve 616
(2) Dr. A.Pulat Gözübüyük Türk Ceza Kanunu Açıklaması C2 Sh. 728
(3) Yürürlükteki Kanunlar Külliyatı, Başba-
kanlık Yayını C1.Sh. 187
(4) Yürürlükteki Kanunlar Külliyatı, Başbakanlık Yayını, C1 Sh.471. Dip.NoL Prof.Faruk Erem-Doç. Nevzat Toroslu, Türk Ceza hukuku özel Hükümler 3.Baskı Sh. 70.71
(5) M.Muhtar Çağlayan Türk Ceza Kanunu,
3.BaskJ C2 Sh. 326
(6) Prof. Ali Fuat Başgil, Din ve Laiklik. Sh.
147
Prof. Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun umumi Esasları c.2 Sh. 719
(7) Anayasa Mahkemesinin 21.10.1971 tarih ve E. 1970/53. K. 1971/76 sayılı kararı Resmi Gazete 15.6.1972 tarih 14216 sayı
(8) ProfSulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cl Sh.21
(9) Dr.A. Pulat Gözübüyük A.g.e Sh. 729.
(10) Dr.A. Pulat Gözübüyük, a.g.e Sh. 372
(11) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.5.1986 tarih ve E-1985/9-596 K.1986/293 sayılı kararı. Yargıtay Kararlan Dergisi, C.13 S.4 Sh.603
(12) Yargıtay Ceza Genel Kurulu Karan, Adı geçen dergi, sh. 602
(13) M.M.çağlayan a.g.e sh. 302
(14) M.M.Çağlayan, a.g.e. Sh.309.