İSLAMDA MEDENİYET VE ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Doç. Dr. İbrahim Agâh ÇUBUKÇU
(Geçen sayıdan, devam)
Kur’an’da bulunan şu âyetler insanları ilme ve tekniğe yöneltici mahiyettedir :
“Allah, îman edenlerle ilim verilenlerin derecelerini yükseltir”.
“Bilenlerle bilmiyenler eşit olurlar mı?”.
“Allahtan, ancak kulları arasında bilgin olanlar korkar”.
“Bu örnekleri insanlar için veriyoruz, onları ancak bilginler düşünürler”.
“Kendilerine İlim verilenler de şöyle dedi: Yazıklar olsun size. Allahın sevabı îman ve iyi amel eden kimseler için daha hayırlıdır”.
“Bunu Peygamberlere ve onlardan (mü’minlerden) emir sahiplerine havale edip sorsalardı, o haberi arayıp yayanlar bunu elbette onlardan öğrenirlerdi”.
“İnsanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbinin adiyle oku”.
Bu konudaki hadislere gelince, Hz. Muhammed şöyle buyurmuştur:
“Kim ilim yoluna girer ve ilim isterse, Allah onu cennetin yoluna gönderir”. “Melekler kanatlarını, yaptığından razı oldukları için ilim isteyenlerin üzerine koyar”. “Erkenden gidip ilimden bir bölüm öğrenmen, yüz rek’at kılmandan daha hayırlıdır”. “İlmin fazileti, ibadetin faziletinden daha hayırlıdır”, “Bir müslümanın kardeşine, hikmetli bir sözden daha üstün bir hediyesi olamaz”, “Hiç bir şey ilmi ilme katmaktan daha güzel birbirine katılmaz”, “Yerde ve göklerde olan, bilgin için duâ eder”, “Bilginler, peygamberlerin vârisleridir”.
İlimden söz eden âyet ve hadislerin örneklerini daha da çoğaltmamız mümkündür. Fakat İslâmiyet’in ilim ve tekniğe verdiği önemi belirtmek için yukarıdaki örnekler yeter sanırız. Bu gün Avrupa medeniyeti dev adımlarla ilerlerken milyonlarca müslümanın halâ cahil kalması üzüntü verici bir haldir. Çocuklarını okutmıyan ana ve babalar “İlim Çin’de de olsa arayınız” sözüne aykırı hareket etmiş olurlar. Dolayısiyle dinî bakımdan da ağır sorumluluk altına girmiş bulunurlar. Çünkü İslâm dini ilim öğrenilmesini emretmiştir. Eğer fennî ziraat usullerini, iyi hayvan yetiştirme kurallarını, ağaç ve meyve bakımından bilmiyorsak, bu, dinimizin değil, bizim kabahatımızdır. Hattâ dinimizin ruhuna aykırı hareket etmektir. Her vatandaşın memleket kalkınmasına kendi mesleğinde en modern metotlarla çalışarak katılması, vatanî olduğu kadar dinî bir görevdir. Hele tarihte devletler kurmuş, büyük işler başarmış Türk milletinin çağdaş uygarlığın üstüne yükselmesi güç bir şey değildir. Yeter ki, milletçe beraber ve kararlı olalım.
Bizim, memleket kalkınmasına bütün gücümüzle katılmamızı, Kur’an’da bulunan çalışmaya dâir bir çok âyetler emretmektedir:
“...Diğerleri Allâh’ın fazlından nasiplerini aramak üzere yer yüzünde dolaşırlar”.
“Arza yakılınız ve Allah’ın fazlından nasiplerinizi arayınız”.
“Allah’ın fazlı olarak ticaret ve kazanç sağlamanızda beis yoktur”.
“İnsan için ancak çalıştığı şey vardır. Onun çalışması muhakkak görülecek ve sonra en olgun karşılık verilecektir”.
“Allâh’ın sana verdiği maldan harcayıp Âhiretini ara. Dünyadan nasibini de unutma. Allâh’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yer yüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez”.
Bu gibi âyetler yanında çalışmanın iyiliği ve tembelliğin kötülüğü hakkında hadisler de pek çoktur:
“Doğru tüccar, kıyâmet gününde, Allâh’m sevgili kulları ve şehitlerle beraber diriltilir”. “Allah san’at sahibi mü’mini sever”. “Allah insanlara muhtaç olmamak için güç ve sıkıntılı işler yapanı sever”. “İnsanın yediği en helâl şey, kendi kazancı ve temiz satış mahsulüdür”. “Kulun yediği en helâl şey temiz niyetle yapılan sanatın kazancıdır”. “Günahlardan bazılarını ancak geçim yolunda çalışma örter”. “Ümmetim üzerine en çok korktuğum şey, aç gözlülük, uykuculuk ve tembelliktir”. “Tembellik dünya ve Aihirette insanın yüz karasıdır”. “Allah san’at ve çalışmasında hünerli olan kimseyi sever”. “İki günü birbirine eşit olan kimse al- anmıştır”, “Rızık kapısı göğün en yüksek noktasından, yerin derinliklerine kadar açıktır”, “Allah her kula çalışma çabasına göre rızık verir.”, “Kim kendi nefsine tembellik sebebiyle istek kapısı açarsa, Allah da ona 70 tane fakirlik kapısı açar”.
Bir gün Hz. Muhammed (s.a.s.) dostlariyle birlikte oturuyordu. Karşı tarafta çalışmakta olan güçlü kuvvetli bir genç gördüler. Hz. Peygamberin arkadaşları bu genci kasdederek “keşke gençliği ve gücü Allah yolunda olsaydı” dediler. Allâh’ın Elçisi hemen söze karışarak şöyle söyledi : “Böyle söylemeyiniz. Eğer bu genç bir ihtiyacını karşılamak ve insanlara muhtaç olmamak için çalışıyorsa, Allah yolundadır demektir”.
Yine bir gün Hz. İsâ bir adam gördü ve ona “ne yapıyorsun?” diye sordu? Adam “ibadet ediyorum” diye cevap verdi. Hz. İsâ tekrar sordu:
— Senin geçimini kim sağlıyor?
— Kardeşim.
- O halde kardeşin senden daha çok ibadet ediyor demektir.
Lokman Hekim’in oğluna şöyle söylediği rivayet edilir : “Ey oğulcuğum! Helâl mal kazanarak fakirlikten sakın. Çünkü kim yoksul düşerse onun dini azalır, aklı zayıflar ve hayırseverliği ölür.
İbrahim b. Edhem’e “Doğru tacir mi, yoksa ibadet için bir köşeye çekilen kimse mi daha hayırlıdır?” diye sordular? O da: “Doğru tacir daha hayırlıdır. Çünkü şeytan alış verişte onu hep saptırmağa çalışır ve fakat o, şeytanla uğranmasını bilir” diye cevap verdi.
Şiddetli bir fırtınaya tutulan bir gemide yolculuk yapmakta olan İbrahim b. Edhem’e yine sordular:
- Niçin bu tehlike ve şiddete Önem vermiyorsun?
- Bu fırtınadan doğan tehlikenin ne kıymeti var? Asıl tehlike insanlara muhtaç kalmaktadır.
Ahmed b. Hanbel’e, “Camide oturup ibadetle meşgul olan ve Allah rızkımı yanıma gönderir, diyen adam hakkında ne dersin?” diye sordular. O da söyle cevap verdi: “Bu adam cahildir ve şeriatten habersizdir”.
Hz. Ömer Müslümanları çalışmağa yöneltmek için şöyle söylemişti: “Sizlerden hiç biriniz, Allah bana rızık verir, diyerek rızık aramaktan geri durmasın. Çünkü gökten altın ve gümüş yağmaz”.
Yukarıdan beri verdiğimiz bütün deliller ve örnekler İslâmiyet’in ilmi, tekniği ve çalışmayı emrettiğini göstermektedir. Müslümanların tarihte büyük bir medeniyet kurmuş olması da dinimizin ilerleme ve yükselme dini olduğunu doğrulamaktadır. O halde gerçekten müslüman isek, toplumlunuzu bu acıklı ve muhtaç durumdan kurtarmak için elele verip çalışmalıyız. Bu çalışma ve birlik her alanda olmalıdır. Her meslek sahibi, her iş adamı ve her düşünce adamı uğraştığı dalda en iyi, en doğru ve en güzel olanı yapmağa çalışmalıdır. Biz şimdi vatandaşlarımızın yapabileceği işler hakkında bazı örnekler verelim:
Memleket kalkınmasına ve dinimize hizmet için ağaç dikmeğe önem vermeliyiz.
Kur’an’da şöyle buyuruluyor:
“Çardaklı çardaksız cennet gibi bağları, meyveleri ve tatları çeşitli hurmaları, ekilmiş şeyleri, zeytinleri, narları -birbirine hem benzer, hem benzemez bir halde- yaratıp yetiştiren Allah’tır. Her biri mahsul verdiği zaman mahsulünden yiyin”. “Allah su ile sizin için ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve meyvelerin her birinden nice rızıklar bitiriyor. Bunların her birinde düşünecek bir zümre için elbette birer delil ve ibret vardır”.
Bu âyetler müslümanları hem ziraata, hem de meyveciliğe teşvik etmektedir. Nitekim Hz. Ömer, bir gün Zeyd b. Mesleme’yi ağaç dikerken gördü ve ona şöyle söyledi : “İsabet ettin; insanlara muhtaç olmazsan dinini daha iyi korur ve onlardan daha keremli olursun”.
İslâmiyetin ağaç dikmeğe verdiği bu öneme rağmen ormanlarımızın insafsızca kesilmesi akıl almaz bir şeydir. Zaman, orman kesmek zamanı değil, ağaç dikme zamanıdır. Kendi millî servetimiz olan ormanlarımızı yakmak veya kesmek suretiyle yok edersek, yabancı ülkelere muhtaç olmaktan milletimizi kurtaramayız.
Meyvecilik kadar hayvancılık da memleket ekonomisi için çok önemlidir. Bakınız Kur’an’da bu konuda ne buyruluyor : “Hayvanlardan yük taşıyacak, tüyünden döşek yapılacakları yaratan Allah’tır. Allah’ın size helâl kılıp rızık yaptığı şeylerden yiyin”. “Allah denizi ondan taze bir et yemeniz, ondan giyeceğiniz ve kullanacağınız ziyneti çıkarmanız için hizmetinize hazır kılandır”.
Bu âyetler gerek hayvancılığın ve gerekse balıkçılığın dindeki önemini belirtmektedir.
“Rızık kapısı göğün en yüksek noktasından yerin derinliklerine kadar açıktır” diyen Hz. Muhammed madenciliğe de işaret etmektedir. O halde kendi madenlerimizi değerlendirmeğe çalışmalıyız.
San’at konusunu da İslâm Dini unutmamıştır. Yukarıda anılan “Allah san’at sahibi mü’mini sever”, “Allah san’at ve çalışmasında hünerli kimseyi sever” anlamındaki hadisler, bizleri san’at öğrenmeğe teşvik etmektedir.
Hal böyle iken bir çok vatandaşlarımızın kahvelerde tembel tembel oturmaları ve oyun oynıyarak vakit geçirmeleri çok acıdır. İslâmiyette temel kural şudur : “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır”. Aldanmamak için çalışmak gerekir. Fakat bu çalışma ilmin ve tekniğin ışığı altında olmalıdır. Memleketimizi geri kalmış ülkeler arasından kurtarmanın tek yolu da budur.
Dipnotlar:
(6) Bak. Mücadele sûresi, âyet : 11. (9) Bak. Ankebût süresi, âyet : 43.
(7) Bak. Zümer sûresi, âyet : 9. (10) Bak. Kasas sûresi, âyet : 80.
(8) Bak. Fâur sûresi, âyet : 28. (11) Bak. Nisa sûresi, âyet : 83.
(12) Bak. Aiâk sûresi, âyet : 1-2
(13) Bu hadisler için bak. al-Gazzali, ihya Ulum ad-Din, c.I,s.5,8-9, Matbaat al - istikamet, Kahire.
(14) Bak. as-Sahavî, al-Maksıd ai-Hasene, s.490, Mısır 1956.
(15) Bak, Muzemmil sûresi , âyet : 20.
(16) Bak. Cuma sûresi, âyet : 10.
(17) Bak. Bakara sûresi, âyet r 198.
(İS) Bak. Necm sûresi, âyet ; 39, 40, 41.
(19 Bak. Kasas sûresi, âyet ; 77.
(20) Bak, Gazzalî, Kimya-yı Saadet, c.I, s.257, Tahran 1333; Gazza.li, îhya Ulum ad-Din, c.11, s.62-63.
(21) Bak, En’am sûresi, âyet : 141. (23) Bak. En’ant sûresi, âyet : 142.
(22) Bak, Nahl sûresi, âyet : 11. (24) Bak. Nahl sûresi, âyet : 14.