Makale

TAKDİM

Bismillahirrahmanirrahim

TAKDİM

Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerimde meâlen buyuruyor ki:

“Nice az bir cemiyet, kendisinden çok daha fazla bir cemiyete Allah’ın izni ile galip gelmiştir. Zira Allah sabır ve sebat edenlerle beraberdir”.

(El-Bakara 249)

İdrak ettiğimiz 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi Kur’an-ı Ke­rim’in haber verdiği böyle bir azınlığın kendisinden en as dört misli bir çoğunluğa karşı elde ettiği galibiyetin 900. yıldönümüdür.

Malazgirt Harbi, hertürlü maddî imkânlara sahip 200.000 kişi­lik muazzam Hristiyan - Bizans ordusu ile maddî imkânlardan mahrum 50.000 kişilik Müslüman - Türk ordusu arasında geçer.

Mü’minlere va’dinde sadık olan Allah’a hamd olsun ki, Alp Arslan 50.000 mücahidi ile muazzam haçlı ordusunu yener, imanın zaferini bir daha ilân eder. Böylece mânânın maddeye galibiyetini, İslâm’ın Hristiyanlığa üstünlüğünü, “İslâm üstündür, onun üzerine hiçbir şey yükselemez” Hadîs-i şerifinin sırrını ispat etmiş olur.

Bu zaferi gerçekleştiren en büyük kuvvet, Müslüman Türk or­dusunun göğsündeki sarsılmaz imandır.

Büyük İslâm şairi Mehmet Akif’in lisanıyla:

“Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından

Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ edecek kahrına râm?

Çünki, tesis-i İlâhî o metîn istihkâm…”

İşte, Alp Arslan, karşısındaki orduyu bu imanla perişan etmiş­tir. Onun ordusunda kumandanından erine kadar her nefer — Baş­ka bir gaye için değil — ancak Cennet mukabili canını vermek, şe­hitlik mertebesine ermek için savaşmıştır.

Tarihimizin altın sahifelerinden birini teşkil eden bu meydan muharebesinin 900. yıldönümü bu sene resmen anılacaktır.

Bu ulvî faaliyete katılmak Diyanet İşleri Başkanlığı için aynı zamanda dînî bir vazîfe idi. Bu itibarla Başkanlığımızın aylık neşir organı olan “Diyanet Dergisi”nin Temmuz-Ağustos sayısında bu ko­nuyla ilgili yazılara yer verdik.

Neşrettiğimiz yazılarla Malazgirt Zaferini sağlayan imân kuv­vetini ve onun asırların üzerindeki ulvî sesini aksettirmeye çalıştık.

Bu iman, kahraman ecdadımızı asırlarca “Ölürsem şehit, ka­lırsam gazi” duygusu ile yaşatmış, bu uğurda canını feda ettirmiş; varlığım ve kuvvetini yalnız Allah yolunda harcatmıştır. Bu millet bu inancın ve idealin temsilcisi, bu dâvanın hadimi olduğu için zaferler elde etmiş, ülkeler fethetmiş, medeniyetler kurmuştur.

900. yıldönümünü şerefle andığımız bu tarihî günde bir noktayı hatırlamak zorundayız. Eğer bundan sonra da yaşamak, üstünlüğü­müzü elde etmek istiyorsak şu noktaya çok dikkat etmeliyiz:

Türklüğümüzün bekası, İslâmiyete sarılmakla mümkün olmuş­tur. Gelecekte de bu idealle mümkün olacaktır. Aksi halde makberleriyle bu vatanın tapusu hükmünde olan ve kanlarını İslâm için dö­ken, canlarını Allah için veren bu şehit ecdat bugünkü nesli affetmeyecektir.

Bu vesile ile aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anarız.

DİYANET