Makale

PEYGAMBERİMİZİN YAZI İŞLERİ VE YAZICILARI

PEYGAMBERİMİZİN YAZI İŞLERİ VE YAZICILARI

M. Âsım KÖKSAL

Peygamberimiz (S.A.S.)’in yazı işleri: 1 — İnsanlarla olan muâmelelerine, 2 — İlâhî Vahy’e âit olmak üzere başlıca iki bölüme ayrılır.

Peygamberimiz, her iki bölüme âit yazı işleri için müteaddid yazıcılar kullan­mıştır.

Kaynaklarımıza göre; yazıcıların sayısı kırkı bulmakta ve hattâ aşmaktadır.

İbn-i Sa’d’in, Şâ’bî’den rivayetine göre: Peygamberimiz, Mekke’de iken, yazdı­racağı yazılara, Kureyş’in yaptığı gibi, (Bismik Allâhümme) diyerek başlatırdı.

Hûd Sûresi’nin kırk ikinci âyeti nâzil olunca, âyetteki (Bismillâh) cümlesini ya­zılarının başına koydurmağa başladı.

İsrâ Sûresi’nin yüz onuncu âyeti nâzil olunca, âyette geçen (Rahmân) ismini de katarak yazılarına (BismillâhirRahmân) başlığını koydurmağa başladı.

Neml Sûresi’nin, Besmelenin tam şeklini içine alan otuzuncu âyeti nâzil olduk­tan sonra da yazılarını (BismillâhirRahmânirRahîm) ile başlatırdı.1

Peygamberimiz (S.A.S.)’in, yazı işlerinde kullandıkları yazıcılar:

1 — Hz. Ebû Bekir:

Hicrette, Mekke ile Medîne arasında, Peygamberimizle Hz. Ebû Bekir’in peşle­rine düşüp helâk olacağını anlayınca, emân dileyen Sürâka b. Cu’şum hakkında, Peygamberimiz, “Bu kişi, ne ister bizden?” demiş, Sürâka da, “Benimle Senin aran­da bir belge ve alâmet olmak üzere bana bir yazı yaz!” demişti.

Peygamberimiz, "Ey Ebû Bekir! Ona, istediğini yaz!” diye emretti. Hz. Ebû Bekir de bir kemik veya bez veya çanak parçasına onu yazdı.2

Bu emannâme’nin, bir deri parçasına yazılmış olduğu da rivâyet edilir.3

Huneyn ve Tâif seferinden sonra Sürâka, Cirrâne’de devesinin üzerinde bulun­duğu sırada Peygamberimiz’e yaklaşıp —o güne kadar sakladığı— yazı’yı önüne uzatmış, “Yâ Rasûlâllah! Bu, benim için yazdığın yazıdır. Ben, Sürâka b. Cu’şum’um!” demişti.4

Ömer b. Şebbe ve daha başkalarının yazıcılar hakkındaki kitaplarına dayanıla­rak bildirildiğine göre: Hz. Ebû Bekir, Peygamberimiz’in yazıcılarındandı.5

2 — Amir b. Füheyre:

Sürâka’ya âit Emannâme’yi yazmasını Peygamberimiz (S.A.S.), Amir b. Füheyre’ye emretmiş, o da bunu, bir deri parçasına yazmıştı.6

3 — Übey b. Kâ’b:

İslamiyet’ten önce, Câhiliyye devrinde, Arap’ta yazı yazan pek az kimse bulu­nurken, Ubey b. Kâ’b, yazı yazardı.7

Medine’ye geldiği zaman Peygamberimiz’in yazılarını Ensârdan ilk yazan zat, Ubey b. Kâ’b’dı. Yazdığı yazıların sonuna Filân oğlu Filân yazdı diyenlerin de ilki idi.8

Medine’de Peygamberimiz (S.A.S.)’e inen İlâhî Vahiyleri, Peygamberimiz’in huzûrunda ilk defa yazmaya bağlayan Medineli Müslüman da Übey b. Kâ’b’dı.

Übey b. Kâ’b bulunmadığı zaman, Zeyd b. Sâbit yazardı.9

Peygamberimiz (S.A.S.), İlâhî Vahy’i Cebrail’den telâkki ettiği zaman, Übey b. Kâ’b, onu, daha yaşlığı ve ıslaklığı üzerinde iken, ezberler, ezberlediklerini de Peygamberimiz’e okurdu.10

Ubey b. Kâ’b, Kur’ân-ı Kerîm’i, en iyi okuyan Müslümandı. Kur’ân-ı Kerîm kırâatında üstaddı. Kur’ân-ı Kerîm’i sekiz gecede hatmederdi.11

Ubey b. Kâ’b’a okunması emredilen sûre:

Beyyine Sûresi nâzil olunca, Cebrâil (A.S.), Peygamberimiz (S.A.S.)’e, “Rabbin, Sana, bunu, Ubey’e okumanı emrediyor!” dedi.12

Peygamberimiz (S.A.S.), Übey b. Kâ’b’ı çağırdı. Gelince, ona, “Yüce Allah, sana Kur’ân’ı okumamı bana emretti!” dedi.

Ubey b. Kâ’b, ‘‘Allah, Sana, benim ismimi de andı mı?” diye sordu.

Peygamberimiz, “Evet!” dedi.

Ubey b. Kâ’b, ‘‘Demek, Rabbü’l-Âlemîn katında anıldım?” dedi.

Peygamberimiz, “Evet!” deyince, Ubey b. Kâ’b’ın gözleri yaşla doldu.13

4 — Zeyd b. Sâbit:

Peygamberimiz (S.A.S.), Medine’ye geldiği zaman, Zeyd b. Sâbit, on bir yaşında idi. Babası, hicretten beş yıl önce, Buas gününde öldürülmüş, Zeyd, yetim ola­rak büyümüştü. Çok zeki idi.14

Zeyd b. Sâbit der ki: “Medine’ye gelince, beni Peygamber Aleyhi’s-selâm’a gö­türdüler. “Yâ Rasûlâllah! Bu çocuk, Neccar oğullarındandır. Sana inen on yedi sû­reyi ezbere okur!” dediler. Ben de onları, Rasûlullâh’a okudum. Bu, Rasûlullâh’ın hoşuna gitti”.15

Zeyd b. Sâbit’in İbrânî ve Süryânî yazılarını öğrenmesi:

“Bana, halktan yazılar geliyor. Ben, onları herhangi bir kimseye okutmak is­temiyorum. Sen, İbrânî veya Süryânî yazısını öğrenebilir misin? dedi.

Evet! dedim. Onu, on yedi gecede öğrendim”.16

Başka rivayete göre Zeyd b. Sâbit der ki: "Rasûlullah bana, (Ey Zeyd! Sen, Yahûdîlerin yazısını benim için öğren. Ben, vallâhi, bana âit yazılar hakkında Yahûdîlere hiç emniyet edemem, güvenemem! dedi. Ben de yarım ay geçmeden onu öğrendim ve hattâ İbranca okuyup yazmakta maharet kazandım. Yahûdîlere bir şey yazacağı zaman, onu Rasûlullah için ben yazardım”.17

“Rasûlullah bana, ‘Sen, Süryancayı da güzelce yazabilir misin? Bana Süryanca yazılar geliyor’ dedi.

Hayır! dedim.

‘Sen, onu da öğren!’ dedi. On yedi günde de onu öğrendim”.18

Zeyd b. Sâbit’in bunu, on dokuz günde öğrendiği de rivâyet edilir.19

Bunun üzerine Zeyd b. Sâbit, Peygamberimiz (S.A.S.)’e gelen Süryanca yazı­ları da okurdu.20

Zeyd b. Sâbit, Bedir’de esir edilen Kureyş müşriklerinin okuryazar olanları tarafından kurtulmalık akçesi yerine Arapça okuma yazma öğretilen Ensâr çocuk­ları arasında idi.21

Peygamberimiz (S.A.S.)’in yazılarından çoğunu Zeyd b. Sâbit yazardı.

Vahiy yazıcıları:

Übey b. Kâ’b’la Zeyd b. Sâbit, devamlı Vahiy yazıcıları idiler. Bunlar, Peygamberimiz’e gelen İlâhî Vahiyleri, Peygamberimiz’in huzûrunda yazarlardı.

Ubey b. Kâ’b, bulunmadığı zaman, Peygamberimiz (S.A.S.), Zeyd b. Sâbit’i ça­ğırır, Vahyi ona yazdırırdı.22

Ayetlerin yerlerinin tâyini:

Peygamberimiz (S.A.S.), kendisine nâzil olan âyetlerin, hangi sûreye, hangi âyetin altına yazılacağını da bildirirdi.23

Bu da Semâvî tâlimata dayanmakta idi. Nitekim, Peygamberimiz bir hadîsle­rinde bunu şöyle açıklamışlardır: “Bana, Cebrail Aleyhi’s-selâm geldi. Şu: —Şüphe yok ki Allah, adâleti, ihsanı, akrabadan muhtaç olanlara vermeyi emr, hayâsızlığı, kötülüğü, yolsuzluğu nehyeder. Tutasınız diye size öğüt verir.— (Nahl: 90) âyetini, şu sûrenin şurasına koymamı bana emretti”.24

Peygamberimiz (S.A.S.), herhangi bir yanlışlığa mahal kalmamak üzere yazı­lanı da okuttururdu.

Zeyd b. Sâbit der ki: “Vahyi, Rasûlullâh’ın huzûrunda yazardım. Bitirdiğim za­man, yazdığını oku! derdi. Eğer, ondan yazılmayan bir şey kalmışsa, ekletir, fazla bir şey olursa, onu da çıkarttırırdı”.25

Vahyin yazılması için kullanılan şeyler:

Vahiy yazılırken, kâğıt yerine, kürek kemikleri, tahta parçaları,26 yassı hurma dalları, beyaz ve yassı taşlar kullanılırdı.27

Zeyd b. Sâbit’in mahareti:

Zeyd b. Sâbit, Vahiyleri imlâda üstaddı.28

Vahi yazmaktan başka işi yoktu.29

Peygamberimiz (S.A.S.)’in devrinde Ensârdan Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonu­na kadar ezberleyen 4-6 zat arasında idi.30

Zeyd b. Sâbit, Vahiyden başka, hükümdarlara veya şahıslara yazılacak yazı­ları da yazardı.31

5 — Hz. Ömer.

6 — Hz. Osman.

7 — Hz. Ali:

Vâkıdî’ye göre: Peygamberimiz (S.A.S.), muâhede ve musâleha yaptığı zaman, bunlara âit yazıları Hz. Ali’ye yazdırırdı.32

Hz. Ali, ayrıca, şahıslarla ilgili yazıları33 ve mülk fermanlarını da yazardı.34

8 — Hâlid b. Saîd:

Hâlid b. Saîd, Besmele’yi ilk yazan zattı.35

Peygamberimiz (S.A.S.), şahıslara âit birçok yazılarını ona yazdırmıştır.36

9 — Zübeyr b. Avvam.

10 — Eban b. Saîd.

11 — Hanzala b. Rebi.

12 — Alâ’ b. Hadramî.

13 — Abdullah b. Revâha.

14 — Mugîre b. Şûbe.

15 — Abdullah b. Abdullah b. Übey.

16 — Muaykıb b. Ebî Fâtıma.

17 — Muhammed b. Mesleme.

18 — Şurahbil b. Hasene.37

19 — Abdullah b. Erkam:

Peygamberimiz (S.A.S.), hükümdarlardan gelen bâzı yazıları Abdullah b. Erkam’a saklattırır, cevâbını yazıp mühürlemesini de ona emrederdi. Abdullah b. Er­kam, son derecede emin ve güvenilir bir zattı. Yanında bulunan yazıları okumazdı.

Peygamberimiz’e bir yazı geldiği ve “Bunu, bana okuyacak, cevâbını da yaza­cak kim var?” dediği zaman, Hz. Ömer gibi zatlar bulunduğu halde, Abdullah b. Erkam atılarak, “Ben!” der ve emre hemen icâbet eder, bunun için de kendisi çok hoşa giderdi.

Hükümdarlara, emirlere, şahıslara bir şey yazılacağı zaman, Zeyd b. Sâbit ve­ya Abdullah b. Erkâm bulunmazsa, Peygamberimiz (S.A.S.), onu yazmalarını ya­nındakilere emrederdi.38

Hz. Ömer ve Hz. Osman, onu, Beytülmal Âmilliğine tâyin etmişlerdi. Hz. Osman hizmetine mukabil üç yüz bin dirhem vermek istediği zaman, Abdullah b. Erkam, al­maya yanaşmamış, "Ben, bu hizmeti, Allah için yaptım. Ücret ve mükâfatım da Allah’a âittir!” demiştir.

Hz. Ömer, “Ben, Abdullah b. Erkâm’dan daha çok Allah korkulu kimse görme­dim!” derdi.30

20 — Hâlid b. Velîd.

21 — Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh:

Mekke’nin fethinden önce gelip Müslüman olmuştu.

(Azîzün Hakim) yerine (Alimün Hakim) yazmayı Peygamberimize kabûl ettir­diği bahânesiyle irtidad edip Mekke’ye kaçmış ve “Ben, Muhammed’i istediğim gibi, döndürürdüm!” diye iftira ve yaygaraya başlayınca, hakkında inen âyette, “Allah’a yalan uyduran veya Allâh’ın âyetlerini yalan sayandan daha zâlim kim var? Zâ­limler, felâh bulmazlar.” (En’am: 21) buyurulmuştur.

Abdullah b. Sa’d, Mekke’nin fethinde Hz. Osman’ın şefâatiyle Müslümanlığa kabûl ve suçu affolunmuş, samimi bir Müslüman olarak yaşamış ve ölmüştür.40

s. 918.

22 — Amr b. As.

23 — Cüheym b. Salt.

24 — Muâviye b. Ebî Süfyan:41

Muâviye b. Ebî Süfyan, hem Peygamberimiz (S.A.S.) ile Araplar arasındaki yazışmalarda yazıcılık eder, hem de Vahiy yazardı.

Ayetü’l-Kürsî nâzil olunca, Peygamberimiz onu çağırıp yazdırmıştır.42

25 — Abdullah b. Zeyd.43

26 — Erkâm b. Ebi’l-Erkâm.44

27 — Ukbe.45

38 — Alâ’ b. Ukbe.46

29 — Sâbit b. Kays b. Şemmas.47

30 — Talha b. Ubeydullah.

31 — Yezîd b. Ebî Süfyan.

32 — Ebû Eyyûb-i Ensârî.

33 — Hâlid b. Zeyd.

34 — Büreyde b. Husayb.

35 — Husayn b. Nümeyr.

36 — Ebû Selemetülmahzûmî.

37 — Abdullah b. Abdu’l-Esed.

38 — Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ.

39 — Ebû Süfyan b. Harb.

40 — Hâtıb b. Amr.48

Kabr’in dışarı attığı yazıcı:

Enes b. Mâlik ile üvey babası Ebû Talha’nın bildirdiğine göre: Peygamberi­miz (S.A.S.)’e Vahiy kâtipliği yapan bir adam vardı ki bu adam, Bakara, Âl-i İmran Sûrelerini ezberleyip Müslümanlar arasında itibar kazandıktan sonra, Gafûran Rahîmâ yerine Alîmen Hakîmâ yazmayı Peygamberimiz’e kabûl ettirdiğini bahane ve irtidad edip kaçmış ve “Ben, Muhammed’e gelen Vahyi istediğim gibi yazardım!” diyerek iftira ve yaygaraya başlamıştı. Adam, çok geçmeden ölünce, Peygamberimiz, “Yer, onu kabûl etmeyecektir!” dedi.

Adamın cesedini, gömüldüğü yerden dışarı atılmış buldular.

Ebû Talha, “Bu adama ne oldu?” diye sordu.

“Kaç kere gömdük, yer onu kabûl etmiyor!” dediler.49

Buhârî’nin, Enes b. Mâlik’ten rivayetine göre bu vak’a şöyle olmuştur:

“Neccar oğullarından Hristiyan bir adam vardı. Müslüman olup Bakara ve Al-i İmran sûrelerini okumuştu. Peygamber Aleyhi’s-selâm’a da Vahiy yazardı. Bu adam, Hristiyanlığa döndü. ‘Muhammed, bir şey bilmez. Ancak, benim kendisine yazdığım şeyleri bilir!’ demeye başladı. Allah da onu öldürdü. Hristiyanlar, göm­düler. Fakat sabah olunca, gömüldüğü yer, onu dışına atmıştı. Bunun üzerine, Hıristiyanlar, ‘Bu, Muhammed ile Eshâbının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için, bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar!’ diye iftira ettiler. Derin bir çukur kazarak onu, içine bıraktılar. Fakat sabah olun­ca, gömüldüğü yerin, onu, yine dışına attığı görüldü. Hristiyanlar, ‘Bu, Muhammed ile Eshâbının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için, bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu kabrin dışında bıraktılar!’ dediler. Bir yerde yine bir çukur kazdılar. Güçleri yettiği derecede derinleştirdiler. Fakat sabah olunca, o yerin de onu dışına attığı görüldü.

Bunun üzerine, Hristiyanlar, bu işin, insanlar tarafından yapılmadığını anla­dılar ve onu açıkta bıraktılar”.50

___________________________________________

(1) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 263-264.

(2) İbn-i İshak, İbn-i Hişâm, Sire, c. I-II, s. 490.

(3) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. IV, s. 176; Belâzürî, Ensab, c. I, s. 263.

(4) İbn-i İshak, İbn-i Hişâm, Sire, c. I-II, s. 490.

(5) İbn-i Abdu’I-Berr, Istiâb, c. I, s. 69.

(6) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. IV, s. 176; İbn-i Seyyid, Uyûn, c. I, s. 185.

(7) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. III, s. 498.

(8) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 68; İbn-i Esir, Üsdü’l-Gâbe, c. I, s. 50.

(9) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 68; İbn-i Sa’d, Tabakât, c. m, s. 498.

(10) Zehebî, Alâmünnübelâ, c. I, s. 280.

(11) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. III, s. 498-500.

(12) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c, I, s. 67.

Nâzil olan Beyyine Sûresi’nde şöyle buyrulur: “Kitablılardan ve müşriklerden Peygamber’e küfredenler, kendilerine apaçık bir hüccet, içinde Kitaplıların en doğru hükümleri yazılı, bâtıldan uzak ve pâk sâhifeleri okuyacak, Allah tarafından bir Peygamber gelinceye kadar gûyâ bek­leyecek, dinlerinden ayrılacak değillerdi.

Böyle iken, Kitap verilmiş olan bunlar, ayrılmadılar, ayrılmadılar da kendile­rine o apâşikâr hüccet geldikten sonra ayrıldılar. Hâlbuki onlar, Allâh’a, O’nun dininde ihlâs ve samimiyet erbabı ve muvahhid olarak ibâdet etmele­rinden, namazı kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolunmamışlardı. En doğru din de bu idi. Gerçekten, Kitablılardan olsun, müşriklerden ol­sun, bütün o küfredenler, Cehennem ateşindedirler. Onlar, onun içinde temelli kalıcıdırlar. Yaratılmışların en kötüsü de onların ta kendileridir.

İman edip de güzel amel ve hareketlerde bulunanlara gelince, hiç şüphe yok ki bunlar da yaratılmışların en hayırlısıdırlar. Onların Rableri katında mükâfatı, altlarında ırmaklar akan Adn Cennetleridir ki içlerinde hepsi de temelli kalı­cıdırlar. Allah, bunlardan hoşnut olmuştur. Bunlar da Allah’tan hoşnut olmuş­lardır. İşte, bu saadet, Rabbinin ikabından korkanlara mahsustur”. (Beyyine: 1-8)

(13) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. III, ş. 499-500; Buhârî, Sahih, c. VI, s. 90.

(14) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. n, s. 537; Zehebî, Âlâm, c. II, s. 306.

(15) Zehebî, Âlâm, c. II, s. 307.

(16) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. II, s. 358.

(17) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 186.

(18) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 182; Zehebî, Âlâm, c. II, s. 307.

(19) İbn-i Ebî Dâvud, Kitâbü’l-Mesâhif, s. 3.

(20) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. II, s. 538.

(21) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. II, s. 22.

(22) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 68.

(23) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 57.

(24) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. IV, s. 218.

(25) Irâkî, Fethu’l-Mugîs, c. III, s. 84.

(26) Buhârî, Sahîh, c. VI, s. 100.

(27) Buhârî, Sahîh, c. VI, s. 98.

(28) Zehebî, Âlâm, c. I, s. 349.

(29) İbn-i Abdu’l-Berr, Cevâmiü’s-Sîre, s. 27.

(30) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. IV, s. 355-356.

(31) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. İÜ, s. 865.

(32) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 69; İbn-i Esir, Üsdü’l-Gâbe, c. I, s. 50.

(33) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 267, 268, 272; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, c. I, s. 170.

(34) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 274, 285.

(35) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. II, s. 421.

(36) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 265, 273, 274, 279, 284, 285.

(37) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 69; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, c. I, s. 50.

(38) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. III, s. 865.

(39) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. III, s. 865, 866; Zehebî, Alâmünnübelâ, c. II, s. 344.

(40) Ebû Dâvud, Sünen, c. II, s. 441-442; İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 69, c. III.

(41) İbn-i Abdu’l-Berr, İstiâb, c. I, s. 69; İbn-i Esîr, Usdü’l-Gâbe, c. I, s. 50.

(42) Zehebî, Alâmünnübelâ, c. III, s. 81, 85, 86.

(43) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 266, 267.

(44) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 268, 269, 274.

(45) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I. s. 271.

(46) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 271, 273.

(47) İbn-i Sa’d, Tabakât, c. I, s. 286.

(48) İbn-i Seyyid, Uyûn, c. I, s. 315-316.

(49) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. III, s. 120-121.

(50) Buhârî, Sahih, c. IV, s. 181-182; Zehebî, Târihü’l-İslâm, c. I, s. 240-241.

____________________________________________

DERDİMENDİM

Derdimendim yâ Rasûlâllah, devâ ol derdime,

Destigîr ol, yâ Habîballah, bu âsî mücrime!

Sen şefâat kânı varken, yalvarâyım ben kime?

“Ben, Rasûl-i Kibriyâ’nın, bülbül-ü nâlânıyım,”

“Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!”

Bûy-i vaslındır, muattar eyleyen sünbülleri,

Nur cemâlinden eserdir, bâğ-ı aşkın gülleri,

Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,

“Ben, Rasûl-i Kibriyâ’nın, bülbül-ü nâlânıyım,”

“Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!”

Cânım cânâne kurbân eyliyor pervâneler,

Bezm-i vaslın neş’esinden, gaşyolur mestâneler,

Âşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,

“Ben, Rasûl-i Kibriyâ’nın; bülbül-ü nâlânıyım,”

“Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!”

Ermek istersen, O Şâh’ın himmet-ü imdâdına,

Cân-ı dilden âşık ol sen: “İsm-i zât” evrâdına,

Ses verir (Ulvî); melekler, âteşîn feryâdına,

“Ben, Rasûl-i Kibriyâ’nın, bülbül-ü nâlânıyım,”

“Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!”

Ali Ulvi Kurucu