Makale

MANTIK FELSEFESİ NEDİR?

MANTIK FELSEFESİ NEDİR?

Doç. Dr. Necati ÖNER

Mantık felsefesi terimi, alışık olunmadığı için, ilk bakışta garip bir deyim olarak gelebilir. Hâlbuki fizik felsefesi, tarih felsefesi ne ise mantık felsefesi de öyledir. Geleneksel Batı felsefesinde, mantık, hep fel­sefenin bir dalı olarak ele alınmış, öğretimde, mantık, felsefeden ayrı dü­şünülmemiştir. Bugün üniversitelerde ayrı ayrı enstitüleri bulunan psi­koloji ve sosyoloji de daha düne kadar böyle değil miydi? Eğer liselerde felsefe öğretmeni olmak arzu edilmiyorsa —liselerde hâlâ felsefe, man­tık, psikoloji ve sosyoloji aynı öğretmen tarafından okutulmaktadır— psikoloji veya sosyoloji öğrenimi yapan birisi için, felsefe hiç de gerekli değildir. Felsefe okumadan da bir kişi psikolog veya sosyolog olabilir; fizikçi veya kimyâcı olduğu gibi.

Öğretim alanında mantık henüz psikoloji ve sosyoloji gibi felsefeden kendisini sıyıramamıştır. Bunun nedeni, bu iki bilgi kolunun birbirleri ile olan sıkı ilişkisinden çok, öğretim geleneğine bağlıdır.

Felsefe ile mantık arasındaki farklı noktaları şöyle belirtebiliriz: Felsefe alanının sınırsızlığı karşısında, mantığın alanı sınırlıdır. Hat­tâ sınırı en dar bilgi koludur diyebiliriz. Mantık biliminin verileri evren­seldir. Bu özellik, mantığın belli bir varlık alanını konu olarak almasın­dan ileri geliyor. Mantığın objeleri tıpkı fiziğin objeleri gibidir; onlar keşfedilir, yâni varolan şeylerdir. Mantıkçı bunları bulur ve ortaya kor. Charles Serrus, “Mantık, düşünme kanunlarının pozitif bilimidir.”1 der­ken herhalde mantığın böyle bir karakterini belirtmek istiyordu. Mantığın objeleri en genel ifadesiyle, kavramlar, hükümler ve hükümler arası ilişkilerdir. Bunlar bir defa ortaya kondu mu, her ferdî akıl tarafından ka­bul edilir. Mantık objeleri fiziğinkiler gibi gerçek (réel) objeler değil, matematiğin objeleri türündendir. Mantıkçı işlediği konu karşısında objektiftir, fizikçinin kişiliği eserine ne derecede tesir ederse, mantıkçınınki de o kadardır.

Felsefeye gelince, alanının sınırını çizemeyiz. Diğer bilgi dallarının bittiği yerde o başlar. Felsefenin verileri evrensel değildir. Felsefe eser­lerinde filozofun kişiliği kendisini gösterir. Bu bakımdan felsefe sanat’a benzer. Bilimlerin verileri üzerinde zihinlerin anlaşması olur. Fakat fel­sefe ve sanat’ın verileri üzerinde böyle bir anlaşmayı sağlamak mümkün değildir. Bilimler, eğer deyim yerinde ise, her aklın kavrayabileceği bir görüş açısından konusuna bakar. Felsefe ve sanatta ise, bu görüş açısı kişiseldir; sanatçının ve filozofun kendisine has bir açıdır. Bun­lar konularına kendi kişiliklerinden bakarlar. Şöyle de diyebiliriz: Bi­limsel ifadeler, ifade ettikleri objeye bağlıdırlar; felsefe ve sanattaki ifa­deler ise daha çok filozof ve sanatkâra bağlıdırlar.

Görülüyor ki bir bilim olan mantık genel tutumu bakımından felse­feden farklıdır.

Mantık biliminin tarih içindeki seyri de, onun, zaman ilerledikçe kendisini felsefeden nasıl kurtardığını gösterir.

Bilindiği gibi mantık biliminin kurucusu Aristo’dur. Aristo’nun eseri, mantığın ana kitabı olan Organon incelenirse, mantığın felsefe ile olan karışıklığı görülür. Aristo’da mantık, metafizikle sıkıdan sıkıya il­gilidir.

Aristo geleneğine uygun olan mantıkla, yânı klâsik mantıkla ilgili olarak, gerek İslâm dünyâsında, gerek Batı dünyâsında, yazılmış mantık kitaplarında, zaman ilerledikçe felsefe konularından bir arınma gözlem­lenir. İslâm dünyâsında, meselâ, Ebherî (Ö. M. 1264)’nin Îsagoji’si; Ba­tıda meselâ, Port-Royal mantığı (17. asır) Organon’la karşılaştırılırsa, aradaki fark açıkça görülecektir. Sonuncular daha sistematik ve felsefe konularından daha çok arınmışlardır. Şunu belirtmek yerinde olur ki, İslâm mantıkçılarının eserlerinde felsefe konuları daha az yer alır. Za­ten, İslâm kültür dünyasında mantık, “ilm-i mantık” diye dâimâ ba­ğımsız bir bilim olarak anlaşılmıştır.

Gazâlî’den önce, bir ara, ehl-i sünnet bilginleri arasında, geçici olarak bir mantık düşmanlığı başgöstermişti. Mantığa karşı, böyle olumsuz bir davranış alınışını, Ali Sedad, metafizikle ilgili konuların mantığa ka­rıştırılmasından ileri geldiğini beyanla, mantığı metafiziğe karıştırmanın doğru olmayacağını kaydedip, ehl-i sünnet bilginlerinin muhâlefetine hak veriyor; onların reddettikleri mantık kuralları değil, belki herhangi bir mesleğe bağlı kalınarak yazılan mantık kitaplarıdır, diyor2. Görülü­yor ki değerli Türk mantıkçısı Ali Sedad (1857 -1900) da mantığın fel­sefe konularından arınması gerekliliği kanaatındadır.

Klâsik mantıkta işin içine muhteva girdiği için, kendisini felsefeden tamamen sıyıramamıştır. 19. Asrın ikinci yansından sonra, mantıkta ya­pılan değişiklikler onu sembolleşmeğe sevketmiştir. Asrımızın başmdan beri kurulan sembolik mantıklarla, tamamen formelleşen mantık artık içinde yabancı unsurlar taşımamaktadır.

Bu şekilde mantığın, felsefeden ayrı, bilimler içerisinde sayılması gerekli, bir disiplin olduğu fikrini savunmuş bulunuyoruz. Mantığın fel­sefe ile ilişkisi, diğer bilgi dallarının ilişkileri gibidir. Nasıl her bilgi dalının bir felsefesi varsa mantığın da bir felsefesi vardır.

Her bilgi kolundan felsefeye kapı açılır; dinden, bilimden, sanattan, Bu nedenle, bir din felsefesi, bir bilim felsefesi, bir sanat felsefesi vardır. Mantık felsefesi bilim felsefesi içine girer. Her bilim dalının ayrı ayrı adları sayılabilir. Matematik felsefesi, fizik felsefesi, tarih felsefesi gibi. Bütün bunların problemleri bilim felsefesi altında toplanır.

İnsan zihni, herhangi bir bilim dalının verdikleri ile yetinmiyor. Onu aşmak istiyor. Bilimlerin tesbit ettikleri olguların, kanunların değerler, nedenleri, niçinleri üzerinde duruyor, bilim verilerinin ötesinde ne bu­lunduğunu öğrenmek istiyor. İşte bütün bunlar felsefeye açılan kapılar­dır. İnsan var olanlar hakkında bilgi edindiğinden beri bu ihtiyacı duy­muştur. Varlığın çeşitli alanlarında bilimler ilerledikçe, felsefeye kapı açan soruların sayısı da artmaktadır. Diyebiliriz ki insan, felsefesiz kal­mayacaktır.

Şimdi mantıktan felsefeye açılan bazı kapıları, yani mantık felsefe­sinin bazı konularını sayabiliriz:

1 — Genellikle mantık, doğru düşüncenin bilimidir deniliyor. Doğru düşünme bazı ilkelere uygun olan düşünmedir. Bu ilkeler, mantığın ana ilkeleri veya akıl ilkeleri denen, özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü şıkkın im­kânsızlığı ve yeter-sebep ilkeleridir. Daha başka ilkelerden söz edilebilir­se de saydıklarımız, üzerinde en çok durulanlardır.

Mantık ilkelerinin değeri ve geçerliği üzerinde dâima durulmuştur. İn­san aklını idare eden ilkeler üzerinde bile düşünmeden edemiyor. Bu il­keler üzerinde durunca şu meseleler ortaya çıkar: ilkeler evrensel midir değil midir? Aralarında herhangi birisine uyulmadan doğru düşünme mümkün müdür değil midir? Gerçeklik dünyası ile uygunlukları ne dere­ceye kadardır? İşte bu meselelerin cevaplarını aramak mantığın değil mantık felsefesinin işidir.

2 — Klâsik mantığın asıl gayesi kıyası incelemektir. Kıyasın ince­lenmesi önermenin (kaziyenin) incelenmesini, onun incelenmesi de te­rimin incelenmesini gerektirir. Terim kavramın ifadesidir. O halde kav­ram, klâsik mantığın temel taşıdır. Klâsik mantıkçılar hep kavram ince­lemesi ile işe başlamışlardır.

Mantıkçının görevi, kavram çeşitlerini tesbit etmek, kavramlar arası bâzı ilişkileri göstermektir. Fakat insan zihni bu kadarla yetinmiyor. Bütün kavramları içine toplayacak en genel kavramları arıyor. Burada önüne kategoriler çıkıyor. Organon’un birinci kitabının adı Kategoriler’- dir. Kategoriler, akla mı âittir, varlığa mı, tartışması filozofları meşgul etmiştir. Kategorilerin sayıları, nelerin kategori olduğu üzerinde de bir anlaşmaya varılamamıştır. Kategoriler üzerinde yapılan bu tartışmalar mantığın değil mantık felsefesinin içine girer. Kategorilerin, hattâ kav­ramların nasıl teşekkül ettiği, yâni onların menşei meselesi de bilgi teo­risi ile birlikte mantık felsefesinin içine girer.

3 — Önermeler (kaziyeler) bahsinde de felsefeye açılan kapılar var­dır. Bilindiği gibi Aristo’dan beri modal önermeler (kazaya-i müveccihe) mantıkçıların önemle üzerinde durdukları bir konudur. Mantıkçı modal önermelerin çeşitlerini tesbit eder. Zorunlu (zarûrî), mümkün “contengent”, imkânsız, modal önerme çeşitleridir. İslâm mantıkçıları, fiil ve devam’ı hattâ zamanı da modalite çeşidi sayarak, bunlarla ilgili önerme türlerini sayarlar. Mantıkta yalnız bu önerme çeşitleri tesbit edilir. Modalitelerin nitelikleri (mahiyet) ni araştırmak, zorunluluk nedir, müm­kün nedir, bunların çeşitleri var mıdır gibi meseleler mantık felsefesine kapı açar.

4 — Kıyâsın yapısı, çeşitleri, şekilleri üzerinde durmak mantıkçının işidir. Kıyâsın değeri nedir? Kıyas bize yeni bir bilgi verir mi, gibi soru­ların cevabı mantık felsefesine girer.

Fazla önemli bir yer almamasına rağmen, akıl yürütmenin diğer yol­ları üzerinde de mantıkçılar durmuşlardır. Bu arada en çok felsefî münakaşaya yol açan tümevarımdır. Tümevarımda genel bir hüküm çı­karma hakkını akıl nereden alıyor, sorusuna felsefe tarihinde farklı ce­vaplar verilmiştir. Analoji de öyle, acaba analoji bağımsız bir akıl yürüt­me yolu mudur, yoksa tümevarım veya dedüksiyon (talil) dan birine indirgemek mümkün müdür? Bu üç akıl yürütme yollarının birbirleri ile olan ilişkileri nelerdir, gibi sorular hep mantık felsefesine açılan kapılardır.

Mantık felsefesinin konuları yalnız yukarıda saydıklarımızdan iba­ret değildir. Biz ancak bellibaşlılarına işâret ederek mantık felsefesinin konusunun ne olduğunu göstermeye çalıştık.

________________________________

(1) Charles Serrus, Traité de logique, s. 11.
(2) Ali Sedad, Mizanu’l Ukul fi’l Mantık ve’l-Usul s. 4-5.