Makale

AIDS

AIDS

Abdulbaki İşcan

Dünya bir ahlâk erozyonu ile karşı karşıya. Ahlâkî çöküntü günümüzde hemen her millerin problemi, hemen her ülkenin başta gelen meselelerinden biri. Ahlâkî çöküntü sadece belirli bölgelerin, belirli ülkelerin değil tüm dünyanın problemidir. Yüce yaratıcıyı unutmanın, kendi varlık sebebini inkar etmenin, onun emirlerinden sapmanın hemen her dönemde bir bedeli olmuştur. İnsanlığın saadeti için gönderilen yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, Kâinatın sahibi yüce yaratıcının buyurduğu doğrultuda yaşamayıp, hevâ ve hevesler peşine, sapıklığa düşen fertlerin ve toplumların ibret verici âkibetlerini anlatan kıssalar vardır. İbret alması gerekenler için onlar yeter.

Yüzyılın Başbelası -Asrın Vebası
Hollywood sinema sanatçısı Rock Hudson ile 20. yüzyılın insanı büyük bir felaketin ayak seslerini duyuyordu. Tüm dünyanın gözleri önünde, âdeta eriyerek ölüme adım adım yaklaşan bu insanın derdine kimse çare bulamamıştı. Her türlü teknolojinin bu kadar geliştiği çağda, bütün imkanların seferber edilmesine rağmen, bu illete karşı tıp aciz kalmıştı. Derken, bu sinema sanatçısının ölümüne hızla yenileri eklenmeye başladı. Özellikle dînî yaşantıları, inançları kalmamış, her türlü ilişkinin serbest olduğu veya tepki görmediği toplumları bir panik aldı. Ve tüm dünyada bu canavara karşı bir ortak savaş başladı.
Felaketin ayak sesleri, yerini dünyanın üzerine bir gölge gibi düşen bir canavara, AİDS’e bıraktı. AİDS doğulusu ile batılısı ile tüm insanlığı tehdit etmeye başladı.
Ahlâk ve namus gibi mefhumların dejenere edildiği, çeşit çeşit sapıklıkların, ahlâksızlıkların özgürlük olarak takdim edildiği, alkol, uyuşturucu ve fuhuşun kontrolden çıktığı bir ortamda, çıg gibi büyüyüp gelişen "yüzyılın başbelası", "asrın vebası" diye anılan, belki de nükleer silahlarla bile kıyaslanmayacak bir biçimde insanlığı ve onun geleceğini tehdit etmekte olan bir illeti, AİDS illeti!
AİDS Nedir?
Kazanılmış bağışıklık yetersizliği sendromu’nun İngilizce olarak (Acguired Immune Deficiency Syndrom) kısa yazılışıdır. Özel olarak bağışıklık sistemi hücrelerine saldıran ve işlevlerini bozan insan bağışıklık yetersizliği virüsü Hiv (Human immunodeficiency Virus) den kaynaklanır.
Tarihî Gelişimi
Hiv’in biyografi ve coğrafi kökenleri konusunda bilinenler oldukça yetersiz. Ama yapılan araştırmalar sonucu anlaşıldığı kadarıyla virüsün geçmişi insanlar arasında yayılma ile sınırlıdır. Yani bazı hayvanlarda görülen benzer virüsler insanda hastalık oluşturmadığı kesinlik kazanmış durumdadır. Son on yıl içerisinde teşhis edilmeye başlanmış olan bu hastalığa yakalananların sayısı her geçen gün artmakta ve ahlak kurallarının hiçe sayıldığı toplumlarda çığ gibi büyümektedir. Hastalık, Müslüman ülkelerde ise çok sonra görülmüştür.
Henüz bir tedavisi veya aşısı bulunamayan bu hastalığın ana etkeni Hiv virüsünü alanlar, farketmeden bu virüsü taşıyabiliyor ve onu cinsel ilişki de bulunduğu insanlara bulaştırabiliyor.
Ortaya Çıkışı
1980’li. yılların başında bazı ender rastlanan kanser tiplerinin ve çeşitli ciddi enfeksiyonların daha önce sağlıklı olduğu bilinen insanlarda gün geçtikçe artan sayılarda ortaya çıktığı görüldü. 1981’de ise AİDS’in daha çok eşcinsel ve biseksüel erkeklerde görüldüğü ve gayrimeşru bütün münasebetlerden bu hastalığın bulaşma riski taşıdığı farkedildi. Daha sonra ise damardan uyuşturucu kullanma alışkanlığı olanlarda ve kan aktarımı yapılan kişilerde hastalık riskinin arttığı belirlendi ve bu özelliğe sahip kişilerin cinsel ilişki kurduğu insanlarda AİDS görüldüğü dikkati çekti.
AİDS hastalarında yapılan incelemeler sonucu T4 lenf hücresi adı verilen saldırgan organizmalara karşı bedenin bağışıklık, yani savunma sisteminin düzenlenmesinde önemli rol oynayan akyuvar hücrelerinde azalma olduğu görüldü. 1983 yılında ABD’de iki bilim adamı bu T4 hücrelerine saldıran bir virüs buldular. Bu virüse bir çok isim verildi. Sonunda "insan bağışıklık yetersizliği virüsü" (Hiv) adı benimsendi ve bu virüsün AİDS’in gerçek etkeni olduğunu gösteren kuvvetli deliller elde edildi. Bu virüs çeşitli yollardan vücuda girdikten sonra immun sistem hücrelerini istilâ ederek hastalıklara karşı vücudu savunmasız duruma düşürüyordu.
Bulaşma Yollan
İnsan bağışıklık yetersizliği virüsü Hiv’in üç şekilde bulaştığı ve yayıldığı, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktığı anlaşılmış durumda: Hiv bulaşmış kişi ile cinsel ya da eşcinsel ilişki, virüs bulaşmış kan ve kan ürünleri alma, hasta anneden gerek doğum öncesi veya süresince, gerekse doğum sonrası emzirme yolu ile geçiş. AIDS’li bir erkek veya kadının arasında bir kere dahi olsa cinsel ilişki bu mikrobun bulaşmasına neden olabiliyor. Damar içine uyuşturucu madde vermeye alışmış olanlarda, kullanılmış enjektörler yolu ve hastanelerde uygulanan kan ve kan ürünü nakilleri, diş hekimi ve teknisyenlerin kullandığı aletler ile AIDS’li hastalarda yapılan organ veya sperm nakilleri de bu virüsün bulaşmasına neden olabilmektedir.
ABD’de yapılan araştırmalar sonucu AİDS hastalarının %97’si, saydığımız üç anayoldan biri ile bu virüsü almış oldukları ortaya çıkıyor.
Belirtiler
Kuluçka dönemi oldukça uzun olan bu hastalığa yakalananların %80’i teşhis konulduktan sonra iki yıl içerisinde eklenen çeşitli kanserlerden veya enfeksiyonlardan dolayı ölmektedirler. Virüsün alınmasından, hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar 2-5 yıl arası bir süre geçmektedir. Hastalığın vücutta meydana getirdiği en önemli değişiklik, bağışıklık sisteminin gün geçtikçe bozulması, ateş yükselmesi, gece terlemesi, kilo kaybı, halsizlik ve aşın yorgunluk, yaygın beze büyümeleri, öksürükle beraber bütün kan hücrelerinde azalma ile kendini belli ediyor.
Korunma
AİDS’e karşı savaşmada etkili bir aşının ya da tedavinin bulunmadığı gözönünde tutulursa, en etkili yolun eğitim olduğu muhakkaktır. Turizmin de AİDS’in yayılmasında en önemli faktörlerin başında gelişi, eğitimin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Bunun yanında ABD dahil bir çok ülke uzun süre kalacak yabancı turistlere, dış ülkelerden dönen kişilere bir dizi test içeren katı kurallar uygulamaya koymuşlardır.
Dünyada AIDS
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan resmî açıklamaya göre, 1993 yılı itibarı ile son on yılda AİDS’ten ölenlerin sayısı 370 bini buluyor. Bunlardan 218 bine yakın bir bölümü Amerikalı, 93 bini Afrikalı, 52 bine yakın bir kısmı Avrupalı, 1080 kişi de Asyalı. Yine bu teşkilat tarafından yapılan açıklamaya göre, herhangi bir ilaç ya da tedavi bulunmadığı takdirde 10 yıl sonra AIDSten yılda 10 milyon insanın ölmesi muhtemel. Afrika ve Büyük Sahra’nın aşağısındaki bazı bölgelerde ise diğer bölgelere göre daha fazla AİDS hastalığı yaygındır.
Türkiye’de AİDS
"Ben geçirdiğim ömrümle, yaşadığım hayatımla, şu anki durumumu hakettim. Şimdi bütün insanlara sesleniyorum. Dünyada flört, fuhuş, normal bir davranış haline getirildi. Bunun ne derece yanlış olduğunu ne yazık ki şu anda, AİDS olduktan sonra anlıyorum. Siz sakın kendi hanımınızdan başka kimse ile ilişki kurmayın."
Türkiye, ilk AİDS hastası Murtaza ELGİN, ya da çevresinde tanınmış ismi ile Murti’nin basında yer alan bu sözleri ile AİDS’le yakından muhatap oluyordu.
Murtaza ELGİN de diğer AİDS hastalan gibi en yakın dosttan ve arkadaştan tarafından, terkedilmiş bir durumda iken öldü ve öyle de defnedildi.
Aslında AİDS’e yakalanan ve ölenler ile ilgili veriler, istatistik! rakamlar bir aysberg görünümündedir. Yüzeyde görünen kısmın yanında alt tarafı oldukça geniş ve ürkütücü bir oluşumdur.
Yüzyılın vebası olarak nitelendirilen AİDS özellikle ahlâkî değerlerin önemsenmediği, yıpratıldığı, her türlü gayrimeşru cinsel ilişki ve uyuşturucunun yayıldığı toplumlarda görüldüğü anlaşılmış durumdadır. AİDS illetinin henüz patlak vermediği geçtiğimiz yıllarda TIME dergisinde bir araştırma yazısı yayınlanmıştı. Bu yazıya göre, her 100 Amerikalıdan ll’i kokain kullanmakta ve her geçen gün bu sayıya ortalama 5000 kişi eklenmektedir. Diğer batı ülkelerinde de durum hemen hemen aynıdır. Müslüman toplumların çoğunlukta olduğu bölgelerde ise AİDS yok denecek kadar azdır. Bunda da en büyük etken hiç şüphesiz ki İslam’ın emir ve yasaklarının huzurlu, müreffeh toplum ve insanların mutluluğu için sağladığı garantidir. Alkolün, uyuşturucunun kesin emirlerle yasaklanmış olması, zinanın ahlaksızlığın en aşağılık derecede bir günah sayılması ve cezasının oldukça ağır olması, bu canavarın topluma girmesine izin vermemekte ve yayılmasına göz yummamaktadır.
AİDS’in atlama tahtası bilindiği gibi fuhuş ve uyuşturucudur. Fu-huşun ve uyuşturucunun atlama tahtası ise alkoldür. Onun atlama tahtası da hafif alkollü içeceklerdir.
Türkiye, muhakkak ki alkollü içeceklerin ve uyuşturucu maddelerin en fazla kullanıldığı, fuhuşun alabildiğine yayıldığı ülkelerin başında gelmiyor. Aynı zamanda AİDS’in de en fazla yayıldığı ülkelerden değil. Ama gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, maddî-manevî bazı çöküntülerden dolayı kısa zamanda oldukça uzun bir mesafe katedeceği unutulmamalı.