Makale

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) ÇOCUKLARI ÇOK SEVERDİ

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) ÇOCUKLARI ÇOK SEVERDİ

Dr. Durak PUSMAZ
Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

Peygamber Efendimiz. (S. A Ğ ) çocuklarını ve torunlarını çok sever, onlara karşı şefkat ve merhametle muamele ederdi. Hadis-i şeriflerinde; "Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." (1) buyururdu. Bu durum, Arapların pek alışık olmadığı bir şeydi. Kalpleri katılaşmış cahiliye Arapları genellikle çocuklarını pek sevip okşamazlar, böyle yapanlara da hoş bakmazlardı. Hz. Aişe validemizden nakledilen aşağıdaki rivayet onların bu durumunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Aişe validemiz şöyle anlatıyor:
Bir gün bedevilerden bir grup insan Peygamber Efendimizin yanına gelip;
"•Siz çocuklarınızı öpüp seviyor musunuz?" diye sordular. Peygamber Efendimiz: "-Evet." buyurunca:
"Fakat vallahi biz çocuktan hiç öpüp sevmeyiz." dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
"Allah sizin kalbinizden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu. (2)
Hz. Peygamber’in (S.A.S.) şefkat ve merhameti sadece kendi çocuklan ve torunlarına karşı değildi. Diğer çocuklan da sever, onlara da engin şefkat ve merhametiyle muamele ederdi. Buna bir kaç misal verelim:
Ashab-ı Kiram turfanda meyvelerini kendileri tatmadan teberrük için Resûlullah’a (S.A.S.) götürürlerdi. Resûlullah da kendisine takdim edilen bu turfanda meyveyi alıp dua ettikten sonra kendisi tatmadan önce orada bulunan en küçük çocuğa verir, tattırırdı. (3) Yolda rastladığı çocuklara selam verirdi. Buhârfnin "Çocuklara selam vermek" başlığı altında rivayet ettiğine göre Enes b. Mâlik çocuklara uğradığı zaman selam verir ve, "Hz. Peygamber (S.A.S.) de böyle yapardı." derdi. (4)
Hz. Peygamber (S.A.S.) yolda boynu bükük, kalbi mahzun bir çocuk gördüğü zaman onunla ilgilenir, hemen onun sıkıntısını gidermeye, derdine derman olmaya çalışırdı. Buna şu iki misali verebiliriz: ’
1- Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir defa yanına sekiz dirhem alarak çarşıya çıkmıştı. Parasının tamamı bu kadardı, başka parası yoktu. Yolu üzerinde ağlayan bir cariye gördü. Ona;
"-Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Cariye;
"-Bana efendim iki dirhem verip birşeyler almaya gönderdi. Şimdi bu iki dirhemi kaybettim. Onun için ağlıyorum." dedi.
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) parasının iki dirhemini ona verdi. Geriye altı dirhemi kaldı. Efendimiz gidip bunun bir miktarı ile bir gömlek satın alarak giyindi. Sonra geri döndü. Yaşlı bir Müslümanın: "-Beni giyindiren kimseye Allah da cennetin güzel elbiselerinden giyindirsin." Diye dua ettiğini gördü. Peygamber Efendimiz dayanamadı. Hemen gömleğini çıkartıp bu ihtiyara verdi. Sonra tekrar çarşıya döndü. Başka bir gömlek satın alarak giyindi ve geri geldi. Gördü ki o cariye bıraktığı yerde hâlâ ağlıyor. Peygamber Efendimiz (S.A.S.);
"-Niçin ağlıyorsun?" buyurdu. Cariye:
"-Aileme dönmede geç kaldım. Bu nedenle beni cezalandırmalarından korkuyorum." dedi. Peygamber Efendimiz (S.A.S.);
"-Öyle ise seni ailene ben götüreyim." deyip cariyeyi takip etmeye başladı. Cariye gele gele Medineli Müslümanlardan birinin evine geldi. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) orada kadınlardan başka kimse göremedi. Onlara;
"-Es-selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh" diye selam verdi. Kadınlar selamı işittiler, Peygamber Efendimizi de tanıdılar, ama cevap vermediler. Peygamberimiz selamı ikinci defa verdi.
Yine selamını almadıklarını görünce, sesini yükselterek üçüncü defa tekrarladı. Bunun üzerine kadınlar hep birden;
"-Allah’ın selam, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun, Ey Allah’ın Resûlü!" dediler. Peygamber Efendimiz. "-İlk selamının bereketinin üzerimize çok olmasını arzu ettik, onun için sustuk." dediler. Peygamber Efendimiz; "-Bu cariyeniz geciktiği için cezalandırmanızdan korktu. Cezasını benim için bağışlayın." dedi. Kadınlar;
"-Ey Allah’ın peygamberi! Cariye hakkındaki aracılığını kabul ettik. Cezasını sana bağışladık ve sizinle beraber geldiği için ona hürriyetini verdik. O, Allah rızası için hürdür." dediler.
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) oradan: "Bu sekiz dirhemden daha hayırlı hiç bir sekiz dirhem görmedim." diyerek ayrıldı.
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) nereye gitse ve nerede bulunsa hep iyilik yapardı. (5)
2- Bir bayram günü Peygamber Efendimiz (S.A.S.) oynamakta olan bir gurup çocuğun yanına uğradı. Orada arkadaşlarının oyununa katılmayan bir çocuk gördü. Üzüntülü olduğu halinden belliydi. Peygamber Efendimiz ona yaklaşıp halini sordu. Çocuk, yetim olduğunu, babasının ölümünden sonra anasının başkasıyla evlendiğini, kendisine bakacak kimsesinin olmadığını, işte bu sebeple üzüntülü olduğunu bildirdi.
Peygamber Efendimiz onun üzüntüsünü hafifletmek istedi ve: "-İster misin, Muhammed senin baban olsun. Aişe anan ve Fatma da kardeşin olsun?" buyurdu. Çocuk buna çok sevindi ve babaların en yücesi, anaların en faziletlisi ve kardeşlerin en hayırlısı ile yaşamaya gitti. (6)
Hz. Peygamber (S.A.V.)’e on sene hizmet etme şerefine nail olan En es b. Mâlik’in anlattığına göre bu müddet içerisinde Resûlullah kendisine öf bile dememiştir.
Enes Medine’li müslümanlardandır. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikleri zaman annesi Ümmü Seleme, Enes’i O’na hizmet etmesi için getirmişti. O zaman Enes on yaşında küçük bir çocuk idi. Peygamber Efendimize Medine hayaü boyunca hizmet etme bahtiyarlığına erişmiştir. Enes (R A.) Resûlullah (S.A.S.)’in yanında uzun müddet kalması sebebiyle çok müttekî idi. Onun hakkında Ebû Hüreyre (R.A.) şunları söyler: "Kıldığı namaz Resûlullah (S.A.S.)’in namazına Enes’inki kadar benzeyen birini daha görmedim." Enes Hicri 93 tarihinde yüz yaşını aşkın olduğu bir dönemde vefat etmiştir.
Peygamber Efendimiz kendisine karşı tutumunu Enes şöyle anlatmıştı: Peygamber Efendimiz mütevazi idi. Onun bu mütevaziliği sadece büyüklere karşı değildi. Çocuklara karşı da son derece mütevazi, alçak gönüllü idi. Çocuklarla ilgilenir, onlarla şakalaşır, latifede bulunurdu. Kendisine yıllarca hizmet etme şerefine erişen Enes’e "Ey Enes- cik" diye hitap ederdi. Bizzat Enes’in belirttiğine göre Peygamber Efendimiz kendisine; "Ey iki kulak sahibi" diye hitap ederdi.
Peygamber Efendimiz insanların en güzel ahlâklısı idi. Bir gün beni bir iş için göndermek istedi. Ben: "-Vallahi gitmeyeceğim" dedim. İçimden de Peygamber Efendimizin emrettiği yere gitmek istiyordum. Efendimizin yanından çıktım. Sokakta oynayan çocuklara uğradım. Onlara takılıp kaldım. Aradan epey zaman geçti. Birden Peygamber Efendimiz’ in ensemden tuttuğunu gördüm. Hemen ona baktım. Gülümsüyordu. "-Ey Enescik! Gönderdiğim yere gittin mi?" dedi. "-Evet gidiyorum, yâ Resûlallah!" dedim.
Enes demiştir ki: "Resûlullah’a on yıl hizmet ettim. Her işim onun arzu ettiği şekilde olmuyordu. Yaptığım bir şey için "bunu niye böyle yaptın?" demedi. Yapmadığım bir şey için de "niye şöyle yapmadın?" demedi. "Resûlullah beni ne dövdü, ne bana kötü bir laf söyledi ne de yüz ekşitti. Bir kere bile bana öf demedi. Beni hiç bir zaman ayıplamadı."
Peygamber Efendimiz çocukların hal ve hatırını sorar, onlarla ilgi duydukları şeyleri konuşurdu. Enes b. Malik’in Zeyd isminde bir kardeşi vardı. Bunun çok sevdiği bir kuşu vardı. Bu kuş ölmüştü. Resûlullah (S.A.S.) Zeyd’i gördükçe ona latife ederek; "Ey Ebû Umeyr! Kuşcağız ne oldu?" diye latife ederdi. Ebû Umeyr, "Umeyr’in babası" demektir. Peygamber Efendimizin üç-beş yaşındaki çocuğa bu şekilde hitap etmesi ve kuşunun halini sorması O’nun çocuklara karşı olan engin şefkat ve sonsuz merhametinin bir başka ifadesidir.
Sevgi karşılıklıdır. Resûlullah (S.A.S.) çocukları çok sevdiği gibi, çocuklar da kendisini çok severdi. Yolda gördükleri zaman hemen koşarak yanına gelirlerdi, Resûlullah (S.A.S.) de onlarla ilgilenir, herbirini teker teker okşardı. Bu konuda Cabir b. Semüre’yi dinleyelim.
En az yüz defa Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunduğunu ve en az iki bin defa onun arkasında namaz kıldığını belirten Câbir b. Semüre’nin de çocukluk günlerinde Peygamber Efendimizle ilgili pek çok hatırası vardır. Bunlardan biri şöyledir:
"Resûlullah (S.A.S.) ile beraber bir gün öğle namazını kıldım. Sonra Resûlullah ailesinin yanına gitmek üzere çıkb. Ben de onunla beraber çıktım. Kendisini bir takım çocuklar karşıladılar. Resûlullah teker teker onlardan her birinin iki yanağını okşadı. Bana gelince, benim yanaklarımı da okşadı. Dinin serinliğini; -bir rivayette, güzel kokusunu- hissettim. Sanki Resûlullah elini bir attarın tablasının içerisinden çıkarmış gibiydi." (8)
Abdullah b. Cafer Peygamber Efendimizin amcası Ebû Talib’in torunudur. Babası Cafer ilk müslümanlardan olup hanımı ile beraber Habeşistan’a hicret etmiş ve Abdullah orada dünyaya gelen ilk müslüman çocuğu olmuştur. Daha sonra ailesiyle beraber Medine’ye gelmiştir. Resûlullah (S.A.S.) vefat ettiğinde on yaşında idi. İşte onun anlattığına göre Peygamber Efendimiz bir sefere çıkıp geri Medine’ye dönerken yolda kendisi gibi çocuklar tarafından karşılanırdı. Peygamber Efendimiz ilk gelen çocuğu hayvanının önüne bindirir, ikinci gelen çocuğu da arkasına bindirirdi. (9)
Yine bu Abdullah, Resûlullah (S.A.S.) ile ilgili bir hatırasını da şöyle nakleder: "Bir gün Resûlullah (S.A.S.) beni binitinin terkisine aldı ve bana bir sır söyledi ki ben onu insanlardan hiç birine söylemem." (10) »
Bütün bu anlatılanlar Peygamber Efendimizin çocuklan çok sevdiğini, onlarla ilgilendiğini, onlara şefkat ve merhametle muamele ettiğini ifade ettiği gibi, çocukların da onu çok sevdiklerini, bu sebeple onun yolunu gözlediklerini, kendisini gördüklerinde koşa koşa yanına geldiklerini ifade etmektedir.


1- Tirmizi, Birr, 15 (IV, 321)
2- Buhârî, Edeb, 18 (IV, 9); Müslim, Fedâil, 64 (VII, 197)
3- Tirmizî, Davât, 53 (V, 506); Dâimî, Etime, 32 (II, 107)
4- Buhârî, Isti’zân, 15 (VIII, 68)
5- Mısır’da münteşir ’el-Firdevs’ mecmuası, Şubat 1978 sayısı.
6- Mısırda münteşir ’el-Firdevs’ mevmuası, Şubat 1978 sayısı.
7- Ebû Dâvûd, Edeb, I (IV, 246)
8- Müslim, Fedâil, 80 (VII, 206)
9- Ebû Dâvûd, Cihad, 54
10- Ibnü’l-Esîr, Üsdü’l-gâbe, III, 199