Makale

Ülkemizin Coğrafî Konumu ve MİLLÎ BİRLİĞİMİZİN ÖNEMİ

Ülkemizin Coğrafî Konumu ve MİLLÎ BİRLİĞİMİZİN ÖNEMİ

Gönül erleri ve kahramanlar diyarı güzel Ana- dolumuz; çok eski çağlardan beri bilinen, tarihin ilk devirlerinden beri üzerinde bir çok ka- vimlerin yaşadığı; cennet misâli bir vatandır. Anadolumuz, doğu ile batıyı birleştiren, Asya ve Avrupa’yı buluşturan bir tabiî köprü mahiyetinde, bulunduğundan, üzerinden gelip geçen çeşitli kavim ve devletlerin kültür ve medeniyetlerini bünyesinde biriktirmiştir. 1071 Malazgirt Zaferimizle birlikte, artık ebediy- yen Türk Yurdu olmuştur...
Vatanımızın bugünkü sınırlarının çoğu ise; Osmanlı İmparatorluğumun parçalanmasından sonraki antlaşmalarla çizilmiştir. Yurdumuz, konum itibariyle; dünya coğrafyasının en önemli noktalarından biri üzerinde yer almaktadır. Çanakkale ve İstanbul boğazları da; dünya deniz ulaşımının kilit noktalarından birini oluşturduğundan yurdumuzun stratejik önemi bir kat daha artmaktadır. Ülkemizin Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birleştiği bir noktada bulunması milletimize ve devletimize emsalsiz imtiyazlar sunmaktadır.
Türkiye, bu güzel konumunun avantajıyla; bir yandan Güneybatı Asya ülkeleri içinde yer alırken, bir yandan da Trakya topraklarımız nedeniyle bir Avrupa ülkesidir. Diğer taraftan büyük Akdeniz havzasında bir Akdeniz ülkesi olan yurdumuz, hem Asya, hem Avrupa, hem de Kuzey Afrika devletleriyle ilişkiler içindedir. Aynı zamanda, zengin petrol rezervleri nedeniyle bütün dünyanın kalbinin attığı, gözlerini diktiği Ortadoğu ülkeleriyle de sınırlarımız, tarihî ve kültürel münasebetlerimiz vardır.
Üç tarafı denizlerle kuşatılmış bulunan Türkiye’mizin, mevcut nüfusunun yarısından fazlası gençtir!.. Yeraltı ve yerüstü kaynakları, oldukça zengin hayvancılık ve tarım alanları, kaynak ve akarsuları, her mevsim üzerinden eksik olmayan berrak güneşi ve tertemiz havası, dört mevsim varolan çeşit çeşit sebze ve meyveleriyle, dünyanın en güzel ülkelerinden biridir. Bizler de, Yüce Allah’ın bol bol ihsân ve in’âm ettiği nimetleriyle, dört mevsimi birarada yaşatan Cennet misali bir vatanın sahipleriyiz. Bunun için Yüce Rabbımıza ne kadar şükretsek azdır!.. Bütün bu güzelliklere ek olarak; memleketimiz her geçen gün büyüyen sanayii, yetişen beyin gücü sayesinde, yakın gelecekte dünyanın en büyük devletlerinden biri olmaya namzet bir ülkedir. Özellikle tahıl, hayvansal gıda maddeleri üretimi ve gıda sanayii bakımından, dünya üzerindeki kendi kendine yeten, bir elin parmak sayısı kadar az olan ülkelerden biridir. Bugün yurdumuzdan, başta Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri olmak üzere; dünyanın bir çok ülkesine gıda maddeleri ve sanayi ürünleri ihraç edilmektedir.
İşte bunlar ve daha pek çok nedenlerle ülkemiz, işgalciliğe alışmış, sömürgecilikle kalkınmış, bir çok emperyalist milletlerin dikkatini çekmekte ve iştahını kabartmaktadır. Bu sebeple de, Milletimiz ve ülkemiz üzerinde çeşitli oyunlar oynanmak istenmektedir. Yıllardan beri ne zaman ki biraz kendimizi toparlar gibi oluruz; birden karşımızda bu zalimleri buluruz!.. Bizim iktisâden ve siyâseten iyileşmemiz, derlenip toparlanmamız bu aç kurtları rahatsız eder. Derhal harekete geçerler, kalkınmamızın ve ilerlememizin hızını kesmek isterler!..
Yirminci yüzyılın başlarında; Birinci Cihan Savaşı’na, hiç yoktan dahil edildik. Önce savaşlarla güçsüz düşürüldük. Ardından, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi devletler tarafından, mukaddes memleketimiz işgal edildi. Müslüman ve vefakâr Türk Milleti olarak, işgalcilere karşı direndik. Elele, gönül gö- nüle vererek, omuz omuza savaştık. Tarihe altın harflerle nakşedilen İstiklâl mücadelemizi verdik. Milletimiz kendisinden kat kat fazla silah ve asker gücüne sahip olan işgalci devletlere karşı; kadın-erkek, yaşlı-genç demeden topyekün bir ölüm- kalım savaşı verdi. Bu savaştan başta Allah’ın yardımıyla, iman gücümüz ve Millî birliğimiz sayesinde hayal edilmesi dahi güç zaferler kazanarak çıktık. Hâin düşmanları, mukaddes vatanımızın bütün sathından söküp attık. Bir kısmına denizlerimiz, topraklarımız mezar olurken; diğer bir kısmı da canlarını kaçarak kurtarabildiler. Geldiklerine bin pişman olarak, Türk askerinin iman gücü önünde kahrolup gittiler...

ESKİ EMELLERİNDEN
VAZGEÇMEDİLER
İstiklâl Savaşı’mızda dize getirdiğimiz, aziz vatanımızın "İsmet-i Harîmi"nden söküp attığımız bu kalleş düşmanlar emellerinden vazgeçmediler. Ancak, şimdi karşımıza mertçe çıkmak da istemiyorlar... Perde arkasından, milletimiz ve devletimiz aleyhine çeşitli tuzaklar hazırlıyorlar. Piyonlarını Türk Milleti ve Devleti üzerine kışkırtıp yeri geldikçe de; milletimizin ve devletimizin dostluğuna büyük önem verdiklerini (!) her fırsatta tekrarlıyorlar... Ama artık "bed" yüzlerin maskeleri düşmüştür. Tarih boyunca Müslüman Milletimizi arkadan hançerleyen kâtil haçlıların ve işbirlikçilerinin çirkin suratları gün ışığına çıkmıştır. Allah’ın yardımı ve milletimizin sağduyusuyla emperyalist milletlerin ve onlarla beraber ihanet içinde olanların hain elleri her zaman kırılacaktır. Millet ve Devletimizi bölüp parçalamaya, bizi içimizden vurmaya, birbirimize kırdırmaya, Milletimizi tarih sahnesinden silmeye çalışan iki yüzlü, dost görünümlü düşmanlara kesinlikle fırsat verilmeyecektir. Allah’ın izniyle milletimiz; bugünkü handikapları da bir bir aşarak yoluna devam edecektir.

NASIL DAVRANMALIYIZ?
Dünü doğru analiz etmez isek, yarını doğru planlamamız mümkün olmaz. Tarihimiz boyunca içine düşürüldüğümüz ve milletçe defaatle yaşadığımız felâketleri asla unutmamalıyız!., dinimize, Kur’an’ımıza, örf ve ahlâkımıza uymayan akımların peşine takılıp, şuursuzca gitmemeliyiz. Onlara asla güvenip "Rehâvet" içinde olmamalıyız. Daima uyanık ve dikkatli olmak zorundayız. Rehâvete kapılıp hazırlıksız yaşamamız, bize hayatı zehir edebilir. Ülkemizi, Milletimizi, istikbâl ve istiklâlimizi tehlikelere ve felaketlere sürükleyebilir! Millet olarak aklımızı başımıza toplayıp, ayaklarımıza takılmak istenen prangaların farkına varmalıyız!..
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim de: "Ey inananlar! kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra, sizi kâfir olmağa çevirirler"(1) buyurmak suretiyle, asırlar ötesinden bize gerekli ikâzı yapmış, bazı milletlere karşı nasıl davranmamız gerektiğini bildirmiştir. Eğer Kur’an-ı Kerim’in prensiplerine uyarak millî birliğimizi muhafaza edersek, düşmanlarımızın hazırladığı tuzaklara düşmez, bugün içinde bulunduğumuz dağınıklıktan da en kısa zamanda kurtuluruz. Din ve devlet düşmanlarının kanlı ellerini de her zaman kırmaya muktedir oluruz.

VATANIMIZA SAHİP OLMAK
ELİMİZDEDİR
Millet olarak bizi ve inanç sistemimizi içlerine sindiremeyen ve toplumumuzun canına kas- deden milletlere, dünya üzerindeki bütün şer kuvvetlerine, bizi yutmak isteyen "tek dişi kalmış canavarlara ve onların piyonlarına, Milletçe bir bütün olarak; şu hakikati yeniden haykırmanın zamanı çoktan gelmiştir. Bu çağrıyı lafla değil, çalışıp çabalamak, milletimizin güçlenip kalkınmasına katkıda bulunmak, birliğimizi ve dirliğimizi parçalamak isteyenlere karşı mücâdele vermek suretiyle yapmamız gerekiyor. Haykıracağımız mesajımız şu olmalıdır: "Ey Milletimizin dünya üzerindeki bütün düşmanları! Bin yıllık bir devlet geleneğine sahip, tarihi şan ve şerefle dolu biz Müslüman Türk Milleti, çağ kapatıp çağ açmış bir ecdadın torunlarıyız. Milletimizi, ülkemizi, birlik ve bütünlüğümüzü, bütün mukad- desâtımızı her türlü şartlar altında ve kanımızın son damlasına kadar korumaya, her zaman hazırız! Kartal yuvası vatanımızın bir tek çakıl taşına, baykuşların üşüşmesine izin vermeyeceğiz!.. Arslanlar yatağı güzel yurdumuzun bir karış toprağını, tilkilere, çakallara, sırtlanlara, kana susamış yamyamlara kat’iyyen teslim etmeyeceğiz. Millî ve manevî değerlerimize göz diken ve iştah kabartan gözü dönmüşlerin gözlerini oymak, heveslerini kursaklarında koymak bizim boynumuzun borcudur. Bütün dünya-âlem bunu böyle duyup bilsin!.. Milletimiz, dün olduğu gibi bugün de ve gelecekte de tek yumruk olacaktır. Güçlenmemizi içlerine sindiremeyen emperyalistlerin ve onların oyuncağı haline gelmiş piyonların suratında bomba gibi patlayacaktır."

KENDİ İÇİMİZDE İFA
ETMEMİZ GEREKEN
VAZİFELERİMİZ VAR!..
Yukarıda belirttiğimiz şekilde, Millî azim ve irademizi ilân ettiğimiz zaman, mesajımızın ilgili bütün ihânet odaklarına ulaşması, bu odaklarda ma’kesini bulup yankılar yapması için yapacağımız çok şeyler vardır. Hâin ellerin; bizi ciddiye alması, dirliğimizi bozarak bizi parça parça yutmak heves ve iştâhından vazgeçmesi için, öncelikle ve zaman kaybetmeden içimizde yapmamız gereken vazifelerimiz var. Bu vazifelerin en başında millî birliğimiz gelir. Bu birliği hemen sağlayarak ideallerimizi ve kalkınmamızı gerçekleştirmek durumundayız. El altından çalışarak, meydana getirdikleri çatlak seslerden medet umanların umutlarını kırmalıyız. Milletimizin bütün kesimlerini kardeşlik, sevgi ve saygı çizgisinde buluşturmayı, daha ilkokul sıralarından başlayarak eğitimle, öğretimle başarmalıyız. Kendi yaralarımızı kendimiz sarmalıyız. Bünyemizde meydana getirilmiş olan çıbanlara, mikroplu ve yaralarımızı azdırıcı yabancı ellerin dokunmasına izin vermemeliyiz. Aksi halde, yaralarımızı kangren haline getirecekleri muhakkaktır!..
Devlet ve millet olarak elele verip bu sorunları çözmeliyiz. Bunların ihmal edilmesi, veya hafife alınması, toplumumuzun felâketlere sürüklenmesi demek olur ki bunu yapmaya hakkımız yoktur. Bu konularda geç kalınması telâfisi imkansız neticeler doğurabilir. Vatanımıza, canımıza kasdeden düşmanların ekmeğine yağ sürmüş oluruz!.. Bu hususta çok hassas ve akıllı davranmak mecburiyetindeyiz,
Şüphesiz halkımızın bir takım başka meseleleri de vardır. Ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda atılımlar yaparak, sorunlara çözümler üretilmesi gerekmektedir. Milletimizin daha mutlu, daha müreffef bir hayat tarzını yakalaması için dikkatli ve süratli tedbirlere ihtiyaç vardır. İç sorunlarımızı görmekte, gerekli önlemleri almakta daha fazla geç kalırsak Tarih, Millet ve Allah huzurunda, yakamızı mesuliyetten kurtaramayacağımızı bilelim!.. Unutmayalım ki eğer tarihten ders almaz isek başımıza gelecek tehlikelerden ve içine düşebileceğimiz felaketlerden hepimiz sorumlu ve hepimiz günahkâr oluruz. Milletçe üzerinde yaşadığımız vatan toprakları bizden davacı olacaktır. Çünkü, bu mukaddes vatan toprakları her geçen gün biraz daha ayaklarımızın altından kaydırılıyor ve biz bunu seyrediyoruz!.. Bir türlü tek yumruk haline gelmiyoruz. Üzerimize düşeni gereği gibi yapmıyoruz. Sorunları ve çareleri bir bütün olarak değerlendiremiyoruz. Üzerimize düşeni gereği gibi yapmıyoruz. Sorunları ve çareleri bir bütün olarak değerlendiremiyoruz. Çareleri başkasından beklemek beyhûdedir!.. Mutlaka ve en kısa zamanda toplumda çıkarılmak istenen bu sun’i kavgaları bitirmek, gereksiz tartışmalara ve çatışmalara bir son vermek durumundayız. Ülkemizin önünde duran sorunlarımızın kördüğüm olmasını istemiyorsak, birbirimizi sevmek zorundayız. Sabrımızı, sağduyumuzu, birbirimize karşı fedakârlığımızı, saygı ve sevgimizi sebîl etmeye mecburuz. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim de: "Allah’a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin, başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir"(2) buyurmaktadır.

ECDADIMIZIN RUHLARINI
İNCİTMEYELİM!
Bu mukaddes vatan toprakları için, düşmanlarla çarpışırken şehit düşmüş yüzbinlerce imanlı ve kahraman ecdadımızın kemiklerini sızlatmak niye?! Dedelerimiz böyle yapmamız için mi can verip kan döktüler? Bunun için mi bu cennet vatanımızı bize emanet ettiler? Hiçte kısa sayılmayacak bir zamandan beri, kenarında dolaşıp durduğumuz, hatta kısmen de yandığımız ateş çukurundan derhal uzaklaşmalıyız. Rehâveti terketmeliyiz. Eğer devlet ve toplum olarak, bugün aklımızı başımıza toplayıp birliğimizi ve bütünlüğümüzü yeniden tesis etmez isek, görev ve mesuliyetimizi hızla yerine getirmez isek, yarın geç olabilir!.. Sonunda, pişmanlık da bir fayda sağlamaz. Ferasetimizi, basiretimizi ne zaman kullanacağız Allah aşkına?
Yurdumuz üzerinde oynanan oyunlardan, bu oyunların dehşet verici korkunç akıbetlerinden behemahal kurtulmalıyız. Hızla üzerine doğru sürüklendiğimiz fitne, fesat, tefrika tuzaklarını görmek ve bu batakları elbirliğiyle kurutmak zorundayız. Kanayan yaralarımızı bir türlü saramamışken, yeni yeni başka yaralar açılmasını kabul edemeyiz. Milletimizin yaralı sinesinde, yeni yaralar açmak isteyen gâfillere asla müsaade etmemeliyiz. Bütün bu olumsuz gidişatı bertaraf edip ayrılıklara, parçalanmalara bir nokta koymak mecburiyetindeyiz. Elele, gönül gönüle halkımızın bütün kesimlerini bir inanç, bir ideal ve bir bayrak altında buluşturup, kaynaştırmak en başta gelen görevimiz olmalıdır...
Ulusumuzun kardeşlik bağlarını güçlendirmeyi, Yüce İslam Dini’nin "Cihanşumûl" Tevhîd mesajını milletimizin ruhuna ve davranışına sindirmeyi başarmak hepimizin görevidir. Buna adeta mahkûmuz. Çünkü, huzura ve biribirimizi daha çok sevmeye bugün her zamankinden daha çok muhtacız. Bu millî vazifelerimizi yaptığımız ve Islâm’ın sonsuz huzurunu tattığımız andan itibaren, görülecektir ki, mevcut rahatsızlıkların tamamı ortadan kalkacaktır. Ülkemizin her karış toprağında barış ve kardeşlik anlayışı hakim olacaktır. Kardeşlik ve vatandaşlık duygularımız yeniden filizlenip yeşerecektir. Genç neslimiz ve gelecek kuşaklarımız, Allah, Peygamber, İman- Kur’an, vatan ve bayrak aşkıyla dopdolu yetişecektir. O zaman özlenen huzur ve refah ortamına girilecektir. Bin yıllık tarihimiz, törelerimiz bunun apaçık delilidir.
Allah’ım! izzetin hürmetine, Milletimize ve ülkemize o izzetli ve mutlu günleri birlik içinde yaşamayı sen nasibeyle!.. Bizi imansız, islamsız, devletsiz ve vatansız bırakma!.. Bosna’da, Azerbaycan’da, Kıbrıs’ta, Filistin’de ve dünyanın her yerinde bağımsızlıkları, hürriyetleri için çarpışan, mücadele veren kardeşlerimizi, yardımınla sen te’yid eyle!.. Yüce Allah (C.C.), Kur’an-ı Kerim’de meâlen: "Ey inananlar! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler, ancak müslüman olarak can verin. Toptan Allah’ın ipine sarılın ve (sakın) ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar"(3) buyurmaktadır. Gelin! hep birlikte O’nun nimetleri sayesinde kardeş olalım...
Yazımızın bu son bölümünde sizleri, Millî şairimizin adeta bugünkü durumumuzu da irdeleyip tasvir eden bir şiiriyle başbaşa bırakmak istiyorum. Merhum Mehmed Akif ERSOY yıllar önce milletçe sıkıntılı olduğumuz bir dönemde; Yüce Allah’a şöyle bir niyâzda bulunuyor!.. O’nu rahmetle anıyor, niyâzına aynen katılıyor, sözü ona bırakıyorum:

Ya İlâhî bize tevfîkini gönder!
-Âmin!
Doğru yol hangisidir, millete göster!
-Âmin!
Ruh-ı Islâm’ı şedid sıkıyor, öldürecek.
Zulmü te’dib ise maksûd-ı mehîbin gerçek
Nâra yansın mı beraber bu kadar mazlûmîn?
Bî-günahız çoğumuz yakma İlâhî!
-Âmin!
Boğuyor âlem-i Islâm’ı bir azgın fitne,
Kıt’alar kaynayarak gitti o girdab içine.
Mahvolan aileler bir sürü ma ’sûm undur;
Kalan âvârelerin hali de ma’lümundur.
Nasıl olmaz ki, tezelzül veriyor arşa enîn!
Dinsin artık bu hazin velvele Yâ Rab!
- Âmin!
Müslüman yurdunu her yerde felâket urdu;
Bir bu toprak kalıyor dinimizin son yurdu.
0 da çiğnendi mi, çiğnendi demek şer-i mübîn.
Hâksâr eyleme Yâ Râb onu olsun!
- Âmin!(4)
-----------------------------
(1) Âl-i Imran Sûresi, âyet: 100
(2) Enfâl Sûresi, âyet 46.
(3) Âl-i Imrân Sûresi, ayet: 102-104.
(4) Bkz. Safahat, 2. Kitap, Süieymaniye Kürsüsünde, s. 161.