Makale

ÖRNEK FERT-TEMİZ TOPLUM

ÖRNEK FERT-TEMİZ TOPLUM

Bahattin AKBAŞ

İnsan hayatında en önemli husus; güven dolu, huzurlu bir yaşam sürebilmektir.
Hayat hakkı dokunulmazdır. Anayasa’da ve kanunlarla güvence altına alınmıştır. Her insanın huzur ve güven içerisinde temel hak ve özgürlüklere sahip olarak yaşaması en tabii hakkıdır. Bu hakkın ortadan kaldırılmasına yol açabilecek tutum ve davranışlar; fertlerin ve toplumun ahengini zedeler, huzur ve saadetin temellerini sarsar.
İnsan sosyal bir varlık olduğundan, toplum içerisinde hayatım sürdürür. Bu nedenle topluma karşı yükümlülükleri olduğunu da unutmamalıdır. Birlikte yaşayan insanlar, birbirlerinin hak ve hukukuna saygı duyarlarsa o toplum huzurlu olur. Toplumun huzur ve sükunu için çıkarılan yasalara uymak; her şeyden önce, o toplumu oluşturan fertler için gereklidir. Aksi halde kargaşa, anarşi ve haksızlık başgösterir.
İnsanı yaratılanların en üstünü kılan ve en güzel biçimde yaratan Allah; fert ve toplumun huzuruna yönelik olarak Peygamberleri aracılığıyla bir takım emir, uyarı ve hatırlatmalarda bulunmuştur. Peygamberler örnek insan modelleri olarak, gönderildikleri toplulukları iyiye, güzele, hak ve hukuka riayete; kısaca örnek birey, temiz toplum olmaya çağırmışlardır. Onların tebliğ ettikleri dinin özü (ki Peygamberler Allah elçileri olarak, O’nun katında hak din olan İslâm’ı tebliğ etmişlerdir) de dünya ve ahirette insanları huzura, mutluluğa ulaştırmaktır. İnsanlarda Allah inancının yerleşmesi, onları kötü duygu ve düşüncelerden arıtan ve koruyan en önemli bir faktördür. Allah’ı bilen, O’na iman eden insan; kolay kolay kötülük edemez, hak yemez, yolsuzluk ve suistimalde bulunamaz, görevini savsaklamaz. Zira O’nda Allah’a karşı hesap verme sorumluluğu bulunmaktadır. Allah’ın; yaptığı şeylerden haberdar olduğunun bilinci içerisindedir. Bunun diğer bir ifadesi de Allah korkusudur. Bu ifade kişinin günah ve kötülük işleyip Allah’ın sevgisini kaybetme endişesi içerisinde olması şeklinde tefsir edilebilir. İşlenen kötülükler, insanı Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaştırabileceğinden Allah korkusu denilmiştir.
Atalarımız “Korkma Allah’tan korkandan, kork Allah’tan korkmayandan” demişlerdir. Hakikaten iyi düşünüldüğünde Allah inancı olmayan, Allah korkusu nedir bilmeyen insanların bir anda nefislerine uyarak ne denli kötülükler, cinayetler, yolsuzluklar, ve cürümler işlediği görülebilmektedir. Toplumun huzurunu kaçıran; insanlar arasında güven duygusunu yok eden bu tür davranışları özellikle medya ve iletişim araçları vasıtasıyla sıkça müşahade edebilmekteyiz.
İşlenen suçların failleri daha sonra yakalandıklarında veya teslim olduklarında; bir anlık şeytana uyma sonucu, veyahutta nefislerine, he- va ve heveslerine, arzularına söz geçiremedikleri için bu işi yaptıklarını ifade etmektedirler. Özellikle son yıllarda artan bu gibi olayların etkisi ile toplumda bir güvensizlik havası yayılmaktadır. Bu durum, yer yer aile içinde güven duygusunu ortadan kaldıracak boyutlara ulaşmıştır. Fertler birbirlerine endişe ve güvensizlik duygusu ile baktıklarında o toplumda huzur ve saadetin varlığından söz edilemez hale gelir. Bu durum toplumun çekirdeği konumundaki aile için söz konusu hale gelirse ortada ciddi sorunlar var demektir. Özellikle son günlerde televizyon programlarında yer alan bir olay bu konuda çok çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Bir sarhoş kiralık katiller tutmak suretiyle kendi öz ana-babasını öldürtmüştür. Bu da, oldukça vahim bir tabloyu gözler önüne sermektedir. Mirasa konmak için işlenen bu cinayet, acaba o evlada saadet getirecek midir? Bu mirası o evlat, vicdan azabı çekmeden içine sindirerek; nasıl yiyebileceğini düşünmüştür ve bu işi gerçekleştirebilmiştir. Bunlar gerçekten düşündürücü ve düşündürücü olduğu kadar da ürkütücüdür.
Demek ki insan nefsine uyup da, çıkar için her şeyi göz önüne alırsa öz ana babasını öldür- tecek kadar işi vehamet boyutlarına götürebilmekte, hunharlaşabilmektedir. Bu yapıda olan insanların çokça yaygınlaşabildiği bir toplum tasavvur ettiğinizde; o toplumda ne örnek bir insan, ne de temiz bir toplumun varlığından söz etmek imkansız hale gelir.
Dinimiz, insanın meşru ölçüler içerisinde kalarak meşru dünya nimetlerinden istifade etmesini öngörmüştür. Bu istifade için gaye meşru, vasıta da meşru olmalıdır. İnsanı amacına ulaştıracak her türlü vasıtanın meşru görülmesi mümkün değildir. Aksi halde toplumda, ahlâktan ve karşılıklı sevgi-saygıdan, huzur ve güvenden söz edilemez. Mal ve mülk sahibi olup dünya nimetlerinden yararlanmak meşru ve helal kılınan yollarla mümkün görülmüştür. Bunun temel yolu da çalışmaktır. Yüce dinimiz, haram kıldığı şeyleri teşvik eden yolları da kapamıştır. İslâm toplumunun; her türlü aşırılıktan uzak, orta yolu bulan, şahid bir toplum olduğunu beyan etmiştir.(l) Yine Kur’an’da; “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız”<2) buyrulmakla örnek ve temiz toplum olma özelliği bizlere hatırlatılmıştır.
Dinimiz temiz ve huzurlu bir toplumun teşekkülü için 5 ana esasın muhafaza edilmesini zorunlu görmektedir. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
1- Dini Muhafaza
2- Nefsi Muhafaza
3- Nesli Muhafaza
4- Malı Muhafaza
5- Aklı Muhafaza.
Bu esasların, toplum hayatının düzeni açısından önemli bir yeri vardır. Pek çok medenî millet, bu esasların kendi varlıklarını sürdürmek için zorunlu olduğunu bilir ve buna göre önlem alır.<3)
İslâm dini insanların hayrını, iyiliğini sağlayıp zararlarına olanı defetmeyi esas alır. Bu husus bütün dinî hükümlerde ana gayedir.
Günümüzde insanlar, daha çok maddî imkanlara sahip olmak, daha fazla zevk ve eğlence ve daha çok refaha ulaşmak için kıyasıya bir yarış içerisine girmişlerdir. Şu unutulmamalıdır ki, madde her şey değildir. Sadece maddî imkanlarla, daha çok zevk ve sefaya yönelmekle insan tatmin olmaz. Bunun en önemli kanıtı, sosyal refahın en yüksek olduğu bazı Batı ülkelerinde intihar ve bunalımların en yüksek düzeye ulaşmasıdır.
İnsan madde ve mana (ruh-beden)den mürekkeptir. Bedeni yanında ruhunun da tatmin edilmesi gerekir. Ruhu ihmal edilen insan bedeni ihtiyaçları mükemmel olarak giderilse de, dengeli ve mutmain bir kişiliğe kavuşamamış demektir.
İnsanların manevî dünyalarını ihmal etmemek ve Allah-ahiret inancını iyi bir şekilde telkin etmek gerekir. Hz. Peygamberin “güzel ahlak” olarak tarif ettiği dinimiz İslâm; temiz ve örnek bir toplum için şu dört manevî esası öngörmüştür:
1- İslâm Kardeşliği: “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz”. Hucurat, 10.
2- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma: “İyilikte ve takva üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın”. Ali İmran, 2.
3- İşlerinizde danışma esasına riayet ediniz: “Onların (Müminlerin) işleri aralarında danışma iledir”. Şura, 38.
4- Adalet: “Muhakkakki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.” Nahl, 90.
Müslüman-Türk kültürüne sahip insanımızda ötelerden gelen ananevî bir ahlâk anlayışı mevcuttur. Bu anlayışın ana ilkeleri olan; doğruluk, itimat, ahde vefa, cesaret, tahammül, sabır, şahsî menfaatten çok umumun menfaatini üstün tutma, zayıf ve düşküne merhamet; amirine, örf ve âdetine hürmet, namusa düşkünlük, mertlik, aile, millet ve vatan sevgisi, din gayreti ve tevazu l4)iyi anlaşılmalı, bu hasletlerimiz unutulmamalıdır. Gerek fert olarak örnek kişi olabilmek, gerekse toplum bazında temiz toplum olabilmek, öteden beri millet olarak mayamızda bulunan bu dinamikleri devamlı surette harekete geçirmemize bağlıdır.

1- Bakara, 143: "İşte böylece sizin insanlığa şa hitler olmanız, Resulün de size şahid olması için; sizi mutedil bir millet kıldık.”
2- Âl-i İmran, 110.
3- Doğan, Lütfı, Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler, Huzur ve Saadetin Esasları, s. 39.
4- Dinçer, Nahit, Türkiye’de Kültür Buhranı, s. 133-134.