ŞEHİTLİK RÜTBESİ
Şehit, Allâh yolunda Allâh için Cennet mukabili canını verendir. Şehit, Cennet’te evliyâ dostu, Enbiya komşusu ve Allah’ın en sevgili kuludur. Onun kanı nurdur.
Şehitlik en büyük mertebedir. Ahiret’te en yüksek rütbe peygamberlikten sonra şehitlik rütbesidir. Bu mukaddes hak yolunda canını fedâ etmiş olan şehitler, en yüksek ruhlara vadedilmiş olan ulvî hayata yüz bin kere lâyıktır. Dünya âhiretin bir tarlası olduğuna göre burada ne ekilir ise orada o biçilecektir. Böyle olunca Allâh yolunda, hak yolda bu mübarek toprağa hayatını ekip onu kanı ile sulayanların hesap gününde biçecekleri mahsul ebedî ve nurlu bir hayattan başka ne olabilir?
Bir kurşun tanesi, bir gülle parçası, bir bomba, bir kılıç, bir süngü ve bir şerapnel... ile öldü sandığımız o mübârek insanlar Allâh katında diridirler. Allâh’ın nimetleri içindedirler. Onlar kendilerine mahsus bir hayat yaşıyorlar. Fakat biz onları göremiyoruz, onların nasıl yaşadığını fark edemiyoruz. Cenâb-ı Hak onların ölmediklerini, yaşadıklarını ve ne gibi mükâfat göreceklerini şu Âyet-i Kerimeleri ile haber vermektedir: “Allâh yolunda öldürülenler için ölü demeyiniz. Onlar ölü değil diridirler. Fakat siz (o yüksek hayatın) farkında değilsiniz”.1
“Allâh yolunda öldürülmüş olanları sakın ölüler sanma. Bilâkis onlar Rableri yanında diridirler.”
(Öyleki Allah’ın) lütuf ve inayetinden kendilerine verdiği (şehitlik rütbesi) ile hepsi de şad olarak (Cennet nimetleriyle) rızıklanırlar. Arkalarından henüz onlara katılamayanlar hakkında da “Onlara hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” diye müjde vermek isterler.
Onlar Allah’tan (gelen) bir nimetle (hattâ) daha fazlasiyle ve Allah’ın mü’minlere olan mükâfatını zayi etmiyeceği müjdesiyle de sevinirler2.
Allâh yolunda canını veren şehitler o kadar yüksek bir mertebededir ki o mertebeye çıkmamış ve toprak üzerinde kalmış bizim gibiler onları asla anlayamaz. Onların o mertebesini, hürmet ve itibarını anlamak için şehit olmak gerekir.
Allâh yolunda şehit olmanın ulviyetini Hz. Peygamber (S.A.S.) şu hâdîs-i şerifleriyle ne güzel belirtmişlerdir: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki gerçekten Allah yolunda öldürülüp tekrar diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülüp diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülüp diriltilmeyi çok arzulardım5.”
Allâh’ın en sevgili ve en şerefli bir kulunun bir peygamber olarak şehit olduktan sonra tekrar şehitlik istemesi, şehitliğin kudsiyetini, ulviyetini belirtmeğe her halde kâfidir, işte asırlardan beri Müslümanlar bu gerçeği idrak ederek canlarını Allâh yolunda seve seve fedâ etmişlerdir.
Halid b. Velid bir savaşta düşmana şöyle hitap ediyordu: “...Ben öyle bir askerle geliyorum ki, sizin askeriniz yaşamayı ne kadar severse, benim askerim de Allâh yolunda ölmeyi öyle sever. Siz cana ne kadar meftunsanız, bunlar da şehitliğe öyle meftundur. Sizin canınıza olan sevginize karşılık benim askerlerim de şehitlik şerbetini içmeyi öyle severler. Şerefle ölmek elbette ki zilletle yaşamaktan çok daha üstündür.” demekle İslâm’ın şehitlik anlayışını ne güzel ifadelendirmiştir.
Şehit al kanlariyle, kanlı elbiseleriyle gömülür, namazı da yıkanmadan kılınır. Üzerindeki silâhı, kürkü ve palto gibi fazla dış elbiseleri varsa onlar çıkartılır. Hz. Peygamber (S.A.S.) “Şehitleri al kanları ile (kanlı elbiseleriyle) gömünüz. Allâh yolunda yaralanan kimselerin kıyamet gününde damarlarından kan akar, onun rengi kan rengi ise de kokusu misk kokusudur4.”
Allâh yolunda Hak uğrunda can veren kulların bütün günâhlarını Allâhü Teâlâ affeder. Yalnız kul hakkı bunun dışındadır. Bir hâdîs-i şerifte “Kul borcu müstesna Allâh yolunda şehit olmak her günâha keffarettir5” buyurulur.
Kıyamet gününde şehitlerin şefaat edeceğini de Hz. Peygamber (S.A.V.) bir hâdîs-i şerifinde şöyle bildirmiştir: “Şehit kendi hısım ve akrabasından 70 kişiye şefaat eder8.”
Diğer hâdîs-i şeriflerde ise:
“Öldükten sonra Allah’ın Cennetlerini gören, nimetlerine kavuşan hiç bir insan yoktur ki yine dünyaya dönmeyi istesin. Lâkin şehit böyle değildir. O şehitliğin ne kadar yüksek bir rütbe olduğunu gördüğünden yine dünyaya gelip de tekrar tekrar şehit olmayı ister7.”
“Kıyamet gününde Allah’ın huzuruna cennetten bir şehit getirilir ve ona ey Âdemoğlu yerin nasıl diye sorulur. O da “Ey Babbim yerim en yüksek bir yerdir” cevabını verir. Bunun üzerine Allah “Benden daha ne istersin ve ne dilersin” buyurur. O da “Ya Rabb! hiç bir dileğim yok, hiçbir şeyi istemiyorum. Yalnız dünyaya dönüp de senin yolunda on kere şehit olmayı isterim der”.8
Şehit canını Cennet karşılığı vermiştir. Bu yolda feda edilen vücudun cennetten başka bir karşılığı yoktur. Şehit canını teslim eder etmez onu peygamber kucaklar ve lâyık olduğu yüksek ve ebedî makama götürür. Artık onlar orada hep onunla beraberdir.
______________________________________
(1) Bakara Sûresi, Âyet: 154.
(2) Âl-i İmran Sûresi, Âyet: 169, 170, 171.
(3) Et-Tâc, el-Camiulil-Usul, C. 4, s. 332, Kahire, 1935.
(4) El-Camius; Sagir C. Suyutî, C. 2, s. 23, Kahire, 1306.
(5) Riyazûs Salih’in, c. 2, s. 548, Ankara, 1967.
(6) Et-Tâc, c. 4, s. 340.
(7) Et-Tâc, c. 4, s. 338.
(8) Et-Tâc, c. 4, s. 338.
__________________________________________
ŞEHİDLER ABİDESİ İÇİN
Gök kubbenin, altında yatar, alkan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakk’ın bu velî kulları taş türbeye girmez;
Gufrâna bürünmüş, yalnız FATİHA bekler.
M. Akif ERSOY
______________________________________