Makale

GÜNDEMİN IŞIĞINDA

Başyazı

GÜNDEMİN IŞIĞINDA

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Bundan yirmi sene kadar önce, Hicret-i Nebevî’nin yıldönümünün coşkun törenlerle ve toplantılarla anılmaya başladığı dönemlerde; İslâm Dini’nin ve fikrî sentezlerin yeni ve büyük bir canlanma/dinamizm kazanmakta olduğu müşahede ediliyordu. Pek çok gerçekçi fikir adamı da bu hakikati kabul ve itiraf ediyordu. Evrensel yönelişlerin fıtrî-tabiî çizgilere yaklaşması, materyalist/pozitivist ideolojilerin tıkanma noktasına gelmesi de o dönemde başlamıştı.
Böyle müsait bir ortamda İslâm Ülkeleri, Afganistan’ın Sovyetlerce işgali felaketini yaşadı. Bir yandan da bazı İslâm Ülkeleri’nin birbiriyle savaş içinde olmaları, bazılarının ise, İslâm’ın yükselen değerlerine değil, mezhepsel ve etnik propaganda amacına yönelmeleri, İslâm Dini’nin gerek Müslümanlar, gerekse diğer din mensupları tarafından özüne uygun olarak tanınmasını engelledi. Bu devirde Müslüman aydınların ve sanatkarların yetersiz imkanlarıyla yürütülen hizmet ve faaliyetler, iletişim araçlarının imkanlarıyla dünya gündemine taşındı.
1990 yılından itibaren Marksist ideolojinin resmen iflas etmesi; buna mukabil İktisadî liberalizmin bütün dünyaya yönelik bir bütüncül anlayışa temayül etmesi sonucu dünya küreselleşme adıyla yeni ve uluslararası bir modernist harekete sahne oldu. Batı Kültür ve Medeniyetinin uluslararası platformda yeniden etkin ve mutlak gerçek olarak kabul edilmesi ve bütün İktisadî faaliyetlerin aynı sistemin şubeleri haline gelmesi demek olan küreselleşme, millî ve yerli düşünceler ile bunların yanlış değerlendirilmesi sonucu oluşan otoriter zihniyetlerin uluslararası baskı ortamında zayıflaması ve insanların homojenleşmesi anlamına gelmektedir.
Asrımızda modernleşme enternasyonalizmin; hemen hemen bütün toplumların ve milletlerin hayatında rutinleştirici bir yeknesaklığa ve tekdüzeliğe sebep olduğu, ortaya çıkan yozlaşma ve yabancılaşmanın sadece toplumları değil; fertleri bile etkilediği inkar olunamaz bir realitedir. Post-Modemizmin ferdî gerçekliği ve izafiyetçi hakikat anlayışını öne çıkarmasıyla birlikte; kültürel kimlik ve değerlerin korunması ve geliştirilmesi düşünce ve isteklerini de gündeme getirmektedir. Özellikle insan hakları ve özgürlükleri konusunun Paris Şaı - tı’nda ve Kopenhag Kriterleri’nde ağırlıklı olarak yer almasıyla birlikte, millî-kültürel kimliklerin korunması konusunun önemini uluslararası hukuk kuruluşlarının gündemi içine dahil etmiştir.
Ülkemizin tarihinde son iki asırdan beri süregelen çağdaşlaşma ve modernleşme cereyanlarının ifrat-tef- rit çizgisinde cereyan etmesi sebebiyle; belirli bir senteze ulaşılamayıp; kültür değişmelerine yol açtığı, bunun da Türk aydınları arasında bölünmelere kadar gittiğini yakın tarihimizde çeşitli üzücü ve acı örnekleriyle yaşadık. Kültürel şizofreniye dönüşen manevî buhranın etkilerini ve sonuçlarını yaşayan insanlık; artık manevî değerlerin, milletimiz de İslâm Dini’nin ve millî kültürün vazgeçilemez önemini kabul etmiş bulunmaktadır.
Hayatın daha pratik ve daha kolay hale getirilmesi şeklinde yorumlanan medeniyet anlayışının, insanların mutlu ve huzurlu olması için birincil ve aslî derecede bir önem taşımadığı gerçeği, artık aklı selim sahibi pek çok münevverin de ortak kanaatidir. Fikir adamları ve psikologların bir çoğu, bilgi ve yorumların temelinde inançların ve değer hükümlerinin yattığını kabul etmektedirler. Benlik, kişilik ve kimlikleri şekillendiren inançların belirleyici özünü de dinî inançların oluşturduğu tezi entellektüel çevrelerde hızla kabul görmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, 2000’li yılların zorunlu kıldığı entellektüel ve bilimsel faaliyetleri gerçekleştirmek kararındayız. Üç yıl sonra gerçekleştireceğimiz Üçüncü Din Şûrası’nda. sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmet ve faaliyetleri içine giren rutin konuları değil; İslâm’ın özüne ve ruhuna uygun olarak doğru şekilde anlaşılmasının önemini ve dinin evrensel ve uluslararası dinamiklerini de inceleyeceğiz.
Yeni sayıda buluşmak üzere...