Makale

HAC TAKVİMİ

HAC TAKVİMİ

M. Talât KARAÇİZMELİ
Din işleri Yüksek Kurulu Raportörü

Kamerî senenin Şevval, Zilkade aylarıyla Zilhicce ayının ilk on gününe hac ayları mânâsına gelen eşhür-i hac denilir ki, biz buna hac mevsimi diyoruz. Çünkü umumiyetle hacı namzetleri, bu aylar içerisinde hac niyetiyle Hicaz’a hareket eder ve hac için ihrâma girerler. Hanefî mezhebinde bu mev­simden evvel de hac niyetiyle ihrâma girilebilirse de, Şâfiî mezhebine göre, hac mevsiminden önceki ihram, umre için olup, hac için muhakkak zikredilen günler içerisinde ihrâma girilmesi gereklidir.

Hac yolculuğuna çıkan bir kimse, Mikad denilen ve ihramsız geçilmesi dinen yasak bulunan noktaya gelince —ki bu mahaller Mekke-i Mükerreme’nin her cihetinde tespit edilmiştir— ihrâma girer. Deniz veya hava yoluyla seyahat eden­ler ise, Mikad hizası yahut üstüne gelince ihrâma girmiş olmalıdırlar. Böylece hac vazifeleri başlamış olur.

Konumuz hac takvimi, yâni hacı namzetlerinin hangi günlerde ve nereler­de ne yapacaklarım anlatmak olduğu için, haccın fıkhî hükümleri ve tatbikatın­dan bahsetmeyeceğiz.

Mikad’da ihrâma giren hacı adayı, Mekke-i Mükerreme’ye geldiğinde, niyet etmiş olduğu hac şekline göre, icâbeden vazifeleri edâ eder. Eğer hacı ifrad’a niyetli ise;

1 - Kudum tavafını ve sa’yi yapmak üzere Mekke-i Mükerreme’ye geldi­ğinde, mümkünse gusleder, değilse abdest tazeler.

2 - Bâb-ı Selâm’dan Kâ’be-i Muazzama’nın bulunduğu Mescid-i Harâm’a girer.

3 - Kudum tavâfım yapar,

4 - Makâm-ı İbrâhimde iki rek’at namaz kılar. —Burada imkân bulamaz­sa namazını mescidin herhangi münasip bir yerinde de kılabilir—

5 - Zemzem kuyusuna vararak yüzünü Beyt’e çevirip zemzemden su içer.

6 - Sa’y etmek için Safâ mevkiine giderek Safâ ve Merve tepeleri arasında sa’y eder.

7 - Hacc-ı İfrad’a niyetli bulunduğu için ihramdan çıkmayarak terviye gününe kadar Mekke-i Mükerreme’de bekler ve bu arada bol bol tavaf yapar.

Afakî yâni dışardan Mekke-i Mükerreme’ye hac için gelmiş olanlara, tavaf etmek nafile ibâdetten daha faziletlidir.

Mütemetli olarak haccı edâ etmek isteyen kimse ise, Mikad’da ihrama girince:

1 - Yalnız ömre için niyet eder.

2 - Mekke-i Mükerreme’ye gelince, gusül veya abdestten sonra yukarıda bahsedilen şekilde M.escid-i Harâm’a dâhil olur.

3 - Umre tavafını yapar, iki rek’at namaz kılar, zemzemden içer ve sa’y eder.

4 - Tıraş olur, ihramdan çıkar, normal elbiselerini giyer ve o da artık terviye gününe kadar bekler.

5 - Terviye günü yeniden ihrâma girerek hacca niyet edip Arafat’a çıkar.

Hacc-ı Kıran yapan kimse ise, Mikad’da hem umre, hem de hac için niyet eder. Mekke-i Mükerreme’ye vâsıl olunca, yukarıda bahsedilen şekilde hareketle Mescid-i Harâm’a girer.

1 — Önce umre için tavaf ve sa’y eder,

2 Sonra tekrar Beyt-i Muazzama’ya gelip hac için kudum tavâfını ya­par ve sa’y eder. -Dilerse iki tavâfı arka arkaya yaparak namazlarını kıldıktan sonra, üstüste iki kere sa’yeder, ki bu da câizdir-

3 — İhramdan çıkmaz ve terviye gününü bahsedilen şekilde bekler.

Bu tavaflarda ıstıba ve remel ile, say’ilerde de hervele yapılır.

Terviye günü ki, bu Zilhicce’nin sekizinci günüdür, o gün bütün hacı aday­ları Arafat’a hareket ederler. Sünnet olan, bu günü Mina’da geçirip, ertesi günün sabah namazından sonra Arafat’a hareket ise de, günümüzde hac fariza­sını edâ edenlerin çokluğu ve bu yolculuğun motorlu vasıtalarla yapılması dola­yısıyla, terviye günü Mekke-i Mükerreme’den hareket eden hacı adayları doğru­ca Arafat’a gitmektedirler. Zîrâ diğer şekilde hareket, yâni Mina’da gecelemek büyük güçlükler doğurduğundan, bu vukuf günümüzde güçlüğün def’i sebe­biyle terkedilmiş bulunmaktadır.

Böylece terviye günü Arafat’a gelmiş olan hacı namzetleri, geceyi Arafat’ta geçirip, ertesi arefe günü de öğle ile ikindi namazlarını, cem-i takdimle öğle vaktinde Arafat’ta kıldıktan ve ikindiden sonra Arafat’ta Cebel Rahmet’in ete­ğinde vakfe yapıp duâ ettikten sonra, güneş batınca Müzdelife’ye müteveccihen hareket ederler, Haccın iki rüknünden biri olan Arafat’taki vakfe arefe gününün zevâl vaktinden bayramın birinci günü fecrin doğuşuna kadardır. Yâni, Zilhic­ce’nin dokuzuncu günü zevâl vaktinden başlayıp, onuncu günü fecrin tulû’u —şafağın söküşüne— kadar devam eder. Bu zaman içinde Arafat’ta bir an du­ran dahi rüknü edâ etmiş sayılırsa da, vâcip olan güneş batıncaya kadar Ara­fat sahası dâhilinde bulunmaktır. Şâfiî mezhebinde de vukuf zamanı yukarıda anlattığımız gibi, arefe günü zevalinden başlayıp bayram gününün fecr vaktine kadar devam eder. Zilhicce’nin dokuzuncu günü olan arefe günü güneş battık­tan sonra Müzdelife’ye hareket eden hacı namzetleri, Müzdelife’ye gelinceye ka­dar akşam namazını yolda kılmayıp, Müzdelife’ye gelince, akşamla yatsı namazını cem-i tehirle yatsı zamanında beraberce edâ ederler. O gece şafak sökünceye kadar Müzdelife’de kalınır. Bu arada rem-yi cimar (şeytan taşlama) için yetmiş adet küçük taş toplanır ve yıkanarak bir beze çıkınlanıp kaldırılır. Şafak sökünce sabah namazı Müzdelife’de kılınıp bir miktar tevakkuftan sonra Mina’ya ha­reket edilir. Şâfiî mezhebinde Müzdelife’de geceyansına kadar kalmak kâfi ise de, Hanefî mezhebinde şafak sökünceye kadar beklemek vâcip olup, şafak sök­tükten sonra sabah namazı da Müzdelife’de kılındıktan sonra, hareket etmek îcâbeder.1

Zilhicce’nin onuncu günü ki, bayramın birinci günüdür, sabah namazını Müzdelife’de kılan hacı adayları, Mina’ya müteveccihen hareket ederler. Mîna’ya gelince önce Cemre-i Akabe’ye (büyük şeytana) yedi taş atan hacı aday­ları, eğer müfrid iseler, yâni Hacc-ı ifrad’a niyetli iseler, tıraş olur ve ihramdan, çıkarak Mekke-i Mükerreme’ye hareketle haccın diğer rüknü olan, ziyaret tavâfını yapar ve tekrar Mina’ya dönerler. Hacc-ı Temettü’ veya Hacc-ı Kıran’a ni­yetli bulunanlar ise, Cemre-i Akabe’de yedi taş attıktan sonra, kurbanlarım ke­serek tıraş olup, ihramdan çıkarlar. Onlar da ziyaret tavafı için Mekke-i Mükerreme’ye gidip, bu rüknü edâ ederek Mina’ya dönerler. Tavâf-ı ziyaretin bay­ramın ilk üç günü içerisinde yapılması vâcip olup, mazeretsiz olarak daha son­raya bırakılmaması lâzımdır.

Mina’ya dönen hacılar, artık üç gün orada kalarak bayramın ikinci ve üçüncü günleri de zevâlden sonra Cemre-i Ûlâ, Cemre-i Vusta ve Cemre-i Aka­be’ye yedişer taş atarlar. Bayramın üçüncü günü taşlama işi bittikten sonra, yi­ne Mekke-i Mükerreme’ye hareket başlar. Üçüncü gün, güneş batıncaya kadar Mina’dan ayrılamayanlar, o geceyi de orada geçirip, ertesi gün her üç cemreyi taşladıktan sonra Mekke’ye hareket ederler. Mekke-i Mükerreme’ye gelenler tavâf-ı sader (vedâ tavâfı) nı da yaparak hac vazifesini tamamlamış olurlar ki, artık hacıların memleketlerine dönmelerine bir mâni kalmamış olur.

Bu mukaddes beldeye giden hacılar, Medine-i Münevvere’ye giderek Hz. Peygamber (S.A.S.)’i de ziyaret etmeyi teamül haline getirmişlerdir.

Cenâb-ı Hak bütün din kardeşlerimize, bu farzı hakkıyla edâ etmeyi nasip ve müyesser eylesin. Amin.

__________________________________________

(1) Hac farizası eda edilirken vaciplerin terki, dem, kurban kesmeyi icab ettirdiğinden bu hususlara çok dikkat etmek gerekir.

___________________________________________

YÂ RASÛLÂLLAH!

Henüz duâ ediyordum ki, "Yâ Rasûlâllah!"

Nidâsı kükriyerek, bir kanadlı tayf-i siyah,

Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere,

Süzüldü uçtaki "Bâbü’s-Selâm" önünde yere.

Mehîb sayhası hâlâ fezada çınlardı,

Ki yükselip yeniden yardı geçti eb’adı.

Düşünce Ravza-i Peygamber’in ayaklarına;

Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına,

Dikildi Cephe-i Dîdar önünde, müstağrak.

Diyordu inliyerek:

— Yâ Nebi, şu hâlime bak!

Nasıl kİ bağrı yanar, gün kızınca Sahrâ’nın;

Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!

Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;

Gerildi karşıma yıllarca âilem, yurdum.

"Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar?

Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var.

Gözümde tüttü bu, andıkça yandığım, toprak;

Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak...

Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sûdân’ı.

Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı.

Kemiklerim bile yanmıştı belki Sahrâ’da;

Yetişmeseydin eğer, yâ MUHAMMED, imdada;

Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;

Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin!

İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm,

Bir an için bana yollarda durmak, oldu haram,

Bütün heyakıl-hilkatle hasbıhâl ettim;

Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!

Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü...

Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?

Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir,

Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?

Beş altı sineyi hicran içinde inleterek,

Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?

Demir nikâbını kaldır mezar-ı pâkinden!

Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!

Nedir o meş’âle? Nurun mu? YÂ RASÛLÂLLAH!..

Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir kısa "âh!.."

Ne gördüm, oh! Serilmiş zemîne Sûdan’lı...

Başında, ağlıyarak bir zavallı Seylân’lı,

Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini..

Bitince harice nakliyle gasli, tekfini,

Bakî’a* gitti şehîdin vücûd-u fânisi;

"Harem"de kaldı, fakat, rûh-u câvîdinîsi...

M. Akif ERSOY

(*) Bakî: Medîne mezarlığının adı.