Makale

Tasavvufi Edebiyatımızdan Örnekler -II- Mehmed Muhyiddin Üftade ve İlâhileri

Tasavvufi Edebiyatımızdan Örnekler II
Mehmed Muhyiddin Üftade ve İlâhileri
İsmail ERÜNSAL
Edebiyat Öğretmeni

Tasavvufi edebiyatımızın mühim simalarından olan Mehmed Muhyiddin Üftâde, kaynaklarda zikredildiğine göre 1477 yılında Bursada doğdu. (I) Silsile-nâme-i celvetiye ve Menâkıbnâmeye göre Üftâdenin babası Bursaya Man­yas kasabasından gelmiş ve Araplar mahallesine yerleşmişdir. Üftâdenin tah­silini ne şekilde yaptığı hakkında değişik rivâyetler vardır. Şekâyık zeylinde ve Silsile-nâme-i Celvetiyede iyi bir tahsil gördüğü kaydedilir. Menâkıb ve Ziyâret-i Evliyâya göre ise, küçük yaşda bir kazzazm yanma çırak olarak verilmişse de Üftâde hiç sevmediği bu meslekde muvaffak olamamışdır. Fakat kazzaz dükkanında tanışdığı Hızır Dede, Üftâdeye ilim ve irfan kapılarını açmışdır. (2)

Üftâde bir süre Hızır Dedenin hizmetinde ve sohbetinde bulunmuş, kısa zamanda kendisine mânâ âleminden birçok kapının açıldığını görmüşdür. Ön­ce babası, sonra da annesi vefat edince kendisini tamamen ibâdete vermiş- dir.

18 yaşında şeyhi Hızır Dedeyi kaybeden Üftâde, kaynakların bildirdiğine göre şeyhinin ölümünden evvel icâzet almışdır. Şeyhinin ölümünden sonra tamamen inzivaya çekilen Üftâdenin hayatının ikinci safhası daha çok irşad ve Ulucami, Emirsultan camilerinde halka va’z u nasihatle geçti. Bu sırada sonraları tarikat silsilesini devam ettirecek olan Aziz Mahmud Hüdayi, gör­düğü bir rüyadan müteessir olarak Bursa’daki kadılık ve müderrislik vazife­sini, malını mülkünü terk etti ve Üftâdeye intisab etti. (3)

Üftâde, ömrünün son yıllarını Bursa’da kale içinde yaptırdığı camiin ya­nındaki evinde ibâdetle geçirdi. Bugün elimizde bulunan az sayıdaki İlâhisini bu devrede yazdığı sanılmaktadır. İlâhîlerinde kullandığı Üftâde mahlası, Silsilenâmeye göre gördüğü bir rüya ile ilgilidir. (4)

Üftâde 1580 yılında vefat etdi. Mezarı yaptırdıkları caminin haziresindedir. Üftâdenin İlâhîlerinde his serbestliği, aşk coşkunluğu yerine, dünyadan vaz geçiş, Hakkın zikri, ibâdet ve taatla meşgul olma arzuları görülür. Şiirle­rinde, halk edebiyatının diğer şekillerine iltifat etmeyerek, sadece İlâhî şek­lini kullanmıştır. Divanında aruz ve hece ile yazılmış parçalara rastlanır (5)

İlâhîlerden meydana gelen divanını, Bursalı Mehmet Tâhir 1910 yılında İstanbulda neşretmiştir. Örnek olarak verdiğimiz parçalar, matbu divan esas alınarak tesbit edilmiş ve lüzum görüldüğünde divanın İstanbul Kütüphane­lerinde bulunan 3 yazma nüshasına müracaat edilmiştir (Selimağa, Hüdâyî bölümü nu: I, Süleymaniye Mihrişah bölümü nu: 253, Selimağa Kemankeş bölümü nu: 419).

Ey dostlarum tanman bana aslumdan ayru düşmişem

Vatahumı terk eyleyüp aslumdan ayru düşmişem

Dostlar ile zevkde iken uşşak ile şevkde iken

Gönderdiler bu âleme aslumdan ayru düşmişem

Hubbü’l-vatan mine’l-imân didi Resûl-i müsteân

Buna durur işâreti aslumdan ayru düşmişem

Yolın dahi gösterdiler buyurdılar neye gidem

Kuvvet bulamadum nidem aslumdan ayru düşmişem

Gaflet bürüdi canumı bulamadum Sultânumı

Sultânum ala elümi aslumdan ayru düşmişem

Girü umaram aslumı terk eyleyüp hep varumı

Hakdan umaram lutfını aslumdan ayru düşmişem

Üftâde miskin ü derd-mend gurbette kalmışam meded

Rahm eyle yâ Ferd ü Samed aslumdan ayru düşmişem

Derdümün dermanı sensin yüce Sultânum meded

Canumun cananı sensün yüce Sultânum meded

Gurbete düşdi ilinden firkat odı yakdı âh

Vaslunı eyle müyesser yüce Sultânum meded

Elüm irmez bir kadem varmağa yoluna senün

Al elüm kurtar bu derdden yüce Sultânum meded

Firkat odıyla ciğer büryan olup yandı tamam

Yanmağa kalmadı takat yüce Sultânum meded

Enbiyamın izzetine evliyamın hürmetine

Cümle âşıklar dilinden yüce Sultânum meded

On sekiz bin âleme bir kez kılur isen nazar

Cümle maksuda irişür yüce Sultânum meded

Derd-mend Üftâdenün budur muradı daima

Hüb cemalün görmek ister yüce Sultânum meded

Aslını bilen kişi itmez bu yerlerde karâr

Anun içün mâsivâdan bir gönül eyler firâr

Şol gönül ki yâd ide bunda iken o aslım

Tiz irişür menzile oluben aşka süvâr

Bulur ol maksudun irişüben mabudına

Ayrılıkdan kurtulur vasimi eyler şikâr

Yok ider kendisini komaz vücudına nişân

Zira varlık perde olur vuslat olmaz âşikâr

Herki bu menzile iletürse kendi özini

Bulmaz ol kendüyi ararsa dahi leyi ü nehâr

Gark olup envârına tevhidün ol sahib-kemâl

Çok cevâhir çıkarup tâliblere eyler nisâr

Katreni deryâya atgıl derd-mend Üftâde sen

Tâ ki ummân oluben dürler buluna bi-şümâr

Ey âşıkân ey sâdıkân İstersenüz dostdan haber

Bak kim vücûdun şehrine Gayriye kılmağil nazar

Tâ kim acâyib göresin Maksudı sende bulasın

Bir ulu bahre talaşın Bulmayasın anda kenâr

Bir olasın ol bir ile Var olasın ol var ile

Kalmayasın ağyâr ile Bulmayasın andan eser

Her yaneden gele nidâ Yâ tâlibi menem Hüdâ

Bakgil cemâlümden yana Yokdur sana ayruk sefer

Ey Üftâde matlub sana Hâsıldurur önden sona

Vâsıldurur cümle ana Budur hakikatden haber

(1) Fazla bilgi için şu eserlere bakınız :

Abdülbaki Gölpınarlı

Celvetiye (Islâm Ansiklopedisi, s. III).

Bursalı İsmail Beliğ

Güldeste-i Riyâz-ı irfan ... (Bursa, 1302)

Bursalı Mehmet Tâhir

Osmanlı müellifleri, s. I. (İstanbul, 1333)

Harirî-zâde Kemaleddin

Tibyân-ı Vesâil-il-Hakâyık fi Zeyâni Selçsili’t-Terâik (Süleymaniye, İbrahim Efendi Bölümü, nu: 430-432)

Hoca-zâde Ahmet Hilmi

Ziyâret-İ Evliyâ (İstanbul, 1325)

İsmail Hakkı Bursevî

Silsile-nâme-i Celvetiye (İstanbul, 1291)

Mehmet Halit Bayrı

Halk Şairleri Hakkında Küçük Notlar (İstanbul, 1937)

Nevizâde Atâyî özefe Mehmet Erkan

(1) Bursalı İsmail Hakkı, Üftâdenin doğumundan kısa bir süre sonra annesinin gördüğü rüyayı ve babasının bu rüyayı tabir etmesini şöyle anlatır: Validesi ani bir süt deryasına talup çıkarken vakıasında gördükde korkuyla uyanup pederine ifade ettikde ol dahi oğlumuz ehl-i ilm ve ehl-i kemal olur deyu tabir eyledi. (Silsile-nâme-i Celvetiye, s. 77)

(2) Bursanın Mihalıçık kasabasında çobanlık yaparken ayakları kötürüm olduğundan Bursaya gelerek Ulucamiin Eski Minaresinin dibinde zikir ve ibadetle meşgul olmuş. Hacı Bayram Veli Bursaya Emir Sultanla görüşmek için geldiğinde ona intisab etmiş ve Bayramiye ta­rikatına girmişdir (Silsile-nâme-i Celvetiye s. 76) .

(3) Fevziye Abdullah Tansel, Seyyid Aziz Mahmud Hüdâyi (İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XV, Ankara, 1967)

(4) Üftâde deyü lâkaba bu bâis olmuş ki, gayet hüb-âvâz olmağla evailde Bursa Cami-i Kebir minaresinde ve bir mescidde hasbi ezan virür idi. Şöyle halk anı istima’ içün mücteml olurlardı. Sonra ana birkaç akçe tayin olunmağla ol gice vâkıasmda «mertebeden üftâde oldun» yani sukut buldun didüklerinde, ol dahi, vazife kabul etmeyüp ana kelime-i mezkure lâkab oldı. (Silsilenâme-i Celvetiye, s. 78)

(5) Mehmet Halit Bayrı Halk Şâirleri Hakkında Küçük Notlar (İstanbul, 1937)