Tasavvufi edebiyatımızın mühim simalarından olan Mehmed Muhyiddin Üftâde, kaynaklarda zikredildiğine göre 1477 yılında Bursada doğdu. (I) Silsile-nâme-i celvetiye ve Menâkıbnâmeye göre Üftâdenin babası Bursaya Manyas kasabasından gelmiş ve Araplar mahallesine yerleşmişdir. Üftâdenin tahsilini ne şekilde yaptığı hakkında değişik rivâyetler vardır. Şekâyık zeylinde ve Silsile-nâme-i Celvetiyede iyi bir tahsil gördüğü kaydedilir. Menâkıb ve Ziyâret-i Evliyâya göre ise, küçük yaşda bir kazzazm yanma çırak olarak verilmişse de Üftâde hiç sevmediği bu meslekde muvaffak olamamışdır. Fakat kazzaz dükkanında tanışdığı Hızır Dede, Üftâdeye ilim ve irfan kapılarını açmışdır. (2)
Üftâde bir süre Hızır Dedenin hizmetinde ve sohbetinde bulunmuş, kısa zamanda kendisine mânâ âleminden birçok kapının açıldığını görmüşdür. Önce babası, sonra da annesi vefat edince kendisini tamamen ibâdete vermiş- dir.
18 yaşında şeyhi Hızır Dedeyi kaybeden Üftâde, kaynakların bildirdiğine göre şeyhinin ölümünden evvel icâzet almışdır. Şeyhinin ölümünden sonra tamamen inzivaya çekilen Üftâdenin hayatının ikinci safhası daha çok irşad ve Ulucami, Emirsultan camilerinde halka va’z u nasihatle geçti. Bu sırada sonraları tarikat silsilesini devam ettirecek olan Aziz Mahmud Hüdayi, gördüğü bir rüyadan müteessir olarak Bursa’daki kadılık ve müderrislik vazifesini, malını mülkünü terk etti ve Üftâdeye intisab etti. (3)
Üftâde, ömrünün son yıllarını Bursa’da kale içinde yaptırdığı camiin yanındaki evinde ibâdetle geçirdi. Bugün elimizde bulunan az sayıdaki İlâhisini bu devrede yazdığı sanılmaktadır. İlâhîlerinde kullandığı Üftâde mahlası, Silsilenâmeye göre gördüğü bir rüya ile ilgilidir. (4)
Üftâde 1580 yılında vefat etdi. Mezarı yaptırdıkları caminin haziresindedir. Üftâdenin İlâhîlerinde his serbestliği, aşk coşkunluğu yerine, dünyadan vaz geçiş, Hakkın zikri, ibâdet ve taatla meşgul olma arzuları görülür. Şiirlerinde, halk edebiyatının diğer şekillerine iltifat etmeyerek, sadece İlâhî şeklini kullanmıştır. Divanında aruz ve hece ile yazılmış parçalara rastlanır (5)
İlâhîlerden meydana gelen divanını, Bursalı Mehmet Tâhir 1910 yılında İstanbulda neşretmiştir. Örnek olarak verdiğimiz parçalar, matbu divan esas alınarak tesbit edilmiş ve lüzum görüldüğünde divanın İstanbul Kütüphanelerinde bulunan 3 yazma nüshasına müracaat edilmiştir (Selimağa, Hüdâyî bölümü nu: I, Süleymaniye Mihrişah bölümü nu: 253, Selimağa Kemankeş bölümü nu: 419).
Ey dostlarum tanman bana aslumdan ayru düşmişem
Vatahumı terk eyleyüp aslumdan ayru düşmişem
Dostlar ile zevkde iken uşşak ile şevkde iken
Gönderdiler bu âleme aslumdan ayru düşmişem
Hubbü’l-vatan mine’l-imân didi Resûl-i müsteân
Buna durur işâreti aslumdan ayru düşmişem
Yolın dahi gösterdiler buyurdılar neye gidem
Kuvvet bulamadum nidem aslumdan ayru düşmişem
Gaflet bürüdi canumı bulamadum Sultânumı
Sultânum ala elümi aslumdan ayru düşmişem
Girü umaram aslumı terk eyleyüp hep varumı
Hakdan umaram lutfını aslumdan ayru düşmişem
Üftâde miskin ü derd-mend gurbette kalmışam meded
Rahm eyle yâ Ferd ü Samed aslumdan ayru düşmişem
Derdümün dermanı sensin yüce Sultânum meded
Canumun cananı sensün yüce Sultânum meded
Gurbete düşdi ilinden firkat odı yakdı âh
Vaslunı eyle müyesser yüce Sultânum meded
Elüm irmez bir kadem varmağa yoluna senün
Al elüm kurtar bu derdden yüce Sultânum meded
Firkat odıyla ciğer büryan olup yandı tamam
Yanmağa kalmadı takat yüce Sultânum meded
Enbiyamın izzetine evliyamın hürmetine
Cümle âşıklar dilinden yüce Sultânum meded
On sekiz bin âleme bir kez kılur isen nazar
Cümle maksuda irişür yüce Sultânum meded
Derd-mend Üftâdenün budur muradı daima
Hüb cemalün görmek ister yüce Sultânum meded
Aslını bilen kişi itmez bu yerlerde karâr
Anun içün mâsivâdan bir gönül eyler firâr
Şol gönül ki yâd ide bunda iken o aslım
Tiz irişür menzile oluben aşka süvâr
Bulur ol maksudun irişüben mabudına
Ayrılıkdan kurtulur vasimi eyler şikâr
Yok ider kendisini komaz vücudına nişân
Zira varlık perde olur vuslat olmaz âşikâr
Herki bu menzile iletürse kendi özini
Bulmaz ol kendüyi ararsa dahi leyi ü nehâr
Gark olup envârına tevhidün ol sahib-kemâl
Çok cevâhir çıkarup tâliblere eyler nisâr
Katreni deryâya atgıl derd-mend Üftâde sen
Tâ ki ummân oluben dürler buluna bi-şümâr
Ey âşıkân ey sâdıkân İstersenüz dostdan haber
Bak kim vücûdun şehrine Gayriye kılmağil nazar
Tâ kim acâyib göresin Maksudı sende bulasın
Bir ulu bahre talaşın Bulmayasın anda kenâr
Bir olasın ol bir ile Var olasın ol var ile
Kalmayasın ağyâr ile Bulmayasın andan eser
Her yaneden gele nidâ Yâ tâlibi menem Hüdâ
Bakgil cemâlümden yana Yokdur sana ayruk sefer
Ey Üftâde matlub sana Hâsıldurur önden sona
Vâsıldurur cümle ana Budur hakikatden haber
(1) Fazla bilgi için şu eserlere bakınız :
Abdülbaki Gölpınarlı |
Celvetiye (Islâm Ansiklopedisi, s. III). |
Bursalı İsmail Beliğ |
Güldeste-i Riyâz-ı irfan ... (Bursa, 1302) |
Bursalı Mehmet Tâhir |
Osmanlı müellifleri, s. I. (İstanbul, 1333) |
Harirî-zâde Kemaleddin |
Tibyân-ı Vesâil-il-Hakâyık fi Zeyâni Selçsili’t-Terâik (Süleymaniye, İbrahim Efendi Bölümü, nu: 430-432) |
Hoca-zâde Ahmet Hilmi |
Ziyâret-İ Evliyâ (İstanbul, 1325) |
İsmail Hakkı Bursevî |
Silsile-nâme-i Celvetiye (İstanbul, 1291) |
Mehmet Halit Bayrı |
Halk Şairleri Hakkında Küçük Notlar (İstanbul, 1937) |
Nevizâde Atâyî özefe Mehmet Erkan |
|
(1) Bursalı İsmail Hakkı, Üftâdenin doğumundan kısa bir süre sonra annesinin gördüğü rüyayı ve babasının bu rüyayı tabir etmesini şöyle anlatır: Validesi ani bir süt deryasına talup çıkarken vakıasında gördükde korkuyla uyanup pederine ifade ettikde ol dahi oğlumuz ehl-i ilm ve ehl-i kemal olur deyu tabir eyledi. (Silsile-nâme-i Celvetiye, s. 77)
(2) Bursanın Mihalıçık kasabasında çobanlık yaparken ayakları kötürüm olduğundan Bursaya gelerek Ulucamiin Eski Minaresinin dibinde zikir ve ibadetle meşgul olmuş. Hacı Bayram Veli Bursaya Emir Sultanla görüşmek için geldiğinde ona intisab etmiş ve Bayramiye tarikatına girmişdir (Silsile-nâme-i Celvetiye s. 76) .
(3) Fevziye Abdullah Tansel, Seyyid Aziz Mahmud Hüdâyi (İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XV, Ankara, 1967)
(4) Üftâde deyü lâkaba bu bâis olmuş ki, gayet hüb-âvâz olmağla evailde Bursa Cami-i Kebir minaresinde ve bir mescidde hasbi ezan virür idi. Şöyle halk anı istima’ içün mücteml olurlardı. Sonra ana birkaç akçe tayin olunmağla ol gice vâkıasmda «mertebeden üftâde oldun» yani sukut buldun didüklerinde, ol dahi, vazife kabul etmeyüp ana kelime-i mezkure lâkab oldı. (Silsilenâme-i Celvetiye, s. 78)
(5) Mehmet Halit Bayrı Halk Şâirleri Hakkında Küçük Notlar (İstanbul, 1937)