Makale

23 Nisan 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

Gaffar TETİK

23 Nisan 1920
ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

1919 ile 1920 yılları, Türk Milleti’nin üzerine bir karabasan gibi çöken yıllardır. Balkanlar’dan Orta Doğu’ya bütün Osmanlı toprakları elden çıkmış; Musul, Kerkük, Süleymaniye-, Zonguldak ve Haydarpaşa-Ankara demiryolu boyları İngilizler-, Adana, Ma- raş, Antep, Urfa Fransızlar-, Antalya, Konya İtalyanlar-, İzmir, Manisa, Aydın Yunanlılar-, Kars, Iğdır, Sarıkamış, Ardahan, Batum, Artvin Ruslar ve başkaları; Peygamber müjdesine mazhar olmuş İstanbul müttefik güçlerin hepsi hatta Hindu’su, yamyam’ı, Anzak’ı tarafından işgal edilmişti. İşgal altında bulunan İstanbul’daki Osmanlı Mebuslar Meclisi toplanamaz, çalışamaz duruma gelmişti. Vatan şairi Süleyman Nazif’in deyimiyle, “Kara Bir Gün” çökmüştü vatanımız sathına ve Milletimiz:

“Vatanın bağnna düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini?’
diyerek kan ağlıyor, bir önder, bir kurtarıcı bekliyordu.

Aslında kurtarıcı, İstanbul Hükümeti tarafından 9. Ordu Kıtatı Müfet- tişliği’ne atanan ve 19 Mayıs 1919’da Bandırma vapuruyla Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’ydı. Hiç vakit kaybetmedi Mustafa Kemal Paşa. Havza’da, Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta kongreler tertip etti. “Kuvay-ı Milliye’ teşkilatını kurdurdu. Milleti toparladı ve Tarihte emsali görülmemiş bir mukavemet başladı istilacı kuvvetlere karşı. Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah Efendi’ye Mustafa Kemal’in ve Kuvay-ı Milliye’cilerin birer asi oldukları yönünde düşmanlar tarafından zorla hazırlattırılıp imzalattırılan fetvalar düşman uçaklarıyla Anadolu’ya atılıyor ve böylece milletimizi birbirine kırdırmanın her türlü yolu, çeşitli metodlarla deneniyor ve ortaya konuyordu.
Anadolu’da yol kesen eşkiyalarla, Türk köylerini basıp masum çocuk ve kadın kanı akıtan Pontusçu Rumlar ve büyük Ermenistan hayalleriyle yanıp tutuşan Ermenilerin katliamları, Anadolu’daki yandaşlarını da katliam için ayağa kaldırmıştı. İşte bu acı durum içinde 27 Aralık 1919’dan itibaren Ankara’da yerleşen “Heyet-i Temsiliyye” -Temsil Heyeti- artık Türk Milleti’nin tek milli teşkilatı oluyordu. Temsil Heyeti Başkanlığı’na da Mustafa Kemal Paşa seçilmişti.
19 Mart 1919’da Mustafa Kemal Paşa Vilayetlere, Sancak’lara ve Kolordu Kumandanlıkları’na gönderdiği tamimde, olağanüstü yetkilere sahip bir Mebuslar Meclisi’nin Ankara’da toplanacağını ve İstanbul mebuslarının da buna alınabileceğini bildirmesi, milletimizin yüreğine su serpmişti. Hiçbir parti adayı olmadan, milletimizin güvenip sevdiği evlatlarından seçtiği birinci dönem Büyük Millet Meclisi’nin üyeleri Ankara’ya geldiler. İstanbul Mebuslar Meclisi Reisi Celâled- din Arif Bey, Yozgat Mebusu İsmail Fazıl, Halide Edip (Adıvar), Adnan Adı- var ile birlikte birkaç mebus daha Ankara’ya geldi.
21 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan ve Türkiye Cumhuriyeti nin temellerinin hangi ruhla atıldığını gösteren tarihi genelgede aynen şöyle deniliyordu:
“...Nisan’ın 23’üncü Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi Küşâd edilecektir (açılacaktır). Haa Bayram Veli Camii Şerifi’nde Cuma namazı eda olunarak envâr-ı Kur’an (Kur’an’ın nurundan) ve salat’tan (namazdan) da istifade olunacaktır. Bâdessalât (namazdan sonra) lihye-i saadet (Peygamberimizin sakalı şerifi) ve sancak-ı şerifi hâmilen (Peygamberimizin sancak-ı şe- rifi’ni taşıyarak) daire-i mahsusaya gidilecektir. Daire-i Mahsusaya dahil olmazdan (girmezden) evvel bir dua kıraatiyle (dua okunarak) kurbanlar zepholunacaktır (kurbanlar kesilecektir)...”
Bu talimat gereği olarak 23 Nisan 1920’de Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazı kılındıktan sonra tekbirler ve salât-ü selâmlar getirilerek Ulus’taki Meclis binasının önüne gelindi. Dua okunup gönüllerden taşan “amin”lerden sonra kurbanlar kesildi. Mebus’lar (Milletvekilleri) Meclis’e girdiler ve saat tam 14’45’te en yaşlı Mebus olan Sinop Mebus’u Şerif Bey’in konuşmasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi resmen açılmış oldu.
26 Nisan’da 13 kişiden oluşan “Meclis Başkanlık Divanı” seçildi ve Meclis Başkanlığı’na da Mustafa Kemal Paşa getirildi.
Bu mutlu olay daha sonra dünyada ilk defa kutlanan bir bayram olarak çocuklara armağan edildi ve adına da, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” dendi.
Bugün, Ulus’taki o Meclis binasını gezenler, o günün tarihini dimdik ve ayakta olarak görürler. Bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi binası, bu ilk Meclis binasını içine alacak şekilde örneğin o günkü Meclis Başkanlık Divanı’nda Atatürk ve üyeler ayakta, onun birkaç basamak altında bugünkü Başkanlık divanı ve Meclis şeklinde yapılsaydı, bu tarihle iç içe olmak bakımından ne kadar güzel olurdu, öyle değil mi?