Makale

Sınav

Sınav

Dr. Ekrem KELEŞ
Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Derman arardım derdime
Derdim bana derman imiş.

Diğer yaratılmışlardan farklı olarak kendisine akıl ve ruh verilmiş bulunan insan, geçici olarak bulunduğu bu dünyada, o yaratılmışların tabi olmadığı bir sınav içinde bulunmaktadır. Bu dünyada herkes sınavdadır:
Kimi zenginlikle sınanır hiç farkında olmadan, Kimi kendisine verilen ilimle, bilgiyle denenir, Kimi fakirlikle imtihan edilir,
Kimi hastalıklarla dahil edilir sınava,
Kimi uzuvlarının tamlığıyla,
Kimi makamla mevki ile,
Kimi güzelliğiyle,
Kimi çeşitli yetenekleriyle,
Kimi de uzuvlarındaki herhangi bir eksiklikle...
Değişmeyen İlâhî gerçek şu ki, Allah’ın kendisine tevdi ettiği aklı başında olduğu sürece hiç bir insan, dünya hayatının hiç bir anında İlâhî sınavın dışında kalamamaktadır. Bu sınavın gözcüsü, her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeyi işiten yüce Yaratıcıdır.
"Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi hayır ile de şer ile de sınıyoruz ve (sonunda hepiniz mutlaka) bize döndürüleceksiniz."(Enbiya 21/ 35)
Bu İlâhî sınavda sınav türünü seçme yetkisi bize ait değildir.
Dünya hayatında tabi tutulacağımız sınav türünü seçme yetkisi bize ait olmadığına göre, bize düşen, tabi tutulduğumuz sınavda elimizden geldiği kadarıyla başarı göstermeye çalışmaktır. Tabi tutulduğumuz sınavda başarı göstermeye çalışmak yerine, sınav şeklinden ve türünden şikayet etmenin, bize hiç bir yararı yoktur. Böyle bir tutumun sürdürülmesi, sınavın kaybedilmesiyle sonuçlanır. Öyleyse yapılacak şey, sınav tarzından şikayet ederek vakit kaybetmek değil, tabi tutulduğumuz sınavda en güzel sonucu elde edebilecek şekilde davranmaktır.
Bazılarınca zannedildiği gibi, dünya hayatında nimetlere boğulmuş olan insanlar şanslı, bu nimetlerden mahrum bırakılmış olan insanlar şanssız değildir. Böyle bir anlayış, dünya hayatının geçici, âhiret yurdunun ise kalıcı olduğunu göz ardı eden bir yaklaşımdır. Gerçekte herkes sınava tabi tutulmaktadır. Ama engellilerde ve mal mülkten mahrum bırakılmış bulunanlarda olduğu gibi, kimilerinin sınavı çok açık ve nettir. Kimilerininki ise dünya hayatında her çeşit nimet içinde yüzenlerinki gibi, çok gizli ve girifttir.
Birinci şıkta zikredilenlerin sınav şekline ve bu sınavın nasıl kazanılabileceğine şu ayette yer verilmektedir:
"Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlıkla, birde mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneyeceğiz. Sabredenleri müjdele.”
Onlar; başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz Ona döneceğiz’ derler.
İşte Rableri katında rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır." (Bakara, 155-157)
ikinci şıkta zikredilenlerin sınavına da şu ayette işaret edilmektedir:
"O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza üstün kılandır..." (En’am, 165)
Bu ayette zikredilen ‘size verdiği nimetler’ ifadesi insana verilmiş olan her çeşit nimeti kapsayan bir ifadedir. Yani insana verilen vücut organları ve fonksiyonları, yetenekler, mal/mülk, güç/kuvvet, bilgi, sosyal konum ve benzeri her çeşit nimet... Hiç şüphesiz insan, bu nimetlerin hepsinden sorguya çekilecektir.
"Sonra o gün nimetlerden mutlaka sorguya çekileceksiniz." (Tekâsür, 8)
Bazen İlâhî sınav çok ağır ve çetin olur. Böylesi ağır sınavlara tabi tutulmamış kimseler, elbette bu sınavların ağırlığını ve şiddetini kavrayamazlar. "Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir! Mübtelây-ı gama sor, kim geceler kaç saattir!" (En uzun geceyi astronomlar ve vakit hesaplama uzmanları ne bilecek, gecelerin kaç saat olduğunu derdi olana sor!)
Hiç şüphesiz bu bir gerçektir. Yaşamayan elbette bilmez. Buna rağmen engellinin yaşadığı olgu da bir başka gerçektir. Önemli olan, engellinin, içinde bulunduğu ve iliklerine kadar hissettiği olguyu, Allah’a yaklaşmak için bir fırsat ve vesile olarak değerlendirebilmesidir. Çünkü engellinin içinde bulunduğu durum, öyle bir vesiledir ki bu vesile kendisini kısa yoldan Allah’a yakınlaştırabilecek niteliktedir.
Müminin ayağına batan bir dikenin bile onun günahlarının bağışlanmasına, karşılaştığı musibet ve sıkıntıların, sonbaharda ağaçların yapraklannı döktüğü gibi günahlarının dökülmesine vesile olduğu (Riyâzü’s-Sâlihîn Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Hadis No: 38,1/68, Müttefekun aleyh) göz önüne alındığında, engellinin içinde bulunduğu imtihan ortamında, Allah’a yaklaşmak için büyük bir fırsatla karşı karşıya bulunduğu kolaylıkla anlaşılır.
Bu bağlamda en çok üzüntü duyulacak hususlardan biri, karşısında böyle bir fırsat olduğu halde bu fırsattan yararlanıp içinde bulunduğu durumu hayra dönüştürmek yerine, isyan içine sürüklenerek âhiret hayatını mamur etme imkanından yararlanamamaktır.
Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:
"Mü’min, hayret verici bir konuma sahiptir. Çünkü onun konumu, tamamen kendisi için hayır (getirebilecek durumda) Bu durum, yalnızca Mü’min için geçerlidir. Şöyle ki; sevinçli bir durumla karşılaşınca şükreder ve bu kendisi için bir hayır olur. Sıkıntılı bir durumla karşılaşınca da sabreder, bu da kendisi için bir hayır olur. "(Riyazü’s-Salihin Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı yayım, Hadis No: 27,1/52)
Konuyla ilgili bir başka hadisi şerif şöyledir: "Erkek veya kadın bir Mü’min, Allah Teâlâ’ya, üzerinde hiçbir günah kalmayacak şekilde kavuşuncaya dek, başından, çoluk çocuğundan ve malından sınav eksik olmaz."(Riyazü’s-Salihin Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı yayını, Hadis No: 49, 1/81) "Allah kime hayır dilerse,(onun günahlarım bağışlamak ve manevi derecesini yükseltmek için) ona musibet verir."( (Riyazü’s-Salihin Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı yayını, Hadis No: 39, 1/69) Hadisi şerifi de bu hususta dikkat çekici rivayetlerdendir.
Şüphesiz konuyla ilgili daha pek çok Hadisi şerif bulunmaktadır. Ancak buraya aktardıklarımız, meseleyi kavramamız için yeterlidir.
Önemli olan, yoksun olduklarımızın yanında sahip olduklarımızın kıymetini bilerek ve elimizden geldiğince bunları değerlendirmeye çalışarak, varlığımızın önemli olduğunun bilinci içinde bulunmaktır. Bizi var edenin, bizim halimizi bildiğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalı ve bizim varlığımıza büyük değer verdiğini unutmamalıyız.
Nefes alabilmek.
Aklını kullanabilmek,
Düşünebilmek,
Hissedebilmek,
Bakabilmek, görebilmek,
İşitebilmek,
Koku alabilmek.
Tutabilmek,
Dokunabilmek Tad alabilmek,
Yürüyebilmek Ayakta durabilmek Oturabilmek,
Uzanıp yatabilmek,
Uyuyabilmek,
Dışarı çıkabilmek... vs.
Bunların her biri başlı başına öyle büyük nimetler ki, hiç şüphesiz bir imtihan olarak bunu en iyi bunlardan birini kaybetmiş olan insanlar anlayabilir. Ancak bunlardan birine sahip olmamak, her şeyin sonu değildir. Şu halde yapılacak şey, elden geldiğince sahip olduğumuz diğer nimetlerden yararlanarak ve olabildiğince onları geliştirmeye çalışarak, bize verilen dünya hayatını hayırla sürdürmeye çalışmak ve belirttiğimiz gibi içinde bulunduğumuz durumu hayra dönüştürmeye çalışmaktır.
Biyolojik varlığı itibariyle insan, şekil olarak en güzel biçimde yaratılmış olmakla birlikte, fizikî ihtiyaçları, gelişim süreci ve benzeri hususlarda diğer canlılara benzer. İnsanı diğer canlılardan ayıran, onun ruhudur. Dolayısıyla insan bedeniyle değil, ruhuyla insandır.
Ruha yönel ve onun üstün niteliklerini tamamlamaya çalış;
Sen bedeninle değil, ruhunla insansın.
Allah elçisi bu hakikati şu mübarek sözlerinde ne güzel ifade ediyor:
"Allah, ne sizin görünüşünüze ve kılığınıza, ne de bedenlerinize bakar. O sizin kalplerinize ve işlediklerinize bakar."
Bu İlâhî sınavda engellilerle birlikte başta yakınları olmak üzere onların sıkıntılarını, acılarını paylaşanların büyük manevî kazanımlar elde edecekleri muhakkak. En çok takdir edilmesi gereken de hiç şüphesiz, onlarla birlikte hayatın acılarını ve sıkıntılarını paylaşan, onların karşılaştıklarını onlarla birlikte yaşayan engelli yakınlarıdır. Kimi zaman engellinin eli, kimi zaman ayağı, kimi zaman kulağı ve kimi zaman dili olan bu kahramanlar gerçekten, Hakk’ın rızasına hak kazanmış insanlardır. Hele hele hiçbir şekilde derdini anlatamayan redd sendromlu engellilere verilen hizmet, her türlü takdirin üzerindedir.