Makale

İLMİN BEŞİĞİ SEMERKAND- III

İLMİN BEŞİĞİ SEMERKAND- III

Asad FAYZİYEV
(terc. Ferhat FAYZİYEV)

19. yy.’ın başlarında Semerkand, Buhara Hanlığı’nın kültür merkezi f olarak kabul ediliyordu. Burada sosyal bilimler, tıp bilimleri, resim, mimarî ve plastik sanatlar gelişmişti. Orta Asya’nın başka şehirleri gibi burada da eğitim ve öğretim tüm mahalle ve medreselerde yer alan mekteplerde yaptırılmaktaydı. Mektepte genellikle aynı mahallede oturanlardan biri öğretmenlik yapıyordu. Eğer öğretmen mektebin bulunduğu mahalleden değilse ona mektebin yakınlarında ayrı bir ev veriliyordu. Eğitim için öğretmene her evden bir iki tenge (para birimi) ödeniyordu. Mektepte öğrenci, okumaya 6-8 yaşlarında başlıyordu. Âdetlere göre, oğlunu mektebe ilk defa getiren kişiler öğretmene non (pide, bazlama) ve kuru üzüm ikram ediyorlardı. Bayramlarda öğretmenlerine kıymetli hediyeler gönderiyorlardı. Mektep öğrencileri önce Arap alfabesini, harflerin söyleneşini öğreniyorlar, daha sonra ebcede geçiyorlardı. Daha sonra Kur’an-ı Kerim ve tefsir öğrenmeye başlıyorlardı. Mantığın öğrenilmesinde Şeyh Atar Vali, Hafız, Nevâî ve Fuzûlînin eserlerine önem veriliyordu. Öğrencilerin çoğu gelecekte Mirza (önderlik) görevini yapmak isteyerek, hat yazısına da itina gösteriyordu. Mekteplerde eğitim süresi belirlenmemişti. Dersler sabah saat sekizde başlayıp akşama kadar sürdürülmekte, öğrenciler evlerine öğle yemeği için gitmekteydiler. Genellikle güz, kış ve bahar aylarında (cumalar ve dini bayramlar hariç), okumaktaydılar. 19.yy.’ın 70. yıllarında Semerkand’da bunun gibi 80 kadar okul vardı. Bu okullarda 1.600 öğrenci talim görmekteydi. Ayrıca Bibi halifa (kadın öğretmen) tarafından okutulan 10 tane de özel kız okulu vardı.
Eğitim sisteminin bundan sonraki aşaması medreselerdir. Orta Asyalı yazarların kitapları ve arşiv belgeleri eğitim sistemi ve yapısı hakkında bizleri aydınlatmaktadır. Her bir medresenin vakıf belgelerinde yazılmış olan iç tüzüğü vardı. Bazı medreseler kendi kütüphanelerine de sahiptiler.
Medresenin öğrenim programında din bilimleri, özellikle Kur’an-ı Kerim’in okutulması ilk sırayı alıyordu. Onun öğrenilmesiyle medresede eğitim özel müderris gözetimi altında başlıyordu. Kur’an-ı Kerim iyice öğrenildikten sonra öğrenciler başka müderrisler tarafından verilen daha çeşitli derslere geçiyorlardı. Geleneğe uygun verilen dersler şunlardı: Arap dilinin grameri, mantık, me-anî, güzel konuşma, şiir, astronomi, matematik v.b. Derslerde sınıf ayırımı yoktu. Eğitimin devam ettiği sürece, kurs ve imtihan sistemi vardı. Herhangi bir bilimde uzmanlaştırma, öğrencilerin kaabiliyetine göre yapılıyordu. Medrese öğrencileri eğitim düzeylerine göre üç gruba bölünüyorlar ve gruplan-na uygun olarak burs ve ödenek alıyorlardı. Böylece her bir öğrenci ayda 45 bakır dinar, yılda 60 man (buğday ölçeği), alt sınıflardaki öğrenciler ise, ayda 25 dinar ve bir yılda 30 man (buğday) alıyordu. Yüzyıllar boyunca medreselerdeki resmi eğitim süresi 8 yıldı. "Okumakta olan hiç kimse, öğrenci olsun, hafız olsun 8 yıldan sonra bursunu alamaz." Medresedeki dersler MM haftada dört gün olup pazardan çarşambaya kadar devam ediyor, perşembe, cuma, cumartesi günleri tatil günleriydi, öğretim yılı Eylül ayından Mart ayının başlarına kadar tam yarım yıl sürmekteydi. Medresede sert bir devam yönetmeliği vardı, özel bir yetkili sürekli olarak devam durumunu kontrol ediyordu. Her bir medresede, onun mülkiyeti ve mallarının gelirine bağlı olarak, belli bir sayıda müderris, hususi hoca, hafız, berber, kapıcı, vakıf işleriyle uğraşan kişileri tutuyordu. Medresenin bütçesi yönetici veya mütevelli diye adlandırılan bir adamın yetkisindeydi. Mütevelli müderris, özel öğretmen ve hafızları görevlerine tayin etme ve görevlerinden çıkarma hakkına sahipti. Eğitimin düzenlenmesinde, müderrisler asıl rolü oynamaktaydılar. Her bir bölümdeki müderrise 30 öğrenci veriliyordu.
En başarılı ve en üstün yetenekli öğrenciler, Abdurrahman Camî, Hoca Hafız Şirazî, Alişir Nevâî, Fuzulî, Mirza Bedii ve diğer şair ve düşünürlerin kitaplarına karşı büyük bir ilgi göstermekteydiler. Ünlü şairler Şavki Kattakurğonî, Mücrim Âbid, Molla Kurban-can Hiramî, Muztari Mirî v.b. gibi meraklı öğrencilerden idiler. Geçmişteki büyük düşünürlerin fikirlerini, onlar kendi eserlerinde göstermeye çalıyorlardı. 19.yy.’ın ilk yansında Semerkand’da ünlü tarihçiler de yaşamışlardı. Böylelikle Abdurrahman ibni Muhammed Latif Mustacir Semerkandî, şarkiyatçı bilim adamı A. Kun tarafından düzenlenen sefere katılıp seferin günlüğünü tutmuştu. O’nun kalemine "Ruznama-i safari İskandarkul" (İskandargöl Seyehatının Günlüğü), "Ruznama-i Vıstavkayi Maskav" (Moskova Sergisinin Günlüğü) gibi eserleri aittir. Aynı dönemde, "Tarih-i Kesir a" (bol bol Tarihler) olarak adlandırılan çok ünlü eserlerin yazan Seyyid Şerif Rakimî Semerkandî de yaşıyordu. 19. yy. yazarlarından yüzyılın 301u yıllarında "Samariya" adlı çok ilgi çekici eseri yazan Ebu Tahir Hoca Semerkandîyi özellikle belirtmeliyiz. "Samariya" D bölüm ve sonuçtan oluşan, Semerkand ve onun dolayları hakkındaki tarihle ilgili çok zengin ve önemli malzemelere sahiptir.
Özellikle belirtmemiz gerekir ki, 19. yy.’da Semerkand, Alişir Nevâî’nin eserlerinin yaygınlaştırılmasında kendine özgü bir merkeze dönüştürüldü. Seyid Abdüsselam tarafından kaleme alınmış olan Alişir Nevâî eserleri 1904-1910 yıllarında Semerkand’da taşbaskı usulü ile yeniden yayınlanmıştır. 19.yy.’ın ilk yansında Semerkand’da benzersiz el yazmalarının kağıda geçirilmesi ve toplanması yaygınlaşmıştı. Hat yazarları, Abdülcabbar Naiman Semerkandî, Ebu Hanife’nin "El Fıkhı Ekber" adlı eserini ve Molla Abdulfeyz Semerkandî, Mirza Kurban Hiram’înin "Dört Derviş" adlı eserini kağıda çekmişlerdir. O dönemde yaşayan ve çalışan hat yazarları I arasında Molla Mirza Muhammed Semerkandî, Molla Seyid Abduhahab Semerkandî, Muhammed Yusuf Semerkandî, Muhammed Yakup Semerkandîleri hatırlamalı. Eşsiz eserlerini bugün elimizde tutup okuduğumuz için kendilerine şükran borcu olarak anmalıyız.
***