Makale

EĞİTİM VE EKONOMİK KALKINMA İLİŞKİSİ

EĞİTİM VE EKONOMİK KALKINMA İLİŞKİSİ

Suat CEBECİ
M.E.B. Din. Öğrt.
Gn. Md. Şb. Md.

1952 yılında Bayburt’ta doğdu. İlkoku­lu köyde okuduktan sonra İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünü bitirdi. 1983 yılı başında Eminönü Bozdoğan Ortaokulunda Din Kültü­rü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni olarak çalış­tı. 1984 Kasım’ından Bakanlık Merkez Teş­kilatında Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Personel Şube Müdürlüğü görevine getirildi. Halen aynı Genel Müdürlük bünyesinde Ders programları ve Ders Kitapları Şube Müdürü olarak çalışmaktadır. İlahiyat Fakültesinde de master öğrenimine devam etmektedir.

GİRİŞ:

İktisatçılar uzun bir süreden beri eğitimin önemini, ekonomik gelişme üzerindeki olumlu katkılarını belirtmeye ve bu katkıyı ölç­meye çalışmışlardır. Fakat çok uzun bir süre ekonomik gelişmenin işçi sayısı ile fiziki sermaye miktarına bağlı olduğu kabul edilmiş, sabit bir teknoloji ile çalışan işgücünün bilgi ve yeteneklerinde, dolayısıyla verimliliğinde meydana gelecek artış ve iyileşmelerin eko­nomik gelişmeye ve milli gelir artışına katkıda bulunacağı düşünülmemiştir (1).

Fakat son zamanlarda milli gelir hesaplarının daha realist gö­rüşle gözden geçirilmesi, gelir artışının fizikî ve beşerî üretim un­surlarındaki artışla izahı mümkün olmayan bir ilave artış payı gös­terdiğinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu sonucun doğrudan doğ­ruya eğitim seviyesindeki yükselmeden ileri geldiği anlaşılmıştır (2).

Kalkınmanın iki temel unsurunu teşkil eden beşerî ve fizikî kay­nakların yatırıma yönlendirilmesi ve üretim sürecinde elde edilen sermayenin yeniden devreye sokulması için eğitimin önemli rolü vardır. Ferdin eğitim düzeyi arttıkça verimliliği ve buna bağlı ola­rak da gelir düzeyi artacaktır. Bu da ulusal ekonomi için bir yatı­rımdır. İnsan gücüne yatırım yapılması insan kabiliyetlerinin ni­teliğini büyük ölçüde iyileştirebilir. “Gerekli yeteneklere sahip bir nüfusun varlığı kalkınan ülkelerin ekonomik gelişmelerinin yönünü ve hızını tayin eder” (3).

Ekonomik açıdan eğitime baktığımızda iki ayrı yönünün bulun­duğunu görmekteyiz. Bunlar; eğitimin üretim yönü ve tüketim, yönüdür.

Okulların bazı istisnalar dışında kâr amacı gütmemelerine, öğ­rencilerin de eğitim masraflarının tamamını yüklenmemelerine rağ­men eğitim harcamalarının gelecekte bireylerin verimliliğini ve ka­zancını artırması oranında birer yatırım sayılmasını savunanlar eği­timin şu fonksiyonlarına dikkat çekmektedirler:

— Eğitim kabiliyetlerin keşfedilmesini sağlar.

— Eğitim bireylerin beceri ve hünerlerini artırır.

— İş imkânları elde etme ve fırsatları yakalama gücünü geliş­tirir.

— İlmi araştırmaları teşvik eder, geliştirir.

— Bilginin yeni nesillere intikalini sağlar.

Böylece eğitim dolaylı veya dolaysız olarak üretimde etkili ol­makta, eğitim hizmetlerinin artması beşeri sermaye stokunun art­masında rol oynamaktadır.

Eğitim tüketim yönünde ise şu noktalar dikkat çekmektedir:

— Eğitimin artması bireylerin anlayış ve zevklerinin incelme­sini, dolayısıyla daha üst düzeyde bir hayat sürme isteklerini geliş­tirmektedir.

— Eğitim bireylerin gelir düzeylerini artırmakla onların buna paralel olarak artan oranda tüketim imkânlarını geliştirmektedir.

— Eğitim hizmetleri ve eğitim yatırımları bir bakıma dayanıklı tüketim malları olarak değerlendirilebilmektedir (4).

Sonuç olarak; eğitimin ekonomik etkisi gerek eğitimi toplumsal istemin sonucu bir tüketim malı olarak kabul edenler ve gerekse eği­timi yatırım, dolayısıyla üretim kabul edenlerce benimsenmiştir (5). Profesör Necdet Serin’in de dediği gibi "Eğitimin gelişmiş ülkelerin iktisadi kalkınmasına önemli derecede katkıda bulunduğu hususun­da genel ve kesin bir fikir beraberliği mevcuttur.” (6)

Biz bu çalışmada eğitimin ekonomik kalkınmadaki işlevini, bu işlevin alanını, hedeflerini, değerinin ölçülmesini ana hatlarıyla be­lirlemeğe çalışacağız.

EĞİTİMİN EKONOMİK İŞLEVİ

Ekonomik etkinliklerin günden güne artan nitelikli insan gücü­ne talebi karşısında insan gücünün eğitilmesi ekonomik kalkınma­nın temelini oluşturmaktadır. Görünmeyen ve uzun zamanda sonuç veren üretim değeri taşımasına rağmen eğitimin ekonomik kalkınma­daki işlevi özellikle beşeri sermaye birikimin sağlanması yönünden çok belirgin olarak hissedilmektedir. Dolayısıyla eğitim, ekonomiye temel üretim unsuru sağlamaktadır. Ancak eğitimin işlevi ekono­miye üretim etmeni sağlamaktan ibaret değildir. Eğitimin asıl amacı insan kişiliğini geliştirmeye yöneliktir.

Eğitim, araştırma etkinliği ile de aynı zamanda bir üreticidir. Bilim üretimi ekonomik örgütün başlıca dayanaklarından biridir (7). Teknoloji üretimi ve yaygınlaştırılması kısmen çeşitli iletişim yolları ve deneyimlerle mümkün olabilse de, aslında bu bir eğitim ve araş­tırma sorunudur. “Teknoloji geliştirmede itici gücün bilimsel araş­tırmalar, bilimsel araştırmalardaki lokomotifin ise (beyin gücü) di­ye tanımlanan araştırmacı kadrolar olduğu bir gerçektir. Bir ülke doğal yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından ne kadar olursa olsun, eğer ihtiyaç duyduğu nitelik ve niceliklerdeki araştırmacıları yetiştiremiyorsa o ülke de sağlıklı bir kalkınma ve güvenli bir gele­cekten söz edilemez.” (8)

Eğitimin bu genel işlevleri yanında ayrıca her tür ve düzeydeki eğitimin özel ekonomik işlevleri de vardır. Burada sadece bir ör­nekle yetinmek istiyoruz: Ortaöğretim düzeyindeki mesleki ve tek­nik eğitimle, ekonomide ihtiyaç duyulan nitelikli ara elemanlar ye­tiştirilmekle, fertlerin nitelikli işçi, usta ve teknisyen olarak ekono­mik hayatta daha verimli bir şekilde rol almaları sağlanmaktadır.

EĞİTİMİN EKONOMİK HEDEFLERİ

Eğitimin ekonomik hedeflerinden eğitim kademelerinin ekono­minin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü karşılaması konusunda ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gelecekteki evrimi, öteki eko­nomik etkinliklerle eğitim arasındaki ilişki kastedilmektedir.

Millî Eğitim hizmetleri genel çerçevede iki ana politika üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunlar; sosyokültürel hedef, eko­nomik hedeftir (9). Eğitime konu olan insanın milli ekonomideki üretici etkisinin sosyokültürel etkilerinden daha üstün olduğu yo­lunda bir tercihte bulunmak zordur. Ancak bu her iki yönüyle de eğitim yatırımlarının ekonomik sonuç doğurduğunu söylemek müm­kündür. Eğitimin katkıları ile yükselen toplumlarda birey gerek sa­hip olduğu malların kullanım ve tüketiminde ve gerekse kamu hiz­metlerinden yararlanmada daha şuurlu ve dikkatli davranacaktır. Bu durum milli ekonomiye iki yönlü yansıyacaktır: Önce kültürlü birey aldığı eğitimin etkisiyle daha üst düzeyde bir tüketici olma yoluna gidecektir ki, bu da daha üst bir hayat düzeyine talebin art­ması demektir. Böylece toplumun ekonomik hayat seviyesinin ge­lişme sürecine katkısı yönünden millî ekonomiyi yönlendirilmiş olur. Bunu kısaca “eğitimin sosyal mobiliteye etkisi” olarak ifade ede­biliriz.

İkinci olarak da bilgili ve kültürlü (eğitilmiş) insan üretimde daha verimli olmanın, daha kazançlı alanlara yönelmenin yollarını aramak, bulmak yönünden yeteneklerini daha iyi kullanıp değerlen­dirir. “Teşebbüs etkinliğinin daha aktif olarak düşünülüp artırılması” olarak niteleyebileceğimiz bu durumda da bireyin verimlili­ğinin artması milli ekonomiye yansıyacaktır.

Eğitim hizmetlerinin ekonomik düşüncedeki hedefi ise, üretim­de gerekli olan teknik ve uygulamaya dönük bilgileri insan unsu­runa kazandırmak olduğundan, eğitim hedeflerini tespit ederken ekonominin ihtiyaçları ister istemez dikkate alınacaktır. Ancak ni­telikli ve yüksek nitelikli insan gücü yetiştirilmesi için uzun bir dö­nem gerekeceğinden eğitsel hesaplamalar, ekonominin 15-20 yıl son­rası insan gücü tahminlerine dayanmalıdır.

EKONOMİK KALKINMADA PLANLI EĞİTİM

Genel anlamı ile planlama, eldeki kaynakların en verimli bir şekilde dağıtılması olduğuna göre, eğitim planlaması da bu genel ta­nımın dışında düşünülemez. Eğitim, kalkınmada ihtiyaç duyulan ni­telikli insan gücünü yetiştirmektedir. Kalkınma yönünden ekonomi ile en önemli ilişkisi de bu alandadır.

Bugün dünyanın bütün ülkelerinde eğitimin sosyal ve ekonomik gelişmenin anahtarı olduğu kesinlikle kabul edilmiştir. Eğitim dü­zeyinin düşüklüğü, geri kalmışlığın en başta gelen belirtilerinden biri olarak bilinmektedir. Dolayısıyla geri kalmışlığın yenilmesi ve sağ­lıklı bir kalkınmanın gerçekleştirilmesi için yapılacak eğitimin plan­lanması zorunludur. Gelişigüzel yürütülen bir eğitim, kalkınmada ekonominin her alanda ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü karşılayamayacağı gibi, yükseköğrenim görmüş işsizlerin oluşmasına veya nitelik gerektirmeyen işlerde çalışmalarımda yol açacaktır.

Planlı eğitim bir taraftan kalkınmada ihtiyaç duyulan insan gücünün dengeli bir şekilde yetiştirilmesini sağlarken diğer taraf­tan da bütün bireylere belli ölçüde bir eğitim alma fırsat ve imkânını tanıyacak, bilginin sağlıklı bir şekilde intikali ile sosyokültürel yapıyı geliştirecektir.

Bunun için kaynakları kıt olan kalkınma yolundaki ülkelerin bir eğitim stratejisi belirlemeleri gerekir. Bu stratejide en can alıcı un­sur, tahmin edilen ihtiyaçlara uygun olarak nitelikli insan gücünün geliştirilmesidir. Çünkü az gelişmiş ülkeler daha yüksek derecelerde yenileşme gerektiren hızlı bir büyümeye muhtaç oldukları için yüksek seviyeli, yetişmiş insan gücüne olan ihtiyaçları da kalkınmış ülke­lere oranla daha çoktur.

Azgelişmiş ülkelerde hem kalkınmanın gereği olan nitelikli in­san gücüne daha fazla ihtiyaç duyulması, hem de sosyokültürel ge­lişme için daha fazla eğitim hizmetinin gerekli olması yanında bir de, kaynakların daha kıt olması eğitimde planlama ve dolayısıyla eğitime ayrılan kaynakların rasyonel bir biçimde kullanılması ka­çınılmaz bir zorunluluk olmaktadır.

Eğitimin her geçen gün öteki ekonomik kesimler aleyhine büt­çeye daha fazla malî yükler getirmesine karşılık, ekonomik kalkın­ma da, eğitimden gittikçe daha çok sayıda ve daha çok uzmanlaş­mış insan gücü istemektedir. Öyleyse eğitim planlaması yapılırken ekonomik hedefler ve tahminlere göre eğitimin hem nicel hem de nitel (kemiyet ve keyfiyet) olarak geliştirilmesi amaçlanacaktır.

EĞİTİMİN EKONOMİK KALKINMAYA KATKISININ ÖLÇÜLMESİ

İktisatçılar İkinci Dünya Savaşından sonra eğitimin ekonomik önemini, ekonomik gelişme üzerindeki olumlu katkısını belirlemeye çalışmışlardır (11). Artık ekonomik gelişmeyi sağlayan işgücü ve fi­ziki sermayedeki artışların dışında başka etmenlerin varlığı ve bun­ların etkisi kabul ediliyordu. Bu etmenler içerisinde en önemli yeri hiç kuşkusuz eğitim alıyordu. Ancak ekonomik gelişmede eğitim ya­tırımlarının ne kadar önemli olduğunu tespit edebilmek için eğitimin ekonomik katkısının ölçülmesi gerekmektedir. Bunun için başlıca üç yaklaşım kullanılmaktadır.

1. Basit Bağıntı Yaklaşımı

Bu yaklaşım, ekonomik faaliyet seviyesini gösteren çeşitli in­dekslerle tam eğitim faaliyetleri ile ilgili indeksler arasındaki bağın­tıyı tespit ederek eğitim seviyesindeki gelişmenin ekonomik büyük­lükler üzerindeki olumlu etkisini ölçer.

Bu yaklaşımla bir toplumda farklı zamanlardaki eğitim ile gayrisafi milli hâsıla arasındaki bağıntıyı tespit etmek mümkün­dür. Ancak eğitim yatırımlarının kısa zamanda sonuç vermediğini ve sonuç vermeye başlayınca da ömür boyu süren bir verimlilik de­ğeri taşıdığını dikkatten uzak tutmamak gerekir. Meselâ bir ülke eğitim harcamalarını (t) yılında iki katına çıkarmışsa olumlu ikti­sadî etkiler (t) yılındaki gayrisafi milli hâsıla içinde aranmama­lıdır. Yatırımların yoğunlaştırıldığı alana göre tespit edilen (h) öğ­retim kademesi sonrası (t + h) dönemindeki gayrisafi millî hâsıla­da bu katkı görülecektir.

2. Artık Değer Yaklaşımı

Bu yaklaşım, bir ülkenin belli bir dönem içinde gayrisafi milli gelirinde meydana gelen artışın, sermaye ve işgücü miktarı gibi ölçülebilen girdilerde meydana gelen artışa atfedilebilecek kısmını hesaplayarak bulduktan sonra eğer arada olumlu bir fark varsa, bu farkı ölçülemeyen girdilerin etkisi olarak kabul eder. Bunu belirle­mek için, çalışılan iş saatlerine dayanan bir işgücü girdi serisi ile sabit fiyatlarla hesaplanmış bir sermaye girdi serisi düzenlemek, sonra da her iki girdinin gayrisafi milli hâsıla içindeki ağırlıklı paylarına göre ortak bir girdi indeksi hesaplayarak bu iki unsurun hâsılaya yaptığı katkıyı bulmak gerekir. Eğer hasılada meydana ge­len tüm artıştan bu katkı çıkarılırsa artık değeri oluşturan üçüncü girdi unsuru veya unsurlarının payı belirlenmiş olur. Ancak artık değeri oluşturan sadece eğitim faaliyetleri değildir.

— Sermayenin kalitesindeki artış

— Kapasite kullanımındaki değişmeler

— İnsan sağlığındaki iyileşmeler

— Yeniden düzenleme ve organizasyon

— İşbaşındaki resmî olmayan eğitim ve tecrübe

— Resmi ve gayr-i resmî eğitim faktörleri bütün olarak artık değer içinde yer almaktadırlar.

Bunun içindir ki Artık Değer Yaklaşımı eğitimin ekonomik kat­kısını ölçmede yetersiz kalmaktadır. Ayrıca fiziki sermayede mey­dana gelen değişiklikler ve kapasite kullanımındaki farklılaşmalar sebebiyle fiziki sermayenin katkısı olduğundan az; artık değer ise olduğundan fazla görülebilir.

3. Eğitimin Dolaysız Hâsılasını Ölçme Yaklaşımı

Eğitimin ekonomik gelişmeye katkısını ölçmenin diğer bir yo­lu da eğitim görmüş insanlarla eğitim görmemiş insanlar ya da farklı seviyelerde eğitim görmüş insanların hayat boyu kazançlarının veya gelirlerinin farkını ölçmektir. Bu yaklaşımda gelirler veya kazançlar arasındaki fark, diğer bütün unsurların sabit kalması kaydıyla alınan eğitimin oluşturduğu fark veya eğitim için yapılan harcama­ların sağladığı verim olarak kabul edilir. Burada konunun iki bo­yutu vardır: Kişisel fayda, millî fayda.

Kişisel fayda yönünden, farklı eğitim görmüş kimselerin gelir­lerinin de farklı olacağı bir gerçektir. Ulusal fayda yönünden ise fertlerin üretimlerinin artması dolayısıyla gelir düzeylerinin yüksel­mesi toplumun ekonomik düzeyinin yükselmesi olarak ortaya çıkar.

Bu yaklaşımın eğitimin ekonomik katkısını inandırıcı bir şekilde açıklayan cazip bir yönü olmakla beraber bazı yetersizlikleri de bulunmaktadır:

Önce bu yaklaşmada eğitim dışı sarfların değişmeyip sabit kal­dığı varsayımından hareket edilir. Hâlbuki bu mümkün değildir. Ze­kâ, yetenek, kültürel çevre ve aile serveti vb. ölçülmesi mümkün olmayan çok önemli etkenlerdir.

İkinci olarak, eğitimin sağladığı fakat kişiye gelir olarak gir­meyen dış tasarruflar da hesaba katılmamaktadır. Suçluluğun azal­ması, iş güvenliğinin sağlanması gibi dolaylı etkilerin de göz önünde bulundurulması gerekir.

Üçüncü olarak da eğitim görmüş insanın parasal olmayan çı­karları da hesaba katılmamaktadır. Resmî veya iş seyahatleri, loj­man ve makam araçları kullanma gibi kazançlar da kişinin eğitim sayesinde elde ettiği kazançlardır.

Sonuç olarak; eğitimin ekonomik etkinlikler ve ekonomik kalkın­ma ile sıkı bir ilişkisi vardır. Çeşitli teorik ve tecrübî (ampirik) çalışmalara dayanılarak elde edilen veriler insan gücünün kalkınma­nın en önemli unsuru olduğunu ortaya koymaktadır. Kalkınma çaba­sının devamlı olarak hızlanması ve başarıya ulaşması yeter sayı ve nitelikteki işgücünün gerekli alanlarda kalkınma çabasına katılma­sına bağlıdır. Şu halde ekonomik kalkınma sadece fiziki sermaye yığılımı ile ilgili bir olay değildir. Aynı zamanda verimli insan gücü kaynağındaki hızlı bir büyüme, beşeri sermaye kaynağının gelişti­rilmesi meselesidir (12). Beşeri kaynağın geliştirilmesi, bir toplumda yer alan herkesin bilgi, maharet ve kapasitesinin artırılması olayıdır. Bu da eğitimdir.

III. ve IV. PLAN DÖNEMLERİNDE (1972-1982) TÜRK EKONOMİSİNDE EĞİTİMİN YERİ

Artık değer yaklaşımı ile konuyu ele alarak önce III. ve IV. plan dönemlerindeki on yıllık sürede G.S.M.H.’deki gelişmeye bakıyoruz. Tablo 1’ de görüldüğü gibi II. plan döneminde G.S.M.H.’deki ortala­ma büyüme yüzde 5,5 iken 1978’de yüzde 2,9’a 1979’da 0,4’e 1980’de ise 1,1’e kadar düşmektedir. (Tablo: 1)

TABLO: 1 — Gayrisafi Milli Hasılanın ve Sektörel Katma Değerlerin Büyüme Hızları (Sabit Fiyatları)

Sektörler III. Plan

Ortalaması 1978 1979 1980 1981 1982 1983 1978-1982 Ortalaması

Gayrisafi Milli Hâsı-

la (P.F.)

Gayrisafi Yurt İçi

6.5

2.9

—0,4

— 1.1 4.1

4.6

3.2

2.0

2.1

Hâsıla (P. F.) Gayrisafi Yurtiçi

6.9

2.8

— 0.9

— 0.8 4.4

5.0

3.7

2.1

2.2

Hâsıla (F.F.)

7.1

4.3

— 0.6

— 1.0 4.7

4.3

3.8

2.3

2.2

Tarım

3.2

2.7

2.8

1.7 0.1

6.4

—0.3

2.7

2.1

Sanayi

9.7

6.6

— 5.6

— 5.9 7.6

4.8

7.6

1.3

1.5

— Madencilik

15.8

26.7

—16.3

—1.0 0.2

—5.8

—6.1

—2.3

—8.0

— İmalât Sanayii

8.8

3.6

—5.3

— 5.4 8.7

5.1

9.5

1.7

2.3

— Enerji

13.4

12.4

8.0

— 3.5 5.9

11.6

3.7

6.7

5.0

Hizmetler

7.9

4.1

0.2

— 0.2 5.6

3.3

4.0

2.6

2.5

Kaynak: DİE- DPT.

III. plan döneminde ortalama 6,5’ Iik önemli bir artış gerçekle­şirken üretimin iki temel unsuru işgücünde ve fiziki sermayede du­rum nedir? Bunu belirlemek için önce işgücünü ele alıyoruz. III. plan döneminde işgücünde sayısal olarak belli bir artış görülmesine karşılık 15+ yaş nüfusunun işgücüne katılma oranlarında düş­meler görüyoruz. 1972’de işgücüne katılma yüzde 70,47 iken 1978’de bu oran yüzde 65,21’e düşmüştür.

İşgücünde görülen bu nicel durum yüzde 6,5’lik bir büyüme için yeterli değildir. Üretimde en önemli unsurlardan biri olan işgücünün böyle bir büyüme içinde dahi olumlu gelişmeler göstermesi gerekirdi. Çünkü aynı dönemde yatırımlarda nisbî olarak önemli artışlar gözleniyor. Konsolide bütçe harcamaları içerisinde yatırımların payı 1972’de yüzde 15,40 iken 1977’de yüzde 22,07’ye ulaşmıştır. Daha çok yatırım daha çok iş alanının açılması demek olduğuna göre III. plan döneminde yatırımların bütçe harcamaları içindeki payının yüzde 43.31’lik artışına yakın bir artışın işgücünde de görülmesi ge­rekirdi. Hâlbuki III. ve IV. plan dönemlerindeki on yıl sürede işgücündeki artış ancak yüzde 10,19 olabilmiştir. Ayrıca istihdam edilenlerin toplam nüfus içindeki payı da giderek düşmüştür. Çalışan başına bağımlı nüfus 1972’de 1,66 iken 1978’de 1,81’e yükselmiştir. Bu durum da, üretim faktörlerinden olan emeğin giderek daha fazla oranda üretim dışı kaldığını ve iktisaden gayri faal nüfusun arttı­ğını gösterir. (Tablo: 2)

TABLO: 2 — Toplam Nüfusu ve Çalışan Başına Düşen Nüfus (Bin Kişi)

Yıllar Toplam Nüfus Çalışan Nüfus Çalışan Başına

Düşen Nüfus

1972

37.431

14.036

1.66

1977

42.049

15.121

1.78

1978

42.927

15.249

1.81

1982

46.780

15.467

2.02

1983

47.804

15.577

2.06

KAYNAK: D.İ.E. genel nüfus sayımlarından 1972, 1977, 1978 yıllan hesap­lanmıştır. Temel göstergeler tablosundan farklı olarak 1982 ve 1983 yılı nüfus tahminleri yurt dışına göç eden nüfusu da kap­samaktadır.

İşgücünde nicel olarak böylesi yavaş bir gelişme olurken sabit sermaye yatırımları içerisinde eğitimin payı az da olsa bir artış göstermiştir. Bütçe harcamaları içerisinde yatıranların payı önemli ölçüde artarken yatırımlar içerisinde eğitimin payı oranını korumakla da kalmayıp bir miktar da artmıştır. Toplam sabit sermaye yatırımları içerisinde eğitimin payı 1972’de yüzde 2,88 iken 1973’te yüzde 3,20’ye 1974’te de yüzde 3,43’e yükselmiştir.

Eğitim yatırımlarındaki bu artış insan gücünü nitelik yönün­den geliştirmiştir. 6,5’lik büyümeye karşılık işgücünde sayısal yön­den görülen yetersiz artıştan doğacak açığı, diğer bir anlatımla iş­gücünün nicel olarak yetersiz gelişmesinin meydana getireceği olum­suz etkiyi işgücünün eğitim sayesinde niteliğinin artması kapatmış­tır.

İstihdamda her kademede eğitim görmüş olanların sayısında önemli artışlar olmuştur. 1970 yılında herhangi bir öğretim kurumunda öğrenim görmemiş olanların oranı yüzde 56,4 iken 1975’te bu oran yüzde 44,5’e düşmüştür. (Tablo: 3) III. plan döneminde

TABLO : 3 — İstihdamın Eğitim Kademelerine Göre Dağılımı

(Yüzde Değerleri)

1960

1970

1975

1980

Okuma - yazma bilmeyenler

72,2

44,9

35,3

29,7

Okur - yazar, okul mezunu değil

11,5

9,2

7,0

İlkokul

23,0

35,7

45,6

48,2

Ortaokul

21

2,6

3,7

4,8

Ortaokul dengi meslek okulu

0,1

0,1

0,1

Lise

0,8

1,3

2,1

3,6

Lise dengi meslek okulu

1,0 (*)

1,7

2,2

3,2

Yüksekokul ve fakülte

0,8

1,4

1,7

3,4

Öğrenim kurumu bilinmeyen

0,8

0,3

TOPLAM

100,0

100,0

100,0

100,0

(*) Ortaokul dengi meslek okulları dâhil. KAYNAK: DPT.

yüksek eğitimli insan gücünde yüzde yüzün üzerinde çok büyük ar­tış olmuştur. Bütün mesleklerde yüksek eğitimli teknik insan gücü 1972’de 42.055 kişi iken 1978’de 85.890 kişiye yükselmiştir. (Tablo: 4)

TABLO: 4 — Yüksek Eğitimli Teknik İnsan Gücü Arzında Gelişmeler

Yıllık Or.

1972-77

1972

1977

% Artış

1978

1983

Yıllık

Ort.

1978-83 % Artış

Mimar

4.380

9.330

16,3

9.500

14.950

9,5

İnşaat Müh.

8.290

20.850

20,3

21.565

28.100

5,4

Makina Müh.

5.550

15.430

22,7

15.990

24.650

9,0

Elektrik Müh.

3.420

7.090

15,7

7.120

12.550

12,0

Maden- Met. M.

1.690

2.420

7,4

2.470

4.250

12.0

Kimya Müh.

3.080

8.050

21,2

8.320

12.500

8,5

Ziraat Müh.

6.920

7.500

1,6

8.000

11.950

8,4

Orman Müh.

2.240

3.710

8,7

3.775

4.350

2,9

Veteriner

1.785

2.750

9,0

2.750

3.500

4,9

Diğer Müh.

4.700

5.600

3,6

6.400

8.050

4,7

TOPLAM

42 055

82730

14,5

85 890

124 850

7,8

KAYNAK: DPT.

Sonuç olarak: III. Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde bütçe harcamaları içerisindeki yatırımların artan payı yüzde 6,5’lik eko­nomik büyümeyi sağlayacak düzeyde görülmesine karşılık işgücü ala­nında ifadeye çalıştığımız gelişme nicel olarak sözünü ettiğimiz eko­nomik büyümeyi aynı derecede etkileyecek düzeyde görülmemekte­dir. Eğitim büyümeyi aynı derecede etkileyecek düzeyde görülme­mektedir. Eğitim yatırımlarındaki artış ve işgücünün eğitim yoluyla nitelik kazanması sayısal açığı kapatmış ve dolayısıyla yüzde 6,5’lik ekonomik büyümede eğitimin önemli katkısı olmuştur.

IV. plan döneminde durum farklıdır. Bu dönemde G.S.M.H.’de önemli düşüşler gözlenmiştir. III. plan dönemindeki ortalama yüzde 6,5’lik büyümeye karşılık 1979’da —0,4 ve 1980’de —1.1 negatif gelişme olmuştur. Aynı dönemde Konsolide bütçe harcamaları içerisinde yatırımlara ayrılan payın önemli oranlarda azaldığını görü­yoruz. 1977’de bütçe harcamaları içerisinde yüzde 22,07 olan yatı­rımların payı 1978’de yüzde 18,69’a 1980’de 15,28’e kadar düşmüş­tür. (Tablo: 5) Yine bu dönemde konsolide bütçe harcamalarının

TABLO: 5 — Konsolide Bütçe Gelir ve Harcamalarının Yıllık Yüzde Artışlar.

1979

1980

1981

1982

1983

Harcamalar

78.47

81.17

39.79

27.00

37.71

Cari

87.95

89.73

29.77

33.50

22.74

— Personel

87.92

80.34

21.50

40.77

21.49

— Diğer Cari

68.00

100.64

44.88

22.38

24.92

Yatırım

45.92

79.09

83.02

32.12

12.78

Transfer

102.69

73.16

34.49

17.29

70.77

Gelirler

69.49

78.54

53.34

23.25

33.61

Genel Bütçe

69.18

79.50

53.55

21.91

33.01

Vergi

64.57

84.91

58.74

27.85

26.96

Vergi D. N. G.

64.32

53.18

—2.29

1.98

121.34

Özel G. ve Fonlar

571.43

90.43

162.85

—24.34

—10.25

Katma Bütçe

87.04

29.70

38.17

128.18

58.64

Fark

134.77

97.01

—34.27

74.82

54.54

İç Borçlanma

83.43

—43.87

29.89

188.50

204.45

Açık veya Fazla

177.72

174.87

—41.50

46.34

10.30

G.S.M.H.’ye oranında düşüş gösterdiğini dikkate alırsak yatırımlardaki azalmanın daha büyük olduğu ortaya çıkar. Konso­lide bütçe harcamalarının G.S.M.H.’ya oranı 1977’de yüzde 27,56 iken 1978’de yüzde 26,91’e, 1982’de yüzde 22,56’ya düşmüştür.

İstihdam alanında da benzer durumlarla karşılaşıyoruz. İşgücü alanında sayısal olarak nüfus artışının çok gerisinde kalan küçük bir artış görülüyor. 1977’de 15121 olan işgücü talebi 1982’de sadece yüzde 2’lik bir artışla 15467 olmuştur. Hâlbuki aynı dönemde 15+ yaş nüfusta yüzde 15,16’lık toplam nüfusta ise yüzde 11,25’lik ar­tışlar görülmüştür. Bu gelişmeler sonucu 15+ yaş çalışan başına bağımlı nüfus 1,78’den 1982’de 2,02’ye yükselmiştir. (Tablo: 2)

Üretimin iki temel unsuru olan işgücü ve sermayede görülen bu olumsuz gelişmelerin yanında hızlı enflasyon, dünya para sisteminin bozulması, petrol fiyatlarında ortaya çıkan büyük artışlar, iş barışı­nın bozulması ve anarşi gibi faktörler IV. plan dönemindeki ekono­mik yapıyı çok daha olumsuz yönde etkileyecek niteliktedirler. Çün­kü zaten olumsuz gelişme gösteren işgücünde önemli oranda verim düşüklüğü gözlendiği gibi grevler ve lokavtlar sebebiyle çalışma ha­yatında işgünü kayıpları da küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmış­tır. 1978 -1980 arası üç yıllık dönemde kaybolan işgünü sayısı 7.708.750’dir.

Bu dönemde eğitimdeki gelişmelere bir göz atacak olursak bu alanda eğitim yatırımlarına ayrılan paydaki çok fazla olmayan kü­çülmelerin dışında olumlu gelişmelere şahit oluyoruz. Toplam sabit sermaye yatırımları içerisinde eğitime ayrılan pay 1976’da 3,18 iken 1977’de yüzde 2,65, 1978’de yüzde 2,45, 1979’da yüzde 1,91, 1980’de yüzde 2,08, 1982’de yüzde 2,91 olmuştur.

Bunun yanında işgücünde her düzeyde eğitim görmüş olanların sayısında önemli artışlar görülmüştür. Bu, işgücüne katılmadaki nispetin az olmasına karşılık, katılanların öğrenim görmüş olma nispetindeki yükseklikten kaynaklanmaktadır. Herhangi bir öğretim kurumunda öğrenim görmemiş olan işgücünün toplam içerisindeki oranı 1975’de yüzde 44,5 iken 1980’de yüzde 36,7’ye düşmüştür. Eği­tim görmüş işgücünde ise ilkokuldan yukarı öğrenim görmüş olan­ların oranı yüzde 9,8’den yüzde 15,1’e yükselmiştir. (Tablo: 6)

Yine aynı dönemde yüksek eğitimli teknik işgücündeki artış­lar da devam etmiştir. 1977’de 82,730 olan yüksek eğitimli teknik işgücü arzı yüzde 50,9 artarak 1983’te 124850’ye ulaşmıştır. (Tablo: 4)

Sonuç olarak; işgücünde ve yatırımlara ayrılan paylarla belirleme­ye çalıştığımız fiziki sermayedeki gelişmeler G.S.M.H.’daki düşüş-

TABLO: 6 — 1978 - 1980 Yılları Arasında Grevler ve Kaybolan İşgünü Sayıları

Grev Süre Greve Katılan Kaybolan

Yıllar Sayısı Toplam Gün İşçi Sayısı İşgünü Sayısı

1978 87 4.457 9.484 426.127

1979 126 10.529 21.011 1.147.721

1980 220 27.474 84.832 7.708.750

KAYNAK: Çalışma Bakanlığı, D.P.T.

lerde fazlasıyla etkin olacak niteliktedir. Eğitim alanında görülen olumlu gelişmelerin normal şartlarda ekonomiye sağlayacağı olumlu katkı, IV. Beş Yıllık Plan döneminde yaşanan petrol krizi, hızlı enf­lasyon, döviz sıkıntısı ve üretimin iki temel unsuru işgücü ve yatı­rımlardaki gerilemeler yüzünden görülmez olmuştur. Gerek işgücün­de öğrenim görmüş olanların oranındaki artış ve gerekse yüksek eğitimli teknik işgücünde görülen önemli sayısal artışın yanı sıra eğitimde nitelik yönünden bir gelişmenin olduğu söylenemez. Aksine anarşi, öğrenci hareketleri, yetersiz imkânlarla açılan yeni üniver­sitelerin bina, araç-gereç, laboratuvar, öğretim üyesi eksiklikleri ne­denleri ile eğitim kalitesi düşmüştür. Bu da, IV. Plan döneminde ekonomide görülen olumsuz gelişmeye bir katkı olarak değerlendi­rilmelidir.

Nitekim 1980’de (-1,1) olan G.S.M.H.’deki gelişmenin anarşinin durdurulması ile 1981’de ani bir sıçrayışla 4,1’e ulaşması, ne bir yıl içinde işgücündeki artış ne de fiziki sermayenin anî artışı ile açık­lanabilir. Bu, kapasite kullanımındaki değişikliğin yanında büyük ölçüde atıl kalmış eğitilmiş işgücü stokunun üretimde etkinliğinin ve verimliğinin yükselmesi ile sağlanmıştır. Böylece 1978-1980 arasın­da görülmeyen eğitimin ekonomik gelişmedeki olumlu katkısı şart­lar normale dönünce ortaya çıkmış oldu.

Tablolar ve Donelerin Kaynakları

1. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Bilim Araştırma-Teknoloji D.P.T. Yayınları, Ankara, 1983.

2. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1985.

3. V. Beş Yıllık Plan Destek Çalışmaları: I, D.P.T. Yayını, 1985.

4. V. Beş Yıllık Plan Destek Çalışmaları: 2, D.P.T. Yayını, 1985.

DİPNOTLAR

(1) Prof. Necdet Serin, Eğitim Ekonomisi Ankara 1972, s. 79.

(2) Prof. Amiran Kurtkan, Bilgiseven, İktisat Sosyolojisi Açısından Eğitim Yolu İle Kalkınmanın Esasları, İstanbul 1982, s. 66.

(3) Prof. Necdet Serin a.g.e., s. 163.

(4) Prof. Amiran Kurtkan, a.g.e., s. 67-68.

(5) Doç. Dr. Mahmut Âdem, Eğitim Planlaması, Ankara 1977, s. 33.

(6) Prof. Necdet Serin, a.g.e., s. 168.

(7) Doç. Dr. Mahmut Adem, a.g.e., s. 35.

(8) V. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Raporu, Bilim-Araştırma-Teknoloji D.P.T. Yayını; Ankara 1983, s. 134.

(9) Beşinci Beş Yıllık Planının eğitimle ilgili bölümünde yer alan “Genel ilkeler” in ekonomik hedefi dikkat çekicidir. 527, 528, 529, 530 ve 531 no’ lu paragraflar, ekonomik içerikli ilkelerdir. 530 no’ lu paragraf şöyledir: “Çeşitli alanlarda ekonominin gerektirdiği ara insan gücünün yetiştiril­mesi için teknisyen eğitimine uygun programların geliştirilmesi ve tek­nisyen eğitimine hızla başlanması sağlanacaktır.” (D.P.T. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ank. 1985, s. 140).

(10) Doç. Dr. Mahmut Adem, a.g,e., s. 34.

(11) J. W. Kendrick A.B.D. ekonomisinde 1889-1957 yılları arasındaki gelişme­leri incelemiş, yıllık ortalama ortak girdi indeksleri ile hâsıla indeksleri­ni karşılaştırmıştır. Ekonominin bilinen üretim etmenlerinde görülen ar­tış dışında hasılada yıllık ortalama yüzde 1.6’ lık bir fazlalık tespit etmiş ve bunu, insan gücünün yeteneklerinin, sağlık ve eğitim şartlarının iyi­leşmesine bağlamıştır.

(12) Prof. Necdet Serin, a.g.e., s. 160.