Makale

Vefatının Yıl Dönümü Nedeniyle Sahih-İ Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Mütercimi PROF. KÂMİL MİRAS (1874-1957)

Vefatının Yıl Dönümü Nedeniyle
Sahih-İ Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Mütercimi
PROF. KÂMİL MİRAS
(1874-1957)

Veli ERTAN

1912 yılında Akseki’nin Sadıklar köyünde doğmuştur. İlk ve orta tahsilini Antalya’da, yüksek tahsilini Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Pedagoji şubesinde yapmıştır. Ayrıca Bağdat Külliyetü’l Adap Vel’ulum’da Arap Dili ve Edebiyatı tahsil etmiştir.
Sivas Millî Eğitim Müdür Muavinliğinde ve öğretmen okulunda, Ankara İmam-Hatip Lisesi müdürlüğünde bulunmuştur.
1962 yılında Konya Yüksek İslâm Enstitüsü Müdür ve Arapça Öğretim Üyeliğine tayin edilmiştir.
1974 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü öğretim üyeliğinden emekli olmuştur.
Basılmış on beş kadar eseri vardır.

Prof. Kâmil Miras, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih-i dilimize çeviren, İslam-Türk Ansiklopedisinin takrir heyetinin başında bulunmuş, memleketimizin nadir yetiştirdiği son devir din âlimlerinden biridir. İlmi ile amil, faziletiyle kâmil bir zattır. Üslubundaki zarafet, sadelik onun ne kadar sanatkâr olduğuna bir delildir. İlmî ihtisas ve üstün bir ahlâka sahiptir. Vefakârdır, mütevazıdır, dostluğu derindir. Ahlâkî güzellikleri ve özellikleri şahsında toplamıştır. Fıkıh bilgisinde üstat, müstesna ve mümtaz bir şahsiyettir. Halkın muhabbetini kazanmış faziletli bir insandır.

1874 yılında Karahisar-ı Sâhip’te doğmuştur. Ahmed Efendi isminde bir zatın oğludur. Memleketinde Mirasoğulları namıyla tanınmıştır. İşte bu nedenle “Miras” soyadını almıştır.

İlk ve orta tahsilini Karahisar-ı Sâhip’te yaptıktan sonra İstanbul’a gelmiş ve bütün çalışmalarını Arabî ilimlere hasretmiştir. Fâtih Camii dersiamlarından ders vekili merhum Alasonyalı Hacı Ali Zeynel Abidin Efendi’den ulum-i âliye ve bununla ilgili dersleri okumuş ve icazet almıştır. Bundan sonra Darülfünun (üniversite) ulum-i âliye-i diniyye şubesine girmiş, üç sene tahsil görmüş ve pe-kiyi dereceyle mezun olmuştur.

1324 H./1908 M. yılında yapılan rüus imtihanını kazanmış ve bir yıl sonra 1325 H./1909 yılında Sultan Beyazıd Camii Şerifinde ders okutmaya başlamıştır.

İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra yapılan seçim neticesinde Karahisar Sâhip’ten çoğunluğun reyi ve tensibiyle Osmanlı Meclis-i Mebusanına mebus seçilmiş ve böylece yasama hayatına katılmıştır.

BULUNDUĞU MEMURİYETLER

Hayatı boyunca birçok memuriyetlerde bulunmuştur. İlk defa 30 Ağustos 1323 tarihinde Beyazıd Camii Şerifi dersiamlığıyla vazifeye başlamış ve sonra sıra ile:

18 Ekim 1326/1910’da Darülfünun Ulûm-i Şer’iyye şubesi Tarih-i Din-i İslam muallimliği,
11 Eylül 1328/1912’de Darülfünun Ulûm-i Şer’iyye Şubesi Tarih-ı Fıkıh muallimliği,
16 Ocak 1329/1913’de Darülfünun Ulûm-i Âliye İlm-i Ahlâk muallimliği,
16 Ekim 1330/1914 Darülfünun Lisan Ulûm-i Diniye muallimliği,
14 Şubat 1330/1914’de Bayazıd Camii Şerifi dersiâmlığı,
1 Ekim 1332/1916’da gene Bayazıd Camii dersiâmlığı,
1 Eylül 1333/1917’de Medrese-i Süleymaniye Tarih-i Fıkıh müderrisliği,
1 Mayıs 1335/1919 Bayazıd Camii Şerifi dersiâmlığı,
1 Mart 1336/1920’de Sahan Medresesi Mantık müderrisliği,
10 Aralık 1336/1920’de gene Sahan Medresesi Kelâm müderrisliği,
23 Kasım 1338/1922’de Medrese-i Süleymaniye Tabakat Kurrâ müfessirin vekâleti vazifelerinde bulunmuştur.

İşte böylece üstat Kâmil Miras, ikinci defa olarak 12 Ağustos 1339/1923 tarihine kadar Medresetü’l Mütehassisin ve Vâizîn rnedresesi gibi çeşitli irfan müesseselerinde yarım asra yakın bir zaman Din-i İslâm Tarihi, Tarih-i Fıkıh, İlm-i Ahlâk, Ulûm-i Diniyye, Tarih-i İlm-i Fıkıh, Tabakatu’l Kurra ve’l-Müfessirin, Ahlâk-ı Şeriyye, Usul-i Fıkıh gibi en yüksek dersleri tedris ve talim etmiş, bilhassa Medresetü’l Mütehassisinde takrir etmiş olduğu ve “Tarih-i İlm-i fıkıh dersleri” namı ile neşrettiği eser, dikkate şayan konuları ihtiva etmektedir. Her yaştaki Müslümanın okuması lâzımdır.

Bu eser, öncelikle ve özellikle fıkıh konusundan söz eder. Fukaha-i Tabiîn, Tedvin-i İlm-i Fıkıh, İslam’da Kaza, Fukaha-i Teba-i Tabiîn. Dört Mezhebin Doğuşu, Usûl-i Fıkhın tedvini vb. gibi ko-nulan içine almıştır. Uzun bir çalışmanın mahsulü olan bu eser, bu sahada eser yazacaklar için, bir kaynaktır. İşte bu sırada üstadın Türkiye Büyük Millet Meclisine aza olması bakımından teşeb-büse geçilmişti. Nitekim 12 Ağustos 1923 tarihinde Afyonkarahisar’dan mebus seçilmiş ve Büyük Millet Meclisi’nde yasama vazifesine başlamıştır. Hemen akabinde teşekkül eden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına girmişti. Fakat az bir zaman sonra İzmir Suikastı nedeniyle, bu fırkaya mensup olanlar istiklâl Mahkemesi’ne verilmişti. Bunlar arasında Hoca Kâmil Efendi de vardı. İstiklâl Mahkemesince yargılanan Hoca Kâmil Efendi isticvap sırasında suikast meselesinden haberi olup olmadığı suali karşısında, mukaddesatı namına yemin etmiş, bu meseleden haberdar olmadığını kesinlikle söylemiş ve beraatına kadar verilmiştir (1). 1 Haziran 1927 tarihinde devre sonunda mebusluktan ayrılmıştır. Bir müddet açıkta kalan üstat siyasi hayattan memnun olmamış, kendisine ilmî ve dinî sahalarda uğraşmayı uygun bulmuş ve 26 Haziran 1940 tarihinde âşıkı bulunduğu dinî bir müessese olan Diyanet işleri Reisliği Heyet-i Müşavere azalığına tayin edilmiştir. Bu vazifede üç sene çalıştıktan sonra 24 Nisan 1943 tarihinde emekli olmuştur.

Artık son günlerini dini yazı hayatına hasretmiş, bu meyanda dersiamlık vazifesini de ifa etmiştir.

Üstadın yaşı ilerlemiş ve gözlerine de katarakt gelmiş ve bu nedenle okuma ve yazmadan mahrum kalmıştı. Bu halde devam ederken bir gece kalkarak, Allah’a gözlerindeki perdenin bir günahından dolayı ise günahının affedilmesini, perdenin kaldırılmasını, eğer affı mümkün olmayan bir günahsa, gözündeki derdi bir başka azasına verilmesini dua ile istemiş, duası kabul olmuş ve gözleri açılmıştı. Ancak prostat denilen idrar zorluğuna tutulmuştu (2).

30 Nisan 1957 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş ve Kandilli Kabristanına defnedilmiştir.

Prof. Kâmil Miras’ ın vefatına, Hasan Basri Çantay Hoca şu mısralarıyla tarih düşürmüştür:

Bir muhaddis idi “Kâmil” gerçek,
Neşr feyz eyledi son ömrüne dek.
Şahid-i fazlıdır âsârı O’nun
Okuyor diz çökerek ins-ü melek.
Merci-î kül idi, âlim, âmil,
Hüsn-i ahlâkı da eşsiz örnek.
“Basriâ” vasfını ta’rif edemem
O’na tarih dedi “mağfurünleh”
1376 Hicrî

Merhum üstat hakkında, arkadaşlarımızdan Yusuf Ziya Kavakçı, hatıralarını şöyle nakleder:
“1955 yılı Eylül ayı içinde, Anadolu Hisarı’nda bir akrabamı ziyarete gittiğimizde, orada büyük bir âlimin mevcut olduğunu söylemişlerdi. Hasta imiş, evinden çıkamıyormuş, oradan ayrılıp gi-denlerden biri bir müddet sonra onun berber dükkânında tıraş olduğunu haber vermesi üzerine, hemen koştum. Hoca efendi, berberde sakal tıraşı oluyordu, ben orada oturdum. Merhum ciddi, vakarlı idi. Yavaş yavaş Hazreti Peygamberin soyundan söz ediyordu, merakla dinledim. Sonra konu ile ilgili bazı sualler sordum.

Birkaç sene sonra bir çarşamba günü mektepten eve gelince, İstanbul Hırka-i Şerif Camii eski baş müezzini Mahmud Özcanlı, Prof. Kâmil Miras’ın vefat ettiğini söyledi. “Cenazeye iştirak edersen iyi olur” dedi. Bunun üzerine Anadolu Hisarına koştum. Yeni Mahalle Camii’nde ikindi namazına yetiştim. Cenaze namazında bulundum. Belediye tarafından vazifelendirilmiş hafızlar da vardı. Merhumun bir oğlunun orada görevli olduğunu öğrendim. Cenazede Ömer Nasuhi Bilmen, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı vardı, Definden sonra Cemaleddin Servet, “Muhterem Huzzar...” diyerek güzel bir konuşma yaparak hasletlerinden bahsetti. İşte “bir âlimin ölümü, bir âlemin ölümüdür” sözü ne kadar yerinde söylenmiş bir sözdür.

HOCA KAMİL MİRAS’IN EN BÜYÜK HİZMETİ:

Prof. Kâmil Miras’ın son ve en faydalı hizmeti kuşkusuz Sahih-i Buhari’yi tercüme ve izah etmesidir.

Sahih-i Buhari, Ahmed Naim Bey tarafından birinci ve ikinci ciltleri tamamlanmış ve Diyanet işleri Reisliği tarafından bastırılmıştı. Yalnız Buhari’nin üçüncü cildi merhum Ahmed Naim Bey tarafından müsveddeler hazırlanmış olmasına rağmen tashihine zaman kalmadan vefat etmişti. İşte bunun üzerine üçüncü cildin tashihi Prof. Kâmil Miras tarafından yapılmış ve neşre hazırlanmıştır.

Bu hususta Kâmil Miras üçüncü cildin sonunda şöyle ifade eder:

“Muhterem mütercim Ahmed Naim merhumun “Zebidi” den tercüme ettiği bir kısmını vaktiyle iki cilt halinde basıldığı malumdur. Bundan başka merhumun tercüme edip de vefatı üzerine ba-sımı teehhür etmiş (geri kalmış) bulunan bir kısım müsveddelerin de tabına, tashihine Diyanet İşleri Âli Riyaseti tarafından âcizleri memur edilmiştir. Allah’ın inayetiyle şimdi bunun da bir cilt olarak tabı hitam bulmuştur. Eserin ilmî ve kutsi kıymeti ve ehemmiyeti ile mütenasip bir surette tabına, tashihine çalıştığıma kaniyim. Gene görülecek hataların tashihini muhterem okurlarımızdan rica ederim.

Mütercimin bir kısım izahları hakkında (K.M.) remzi ile not olarak bazı takdirlerini, tenkitlerim görülecektir. Bunlar ilim namına yapılmıştır. Merhum, Şafii idi. izahlarında tabiidir ki, mezheb-i Şafii usul ve nazariyatını fazla iltizam ediyordu. Tenkitlerim bunlardan bir kısmını Hanefî kavaidi ile muhtasaran tetkikinden ibarettir. Matbaa tashih beklerken bundan fazlası da yapılamazdı. Bunlardan merhumun mübarek ruhunun memnun olacağına eminim.”

Naim merhum, şarkı ve garbı, ilimleri ile de tanımıştı. Fakat ruhunda en çok ve en samimi yaşayan İslâmî ilimlerdir. Bu sebeple O, selef-i salihin siretinde yaşamış yüksek bir fazilet numunesi idi. Allah Teâlâ geniş rahmetine müstağrak buyursun.”

Muharrir-i âciz aynı zamanda “Zebidî”nin baki kısmını ki, eserin dörtte üçü nispetindedir. Tercümeye memur edildiğimden bu vazife-i asliyemi ifaya çalışacağım. Tevfik ise Cenab-ı Hak’tandır.”

Kâmil Miras ayrıca Nûh İbn-i Ebî Muyem hakkındaki bir yanlışın tashihini ikinci baskıda 496,497 ve 498 sahifalara basılmıştır.
Üstat Kâmil Miras, adı geçen eserin dördüncü ciltten on ikinci cilde kadarını, bizzat tercüme ve izahını yapmıştır. Böylece bu değerli eseri tamamlanmıştır.

Üstat, bu eserinde müstesna bir özellik göstererek, her bahsi ve her hadisi Türkçe açıklamasını yaparak, kendine has sade ve selis bir üslupla tahlilini ve teşriini yapmıştır. Tercüme ve Türkçe açıklamasını halkın anlayabileceği bir dil ile ifade etmiştir. On iki cilt olan Buharı tercüme ve şerhi, dinî ilimlere bir kaynak teşkil etmektedir.

Önemli hizmetlerinden biri de Büyük Millet Meclisine ikinci intihaplarında Kur’an-ı Kerîm’in dilimize çevrilmesi hususunda yapmış olduğu teklifinin kabul edilmesi olmuştur.

Merhum on ikinci cildin sonunda Buhari hakkında tesbih ve tahmid hadisi münasebetiyle ve sonuncu olmak hesabıyla şöyle demektedir:

Rivayet ilminin alemdârı olan büyük Türk âlimi Buhari, izah etmekte bulunduğumuz bu hadis-i şerifle sahihini bitirmiş bulunuyor. Niyyet hadisi ile başladığı bu ebedî kitabını tesbih ve tahmid hadisi ile bitirmesi ne güzel Fatiha, ne âlî hatimdir. Biz de Buhari’nin bir hidayet mealesi olan Sahih’inin ışığında müttekâ-yı iftiharımız olan şu âciz kaleme dayana dayana bu son durağa gelmiş bulunuyoruz. On senelik geceli gündüzlü devam eden mesai merhalelerinde asr-ı saadetin ibadet hayatını yaşadık, iman ve akidelerini vicdanımıza sindirdik. O mübarek devrin, medenî ve siyasî olaylarını gördük. Birçok kahramanlık menkıbeleriyle dolu gaza ve fütuhatını temaşa ettik. Bu umumi hayatın yanında daima gördüğümüz ve öğrendiğimiz şey insan haklarına hürmet ve adalet, hürriyet umdelerine riayettir.

İslam medeniyetinin bu mefahirini görmek, yaşamak hususunda bize İmam-ı Buhari rehberlik etti.

Bu cihetle büyük Türk imamını, rahmet ve hürmetle anarız. İzahlarında ashab ve tevabiini akvalinle eimme-i kiramın içtihatlarından istifade ettik. Bu suretle şu on senelik hayatın münhasıran sadr-ı İslâm uleması arasında derin bir huzur ve sükûn içinde geçti.

Hadis-i şeriflerin tercümelerinde asıllarına sadakat etmeye ve izahlarında hata etmemeye çalıştım. Fakat ben de bir insanım ve mastar-ı acz ve nisyanım.

Cenab-ı Hakk’ın affını ve Resul-i Ekrem’in şefaatini dilerim. Muvaffakiyetim ise, münhasıran Allah-u Teâlâ’nın tevfiki ve inayetinin eseridir.

Bu teslimiyetimi, Hayret merhumun şu rubaisiyle ifade ederim:

“Yarab kerem et, niam senindir.
Affeyle bu müttehem şenindir.
Kulun nesi var, elinde Allah.
Hatta şu yazan kalem senindir.”
(Rabbena lekelhamd evvelen ve ahirâ)
(10 Muharrem 1367/13 Kasım 1947) (3)

Merhumun tercüme ettiği Tecrid-i Sarih’ten başka diğer telif ve tercüme eserleri şunlardır:

1. Din-i İslam Tarihi’nin Emevi ve Abbasi devirlerine ait kısım,
2. Tarih i İlm-i Fıkıh,
3. Kur’an ve Tefsir Tarihi,
4. Ahlâk-ı Şer’iye,
5. Kur’an’ın cem’i
6. İlm-i Kelâm Tarihine Ait Tetkikler,
7. Ramazan Musahabeleri (Çeşitli mevzuları hâvi kıymetli bir eserdir.)

Belli başlı konuları arasında Ramazan hilali, Ramazan, Peygamberimizin Ramazan hayatından örnekler, Teravih namazı, Fecr-i Sâdık Fecr-i Kâzib, Oruç, Asr-ı Saadete ait oruç hatıraları, zekât, fakirlere ve hayır kurumlarına yardım, Ramazan ayının son on günü ve itikâf sünneti, Kadir Gecesi, Sadaka-i fıtr, Peygamberimizin bayram hayatından örnekler, Hicri tarih ve yılbaşı, Aşure günü ve oruç, Mevlid-i Nebevi menkıbesi ve ihtilafı, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicreti, Leyle-i Regaib, Peygamber Efendimizin İsra ve Miraç Mucizesi, Mübarek Berat gecesi, Kurban Bayramı ve bu bayramda ilgili ibadetlerimiz, Kurban vecibesi, zikre şayandır.

Bu eserden bir örnek olmak üzere, “Mübarek Berat Gecesi” başlıklı yazının bir kısmını aşağıya derç ediyoruz:

MÜBAREK BERAT GECESİ (4)

Berat Gecesi’nin (Kur’an-ı Mübin)’de mübarek vasıf ile anılması —Berat kelimesinin nereden geldiği— bu mübarek gündeki içtimai adetlerimiz Berat gecesi namazı isimli bir namaz mevcut değildir.

Berat Gecesi kameri aylardan Şaban ayının on beşinci gecesidir ve Kur’an-ı Kerîm’de “Mübarek Gece” diye tavsif olunmuştur.

Türkçemizde berat lafzı beraat kelimesinin ihtisar edilmiş bir şeklidir. Borçtan, isnat olunan bir cürümden, bir hastalıktan kurtulmak manalarında kullanılır.

Eski hukuk istilâhında beraat-i zimmet, cürümden beraat gibi tabirler, borçtan, cürüm ve cezadan kurtulmak manalarında kullanılmıştır. Bu itibarla Beraat gecesi, günahtan kurtuluş gecesi demek olur.

Berat, devlet tarafından vazife sahiplerine verilen ferman ve ödenilen vergi mukabilinde mükelleflere verilen makbuza da denilir. Bu cihetle Berat gecesi, günahlardan halâs ve kurtuluş menşuurunun yazıldığı ve müminlere verildiği gece demek olur.

İslâm âleminin bu geceyi derin bir saygı ve hususi bir ihtifal ile kutlamalarının sebebi budur. Bir hadis-i şerifte : “Cenab-ı Hak, Şaban’ın on beşinci gecesi bütün Müslümanların küçük günahlarını bağışlar, fakat sihirbazlık, zinâkârlık, sarhoşluk, anaya ve babaya hürmetsizlik gibi büyük günah işleyenleri affetmez” buyurmuştur. Bu cihetle bu geceye “Mağfiret gecesi” de denilmiştir.

Bir senenin böyle muayyen ve mübarek günlerinin ve gecelerinin kutlanmalarının sebebi ve hikmeti; müminlere zaman zaman kendilerini murakabe ve muhasebe fırsatını vermektir. İnsanlar maişet endişesiyle türlü türlü medeni meşguliyet kaydıyla Yaradan’ından yaradılış gayelerinden uzaklaşıyor. Hâlbuki insan, Kur’an-ı Kerîm’in haber verdiği veçhile, mühmel, başıboş yaratılmış bir mahlûk değildir. Rabbine, kendi nefsine, ailesine, mensup olduğu cemiyete ve millete karşı birtakım vazifelerle mükelleftir. Bu cihetle, Allah’a ibadet ve ubudiyet arz etmek cemiyetin fakirlerine ve herhangi bir suretle muavenete muhtaç ve düşkün sınıflarına yardım etmek, ölü-lerimizi rahmetle anarak, ruhlarını sevindirmek, dostlarımızla tebrikleşerek arada sevgi ve saygı hislerini sağlamak için bu mübarek geceler ve günler, teşri kılınmıştır ki her birisi, millî birliğimizi kuvvetlendiren en mühim âdetlerimizdir.

Bu mübarek gecelere mahsus ihtifallerimiz o günün ikindi namazından itibaren başlar. Câmilerde vaizler bu kutlu gecenin menkıbelerinden bahsederler, hafızlar Kur’an okurlar, hatim duaları yapılır, bu suretle gönüllerde dinî bir vecd ve istiğrak Cenab-ı Hakk’a doğru incizab ve iştiyak uyanır. Bu ilahi neşe, akşam vakti şuurlu her Müslüman ailesi içinde duyulur ve tekâmül eder. Akşam namazından sonra aile büyüklerinin elleri öpülmek, küçükleri el sıkmak suretiyle tebrik edilir. Akşam yemeğine de kandil simidiyle başlanır. Hepimizin bildiği bu ananeyi hikâye etmekten maksadımız, bize neşeli bir bayram havası yaşattığı için, unutulmasından korktuğumuz bu güzel âdetlerini tespit etmektir.

Vaktiyle Ahmet Rasim merhum, dini günlerimize ait makaleler yazardı ve gönüllerde mübarek günlerin hatıralarını canlandırırdı. Şimdi artık pek uğraşan kalmadı gibi…

Bunlar, mübarek gecelere ait ihtifallerimizin zahiri şeklidir. Yatsı namazından sonra bunun bir de hakiki şekli ve nefislerimizi murakabe safhası başlar. İki kandil arasında geçen zaman içinde Allah’ımıza, kendi nefsimize, ailemize, komşularımıza, milletimize ve memleketimize ne yararlıkta bulunduğumuzu düşünürüz. Bu vazifelerdeki kusurlarımızı hatırlayarak, tövbe ve istiğfar ederiz. İşlediğimiz hayırhahlığa devam etmeye ve ifa edemediğimiz vazifelerimizi telafiye azmederiz.

İşte mübarek gecelerimize ait dini ve içtimaî hayatımızın fezlekesi budur.

Bu eserlerinden başka Beyzâvi, Hâzin, Medarik, İbn-i Abbas gibi eserlerle meşgul olmuş, bunların tashihiyle uğraşmıştır. Bilhassa Ahkâmu’l Kur’an tesmiye ettiği eserini hazırlamış ve tab’ını yaptırmıştır.

Merhum Prof. Kâmil Miras, Arap Edebiyatı’nın inceliklerine vukufiyeti dolayısıyla en çetin hadiseleri bile kolay anlaşılabilecek bir tarzda dilimize çevirmeye muvaffak olmuştur. Bu meyanda tabiat şiiriyesi de vardı. Nitekim Bursa’da Yeşil Cami’nin içindeki şadırvan için:

Ey Müslüman, şu şadırvan, sanma sade bir çağlayan
Tanrımızın rahmeti bu, su değildir ondan coşan
Köşelerinden fışkıran, huzme bir nurdan direk
Gönülleri hoş etmede dökülürken süzülerek

Gene başka bir kıtası:

Eksik sıfatlardan âri Allah’ım.
Seni tesbih eder, överim daim
Senden başka Tanrı yoktur tapacak,
Ben sana ibadet ederim ancak.

Üstad Prof. Kâmil Miras, Türk-İslam Mecmuasında, İslâm tarihimizin muhteşem bir sahifesi ve İslam tarihinden heyecanlı sahifeleri sütunlarında çeşitli İslâmî konulu yazıları da çıkmıştır.

Prof. Kâmil Miras’ın eserlerinin her biri birer özellik ve birer güzellik ile bezenmiştir. Sade ve selis bir ifade ile yazılmıştır.

Üstat, Arapça ve Farsçayı zahmetsizce konuşur ve yazardı.

Allah ruhunu şad etsin, makamı Cennet olsun.

Me’haz:

1) Bab-ı Fetvâ- Sicil Müdüriyeti
2) Kendi eliyle yazdığı sicil vakası (Diyanet Arşivinde)
3) Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt ceridesi
4) İslam-Türk Ansiklopedisi Mecmuası
5) Sebilü’r Reşad Mecmuası sayı 244
6) Sahih-i Buhari, Prof. Kâmil Miras, yazan Veli Ertan
7) Diyanet İşleri Başkanlığından emekli Hasan Hüsnü Erdem’ den alınan notlar.


DİPNOTLAR

(1) Vakit Gazetesi, 9 Temmuz 1926 ve 3059 sayılı muhakeme cereyanı.
(2) Konya Yüksek İslam Enstitüsü Doktoru M. Hulusi Baybal’ın hususi notları.
(3) Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Cild 12, sayfa 466 Hatime.
(4) Ramazan Musahabeleri isimli eserden.