Makale

RAMAZAN ve ORUÇ

RAMAZAN ve ORUÇ

Lütfi DOĞAN
Diyanet İşleri Başkanlığı A.P.B. Baş Müşaviri

İslâm Dininde bütün hükümler, insanların salahı, dünya ve ahiret mut­lulukları için gelmiştir. Dînî hükümlerin hepsinde, insanlara salah verecek onları saadete götürecek pek çok hikmetler münderiçtir. Bu dini hükümle­rin gereği gibi öğrenilmesi ve icablarının yerine getirilmesi insanların selâ­mete ve kurtuluşa erişmelerinin teminatıdır.

Filhakika; Cenab-ı Hak, faili muhtardır. Dilediğini yapar, O’nun irade ettiği şeyin meydana gelmesine hiçbirşey engel olamaz. Böyle olmakla bera­ber, Cenab-ı Hak’kın dînî hükümleri meşru kılmasının ve bu hükümlerle mükellef tutmasının hikmeti, kullarına olan merhametinin sonsuzluğu ve ikramlarının büyük olmasındandır. Çünkü, dînî hükümlerde filha-1 insan­lar için büyük hayırlar, sonuç itibariyle de güzel mükâfat ve ebedî saadetler vardır.

İslâm dininin beş esasından biri olan oruç ibadeti de bu hikmetlere bina­en müminler üzerine farz kılınmıştır. Bu ibadetin farz olduğunu bildiren ayet-i celilelerde şöyle buyurulmuştur:

«Ey iman edenler; Sizden evvelkilere farz kılındığı gibi; size de sayılı günlerde oruç farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde (kötülüklerden, günah­lardan) çekinir müttakilerden olursunuz. (Bakara 183)

«Ramazan o aydır ki; insanlara doğru yolu gösterir, doğruyu yanlıştan ayıran hüccetler (belgeler) mecmuu olan Kur’ân bu ayda indirildi. İçiniz­den her kim Ramazan ayında hazır bulunursa; onu oruçla geçirsin. Kim has­talanır yahut yolcu olur da oruç tutamazsa tutamadığı günler sayısınca di­ğer günlerde oruç tutar. Allah sizin için kolaylık murat eder yoksa hakkı­nızda güçlük dilemez. » (Bakara 185)

Hadisi şerifte de:

Ey insanlar Rabbınıza ibadet ediniz, beş vakit namazınızı kılınız, bir ay orucunuzu tutunuz, Rabbınızın beytini ziyaret ediniz, gönüllerinizin hoşnutluğu ile mallarınızın zekâtını veriniz, Rabbınızın cennetine giriniz, buyurul- muştur.»

Oruç ibadeti Hz. Peygamberin Medine-i Münevvereye hicretlerinden sonra hicretin ikinci yılında ve Şaban ayının 10 ncu gecesinde farz kılınmıştır.

Oruç, mükellef olan insanın ibadet niyetiyle; tan yerinin ağarmasından (Akşam üzeri) güneşin batmasına kadar yemek, içmek ve orucu bozacak diğer şeylerden uzak kalmasıdır. Görüşünü ve tatbiki itibariyle insanlar için bir kısım güçlükler arzeden oruçta; insanı yükselten adeta melekleştiren çok büyük hikmetler vardır. İlâç yahut da gerekli bir ameliyatın geçici acı ve sıkıntısına katlanan kimsenin az bir müddet sonra sıhhatini gereği gibi kazanmış olması misali oruç tutan kimse de sabır ve sebatın sonucu maddi manevi büyük kazançlar sağlamış olur. Bunların hepsinin üstünde Rabbısının rızasını tahsil eder.

Kim Ramazan orucunu (Onun farz olduğunu ve faziletine) inanarak ve Allah rızasını gözeterek tutarsa geçmiş günahlar af olunur. (Elfethu’l — Kebir C.2, S. 203)

Hz. Peygamberin oruçla ilgili bir hadisini yukarıya dercettikten sonra orucun hikmetleri üzerinde biraz durulması yerinde olur. Çünkü zikredece­ğimiz Hadisi Şerifler bu ibadetteki hikmetleri daha kolay anlamamıza ışık tutmaktadır. Bu ibadetin sahibine, maddi manevi sıhhat kazandırdığı onu dünyada sapıklıktan, ahirette azaptan muhafaza ettiği; sadece Cenab-ı Hak’kın Rızası için eda edilen ve başkaca herhangi bir şey karışma ihtimali bu­lunmayan bir fariza olduğu ayrıca orucun insanı Cenab-ı Hakkın Rızasına diğer ibadetlerden daha çok vesile olduğunu bu hadisi şerifler bizlere öğret­mektedir. Nitekim Hz. Peygamber kendilerinden rivayet edilen hadiselerin­de meâlen şöyle buyurmuşlardır.

«Allah Tealâ buyurur ki; Adem oğlunun bütün amelleri kendisine aittir. Ama oruç müstesnadır. Çünkü oruç ancak benim içindir. Onun mükâfaatını da ancak ben veririm.» Resûl-ü Ekrem Efendimiz mübarek hadislerine devamla: «Oruç, oruçluyu masiyetlerden koruyan bir kalkandır. O halde oruçlu bulunan kimse cahilce konuşmasın, bağırıp çağırmasın. Bir kimse ona fena söyler yahud münazaa etmek isterse ben oruçluyum desin. Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; oruçlu insa­nın ağzında açlıktan hasıl olan rayiha Allah katında misk kokusundan daha sevimlidir. Oruçlu için kendisini mesrur eden iki büyük sevinç vardır; bun­lardan birincisi iftar ettiğinde iftarı ile sevinmesi ikincisi de Rabbının hu­zuruna vardığında orucunun mükâfaatını gördüğü zamandaki sevincidir.

Oruç İbadetinin Bazı Hikmetleri:

Hiç bir gücün insanlarda ve insanlar arasında meydana getiremiyeceği müsbet ve hayırlı işleri ibadetler kolaylıkla insanlara kazandırır. Bu itibarla oruç ibadetinin hikmetlerinden bir kısmına burada işaret edelim.

1 — Oruç pek büyük bir ibadettir. O, insanda melekî hasletleri kuv­vetlendirir, hayvani duyguları zaafa uğratır. İnsanın ruhunu her türlü bula­nıklıklardan arındırır. İnsandaki kötü temayülleri frenleyip bunları aklın hakimiyetine tabi kılar. Bu ibadet insanı meleklere benzetir, onun günahlar­dan korunmasına vesile olur. Oruç tutan milletler için şeytanlar zincirlenmiş, Cennet kapıları açılmış ve Cehennem kapıları kapanmış olur.

2 — İnsan dünya meşguliyetlerinin kendisini bir kısım manevî zararlara götürdüğünü görür. Bir çok ahvalde bunlardan uzak kalmak istemesine rağ­men buna imkân bulamadığını da hisseder. Oruç vesilesiyle de kendisine bir çok fırsatlar doğar ve bu fırsatları değerlendirir. Camilerde ibadet için vakit ayırır, böylece maddi manevi yorgunluklardan silkinir, dinçleşir, bü­tün davranışlarına daha güzel bir istikamet verme imkânını elde eder.

3 — İnsan iyi düşündüğü zaman şu gerçeği anlar ki; behimi (ve fizyo­lojik) arzulara uymak, onu felâkete götürür, kemale ermesine mani olur. Bu sebeple de bu hayvani duyguların sultasından kurtulmak ister. Bunun içinde belirli süre zarfında; yemeği, içmeği terketmenin lisana ve diğer aza­lara hakim olmanın dürüst ve akidlere vefalı bulunmanın gerekli olduğuna kanaat getirir. Böylece nefse ait hastalıkları tedavi etmek ister. İşte Din, Cenab-ı Hak’kın buyruğu olarak oruç sayesinde insanı, bu tabii arzuların aşırı sultasından korur, insanın nefse ait manevi hastalıklarını bertaraf eder.

4 — İnsan kendisindeki duyguların, aklı seliminin hükmüne uymasının kendisi için bir kemal olduğunu idrak eder. Lakin tabii meyiller çoğu za­man itaatsiz olduğundan onları her zaman müsbet yöne tevcih etmeğe muk­tedir olamaz. Bazen bu meyiller kendisini yanlış yollara itme istidadı gös­terebilirler. Oruç ise bu fena istekleri en güzel şekilde terbiye eder ve insanı kötülüklerden korumuş olur. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.) bir hadisi şe­riflerinde meal olarak; «Ey gençler topluluğu, içinizden evlenmeğe muktedir olanlar evlensin buna imkânı olmıyanlarınız ise oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için masiyetten koruyan bir teminattır.» buyurmuştur. (Huccetullahi-1 bâliğa cilt 1 sahife 155)

5 — Oruç iyilikleri bilmek, nimetlere şükretmek için en güzel vesileler­den biridir. Çünkü insan yeme, içme ve cinsî arzularını meşrû olarak tat­min etmeyi terkedince nimetlerin kadrini daha iyi takdir eder. İnsan ni­metler içinde olduğu zaman onları gereği gibi takdir edemediği her zaman görülebilen gerçeklerdendir. Bu kadar önemli olan nimetlerden günün mu­ayyen vakitlerinde uzak kalması kendisine çok şey öğretir, bu durum onu nimetlerin hakkını eda etmeğe, şükrünü yerine getirmeğe sevketmiş olur. Zaten nimetlere karşı şükretmek dinen ve aklen insan için vazifedir. İşte bunun içindir ki; Orucun farzolduğunu bildiren âyetlerin sonunda; «Umu­lur ki şükredersiniz» cümlesi bizlere bu gerçekleri hatırlatır.

6 — Oruç takva için en güzel vesilelerden biridir. Zira Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla helalinden kazandığı ve alın teri ile elde ettiği ni­metleri yemekten Cenab-ı Hakk’ın emrine uyarak sakınan kimse harama as­la tenezzül etmez. Başkalarına ait bir hakkı ne suretle olursa olsun etmez ve edemez. Helâlden sakınan bir insanın harama el sürmesi düşünülebilir mi? O halde oruç insanın haramlardan uzak kalmasına da sebep olur. Haramlardan sakınmanın farz olduğunu bilen ve böyle yapan kimse muttakilerden olur. Bu gibi insanlar cemiyete faydalı olmakta nizam ve huzurun mu­hafazasında toplumun gözbebeği haline gelirler.

7 — Oruç insanın sabırlı olmasını, iradesine ve duygularına hakimiye­tini öğretir. İnsan için bu durumların lüzumu ve onun olgunluğu için zaruri bulunduğu izahtan varestedir. Oruçlu kimse sadece kendi nefsine hakim ol­makla ve onu kötü meyillerini firenlemekle de kalmaz, açlık ve susuzluğun kendisine verdiği elemi hissedince günleri açlıkla geçen insanları zaruri ola­rak hatırlar. Onlara yardım elini süratle uzatır. İnsanlara olan merhameti kat kat artar. En katı yürekli insanlar bile oruç sayesinde çaresizlere karşı merhamet kanatlarını açmağa kendilerini mecbur hissederler. Bu ise top­lumda birlik, tesanüt ve yardımlaşmanın en iyi şekilde meydana gelip kuv­vet bulmasını sağlar. Böyle olunca orucun yalnız mükellef olan şahıs için değil bütün bir toplum için İlâhi bir rahmet olduğu ve Cenab-ı Hakkın kul­larına büyük bir ikramı bulunduğu çok açık olarak görülmüş olur. Zaten böyle olmasaydı Allah Tealâ bizleri bu ibadetle mükellef tutarmıydı? (Bedayiu’s-Sanayi Fî tertîbişşerâi’ cilt iki oruç bahsi)

Fakat oruç ibadeti yalnız Allah Tealâ emrettiği için onun emrini yerine getirmek maksadıyla tutulur. Faraza, hiç bir faydası olmasa bile mü’minler bu ibadeti yine taabbudî olarak yerine getirirler. Çünkü müslüman ol­mak demek; bilerek ve anlıyarak, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine tam teslimiyet göstermek demektir.

Bununla beraber, ibadetlerimizi hikmetlerine uygun olarak yerine ge­tirmemiz lâzımdır. Hikmetlerinden uzaklaşmamız, ibadetlerimizdeki yüksek manaları idrak etmekten aciz kalmamıza ve dolayısıyla onlardan beklenen sonuçları zayi etmemize sebep olur.

Oruçlu olan bir kimse her an ibadetle meşgul olduğunu bilmeli bütün azalarına oruç tutturmalı ki; onun güzel sonuçları her sahada varlığını gös­termiş olsun.

Meselâ oruçlu bulunan bir kimse gözünü haramdan sakındırdığı gibi kulağını da yalan ve lüzumsuz sözleri dinlemekten, haddini bilmiyenlerin dedikodularına muhatap olmaktan muhafaza etmeli, dilini yalandan ve lü­zumsuz konuşmalardan alıkoymalıdır. Keza kalbini ve dimağını bayağı me­yillerden ve fikirlerden temizlemeli, elini ayağını haramı tutmaktan ve haram kazanca gitmekten men etmelidir.

Hasılı insan, bütün azalarına oruç tutturmalı ve bütünüyle kendisi iyi işlerin anahtarı, kötü işlerin kilidi olmalıdır. (Kûtü’l-Kulûb fezailis-Savm bahsine bakılacağı) daha açık ifadesiyle oruç sayesinde insan yer yüzünde âdem suretinde bir melek haline gelmelidir; bu ise islâmiyeti en iyi şekilde öğrenip onun emir ve tavsiyelerine inkıyad etmekle mümkündür.