Makale

FERT VE TOPLUMUN GÜVEN VE HUZURU İÇİN

FERT VE TOPLUMUN
GÜVEN VE HUZURU İÇİN

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İnsanlar toplumda; eşleri, ana-babaları, çocukları, komşuları, akrabaları, hocaları, meslektaşları ve arkadaşları... ile daima sosyal ^ilişkiler içerisinde hayatlarını sürdürürler. Farklı karakter, duygu, düşünce ve mizaca sahip inanların, toplumda, üstlendikleri görevlerinin yanında uymaları gereken birtakım kurallar da vardır. Bu husus, ilkel veya medenî, fakir veya zengin, gelişmiş veya gelişmemiş bütün toplumlar için söz konusudur.
Varlıkları yaratan ve terbiye eden Allah (c.c.), insanların özel ve kamusal başka bir ifade ile aile ve toplum hayatlarında güven ve huzur içinde olmalarını istemektedir. Nitekim O, bu amacın gerçekleşmesi için insanlara emirler ve yasaklar bildirmiştir. Yüce Allah, Kur’an’da bu emir ve yasaklarından üçünü bir ayette birlikte zikretmektedir. Bu âyet, bütün İslam dünyasında Cuma hutbelerinin sonunda imam-hatiplerin okudukları; "Şüphesiz Allah, adâleti, ihsanı yararlı amelleri en güzel bir kilde yapmayı, akrabalara ardım etmeyi emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü yasaklıyor. (İşte böyle) öğüt alasınız diye Allah size va’zediyor" anlamındaki Nahl sûresinin 90. âyetidir. Yazımızda bu âyeti, dil ve anlam yönüyle tahlil etmeye çalışacağız.
ETİMOLOJİK TAHLİL
Ayette geçen "emir" kelimesi, Allah’ın kullarından bir şeyin yapılmasını kesin olarak istemesi, "nehiy" kelimesi ise bir şeyin yapılmasını kesin olarak yasaklaması anlamına gelmektedir.
Adi kelimesi sözlükte; söylem, eylem, davranış ve kararlarda âdil, ölçülü ve dengeli olmak, eşit davranmak, her şeyi yerli yerinde yapmak ve hakkaniyete uymak;"’ terim olarak; ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek; iman edip salih ameller işlemek, farz görevleri yerine getirmek; hak yol üzere dosdoğru olmak, haramlardan ve büyük günahlardan sakınmak, içi, dışı, özü, sözü, işi ve davranışı bir olmak, insan haklarına saygılı ve insaflı olmak, haklıya hakkını haksıza cezası vermek anlamlarına gelir.
İhsan kelimesi sözlükte; a) iyi, doğru, güzel ve yararlı iş yapmak1”
b) bir şeyi iyi ve güzel yapmak14’
c) "ilâ" ve "be" edatlarıyla kullanıldığında iyilik etmek, ikram ve in’amda bulunmak5 anlamlarına gelir. Kur’an’da aynı anlamda kullanılmıştır.
"Akrabalara yardım etmeyi" diye çevirdiğimiz "îtâi zî’l-kur-bâ"; kan ve evlilik bağıyla oluşan yakınlara ekonomik yardımda bulunmak,16’ iyilik yapmak, iyi davranmak 7 ve onlarla ilişkileri kesmemek (sıla-i rahim)’8’ anlamındadır.
"Her türlü edepsizlik ve çirkinliği" diye çevirdiğimiz "fâhışe" kelimesi; sözlükte; çok çirkin olan söz ve eylem, aşın kötülük ve kötü davranış demektir.’9’ Bu kelime dînî literatürde; dünya ve âhirette ceza öngörülen İslam’ın ve akl-ı selimin çirkin gördüğü evlilik dışı cinsel ilişki, homoseksüellik, iftira, Allah’a ortak koşma, inkâr etme, iki yüzlülük/münafıklık, itaatsizlik, zulüm, kötü ahlak, edepsizlik ve hayasızlık gibi haram, günah ve isyan olan her türlü söz, eylem ve davranışlara denir."
Bilmemek ve tanımamak anlamındaki "n-k-r" kökünden türeyen "münker" kelimesi salim aklın ve dinin çirkin gördüğü her türlü kötü ve yasak olan şey anlamındadır."11 Bu kelime; şirk, küfür, yalan, iftira ve cana kıyma gibi öfke ve cahillikten doğan ve İslam’ın yasak kıldığı her türlü âdi, düşük, rezil ve çirkin olan şeyi ifade eder."2’
Sınırı aşmak anlamındaki "b-ğ- y" kökünden türeyen "bağy" kelimesi ise sözlükte; ileri gitmek, azmak, zulmetmek, şımarmak, isyan etmek ve büyüklenmek demektir."5’
"Size va’z ediyor" cümlesinde geçen "va kavramı, kalbini yumuşatmak için birine hayrı ve iyiliği öğütlemek, korkutarak şer ve kötülüklerden menetmek*141 anlamındadır. "Tezekkür" öğüt almak, "le’alle” ise genelde "için" anlamında sebep bildiren edatlardandır.
ÂYETİN ANLAM VE
YORUMU
Yüce Allah’ın (c.c.), yarattığı varlıklar içinde en çok değer verdiği insanın, dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmasını istemektedir. Bu amaçla onlara akıl, irade, sağduyu, okuma, yazma ve anlama gibi diğer yaratıklarda bulunmayan birtakım yetenekler vermiş, bununla yetinmemiş ilk insandan itibaren peygamber ve kitaplar göndererek onlara yol göstermiştir. En son Hz. Muhammed (a.s.) vasıtasıyla gönderdiği kutsal kitabı Kur’an da bütün insanlar için rehberdir, kılavuzdur.’151 Kur’an’ın amacı insanları en iyi, en güzel ve en doğruya iletmek,1161 onların güven ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaktır. Tahlil etmeye çalıştığımız âyette bütün insanlara üç emir ve üç yasak bildirilmektedir ki bunlar, her fert ve toplum için hayâtı önemi haiz evrensel ilke ve değerler olarak nitelendirilebilir.
Emirler; her türlü söz, eylem ve kararlarda âdil olmak, yararlı işleri en iyi ve en kaliteli bir şekilde yapmak, insanlara iyi davranmak ve yakınları görüp gözetmek;
Yasaklar; her türlü çirkin söz ve eylemler, haram ve günah fiiller, Allah, Peygamber ve akl-ı selim sahibi insanların hoş görmediği zararlı, kötü ve çirkin işleri işlemek, insanlara haksızlık etmek, aşırılık ve taşkınlık yapmak, mal, can, namus ve mesken güvenliğine, çalışma, seyahat, eğitim, inanç ve ibadet özgürlüğüne engel olma ve benzeri davranışlardır.
Yüce Allah, bu talimatlarıyla insanlara öğüt verdiğini bildirmekte ve bu öğütlere uyulmasını istemektedir. Aklını kullanan ve toplumsal gerçekleri bilen ve gören insanlar, Allah’ın bu öğütlerine uyarlar, böylece hem O’nun rızasını kazanmış hem de huzur ve güvene ermiş olurlar. Toplumda huzur ve güvenin sağlanması bu ilkelerin sözde kalmayıp, hayata geçirilmesi ile mümkün olabilir.
Abdullah ibn Mes’ûd, "Bu âyet, Kur’ân’da hayır ve şerri bir arada zikreden en kapsamlı âyettir","7’ Haşan Basri, "adalet ve ihsan kelimeleri Allah’a itaat olan bütün görevleri, fahşâ, münker ve bağy kelimeleri ise Allah’a isyan olarak nitelendirilebilecek her şeyi içermektedir""8’ demiştir.
ÂYETİN İÇERDİĞİ
HÜKÜMLER
Âyet, yedi hüküm içermektedir.
1. Adil olmak
"Allah, adâleti emreder" cümlesi, "âdil olun" anlamındadır. "Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun, adalet takvaya daha yakındır", “...Söylediğiniz zaman akrabanız da olsa âdil olun / doğruyu söyleyin’"20’, "Adil olun, şüphesiz Allah, âdil olanları sever",1211 "Adaleti yerine getirme konusunda nefsinize uymayın. .." âyetleriyle yüce Allah, insanların âdil olmalarını istemektedir.
Peygamberimiz (a.s.); "Kıyamet gününde insanların Allah ’a en sevimli ve meclis bakımından en yakın olanları adil yöneticilerdir", "Allah, öpmeye varıncaya kadar çocuklar arasında (her konuda) adaletli davranmanızı sever" sözleriyle her alanda âdil olmayı teşvik etmiştir.
Adalet genel olarak iki kısma ayrılır:
a) Mutlak adalet. Bu adalet, akla dayanır ve devamlıdır, her zaman güzel ve iyidir. İyiliğe iyilikle karşılık vermek gibi. Bu tür adalet, hiçbir zaman zulümle nitelenmez, zaman ve toplumlara göre de değişmez. İnsanın insaflı olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde doğru olması, her şeyi yerli yerinde yapması, dengeli davranması, iman edip salih ameller işlemesi, haram ve günahlardan sakınması bu tür bir adalettir.
b) Kurallara dayalı adalet. Kötülerin cezalandırılması, kötülüğe misli ile mukabele edilmesi,’25’ haklıya hakkını, haksıza ceza verilmesi bu tür adalettir.
İnsan, Yaratan’ıma, kendisine ve diğer insanlara karşı âdil olmalıdır.
a) İnsanın Allah’a karşı âdaleti; Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaması, ibadet ve itaat edip O’nun rızasını her şeyin üstünde tutmasıdır.
b) İnsanın kendisine karşı adaleti; insanın kendisini dünya ve âhirette İlâhî cezaya maruz bırakacak her türlü inanç, söz, eylem ve davranışlardan uzak tutmasıdır.
c) İnsanın diğer insanlara karşı adaleti; insanların haklarına saygı göstermesi, onlara zulmetmemesi, insaflı olması, iyilik edi kötülük etmemesidir.
İhtilafları ve nizalan çöz de,126’ savaşan tarafları’27’ ve geçim-5 sizliğe düşen eşleri’28’ barıştırmada, çalışanların ücretlerini ödemede, sınavlarda, işçi ve memur altınlarında hakkaniyete uymak; dosdoğ ru konuşmak129’ doğru şahitlik yapmak,(30) tarafsız davranmak, hak edene hakkını, suç işleyene cezasını ayırım yapmadan eşit bir şekilde vermek adalettir.
Tahlil etmeye çalıştığımız âyette geçen "adi" kavramına; mü- fessirler; lâ ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur) demek,<3I) farz görevleri ifa etmek,(32) insaflı olmak,<33) içi ve dışı bir olmak,13’" hak ile hükmetmek,’35’ iyilik ve hayır sahiplerini ödüllendirmek, kötülük ve şer sahiplerini cezalandırmak suretiyle insanlara eşit davranmak’36’ şeklinde farklı anlamlar vermişler ise de âyette adâlet kavramı mutlak olarak zikredilmiştir; bu itibarla ayetteki adalet kavramı her çeşit adaleti ifade eder.
2. Muhsin olmak
Kur’an’da beş yerde "Allah’ın muhsinleri sevdiği" bildirilmiş- tir.‘37 Kur’an’a göre bir insanın muhsin olabilmesi için; mü’min,38’ muttakî,39’ salih,’40’ müstakîm,41sabırlı42’ ve ihlaslı" olması gerekir.
Ihsan Kur’an’da daha çok yararlı amelleri en güzel biçimde yapmak anlamında kullanılmıştır. Maalesef Kur’an meallerinde âyetlerde geçen ihsan kelimeleri genellikle iyilik yapmak şeklinde tercüme edilmektedir. Halbuki Arapça dil kurallarına göre bu kelime ancak (ilâ) ve (be) edatları ile kullanıldığı zaman iyilik yapmak anlamına gelmektedir.
Tahlil etmeye çalıştığımız ayette geçen "ihsan” kelimesine müfessirler; "farz görevleri yapmak. samimi ve dürüst olmak, Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek, ^Kendisi için istediğini başkaları için de istemek, iyilik ve hayra daha fazlasıyla karşılık vermek, kötülük ve şerri affetmek, kötülük yapana iyilik yapmak, sıkıntılı ve rahat, sevinçli ve kederli her hal ve şartta Allah’a itaat etmek,44’ içi dışından daha temiz olmak,’451 yapılması sevap olan fiilleri yapmak’46’ gibi farklı anlamlar vermişler ise de âyetteki ihsan kavramı, hür türlü yararlı işleri en iyi ve en kaliteli bir şekilde yapmak anlamındadır. Nitekim Cebrail’in "ihsan nedir?" sorusuna verdiği cevapta Peygamberimiz (s.a.s.) ihsan kavramını şöyle tanımlamıştır: "... İhsan, Allah’ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir; her ne kadar sen O’nu göremezsen de O seni görmektedir. 47’ Allah’ı görüyormuş gibi Httet etmek; küçük-büyük, az- iyi olan her türlü söz, iş, görev ve davranışı en güzel bir şekilde önemseyerek ve layık-ı vechiyle yapmak demektir.’481 Peygamberimiz (s.a.s.), "Yüce Allah, her şeye karşı ihsanı yazmış/farz kılmıştır bir canlıyı öldürdüğünüz zaman öldürme işini en iyi bir şekilde (ihsan) yapın. Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini en iyi bir şekilde yapın (ihsan). Sizden biriniz hayvan keseceği zaman bıçağını iyi bilesin, keskinleştirsin ve kurbanını rahatlatsın"149’ hadisi de bu gerçeği beyan etmektedir.
İnsan; Allah’a, kendisine, insanlara ve yaptığı işlere karşı ihsan sahibi olur:
a) İnsanın Allah’a karşı ihsanı; şartlarına uygun iman etmesi, Allah’ın emir ve yasaklarına uyması, nimetlerine şükretmesi, salih ameller işlemesi ve haramlardan kaçınmasıdır..
b) İnsanın kendisine karşı İhsam; iman edip salih ameller işleyerek, çalışıp çabalayarak Allah’ın dünya ve âhiretteki nimetlerinden yararlanmasıdır.
c) İnsanın insanlara karşı ihsanı; onlara iyilik yapması, iyi davranması, kötülük ve zulüm yapmamasıdır.
d) İnsanın söz ve eylemlerinde ihsanı; söylediği her sözü düzgün, anlaşılır ve doğru söylemesi, yaptığı her işi iyi, sağlam, kaliteli, estetik, kullanışlı ve yararlı yapmasıdır.
3. Yakınları görüp gözetmek.
Ayette "zî’l-kurbâ" diye ifade edilen yakınlar/akrabalardan maksat; kişinin nesep ve evlilik sebebiyle oluşan akrabalardır. "Allah, akrabalara yardım etmeyi emrediyor" cümlesiyle yüce Rabbimiz müminlerin "bencil" olmamalarını, akrabalarını görüp gözetmelerini istemektedir. Peygamberimizin (s.a.s.), "Amellerin Allah’a en sevimli olanı; iman etmek, sonra akrabaları ziyaret etmek, onlara yardım etmek, hal ve hatırlarını sormak, (sıla-ı rahim), sonra iyiliği emretmek ve kötülükten men etmektir. ” "Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi (hayırlı şeyleri) mü ’min kardeşi için de sevip arzu etmedikçe (kâmil anlamda) imnan etmiş olamaz’" sözleri müminlerin bencil olamayacağını ifade etmektedir.
"Akrabalara yardım etmek"; onlara maddî yardımda bulunmak, ihtiyaçlarını karşılamak, iyilik etmek, ziyaret etmek, onlarla ilişkiyi kesmemektir.
"Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma".’"Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın rızasını kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte bu kimseler, kurtuluşa erenlerdir",15” "Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara güzel söz söyleyin’ âyetleri de akrabalara maddi yardımda bulunulmasını öngörmektedir. Akrabalara iyilik edilmesini isteyen’ yüce Allah muttakî ve sadık insanların nitelikleri arasında akrabaya yardım etmeyi de saymaktadır.’ Peygamberimiz (s.a.s.) de "Akrabalar arasında ilişkileri devam ettirmek (sıla-i rahim) ailede sevgi doğurur,> "Rızkının çok olmasını... seven kimse akrabalarıyla ilişkisini devam ettirsin"’™’. Akrabalık bağlarını koparan kimse (cezasını çekmeden) cennete giremez"’59’ sözleriyle akrabalara yadımı ve onlarla iyi ilişkileri sürdürmeyi teşvik etmektedir.
Akrabalarla ilişkiyi kesmek, onların sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmamak, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmamak, onları yalnız bırakmak, maddi ve manevi sıkıntılarına yardımcı olmamak Müslümanın imanı ve ahlakı ile bağdaşmadığı gibi günaha girmesine, güven ve huzurun yok olmasına da sebep olur. "Allah yakınlara vermeyi emreder" ifadesi bu görevin zorunlu olduğunun beyanıdır.
Akrabalarla ilişkiyi devam ettirmek, onların iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmak, onlara maddi ve manevi yardımda bulunmak (sıla-i rahim), müminlere Allah ve Peygamberin kesin emridir. Kur’an’da; lanet ve gazaba uğrayanların davranışlarından biri olarak sıla-i rahmi terk etmek zikredilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) "Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden) cennete giremez’ buyurmuştur.
Bu görevin hakkıyla yerine getirildiği aile ve toplumlarda ekonomik sıkıntılar, ahlâkî çöküntüler ve sosyal çalkantılar olmaz; aksine güven, huzur, saygı ve sevgi olur.
4. Her türlü edepsizlik ve çirkinlikleri terk etmek.
Yüce Allah, her türlü edepsizlik ve çirkinliği yasak ettiğini bildirmektedir. Bu yasak, "fahşâ" olarak nitelenen söz, eylem ve davranışların haram ve günah olduğunu ifade eder. "Fahşâ" olarak nitelenen söz eylem ve davranışlar haram olduğu’621 gibi bunları teşvik etmek, toplumda fuhşun işlenmesini ve yayılmasını istemek de haramdır.16’” Tahlil etmeye çalıştığımız âyetin dışında Kur’ân’da "fahşâ". "fâhişe" ve çoğulu olan "fevâhış" kelimesi 23 âyette geçmekte ve Allah’ın haram kılmasına’641 karşılık fuhşu insanlara şeytanların emrettiği.’65’ fuhşun açığına da gizlisine de yaklaşılmaması gerektiği,166’ Allah’ın mükâfatına nail olan iyi insanların fâhişe olarak nitelenen söz ve eylemlerden kaçındıkları;167’ namazın müminleri bu davranışlardan alıkoyduğu (An- kebût, 45) bildirilmektedir.
Kur’ân’da "fâhişe" kelimesi; evlilik dışı cinsel ilişki, eşcinsellik, eşlerin birbirlerine kötü davranmaları ve eziyet etmeleri,’ kişinin evlenme yasağı olan kadınlarla evlenmesi," çirkin söz, eylem ve davranışlar,’ cimrilik,’ büyük günahları işlemek,’ iman ve ibadetlerde Allah’a ortak koşmak, putlara tapmak ve çıplaklık,’ haranı’ ve günah’ anlamlarında kullanılmıştır.
Peygamberimiz (s.a.s.), "Fuhuştan sakının",’78 "Çünkü Allah, fuhşu (her türlü çirkin söz, fiil ve davranışları ve fuhuş sahiplerini) ve tefahhuşu (bir şeyi kötülemeyi ve çirkin görmeyi) sevmez",79 "Mümin; insanları söz ve davranışlarıyla kırıcı, yaralayıcı, lanet edici, fâhış (kaba ve çirkin davranışlı) ve ağzı bozuk olamaz",80 "Allah kaba davranışlı ve ağzı bozuk insanlara buğz eder",81 "fuhş ve tefahlıuş İslâmî bir davranış değildir’82 buyurmuştur.
5. Haram ve kötülükleri terk etmek.
"Allah, haram ve kötülükleri yasak eder" cümlesi, "münker" olarak nitelenen her türlü söylem ve eylemin günah olduğunun ve bundan uzak durulması gerektiğinin beyanıdır. Ma’ruf un zıddı olan münker, Allah, Peygamber ve akl-ı selîmin kötü, çirkin ve zararlı gördüğü her türlü söylem, eylem ve davranışlardır. Kur’an’da ma’ruf’un yapılması ve toplumda yaygınlaştırılması emredilirken münker’in işlenmemesi ve yasaklanması istenmektedir: "Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiliği emreder haram ve kötülükleri men ederler...";83 ayetleri ile Peygamberimizin (s.a.s.) "Sizden her kim bir müııkeri görürse onu eliyle değiştirsin, eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle nefret etsin. Bu ise îmânın en zayıf derecesidir’hadisi bu gerçeğin ifadesidir.
Kur’an’da; iyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek müminlerin, aksi davranış münafıkların özelliği (Tevbe, 68) olarak zikredilmektedir.
Yalan, iftira, dedikodu, gibi söylenmesi haram olan ve içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, cana kıymak, zulmetmek gibi yapılması dînen haram olan bütün söz, fiil ve davranışlar münker kavramına dahil olduğu gibi âyet ve hadislerde geçmese bile gerçekleri gören ve bilen akıllı bir insanın kötü ve çirkin dediği her şey de münker kavramına dahil edilebilir.
6. Azgınlık ve zulmü terk etmek. "Allah, azgınlık ve zulmü yasaklar” cümlesi, azgınlık ve zulmün haram ve günah olduğunun ifade eder.
"Azgınlık ve zulüm" diye Türkçe’ye çevirdiğimiz "bağy" kavramı, tahlil ettiğimiz âyette azgınlık, kibir, zulüm, haddi aşına’” ve insan haklarını tecavüz etme anlamındadır..
"Azgınlık ve zulüm"; insanın kendisine, insanlara ve diğer canlılara karşı olur. İnsanın kendisine zulmü; inkâr ederek veya dînî görevlerini terk ederek dünya ve âhirette kendisini ilâhî cezaya maruz bırakacak davranışlarda bulunmasıdır. İnsanlara zulmü ise; can, ırz. namus ve benzeri ma1 ve manevî haklarını ihlal etmek suretiyle insanlara eziyet etmesidir. Diğer canlılara zulmü ise; hayvanlara kötü davranmak, işkence etmek, suları, ormanları, par’ bahçe, cadde, sokak, çevre ve o tak kullanılan alanları kirletme! suretiyle ekolojik dengeyi bozmak ve benzeri davranışlardır.
Yüce Allah, her türlü zulmü, azgınlığı, insan haklarının ihlal edilmesini yasaklamış ve haram kılmıştır.’ Bu yasağın/haramın ihlal edilmesi, toplumu fesada götürür, fitne ve kargaşanın çıkmasına. toplumun güven ve huzurunun bozulmasına sebep olur. İnsanların azgınlık, taşkınlık ve zulmü kendi aleyhlerinedir.
Hem toplumu yönetenlerin hem de fertlerin zulme, azgınlık ve taşkınlığa karşı çıkmaları, bu konuda aralarında yardımlaşmaları gerekir (Şûra, 39). Toplumu yöneten otoriteyi temsil eden insanların bu tür kötülüklerin işlenmesine engel olmalı, ısrar edenleri cezalan- dırmalı ki toplum fesada uğramasın, güven ve huzur bozulmasın.
7. Kur’an’daki emir ve yasaklar birer öğüttür.
"Öğüt alasınız diye Allah size va’z ediyor" cümlesinin, üç emir ve üç yasağın peşinden zikredilmesi, Allah’ın emir ve yasaklarının birer va’z / öğüt / nasihat olduğunu ifade etmektedir, insanlar arasında kullanılan va’z, öğüt ve nasihat kavramları, iyilik ve güzelliğe, doğruluk, hayır ve faydalı şeylere yönlendirmeyi ifade eder. Bu kavramlar; zihinlerde kötü, şer ve zarar çağrıştırmaz. "Allah, size va’zediyor" cümlesi de böyledir. Bu. cümle, Allah’ın emir ve yasaklarının insanların hayrına ve iyili- «e yönelik olduğunun göstergedir. Bunun bir şartı vardır o da öğüdüi / nasihati kabullenmektir, (öğüt alasınız" cümlesi bu gerçeği ifade etmektedir.
Öğüt vermede bir serbestlik söz konusudur. İnsan birine öğüt verdiği zaman, muhatap olan kimse öğüt verenin öğüdünü tutup tutmamakta serbesttir. Dolayısıyla öğütte zorlama olmaz. Din özgürlüğü açısından bakıldığında "Allah’ın öğüt vermesi"nde bu anlamın olduğu görülür. İnsanlar isterlerse Allah’ın öğüdünü kabul edip tutarlar; iman edip salih ameller işlerler veya inkâr edip isyan ederler. Allah, öğüdünün kabulü için insanları zorlamaz. Şu kadar var ki kendi iradesiyle müslüman olan bir kimse için "Allah’ın öğüdü", insanların öğüdü gibi değildir, 1 bağlayıcıdır. Kur’an, bütünüyle bir öğüttür. Madem Kur’an bir “öğüttür bu öğüdü tutsak da olur tutmasak da olur diyemeyiz. Allahın öğüdü, her müslümanı bağlayıcıdır. Allah’ın öğüdünü kabul etmeyen kâfir, kabul ettiği halde uygulamayan fasık / âsi / günahkâr olur. Allah’ın öğüdünün bağlayıcı olduğunun açık delili tahlil ettiğimiz âyetteki, "Öğüt alasınız diye Allah size va’zediyor" cümlesinin "Allah emrediyor" ve "Allah yasaklıyor" cümlelerinden sonra gelmiş olmasıdır. "Öğüt almanız için" cümlesi, Allah’ın niçin va’zettiğinin gerekçesini bildirmektedir.
SONUÇ VE
DEĞERLENDİRME
Yüce Allah, insanların fert, aile ve toplum hayatlarında güven ve huzur içinde olmalarını istemektedir. Bu amaçla ilk insandan itibaren peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Son İlâhi kitabı Kur’ân’da insanlara birtakım emir ve yasaklar bildirmiştir. Bu emir ve yasaklardan üçü Nahl Suresinin 90. âyetinde birlikte zikredilmektedir. Emirler; her türlü söylem ve eylemlerde âdil olmak, ihsanı yani yararlı amelleri en güzel biçimde yapmak ve akrabalara yardım etmektir. Yasaklar ise; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü terk etmektir.
Ayet; fert, aile ve toplum hayatının güven ve huzuru için çok önemli ilkeler içermekte; aile ve toplum hayatında yapılması gereken görevlerin, kaçınılması zorunlu olan yasakların bulunduğu gerçeğini, insanların başı boş ve sorumsuz olmadığını, emir ve yasakları uygulayacak kurum ve otoritenin bulunması gerektiğini bildirmektedir.
Ayetin söz diziminde âhenk, simetri, denge ve güzellik göze çarpmaktadır. İnanç, söz, eylem, karar ve davranışlarda insaflı, doğru ve dengeli olmayı ifade eden "adalet" kavramına mukabil, her türlü söylem, eylem ve davranışlarda kötülüğü, çirkinliği, yanlışlığı ve ölçüsüzlüğü ifade eden "fah- şâ" kavranır, söz, iş. eylem ve kararlarda en iyi olmayı, kaliteyi, iyi ve güzel davranışı, hoş görü ve affediciliği ifade eden "ihsan" kavramına mukabil Allah, Peygamberi ve akl-ı selim’in çirkin ve kötü görüp yadırgadığı eylem ve söylemleri ifade eden "münker" kavramı; yakınları görüp gözetmeyi, iyi ve kötü günlerinde onları yalnız bırakmamayı, onlara sevgi, şefkat ve merhamet göstermeyi ifade eden "akrabaya verme" kavramına mukabil her türlü zulmü, taşkınlık , aşırılık ve büyüklenmeyi ifade eden "bağy" kavramı zikredilmiştir. Demek ki sosyal ve toplumsal ilişkilerde daima iki yöne dikkat emek; adaletli, iyiliksever, affedici, maddi ve manevi destek verici olmak; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü terk etmek gerekmektedir.
İslam, fert ve toplumun güven ve huzuru için bu emir ve yasakların hayata geçirilmesini istemektedir. Günde beş vakit kıldığımız namazın amaçlarından biri de bizi fahşâ ve münker’den uzaklaştır- masıdır.1901
Hz. Ali (r.a.) bu âyeti sorması üzerine sahabeden Osman b. Maz’ûn’a, "Ayette geçen emir ve yasaklara uy, felaha erersin’"9" demiştir.
Ayette geçen emirlere uymak farz, terki haram olduğu gibi yasakları işlemek haram, terk etmek de farzdır. Şurası unutulmamalı ki bu emir ve yasakların bireysel veya kurumsal olarak terki veya ihlali, toplumda güven ve huzursuzluğa, fitne ve fesada, kaos ve kargaşaya neden olur. Fertlerin mutluluğu toplumun mutluluğu ile doğru orantılıdır. İçinde yaşadığı toplum huzursuz ise fertler de doğal olarak huzursuz olurlar.
Ayette geçen adalet, ihsan ve fahşâ kavramları Türkçe’de kullanıldığı şekliyle dar anlamda değildir. Özellikle tahlil ettiğimiz âyetteki "ihsan" kelimesi, Kur’an meallerinde "iyilik etmek" şeklinde tercüme edilmektedir. Bu tercüme ihsan kavramının anlamını yansıtmadığından yetersiz kalmaktadır. Buradaki ihsan, bir görevi, bir işi en iyi bir şekilde yapmaktır. Sözgelimi bir bina yapacak kimse binayı sağlam, estetik ve kullanışlı bir şekilde yapması; işçi, âmir, memur, usta, öğretmen, mimar, mühendis, çiftçi ... kim ne iş yapıyorsa yaptığı her işi en iyi, en güzel ve en kaliteli bir şekilde yapması ihsandır.
Ayette, üç emir ve üç yasak bildirildikten sonra "Öğüt almanız için Allah size vazediyor" denilmesi, din özgürlüğünü ifade ettiği gibi kendi iradesiyle müslüman olan kimsenin Allah’ın emir ve yasaklarına uymasının zorunluluğunu, Allah’ın tavsiyesinin / öğüdünün bağlayıcılığını da ifade eder.


1- Ibn Fâris Ahmed, Mu’cenıü Mekâyî- si’l-Lüga, IV. 246. Ibn Manzûr, Lisanü’l- Arab, XI, 430; Cevheri, İsmail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcü’l-Lüga ve Sıhâhu’l-Arabiyye, V, 1760; Fîrûzâbâdî, Muhammed b. Ya’kûb, el-Kâmûsû’l-Muhît ve’l-Kâbûsu’l-Vasît fî’l- Lüga, IV, 13.
2- Rağıb el-tsfehânî, el-Müfredât fi Garibi’ l-Kur’ân, s, 325. Şearif Cürcâni, Ta’rî- fât, s. 147. Taberî, Abdullah b. Cerîr, Câ- mi’u’l-Beyâıı An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, VIII, 14/162. Beyrut, 1988. Zamahşeri, Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf, II, 447. Kahire, 1946. Beydâvî, Abdullah b. Ömer, Envâru ’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vîl, II, 541; III, 634.
3- Ahsene ey etâ bi’l-fi’li’l-hasen.
4- Ahsene ’1-fı 7e ey etkanehû ve ecâdehû
5- Ahsene ilâ ey en ’ame ’ale n-nâs.
6- Taberî, VIII, 14/162.
7- Mustafa el-Merâğî, Tefsiru ’l-Merâğî, V, 129. Mısır, 1946.
8- İbnü’l-Cevzî, Abdurrahman Zâdii’l- Mesîrfi İlmi’t-Tefsir. IV, 484. Beyrut,
9- Rağıb s. 373-374. Cevheri III, 1014. Ibn Fâris, IV, 478. Ibn Manzûr, VI, 325. Asım Efendi, Kâmûs Tercümesi, III, 1109.
10- Şerif Cürcâni, s. 64. Taberî, III, 4/95; Zamahşeri, 1, 213.
11- Rağıb, s. 505.
12- Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el- Câmi1 Li Ahkâmi’l-Kur’âh, X, 167. Kahire, 1935 ; Merâğî, V, 132.
13- Ibn Fâris, I, 271-272. Ibn Manzur, XIV, 78-79. Cevheri, VI, 2281.
14- Rağıb, s. 427.
15- Bakara, 185.
16- Isra, 9.
17- İbnU’l-Cevzî, IV, 484.
18- Merâğî, V, 130; İbnü ’l-Cevzî, IV,
484.
19- Maide, 8.
20- En ’am, 152.
21-Hucurat, 9.
22- Nisa, 135.
23- Tirmizî, Ahkâm, 4, III, 617.
24- Mtinâvî, II, 297. No: 1896.
25- Nahl, 126, Şura, 40.
26- Nisa, 58.
27- Hucûrat, 9.
28- Nisa, 35.
29-En’am, 152.
30- Maide, 8.
31-Ibn Abbas bu görüştedir. IpnU’l- Cevzî, IV, 484.
32- Kurtubî, X, 165-166. 16/90 ayetinin tefsiri.
33- Kurtubî, X, 165.
34- Süfyan b. Uyeyne bu görüştedir bk İbnü’l-Cevzî, IV, 484.
35- İbnü ’1-Cevzî, IV, 484.
36- Merâğî, V, 129. et-Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî Tefsiri’I- Kur’ân, XII, 330 vd. 16/90. ayetin tefsiri. Beyrut, 1991.
37- Bakara, 195; Al-i İmran, 134, 148; Mâide, 13, 93.
38- Sâffat, 104-11.
39-Zâriyat, 15-16.
40- Ankebût, 9, 9/120.
41- Zuhruf, 12-14.
42-Hûd, 115.
43- Hac, 37.
44- Ibn Abbas bu görüştedir. Taberî, VIII, 14/162. Hazin, Ali b. Muhammed, Lübâ- bü’t-Te’vîl fi Meânî’t-Tenzil, III, 634. İbnü’l-Cevzî, IV, 484.
45- Süfyan b. Uyeyne bu görüşledir. İbnü ’l-Cevzî, TV, 484. Merâğî, V, 129. Tabata- bâî, XII, 330
46- Kurtubî, X, 166.
47- Buhâri, îman, 37.1, 18.
48- Hamdi, Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili,
V, 318-319. Eser Kitabevi. 1st. 1971.
49-Müslim, Kitâbü’s-Sayd ve’z-Zebâih, 57. II, 1548.
50- Münzirî, Abdü ’lazîm b. Abdü ’l-kavî, et-Terğîb ve’t-Terhîb. III, 336. Beyrut, 1968.
51- Buharî, iman, 7. 1, 9; Tirmizî, Kıyâ- me, 22.
52- Isra, 26.
53- Rum, 38.
54- Nisa, 8.
55- Bakara, 83.
56- Bakara, 177.
’il
57- Tirmizî, Birr, 49. IV, 351.
58- Buhâri, Edeb, 12. VII, 72; Müslim, Birr, 20.
59- Müslim, Birr, 19.
60- Muhammed, 27-28.
61- Müslim, Birr, 19. Ill, 1981.
62-En’âm, 151.
63- Tevbe, 67.
64- A ’raf 33.
65- Bakara, 169, 268; Nûr, 21.
66- En ’âm, 151.
67- Şûrâ, 37; Necm, 53/32.
68- Nisa, 15, 25 bk. Beydâvî, II, 32, 54; Yusuf, 24 bk. Beydâvî, III, 397; lsrâ, 17/32 ; Talak, 65/1 bk. Nesefi, Ebu’l Medâriku’l- Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, VI, 286.
69- A ’râf, 80; Nemi, 54; Ankebût, 228.bk. Fîrûzâbâdî, II, 591.
70-Nisa, 19 bk. Hâzin, II, 38.; Ahzâb, 30. Aynı durum erkek için de söz konusudur.
71- Nisa, 22 bk. Hâzin, II, 41.
72- Bakara, 169; Nûr, 21; Şûra, 37; Necm, 32 bk. Beydâvî, I, 240. II, 540; Hâzin,
VI, 111,414.
73- Bakara, 268 bk. Beydâvî, I, 423.
74- Âl-i Imrân, 135; En’âm, 6/151; A ’râf, 28-29, 33; Nûr, 21 bk. Nesefi, I, 589590; Beydâvî, II, 507; Hâzin, I, 239; II, 540;
75- /I ’râf, 28-29 bk. Hâzin, II, 540.
76- En ’âm, 151 bk. Hâzin, II, 507.
77- Nahl, 90 bk. Nesefi, II, 634.
78- Ahmed, 11. 159
79- Ahmed, II, 191, 202. Ebu Davud, Li bas, 28. IV, 350. Müslim, Selam, 11. İL
80- Tirmizî. Birr, 48. IV, 350.
405.
81- Tirmizî, Birr, 62. IV, 362.
82- Ahmed, V, 89.
83- Tevbe, 71.
84- Müslim, imân, 20
85-Taberî, VIII, 14/66. Kurtubî. .X 1678.
86- Merâğî, V, 132..
87-A’raf, 33.
88- Yunus, 23.
89- Tekvir, 27.
90- Ankebût, 45.
91- Kurtubî, X, 165.