Makale

ATATÜRK’ÜN BALIKESİR HUTBESİ

ATATÜRK’ÜN
BALIKESİR HUTBESİ

7 Şubat 1923 Çarşamba Balıkesir’de Zağnos Paşa Camii Hutbesi ve Halkla Konuşması:

Gazi Paşa Hazretleri bugün öğle namazını büyük bir cemaatle Zağnos Paşa Camiinde kılmışlardır. Namazda şehitlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunan Mevlitten sonra Paşa Hazretleri minbere çıkarak şu hutbeyi okumuşlardır:
"Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın güvencesi, sevgisi ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Allah tarafından insanlara gerçeği bildirmeye görevli elçi olmuştur. Hayatı düzenleyen temel kurallar hepinizce bilinmektedir ki, yüce Kuran’da yazılı bulunmaktadır. insanlara duygu güzelliği ve bolluğu veren dinimiz son dindir. Mükemmel ve kusursuz dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymasa idi, bununla diğer İlâhi doğa kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü varlığın bütün kanunlarını yapan Yüce Allah’tır.
Arkadaşlar, Peygamber çalışmalarında iki göreve ve iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Peygamberin kutsal yolunu izleyerek bu dakikada milletimize, milletimizin bu gününe ve geleceğine ilişkin hususları görüşmek amacıyla bu kutsal yerde, Allah’ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna kavuşturan Balıkesir’in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu nedenle büyük bir sevaba erişeceğimi ümid ediyorum.
Efendiler, Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp, kalmak için yapılmamıştır. Camiler, Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve ibadetle birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek yani görüşüp, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her şahsın zihnen, başlı başına faaliyette bulunması zorunludur. îşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü ortaya koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Milli emeller, milli irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin toplanmasından elde edilen sonuçlardan ibarettir. Bu nedenle benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim."
Paşa Hazretleri daha sonra minberden aşağı inmişler ve çeşitli şahıslar tarafından yirmiden fazla sorulan soruları dinledikten sonra cevaplarını vermişlerdir. Hutbeler hakkındaki ilk suale cevap olarak demişlerdir ki; "Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin tarzı, milletimizin duygulan, düşünceleri, dili ve ihtiyaçlarıyla uygun görülmemektedir.
Efendiler, hutbe demek halka hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin anlamı budur. Hutbe dendiği zaman bundan birtakım kavram ve anlamlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zamanında, hutbeyi kendisi
okurdu. Gerek efendimiz ve gerek ilk dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız, görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askerî, idari, malî, siyasî ve toplumsal konularıdır. İslâm Ümmeti çoğalıp, Islâm ülkeleri toprakları genişlemeye başlayınca. Yüce Peygamberin ve dört halifenin hutbeyi her yerde doğrudan kendilerinin bildirmelerine imkan kalmayınca söylemek istedikleri şeyleri duyurmalarına birtakım şahısları görevlendirmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük yöneticiler idi. Onlar, camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve irşat için ne söylemek gerekiyorsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart gerekiyordu. O da milletin başı olan şahsın halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkı beyni çalışır halde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri kabul etmeyerek şunun ve bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak, millete ait olan işleri, milletten gizlediler. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir dilde olması ve onların da bugünkü beklentiler ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, halife ve padişah adına taşıyanların, yönetimi altında bulunanlara söz hakkı ve hareket serbestisi vermemeleri halkı arkalarından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç, halkın aydınlatılması ve irşadıdır, başka bir şey değildir, yüz, ikiyüz, hatta bin yıl öncesi hutbeleri okumak, insanları bilgisizlik ve dalgınlık içinde bırakmak demektir. Hatiplerin herhalde halkın kullandığı dil ile görüşmesi zorunludur.
Geçen yıl Millet Meclisi’nde söylediğim bir nutukta, demiştim ki; (minberler halkın beyinleri, vicdanları için bir ilim, bir nur kaynağı olmuştur.)
Böyle olabilmesi için minberlerden yansıyacak sözlerin bilinmesi ve anlaşılması ve gerçek ilim ve fenne uygun olması gereklidir. Saygıdeğer konuşmacıların siyasi, sosyal ve medeni gelişmeleri her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış bilgiler verilmiş olur. Bu nedenle hutbeler Türkçe ve zamanın gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır."

* Balıkesir Valiliği’nin yayınladığı Atatürk’ün Balıkesir Hutbesi adlı kitapçıktan alınmıştır.