Makale

BEKTAŞİ ŞAİRLERİMİZDEN AŞIK SABRİ BABA

BEKTAŞİ ŞAİRLERİMİZDEN AŞIK SABRİ BABA

Dr. Mehmet SARI

Klasik edebiyatımız ile halk edebiyatımız ^arasında eskiden beri var olan bir yakınlık, mahallileşme cereyanının tesiriyle daha da kuvvetlenmiş ve böylece âşık edebiyatımız, yüksek sınıf arasında da mühim bir yer tutmaya başlamıştır. Daha ziyade tekkelerde yetişen halk şâirleri, medrese ilmine yabancı kalmayıp konuya yumuşak yaklaşmışlar ve böylece aruzla da şiirler meydan getirmişlerdir. Bu yaklaşım divân şâirleri ve halk şâirleri için karşılıklı olmuştur. 17. yüzyıldan beri kendisini hissettiren bu gelişme, 19. yüzyılda kuvvetlenmiştir (1).
İstanbul başta olmak üzere büyük kültür merkezlerinde bilhassa tekkelerin himayesinde yetişen âşıklardan başka, Anadolu’nun her köşesinde yetişmiş ve şöhretleri yetiştikleri bu çevrelerde kalmış âşıklarımızın sayısı da oldukça fazladır. Çankırılı Aşık Sabri (2) Baba işte bunlardan birisi olup Akkız, San Baba, Hacı Murâd-ı Veli (3) gibi Çankırı’da yetişen ululardandır.
Çankırı’da üç hacet tepesi vardır. Bunlardan birisi, bugün Astsubay Hazırlama Okulunun bulunduğu, Çankırı’ yı Ankara’ya bağlayan şehirlerarası yolun kenarındaki tepedir. Aşık Sabri Baba işte bu tepedeki kabrinde medfundur. Arapça asıllı olan "hacet" kelimesi, "ihtiyaç, lüzum; Tanrı dan veya kutsal sayılan kişiden beklenen dilek" (4) mânâlarına gelir. "Hacet kapısı" ve "hacet penceresi" gibi halk arasında oldukça yaygın olan "hacet tepesi", üzerinde yapılan duanın kabul olunacağına inanılan tepe (5) demektir. Anadolu’nun hemen hemen her köşesinde bulunan "hacet tepesi", üzerinde halkın dua ettiği, dilekte bulunduğu ve bu dileklerin gerçekleşeceğine kalben inandığı yerlerdir.
Aşık Sabri Baba’nın hayatıyla ilgili, kaynaklarda fazla bir malumat yoktur. Sabri Baba, Çankırıda dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi belli değildir (6). Onun hayatını, halk arasında yaygınlaşmış bulunan rivayetlerden öğrenebiliyoruz. Bu rivayetlerin bazıları şunlardır:
Sabri Baba, yağmurların durduğu, derelerin kuruduğu ve bu yüzden değirmenlerin çalışmadığı Ağustos ayında birgün eşeğine buğday çuvallarını yükleyerek, Yanlar Köyü değirmenine un öğütmeye gider. Sabri Baba, değirmende bulunan köylüleri, "Hayrola âşık, biz, içmeye su bulamazken sen, deneni almış un öğütmeye gelmişsin" diye espirili sözleriyle karşılaşır. Bunun üzerine Sabri Baba, değirmenciye dönerek "Allah’ın işine kimin aklı erer oğul. Ben şimdi size saz çalar türkü söylerim ve Allah’a yalvarırım. Bakarsınız dualarım kabul olur; yağmur yağar, sel gelir, ben de değirmeninizde unumu öğütür giderim." diye cevap verir ve çalar söyler. Bir müddet sonra dediği gibi Hakk tecelli eder. Yağmur yağar, sel gelir ve değirmen taşı döner. Aşık Sabri Baba da ununu öğüterek Çankırı’ya döner (7).
Diğer bir rivayet de şöyledir: Sabri Baba’nın yaşadığı dönemde Çankırı’da yâren usulü, çok itinalı bir düzen içerisinde yapılmakta imiş. Böyle yâren meclislerinin birinde Aşık Sabri Baba sazı ile çalıp söylerken, yâren meclisinde bulunanlardan birisi Sabri Babayı oradan kovar. Buna çok üzülen Sabri Baba, terk-i diyar eder. Aradan on beş yıl geçtikten sonra Çankırı’ya döner ve bugün kabrinin bulunduğu Hacet tepesinde Çankırı’yı seyre dalar. O esnada orada koyunlannı otlatan tıfıl bir çoban görür ve yanına çağırarak kaç yaşında olduğunu sorar. Çoban da, onun kim olduğunu bilmediği için "Valla derviş baba, anamın-babamın dediğine göre Aşık Sabri’nin Çankırı’dan kovulduğu sene dünyaya gelmişim" diye cevap verir. Bu söz üzerine çok duygulanan Sabri Baba, "Aşık Sabri benim oğul. Beni, öldüğüm yere gömsünler." der ve oracıkta ruhunu Hakka teslim eder (8).
Sabri Baba ile ilgili üçüncü rivayet de Erzurumlu Emrah’ın (Öl. H. 1217/M.1854) Çankırı’ya gelişi üzerinedir. Çankırı’ya gelen Emrah’ın sazının ve sesinin şöhreti derhal çevreye yayılır. Şehrin güneyinde Murat Molla tarlalarında bostancılık yapan, münzevi bir hayat süren Sabri Babanın da, Emrah’ın gelişinden haberi olur. Onunla görüşmek istediğini, öteden beri kendini himaye eden Zahmî (Öl. H. 1281/M.1864) ye açar. Zahmî (9), Sabri Babanın bu arzusunu Emrah’a ileterek, alçak gönüllülük edilip de ziyaretine gidilirse bu ihtiyar şâirin memnun olacağını söyler. Emrah, Zahmînin ricası üzerine Sabri Babanın arzusunu yerine getirmek için yanına gideceği sırada bazı kimseler, "Sabri dedikleri ayyaş, kızılbaş, imansız bir heriftir. Sizin gibi büyük bir âşığın onun ayağına gitmesi bu koca bektâşinin azametini artırır, sizi de küçük düşürür" derler. Bunun üzerine Emrah, orada bulunanlardan gördüğü hürmetin azalacağından korktuğu için Sabri Babanın yanına gitmekten vazgeçer. Bunu duyan Sabri Baba:
"Her ne ki ararsan gönülde mevcut
Gel tavaf eyle sen, beyt-i Hudâyı
Anda hâsıl olsa gerektir maksût
Sıdk ile ettinse tahsil rızayı"
dörtlüğüyle başlayan nefesi yazıp Emrah’a gönderir. Emrah, daha sonraları Çankırı’ya gelişlerinden birinde Sabri Babayı görmek isterse de, koca aşık vefat etiği için muvaffak olamaz. Kendisine gönderilen şiirin son dörtlüğünde, Sabri Baha’nın söylediğinin tecelli ettiğini anlayan Emrah, çok müteessir olur (10). İlk iki rivayeti bize nakleden Şâir Mehmet Ali BULUT, Çankırı’ya gelen Erzurumlu Emrah’ın, kendisinden daha üstün vasıflar gördüğü Aşık Sabri Babanın elini öptüğünü de söylemektedir.
Pek çok şehir gezip dolaşan Emrah (H. 1253/M.1837) de Kastamonu’ya gelmiş, bir rivayete göre de burada evlenip yerleşmiştir (11). Çankın’nın önceleri Kastamonu’ya bağlı olduğunu da dikkate alırsak, Emrah’ın, Şeyh Şaban-ı Velî (Öl. H. 1082/M.1671) (12) hakkındaki medhiye-si, Kastamonu’ya gelerek orada evlenip oturması, Kastamonu şâirlerinden Feride Hanım (Öl.H. 1321/M.1903) (13) ile olan müşâareleri (14) onun Sabri Babayla görüşse de görüşmese de Çankın’ya geldiğini göstermektedir.
Aşık Sabri Baba geçimini çiftçilikle sağlarmış. Daha önce de söylediğimiz gibi şehrin güneyinde Murat molla tarlalarında bostancılık yaparmış (15). Saz çalıp türkü söylediğini naklettiğimiz rivayetlerden anladığımız Sabri Baba, "Bektaşiliğe intisap etmiş, Kalecikli Aşık Mir’atî (16) ile beraber •nasıp’ almıştır" (17). Halit BAYRI da "On dokuzuncu yüzyılda yetişen saz şâirlerinden birçoğu gibi Aşık Sabri de Bek t a sidir" (18) derken, S.Nüzhet ERGUN, Sabri Babaya yer vermemiştir. (19)
Ahmet Talat’ın da belirttiği gibi bir saz şâiri olan Aşık Sabri Babanın "Mürettep divanının kimde olduğu malum değildir. Mecmualar-daki üç beş parça şiir de onun kudret-i şâiranesini az göstermeye kifayet edebilir. Bilhassa koşmalarında muvaffak olan Sabri’nin lisanı oldukça pürüzsüz, temizdir. Hele bazı şiirlerinde ihtiyar ettiği üslup... (lisanda Türkçülük) gayretiyle çalışanları memnuniyete sevkedecek derecede sâde ve selistir ve Usan itibariyle temiz bir Türkçe-dir." (20). Gerek bu yönü gerekse heceyi iyi bir ahenkle kullanması Sabri Babayı on dokuzuncu yüzyılın kudretli halk şâirlerinden birisi olarak değerlendirmelere sebep olmuştur (21). Şiirlerinde görülmektedir ki, Sabri Baba, kendisinden önce yaşamış olan Yunus Emre gibi Aşık edebiyatının, Fuzulî, gibi Divân edebiyatının usta şâirlerinin tesirindedir.
Doğum tarihi şimdilik tam olarak bilinmeyen Çankınlı Aşık Sabri Babanın vefat tarihi kaynaklarda ortak olarak H. 1267-1268/ M.1850-1851 gösterilir. (22). Erzurumlu Emrah da aynı tarihi verir:
"Ey gelen bu âşık-ı dil-dâde kabristanına
Oku bir kaç fatiha, bahşet zatın canına." (23)
Çankırı’nın bir Hacet tepesinde, halkın ziyaret ve dilek yeriyken, bugün Astsubay Hazırlama Okulu içerisinde kaldığı için ziyaret edilemeyen Aşık Sabri Babanın mezarından hareketle kaleme aldığımız bu yazımızı, şâirin şiirlerinden misaller verip (24) ruhuna fatiha göndererek bitirelim.

DİVAN
Ey gönül âşık isen ol yâri sen sende ara
Ahdine sâdık isen dildârı sen sende ara
Müşkülün bir mürşide sor, zene şüphen kalmasın
Kalb-çeşmini oyar, esrân sen sende ara
Heft-tamu, heşt-cennet, cümle eşya sendedir
Bir nazar ki cümleye, her van sen sende ara
Çâr-anâsır içre gelmezden ezel bia nû idi
Zât-ı zâtinden senin envan sen sende ara
Arif isen bakma gayri nesneye sen SABRİYA
Kasrı dil tahtında bul hünkân sen sende ara

NEFES
Ey hallâk-ı âlem, ey kân-ı Kerem
Senden bu derdime derman isterim
Onulmaz yâremde sen eyle merhem
Ne Eflâtun, ne de Lokman isterim
Derdini çekmekte, ben derd-i mendim
Hasretinle helak eyledim kendim
Pâdişâhlar pâdişâhı, efendim
Bâb-t lutfa geldim ihsan isterim
Define-i âşkın divânesiyim
Ayılmam meyinin mestânesiyim
Cemâlin şem’inin pervânesiyim
Ne cennet, ne huri, gümân isterim
SABRİ bunca yıldır çeker ya sabır
Bu harap cismini sen eyle mamur
Afveyle cürmümü, bendedir kusur
Katreyim âlemde umman isterim

Kaynaklar:
1-Bkz. Türk Saz şairleri, Ord.Prof.Dr. Fuad Köprülü, Ank., 1964, s. 525-530.
2- Sabri adlı halk şâirlerimizden birisi de Merzifonlu Şâir Eyüp Sabri’dir. H.1259/M.1843’te Merzifon’da dünyaya gelen Eyüp Sabri’nin ataları ulemadan olup, babası Hacı Hafız Efendi ’dir. Ziya Paşa ile yakın dostluğu bulunan şâirin divanı vardır. H.1283/M.1866 yılında 24 yaşındayken ebedî göç etmiştir. (Bkz, Halk Bilgisi Haberleri, Yıl: 6, Nisan 1937, Sayı: 66, s. 138; Sayı: 70, s. 201).
3- Eldivan-Seydi Köyünde medfun bulunan Hacı Murâd-ı Velî, (H.511/M.1117-H.604/ Af.1207) için bkz. Çankırı Karatekin Uluları, Tayip BAŞER, Ankara, 1967; Çankırılı BirAlperen: Hacı Murâd-ı Velî, Dr. Mustafa TATÇI, Yâren Meclisi, Yıl: 1, Sayı: 1, Ocak 1993, s. 32.
4- Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ferit DEVELLIOĞLU. Ankara, 1970; Türkçe Sözlük, Ìstanbul, 1992.
5- Türkçe-Sözlük.
6- Çankırı Karatekin Uluları, s. 46; Halk Şiiri, 19. Yüzyıl, Halit BAYRI, Ankara, 1956, s. 12.
7- Bu rivayeti Mehmet Ali BULUT anlatmıştır. Ayrıca bkz. Çankırı Karatekin Uluları, s.47. i 8-Bkz. dipnot (12).
9- Zahmî, Çankırı ’da doğmuş halk şâirlerinden birisi olup, hece ve aruzda şiirler yazmıştır (bkz. Türk Edip ve Şâirleri, Murat URAZ, İstanbul, 1940, C.4, s. 79).
10- Bkz. Çankırı Şâirleri, s. 238.
11- Bkz, Türk Saz şâirleri, s. 710; Erzurumlu Emrah-Hayatı ve Şiirleri-Eflâtun Cem GÜNEY-Çetin Eflâtun GÜNEY, İstanbul, 1975, s. 15.
12- Şeyh Şa’ban-ı Velî için bkz. Halvetîlik’in Şa’bâniyye Kolu Şeyh Şa’bân-ı Velî ve Külliyesi, Doç.Dr. Abdulkerim ABDULKADÎROĞLU, Kastamonu, Şeyh Şa’ban-ı Velî Derneği, Yay. 3, Ank, 1991.
13- Raşit Mehmet Efendi’nin kızı Feride Hanım, Kastamonu’da doğmuş, küçük yaşlarında Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş, Arapça ve Farsça’yı öğrenmiş bir şâirdir (bkz, Türk Edip ve Şâirleri, C.l, s. 102).
14- Çankırı Şâirleri, s. 282.
15- Çankırı Karatekin Uluları, s.46’da aynı bilgi yazılıdır.
16- Ondokuzuncu yüzyıl Bektaşî şâirlerinden olan Mir’ati Kalecik’te dünyaya gelmiş, tahsil görmüş ve Bektaşî dervişlerinden Türabı Ali’den nasıp almış bir şâirdir (bkz. Türk Edip ve Şâirleri, C.2, s. 114; Bektaşî Şâirleri, Sadettin Nüzhet, tst. 1930, s. 264).
17- Çankırı Şâirleri, s. 284. 18-Halk Şiiri, s. 12.
19- Türk Saz Şâirleri, s. 710; Erzurumlu Emrah, s. 15.
20- Çankırı Şâirleri, s. 284.
21- Türk Edip ve Şâirleri, C.3, s. 56.
22- Çankırı Şâirleri, s. 281; Ç.K.Uluları, s.46; Halk Şiiri, s. 12.
23- Bu mısradaki tarih H.1267’dir (bkz. Çankırı Şâirleri, s. 281).
24- Bu şiirler Çankırı Şâirleri adlı eserde Sabri Baha’nın anlatıldığı 281 ile 296. sahifeler arasından alınmış ve gerekli düzeltmeler yapılarak verilmiştir.
***