Makale

MİLLİ KURTULUŞA AÇILAN KAPI Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı

MİLLİ KURTULUŞA AÇILAN KAPI
Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı

Gaffar TETİK
Sorumlu Yazı İsleri Müdürü

Geçmiş, geleceğin aynasıdır. Geçmişinin aynasına iyi bakamayanlar, geleceğinin aynasında da kendilerini iyi göremezler.
Şanlı Türk Tarihi’nin Mayıs ayı aynasına baktığımızda, iki şanlı olay akseder yüzümüze. Birincisi, 29 Mayıs 1453 tarihinde, o günün en güçlü devleti olan Constantinople (Kostantiniyye)’nin Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilip İstanbul adıyla Türk yurdu haline getirilmesi; İkincisi de, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkışıdır.
İstanbul’un fethinde, "Kostaniyye birgün elbette fetholunacaktır. Onu fethedecek komutan ne mutlu komutan, on un askerleri ne mutlu askerlerdir" Peygamber müjdesi vardır.
Şair-i Nâlân’ın, "Dörtyüz arslandan bu vatan kaldı bize yadigâr” dizesinde çok güzel ifade ettiği gibi, dörtyüz yiğitle Söğüt’te filizlenen OsmanlI Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin, "İstanbul’u al, gülzar eyle millete" vasiyeti vardır. "Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni" diyen 23 yaşındaki Padişah Fatih Sultan Mehmed’in azmi, iradesi vardır. "Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan. Kur’an’da zafer vaad ediyor Hazreti Yezdan" imanı, inancı vardır. O imanla, o iradeyle, o azimle yine Şair-i Nâlân’ın dediği gibi, "Birgün gemiler dağlara tırmandı denizden" ve tam 53 gün gibi bir kuşatma sonunda, Ulubatlı Haşan adlı bir yiğidin, vücudunun her tarafını delik-deşik eden oklara aldırmadan Türk Bayrağı’nı burçlara dikip, sonra da şehadet şerbetini içmesiyle sona erdi.
19 Mayıs 1919 tarihi ise, hani İstiklâl Marşı Şairimiz Mehmed Akif Ersoy’un:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" mısralarıyla kudsiyyetini ifade ettiği mübarek vatan topraklarımızı Yunan’ı, İngiliz’i, Fransız’ı, Anzak’ı tarafından işgal edişleri üzerine Atatürk tarafından "Ku- vay-ı Milliye" ruhunun Samsun’da mayalandırıldığı bir gündür. Samsun’da mayalanan bu iman, bu irade, bu cesaret ruhu tutmuş, sonrasında Anadolu’nun her karış toprağından bir volkan gibi fışkırarak işgalci düşmanların bey inlerinde patlamıştır.
Büyük davalar, büyük insanların ellerinde hayat bulur, şekillenir, gelişir ve gürleşir. Samsun’da büyük önder Atatürk’ün ellerinde şekillenen bu büyük dava, düşmanlan vatan topraklarından söküp atmıştır.
Bu davanın temelinde Kur’an vardır. İstanbul’un fethiyle Peygamber müjdesine mazhar olmuş Türk Milleti’nin iman dolu göğsü vardır. Yine Mehmed Akif Ersoy’un,
"Âmin desin hep birden yiğitler,
Allâhu ekber gökten şehitler" dediği gibi yerden yiğitlerin, gökten şehitlerin duaları ve âminleri vardır. Bu büyük davaya baş koymuş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün muazzam vatan, millet ve bayrak sevgisi ve en önemlisi, Alllah katına şehit olarak gitme imanı ve inana vardır. Bunu , 1922 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Başkent’in Kayseri’ye taşınması teklifi edildiğinde ve bazı kişilerin teslim olmaktan söz ettiğinde, yaptığı konuşmasından dinleyelim.-
"Bazı arkadaşların yoksulluk içinde, bu büyük davanın başarılamayacağını düşünerek memleketlerine dönmek arzusunda olduklarını duydum.
Arkadaşlar! Ben s izleri, bu millî davaya silah zoruyla davet etmedim. Gördüğünüz gibi, sizi burada tutmak için de silahım yoktur. Dileyen memleketine geri döner. Fakat şunu biliniz ki, bütün arkadaşlarım ayrılsa bile, ben bu Meclis-i Ali’de tek başıma kalsam da mücadeleye ahdettim. Düşman, adım adım her tarafı işgal ederek... Ankaraya gelecek olursa, ben bir elime silahımı, bir elime Türk Bayrağını alıp Elmadağı’na çıkacağım. Burada tek başıma, son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletimin uğruna hayatımı feda edeceğim. Huzurunuzda buna yemin ediyorum."

“YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM
19 Mayıs 1919 Pazartesi gününün alacakaranlığında Mustafa Kemal Paşa tarafından Samsun’da tutuşturulan kurtuluş ateşi, hiçbir engel tanımaksızın bütün vatan topraklarında kıvıl- cımlandı. Bu ateşi tutuşturan Mustafa Kemal Paşa’nın nasıl bir inanç içinde hareket ettiğini bizzat kendi ”Nutuk’’undan dinleyelim:
“Esas olan, Türk Milleti’nin haysiyyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bir istiklâle sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklâlden mahrum bir millet , beşeriyyet-i mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesb-i liyakat edemez (medeni insanlık nazarında uşak olmak mevkiinden yukarı çıkamaz).
Yabancı bir devletin himaye ve muavenetini kabul etmek, insanlık vasıflarından mahrumiyeti, acizliği ve yoksulluğu itiraftan başka birşey değildir. Hakikatte bu dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türk’ün haysiyyet ve izzetinefis ka- biliyyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyidir.
Binaenaleyh, ya istiklâl, ya ölüm!..."
MİLLET İRADESİ...
Gürleyen bu sese gönül açtı yüce milletin bahtı kara insanları. “Kurtuluş ateşini yaktın gönüllerimizde. Artık bu ateş sönmez kurtuluşa ermeden. Milletin başına geç" dedi Anadolu’nun her kesim insanları.
Şu cevabı verdi:
Hayat ve şahsiyetim kendi malı olan necip ve mazlum milletimizin bu haklı talebi üzerine artık benim için en mukaddes vazife, millet iradesine itaat etmeyi herşeyin üzerinde görmektir."
“Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız. Bizi öldürmek değil, canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Şimdi çukurun yanındayız. Son bir cür’et (cesaret, atılganlık) bizi kurtarabilir. Zaten başka türlü hareket imkanı da yoktur..."
MİLLETİN HUKUKUNU YÜKSEK SESLE HAYKIRMAK
"Başa geçeceklerin, her ne olursa olsun gayeden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefesini verinceye kadar gaye uğrunda fedakarlığa devam edeceklerine işin başında karar vermeleri icabeder. Kalplerindeki bu kuvveti hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbetteki daha uygundur. Zira bu takdirde hem kendilerini ve hem de milleti aldatmış olurlar.
Bir de yapılacak işin resmi makam ve üniformaya sığınarak el altından idaresi kabil değildir... Açıkça ortaya çıkmak ve milletin hukuku adına yüksek sesle haykırmak ve bütün milleti bu sese iştirak ettirmek lazımdır.
Benim azlolunduğuma ve her türlü akibetlere (sonuçlara) mahkum bulunduğuma şüphe yoktur. Benimle açıkça işbirliği etmek , aynı aki- betleri şimdiden kabul etmektir..."
2 Temmuz 1919’da Padişah adına Mâbeyn Başkâtibinden aldığı, “İstanbul’a dön, yahutta iki ay hava tebdili alarak uygun bir yerde istirahat et" telgrafı üzerine yapmıştı bu konuşmayı ve ardından da 7 Temmuz 1919’da memuriyetine son verildiği bildirilmişti kendisine yine bir telgrafla. Hiç düşünmeden milletin kurtuluşu uğrunda çok sevdiği askerlik görevinden istifa ettiğini bildirdi ve 8 Temmuz 1919’da da bu durumu milletine, "Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak, Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan Millî Mücadele uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya mukaddesatı namına söz vermiş bulunduğundan, aşık olduğu askerliğe veda ettiğini, bundan sonra millet sinesinde bir fert olarak mukaddes olan millî gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere bulunduğunu” belirtti.
Sonrası mı? Sonrasını, 5 Ağustos 1921 tarihinde kendisine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Başkomutanlık ünvanı verilen Mustafa Kemal Paşa’nın kendi dilinden dinleyelim: “Düşmana ancak Mustafa Kemal’in istediği yerde muharebe vermek ve evvela düşmanı çarpışmaya mecbur etmek; çarpıştıkça belini kırmak ve kırılan beli üzerine atılmak..." diye tarif ettiği “Sakarya Savaşçında beli kırıldı düşmanların, 26 Ağustos 1922 tarihindeki “Büyük Taarruz"da da, yine kendi müjdesiyle,
“Büyük, Asil Türk Milleti!
26 Ağustos 1338 (1922)’den beri başlayan taarruz hareketimiz Afyon Karahisar, Altuntaş, Dumlupınar arasında “Büyük Meydan Muharebesi" halinde beş gün beş gece devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının Şecâati (yiğitliği), şiddeti, sürati, Tevfîkât-ı Sübhâniyye’ye vesîle-i tecellî oldu (Allah’ın yardımının ulaşmasına sebep oldu). Zalim ve mağrur düşman ordusunun anâsır-ı asliyyesi (aslî unsurları), akıllara dehşet verecek kat’iyyetle imha edildi..."
Nur içinde yatın Aziz Atatürk ve Aziz Şehidlerimiz.