Makale

Kosova Kan Ağlıyor

Kosova kan ağlıyor

Hazırlayanlar: Yusuf KOL
Ali YILDIRIM

Aralık 1995 yılında imzalanan Dayton Antlaşmasından sonra Bosna’da silahlar susmuştu. Fakat yıllarca süren bir çalışmanın sonucu olduğu belli olan plân gereği Mart 1998’den itibaren Kosova’ya karşı silahlı bir saldırı başladı. Köyler yerle bir edildi, yakıldı, yıkıldı. Sivil halk acımasızca katledildi. Ölenlerin sayısı binli rakamlarla ifade edilir oldu. Kosova’nın bir çok yerinde toplu mezarlar ortaya çıkarıldı.
Bugün eski Yugoslavya’da Sırp olmayan halka uygulananlar BM İnsan Hakları komisyonu tarafından soykırım olarak tanımlanmakta, bununla beraber etnik temizlik tüm dünyanın gözleri önünde devam etmektedir.
BM Mülteciler Yüksek komiserliğinin verdiği bilgilere göre yüzbinlerce insan mülteci durumuna düştü. İnsanların birçoğu Sırbistan ordusunun saldırılarından kurtulmak için dağlarda, ormanlarda, aç-susuz yaşamak zorunda kaldı. Kendilerine hiç bir İnsanî yardım ulaştırılamayan bu mülteciler arasında açlık ve hastalıktan ölümler başladı.
Binlerce insan, Sırp güçleri tarafından kaçırıldı ve hayatlarından haber alınamadı. Sırbistan hapishaneleri Arnavutlar ve Türklerle dolduruldu. Gözaltında kötü muamele sonucu ölümler arttı.
Bosna’da olduğu gibi Kosova’da da camilere ve İslâmî eserlere karşı sistematik bir şekilde yok etme politikası uygulandı. Birçok cami yıkıldı ya da bombalandı. Din görevlileri üzerinde inanılmaz derecede baskılar başladı.
Ağır silahlarla yapılan bombalamalar sonucu, sivil halkın boşalttığı köylerde sağlam kalan evler Sırp güçleri tarafından yağmalandı ve yakıldı. Kosova halkı otonominin kaldırıldığı 1989 yılından bu yana Sırbistan’ın ırk ayrımcılığı politikaları altında yaşamakta. Kosova’da Sırp zulmü ve işgali başladıktan sonra bütün kamu kuramlarında çalışan Arnavut ve Türkler işlerinden atıldı. Arnavutça eğitim veren okullar kapatılarak yüzbinlerce insanın eğitim hakkı engellendi.
Kosova’da gerçekleştirilen sessiz ve sistemli etnik temizlik ve baskılar 1989
1998 yılları arasında yüzbinlerce Kosovalı Arnavut’un Batı Avrupa’ya, ABD ve çeşitli ülkelere göç etmek zorunda kalmasına sebep oldu.
Suçunuz ne diye sorduğumuzda, müslüman olmamız diyorlar. Gerçekten bu insanların suçu sadece müslüman olmaları mıydı? Ya da kendi topraklarında medenice, huzurlu bir şekilde yaşamak istemeleri miydi?
Bundan yıllar önce Sırpların insan haklarını hiçe saydığı raporlarla açıklanmıştı. New York’ta açıklanan bu rapora göre, yine yıllar önce Kosova’daki etnik temizliğin tüm Balkan- lar’a yayılabileceği uyarısında bulunulmuştu.
21. yüzyıla girmeye az bir zaman kala bu trajedinin yaşanması insanlık adına çok üzücü, üzücü olduğu kadar da oldukça düşündürücü bir durum. Sırp çetelerinin elinden kaçabilen çocuklar komşu ülkelere sığınıyorlar. Bu sığınmacı insanların yardımına yine Türk Kızılayı ve Dünya Kızılhaç örgütü yetişiyor. Bütün ihtiyaçları sağlık, beslenme vs. bu kuruluşlar tarafından karşılanıyor.
Savaştan canlarını kurtarmak için anneleri, nineleri, teyzeleri ve dedeleri ile kaçarak Türkiye’ye sığınan kardeşlerimizi, konakladıkları Kırklareli Göçmen Misafirhanesinde ziyaret ettik. Adeta bir çadırkent görüntüsü veren misafirhanede kalan göçmen kardeşlerimizin dertlerini dinledik. Hepsi üzgün, mahzun ve buruk. Vatanından ve yakınlarından ayrılmanın verdiği hüzün yüzlerinden okunuyor. Kimileri eli yüzünde, çaresiz, kimi savaşın o soğuk yüzünü unutmaya çalışır halde televizyon seyrediyor. Misafirhanede kalanların çoğunluğunu çocuklar, yaşlı kadınlar ve yaşlı erkekler oluşturuyor. Gençlerin bir kısmı UÇK (Kosova Kurtuluş Ordusu)’ya katılmış, kimisi de Sırp askerleri tarafından götürülmüş, akibetleri belli değil.
Misafirhanedeki çocukların hemen hepsi babalarının yakında Türkiye’ye geleceğini ve birlikte memleketlerine döneceklerini söylüyorlar. İşlenen mezalimden habersiz vatanlarına, yakınlarına, babalarına kavuşacakları günlerin özlemiyle yaşıyorlar.
Kırklareli G.O Paşa Göçmen Misafirhanesinde yaşayan göçmen kardeşlerimiz hayatlarından son derece memnun olduklarını ifade ediyorlar. Misafirhanede verilen her türlü hizmetin takdire şayan olduğunu, Türk devletinin ve milletinin üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını söylüyorlar, bu hizmetlerin ancak bu kadar olabileceğini ifade ediyorlar.

KIRKLARELİ
GAZİOSMANPAŞA
MİSAFİRHANESİ

Kırklareli İlinin 10-12 kilometre dışında geniş, ağaçlık bir alana kurulan misafirhane ile ilgili olarak Misafirhane sorumlusu, Kriz Masası Başkam Vali Muavini Caner Yıldızer şunları söylüyor: “Misafirhanede Ko- sovalı kardeşlerimiz gelmeden önce 174 BosnalI mülteci bulunuyordu. Kosova’da yapılan zulüm ve baskılardan kaçarak değişik ülkelere sığınan kardeşlerimizin bir bölümü, Mart ayından itibaren misafirhanemize gelmeye başladı. Burası 1989 yılında Bulgaristan, 1991-1992 yıllarında Bosna-Hersek’ten gelen soydaşlarımızın misafir edildiği, altyapısı bulunan bir yerdir. Misafirhanemizde 100 tane betonarme, 544 tane prefabrik evlerimiz mevcuttur. Ayrıca sayısı 1390 olan çadırlardan 873’ü dolu durumdadır.
Böyle bir mülteci akımnın olacağını haber alır almaz, valilik olarak bütün hazırlıklarımızı tamamlayarak, gruplar halinde gelen kardeşlerimizi hızla bu evlere yerleştirdik. 4 Mayıs
1999 tarihi itibariyle misafirhanemizde 1548’i erkek, 1728’i kadın, 1076’sı erkek çocuğu, 1094’ü kız çocuğu, 174 tane Bosnalı olmak üzere toplam 5620 kişi barınmaktadır.
Buradaki tüm hizmetler devletimiz ve milletimizin yardımlarıyla sürüyor. Uluslararası hiçbir yardım kuruluşundan yardım kabul etmiyoruz. Yardımsever Türk halkı muazzam bir şekilde buraya yardım gönderiyor. Sağlık hizmetleri 60 kişiden oluşan uzman doktor, ve hemşireler tarafından yürütülmekte. Evlere kadar gidilerek aşılar yapılıyor. Çevre temizliği ile ilgili devamlı ilaçlama yapılmakta.
Eğitim hizmetlerine gelince, misafirhane içerisinde oluşturduğumuz okullarda, misafirler arasından seçilen öğretmenlerce veriliyor.
Şu anda ilk-orta ve lisede toplam 825 öğrencimiz öğrenim görüyor. Ayrıca kimsesiz çocuklardan oluşan anasınıfı oluşturduk. Sosyal hizmetler alanında ise, danışma hizmeti ve psikolojik eğitim veren uzmanlarımız bulunmakta.
Misafirhanemizdeki diğer hizmetler Kırklareli Valiliği ve kamu görevlileri tarafından yapılmakta. Temizlik ve diğer hizmetler köy hizmetleri tarafından yürütülüyor. Çamaşırlar otomatik makinalarm bulunduğu çamaşırhanelerde, bunun yanında elle çamaşır yıkanabilecek, çamaşırhanelerde, diğer temizlik hizmetleri merkezi sistemle ısınan duşlar sayesinde yapılıyor. Bulaşıcı hastalıklara karşı koruyucu haplar dağıttık, aşılama yaptık.
Göçmen kardeşlerimizin Kosova’daki yakınlarıyla görüşme ve haberleşmeleri hususunda ise; Uluslararası görüşmelere açık 32 kanallı, ankesörlü telefonlarımız var. Bunun yanında^ tanede çağırmalı ankesörlü numaralarımız mevcut. Bu telefonlar sayesinde kardeşlerimiz yurtiçi ve yurtdışındaki yakınları ile görüşme imkanı buluyorlar.
Yurddışından arayabilmek için;
Telefon Numaraları:
00 90 288 246 14 20
0090 288 246 14 22
0090 288 246 14 60
0090 288 246 20 93
Yardım etmek isteyen ve misafirhanemize ulaşmak isteyen yardımsever halkımız da 0 288 246 12 42 nolu telefonumuzdan irtibat kurabilirler. Ayrıca yardım etmek isteyenler Kırklareli Valiliğinin açtığı, Kırklareli Ziraat Bankası 3200-9 nolu hesaba yardım yapabilirler. Yardım göndermek isteyenler daha çok temizlik maddesi, diş macunu ve fırçası, yazın kullanılabilecek tişört, terlik ve telefon kartı gibi malzemeler gönderirlerse daha iyi olacaktır.
Biz Müslümanların dünyaya geliş gayesi vardır. Bizler bu dünyaya imtihan edilmek için geldik. Her kavim, topluluk imtihan geçirir. Buda bir imtihan, bir denemedir. Her şey Allah’ın hikmeti doğrultuşunda cereyan ediyor.
Bu olay inşallah hayırlı bir neticeye varacaktır. Bütün neticelerin hayırlı olacağına inanıyoruz. Olay bütün dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. İnşallah bu olay hayırlısıyla hallolur, müslüman kardeşlerimiz huzurlu bir şekilde, sıkıntısız yurtlarına dönerler.
Derginiz kanalıyla Diyanet mensuplarına, Diyanet Aylık Dergi’nin ulaştığı tüm okuyuculara teşekkür ve şükranlarımı bildiriyorum. Bu kardeşlerimiz masum, zulme uğramış insanlar, sanırım bunlara yapılan yardım, yardımların en kutsalıdır, en güzelidir. Allah katında bu yardımların kabul edileceğini ümit ediyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.”
Kırklareli Belediye Başkanı Cengiz Bağdan misafirhane ile ilgili şöyle dedi:
“Kırklareli Belediyesi olarak Sırp zulmü sonunda Kosova’dan ülkemize gelen göçmen kardeşlerimize her türlü yardımı yapmaya hazırız. Orada araçlarımızla, itfaiyemizle, belediye işçilerimizle hazır durumdayız. Görevlilerimiz hizmet için oradadır. Ayrıca belediye otobüsleriyle soydaşlarımızın Kırklareli’ye geliş ve gidişlerini sağlıyoruz.
Kırklareli halkı kendilerinin de göçmen kökenli olması nedeniyle Kosova’dan gelen kardeşlerimize ilgisi büyük, onlara her konuda yardımcı oluyorlar. Onların dertleriyle dertleniyor, sevinçleri ile seviniyorlar, onlara yardımcı olabilmek için aralarında yarışıyorlar. Çünkü onların sıkıntılarını, dertlerini daha iyi biliyorlar.
Misafirlerimizin şu anda hiçbir ihtiyacı yok. Türk Milleti misafirperverliğini bir kez daha gösterdi. Milletimizin gönderdiği yardımları depolar almamakta. Okullar açıldı, öğretim devam ediyor. Sağlık hizmetleri veriliyor. Buradan Kosova’da kalan soydaşlarımıza da yardım gönderiliyor. Milletimiz bu konudaki hassasiyetini en yüksek düzeyde gösterdi. Göçmenler Türkiye’de bulunmaktan çok memnunlar. Bu her hal ve tavırlarından anlaşılıyor.
Sırplar, orada Müslüman ve Türklerin varlığından rahatsızlar. 500 yıl Türklerin himayesinde kalmalarının ezikliğini yaşıyorlar. Ama Osmanlılar gittikleri yerde asimilasyon yapmadığı gibi, kendilerine dinî ve kültürel alanda serbestlik getirmiştir. Sırplar, Müslü- man-Türklerin orada bulunmasına katlanamadılar. Onları Avrupa’dan dışlamak istediler. Onların tek suçları müslüman olmak, Türk olmaktı.
Türk Milleti olarak biz oradaki Türklerin ve Arnavutların, müslümanlann haklarını korumak istiyoruz. Onları buraya getirmek çare değil. Sırpların amacı oradaki Türk-Müslüman izlerini yok etme planlarının uygulanmasıdır. Neden müslümanlann başına üşüşüyorlar? Karabağ’da, Çeçenistan’da, Bosna’da, Kosova’da sergilenen aynı tablo değil mi? Kocaman Bosna yok oldu, Avrupa’nın ruhu duymadı. Müslüman ülkeler de bu konuya gereken hassasiyeti göstermediler.”

Bahattin BİLDİK
(Kırklareli Müftüsü)
“Herkesçe malum olduğu gibi önce Bosna-Her- sek, şimdi Kosova’da Sırplar tarafından yapılan mezalim devam etmekte. Sırpların adeta tüm dünyaya meydan okurcasına, acımasızca soydaşlarımıza yapılan zulüm sonucu, vatanlarını, eşlerini, yakınlarını kaybettiler; doğdukları, büyüdükleri, barındıkları yurtlarından sürüldüler. Bu yüzden komşu ülkelere sığınan kardeşlerimizin bir kısmı da ülkemize geldi. Her zaman mazlumun yanında yer alan ve bunu bir şeref olarak kabul eden yüce milletimiz onları bağrına bastı.
Başta Kırklareli Valimiz olmak üzere bütün devlet kurumlan bir seferberlik içinde kardeşlerimizin maddî, manevî ihtiyaçlarını gidermek üzere göreve başladı. Kırklareli Müftülüğü olarak biz gerek Valiliğimiz, gerek Başkanlığımızın direktifleri muvacehesinde maddî ve manevî her türlü desteği yaptık. Misafirhanede bulunan camiyi ibadete hazır hale getirdik. Bir görevlimizi oraya görevlendirdik. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Müftülük olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Dinî ihtiyaçların karşılanması için herşeyi yaptık ve yapacağız.
Bizim tek üzüntümüz bu kardeşlerimizin analarından, babalarından ve yakınlarından kopmuş olmalarıdır. Oralardan acılı olarak ayrılmaları, dağlarda yaşamaya, hatta ölmeye mahkum edilmeleri, evlerinden, yurtlarından sürülmüş olmalarıdır. Bütün arzumuz bu kardeşlerimizin bu vahşetten kurtularak, en kısa zamanda yakınlarına, memleketlerine dönmeleri, huzur içinde hayatlarını sürdürmeleridir.
Herkesin gördüğü gibi, Türkiye her zaman olduğu gibi mazlumun yanındadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefine yakışır hizmetlerimiz devam edecektir. Diğer İslâm Ülkeleri ve Avrupa devletleri bu konuya gerekli hassasiyeti göstermemiştir. Temennim bundan sonra göstermeleridir.”
Erdenay IŞIKSAL (Kırklareli Devlet Hastanesi Başhekimi)
“Kırklareli’ndeki misafirhaneye gelen Müslüman soydaşlarımızın sağlık hizmetlerini yerine getirmek için bir ekip oluşturup, bu hizmette yer alacak personeli hızla tespit ettik. Hastanemiz bünyesinde onlar için her bölümde özel oda ayırdık. Ülkemize gelen kardeşlerimize menenjit aşısı yaptık. Zulümden kaçarken dağda, olumsuz şartlarda yaşayan ve psikolojik rahatsızlık geçirenlere uzmanlarımızca psikolojik tedavi uygulandı. Misafirlerimizin bütün sağlık hizmetleri eksiksiz karşılanıyor.
Kırklareli Devlet Hastanesi olarak göçmen kardeşlerimizin hep yanında olduk. Bütün sağlık hizmetlerini aksatmadan yerine getiriyoruz. Bu hizmetleri yaparken Kırklareli’ndeki bütün kamu kurumlarıyla işbirliği içinde, hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Şu anda hiçbir sıkıntımız yok.
Bu kardeşlerimiz ailelerinden, yurtlarından koparılmış, aileleri, arkadaşları, komşuları yanlarında öldürülmüş, akla hayale gelmeyen işkenceler yapılmış, biz onlara ne kadar iyi baksak içleri buruk, buna rağmen görünen halleri ile çok iyiler. Bunun sebebi de buradaki ilgi, alaka ve imkânlardır. Bu sayede bir nebze sıkıntılarını unutabiliyorlar.”

Musa GÜNCAN
(Misafirhane Müdürü)
“Görüldüğü gibi misafirhanemiz bir mesire yeri gibi.
1989 yılında Bulgaristan’dan gelen göçmenler sebebiyle burada bir çadırkent oluşturuldu.
Daha sonra Bosna-Hersek’ten gelen kardeşlerimize ev sahipliği yaptı. Şimdi de Kosova’lı kardeşlerimiz için barınma yeri oldu.
Devletimizin 40 bin kişilik göçmen kafilesini kabul edebileceği sözü üzerine 20 bin kişinin burada kalabileceği şekilde altyapı oluşturuldu. îlk önce 5 bin kişinin kalabileceği betonarme ve prefabrik evler oluşturuldu. Çadırlar dahil hepsinin su, duş, tuvalet vs. ihtiyaçları karşılandı. Şu anda misafirhanemizde 5620 kişi kalıyor. Göçmen akını halen devam ediyor. Belli aralıklarla gelenler oluyor. Eğitim, sağlık, beslenme, diğer ihtiyaçlar eksiksiz ve kusursuz veriliyor. Yurtiçinden bol miktarda yardımlar geliyor. Halkımız bu konuda çok duyarlı. O kadar çok yardım geliyor ki, onları depolamakta güçlük çekiyoruz.
Sağlık konusunda burası tam teşekküllü hastane gibi. Profesöründen, uzman doktoruna, psikiyatrisinden, pratisyen hekimine çok güzel hizmetler gerçek-
Eğitim Türk ve kendi aralarından seçilen öğretmenleri tarafından verilmekte. Spor konusunda her branşta öğrencilere spor eğitimi verilmekte. Çocuk parkları, kreş, hepsi tamam.
Diğer temizlik, çevre düzeni gibi hizmetler Çevre Bakanlığı, İstanbul Belediyesi tarafından yapılıyor. Genç kızlarımız için biçki-dikiş kursları açıyoruz. Misafirhanemizde, her kurum üzerine düşeni yapıyor. Camimizde, imam var, ibadetler yapılıyor. Altyapı tamam, yol, su, elektrik problemi yok. En iyi şekilde ve vaktinde üç öğün yemek dağıtılıyor.
Bana göre, Sırpların yaptığı insanlık ayıbıdır, insanlık suçudur. Her nerde olursa olsun insan, insandır. Bizim dinî anlayışımız insanı insan olarak kabul etmek ve sevmektir. Burada Sırpları mı suçlayacağız, yoksa tarihi mi inceleyeceğiz bunu iyi bilmek gerekir. Bu bütün insanlığın suçudur. Suplar bu olaya alet olmuş, baş suçlulardır.
Tüm insanlar insanları sevsinler. Önce sevgiyi bilelim. Tüm insanları kolkola tutuşturalım. Ne dil, ne din, ne de soy farkı olmasın. İnsanlar birlik ve beraberlik içinde hak ve hukuklarına riayet ederek yaşasınlar. Bir yudum suda fımtına koparmasınlar. Ben bunu savunuyorum. Bunu sağlayalım yeter. Teşekkür ediyorum.”
Kırklareli Gaziosmanpaşa Göçmen Misafirhanesinde barınan kardeşlerimizle görüştük. Kosova- lı kardeşlerimizden Tarihçi-Yazar Tahir Z. Berisha ülkesinde yaşadığı Sırp zulmünü, insanların oradaki çektikleri acıları anlattı. Berisha şöyle dedi: “Sırpların birgün gelip bu zulmü yapacağı belliydi. Kimse konuları irdeleyip, üzerine gitmedi. Önceki olaylardan ders çıkarmadı. Yugoslavya’da 3600 tane cami vardı. Camilerin bir çoğunu yaktılar, yıktılar. Bugün ancak, 1500 tanesi ayakta kalabildi. Tito devlet başkanlığına geldiği zaman Kosova’da yaşayan halka, dini serbest yaşamaya, insanları birlikte yaşamaya teşvik edici planlar geliştirdi. Ne yazık ki bugün Kosovalı Arnavutlar ve Türklerin Sırp okullarında okumalarına, devlet kurumlarında çalışmalarına izin verilmiyor. İstiyorlar ki müslümanlar sadece kendi dinî okullarında okusun, politikaya girmesin, modem ilimlerden yararlanmasın.
Sırplar bu etnik temizleme planım 100 yıl önce uygulamaya koymuşlardı. Yavaş, yavaş sinsice bu plan bugünlere kadar geldi. Tito’nun başkan seçilmesi bu planların uygulanmasını sekteye uğrattı.
Bu zulüm ilk sinyallerini 1991 yılında vermeye başladı. Sırpların yaptığı bir soykırım, bir vahşettir.” Tahir Z. Berisha Türk devletinin kendilerini iyi karşıladığını, burada bulunmaktan dolayı da memnun olduğunu söylüyor.

Rıza Bilâli
(G.O.P. Göçmen Misafirhanesi Öğretmeni)
“Sırpların başlattığı bu savaş 1998 yılı Nisan ayında başgösterdi. Sırp askerleri evlerimize girip, köylere girip insanları evlerinden attılar. Evinden çıkmak istemeyenleri katlettiler. Masum, savunmasız insanlara karşı büyük silahlarla savaştılar. Bir gün böyle bir savaşın yapılacağı belliydi. Bu etnik temizleme işine yavaş yavaş başladılar. Sivil halkın elindeki silahlan toplayarak bu işe başladılar. Bu zulüm köyden köye, kentten kente yayıldı. İnsanlar evlerini, akrabalarını, herşeyini terketmek zorunda bırakıldı. Sırplar iyi biliyordu ki, biz bu silahlan vatanımız, ailemiz, gururumuz, ve namusumuz için kullanacağımızı. Onun için ilk olarak silahları topladılar.
Sırpların asıl amacı bizi oralardan atıp, Kosova’yı Sırp toprağı yapmaktı. Bu bir etnik temizleme harekâtıydı.
Bizim en büyük silahımız olan okullarımızı elimizden aldılar. Eğitim sistemimizi değiştirdiler. Mesleğinde yetişmiş kaliteli elemanları, kendi mesleğinde çalıştırmıyorlardı. Tito zamanında verilen bütün haklarımız elimizden alındı.
Türkiye’ye ve Türk halkına teşekkür ediyorum. Burada bize çok iyi bakıyorlar. Tek dileğimiz, bu savaş bitsin, bütün insanlar, kopan aileler, yurtlarına, vatanlarına kavuşsunlar.
Bizim Türkiye ile ilişkilerimiz zaten iyiydi. Bu iyiliği Türk halkından bekliyorduk. Türkiye üzerine düşeni yaptı. Bu okulun açılmasına sebep olanlara da teşekkür ediyorum. Bu okul Türkiye’de açılan ilk Arnavut okuludur.”

İbrahim Selmanî
“Ben bu yıl hac görevimi ifa etmek için Suudi Arabistan’a gittim. Ailem Kosova’daydı. Hac’dan döndüğümde bu savaş başlamıştı, evimize, vatanımıza gidemedik. Şükürler olsun ki, buraya geldik. Burada ibadetlerimizi yapıyoruz. Bütün ihtiyaçlarımız karşılanıyor. Türkiye bizi çok iyi karşıladı. Hiçbir ülke bizi Türkiye gibi karşılamadı. İnsanların bir çoğu Almanya’ya ve başka ülkelere gittiler. Gittikleri yerlerden memnun değiller. İnşallah bu savaş biter de hayırlısıyla ülkemize döneriz.”
Şemsettin Hoti
(Mitrovisa Belediyesi Eski Başkanı)
Sırpların yaptığı akıl almaz zulüm sonunda ülkemizi, topraklarımızı terketmek zorunda kaldık. Dünyanın gözü önünde yapılan bu mezalimden kaçarken önce Makedonya, oradan Arnavutluk’a sonra da buraya geldim. Bu göç sırasında dağlarda aç, susuz, sıkıntılı günler geçirdim. Allah kimseye böyle acı, sıkıntı yaşatmasın. Vatanından, yurdundan ayrı koymasın. Bu acıları ancak yaşayanlar bilir. Kopmuş, parçalanmış aileler, öldürülen masum insanlar, yıkılan, yakılan camiler ve manevî değerler.
Türk televizyonları bu olaylara geniş yer verdi, kampanyalar düzenledi. Türk halkı da bu kampanyalara büyük destek verdi. Biz misafirhanede çok iyiyiz. Bütün ihtiyaçlarımız yerine getiriliyor. Türk halkı bizi gördükleri zaman bize selam veriyorlar hal ve hatır soruyorlar, bizi kucaklıyor, bize candan davranıyorlar.
Bunların ideali Büyük Sırbistan’ı gerçekleştirmek. Ama bunu başaramayacaklar. Bu Miloseviç’in politikasıdır. Bu zulmü, bu politikayı yıllar önce planlamışlar, şimdi uyguluyorlar. Bu bir deli politikasıdır.
Bütün dünyayı karşısına alarak bu savaşı yapıyorlar. Miloseviç’in yaptıklarını kendi halkı da onaylamıyor. Çünkü en büyük zararı onlar görüyorlar. Onun cezasını kendi halkı vermelidir.
Kosova halkı neden bu duruma düştü. Bu cezayı haketti mi? Bunu anlamak zor. Bizim halkımız birlik, beraberlik içerisinde olamadı. Bu savaşın planlarını Sırp akademisyenler yıllar önce hazırladılar. Şimdi gerçekleştiriyorlar. Miloseviç, Sırbistan’ın bir figüranı, bir piyonudur. Onu kullanıyorlar. Bu zulmü yapmak için deli olmak gerekir.
Türk halkına, devletine, tüm görevlilere ve herkese teşekkür ediyorum. Türkiye’den daha çok şeyler bekliyoruz. Makedonya’da, Arnavutluk’ta, Koso- va’daki kardeşlerimize yardım ulaştırabilirlerse çok iyi olur. Oralarda kalan kardeşlerimiz sıkıntı içindeler.”
Yanımızda bir miktar un vardı. Onu pişirip yiyip, ayakta kalmaya çalışıyorduk. O ekmeği tuzsuz, katıksız, ölmemek için yiyorduk. Artık dayanacak gücümüz kalmayınca, önce Priştine’ye, oradan Makedonya’ya, oradan da Türkiye’ye geldim. Savaş beni o kadar etkilemiştiki annemi, babamı kaybettiğim Kosova’dan ayrılmaktan başka bir şey düşünemiyordum. Bir kaç defa kendimi öldürmeyi denedim olmadı. Günah olduğunu bile bile bunu denedim. Şimdi kimsem kalmadı. Kendime geldiğim zaman gidip Suplara karşı savaşacağım.
Buraya geldiğim için çok mutluyum. Bir an olsun sıkıntılardan uzaktayım. Burada dertlerimi anlatabileceğim insanlar var. Bu misafirhanede bizim için herşey yapılmış. Herkese çok teşekkür ediyorum.”
İsuf Viktori
“Sırp zulmü başladıktan sonra tek tek evlere giriyorlardı. Erkekleri bir tarafa, kadınları bir tarafa ayırdılar. O günden bu yana ailemden, çocuklarımdan hahaber alamadım. Kırk gün oldu ayrılalı. Oradan bizi Makedonya’daki Nato kampına götürdüler. Kosova’dan son gelen komşularımın bazıları ailemin
Arnavutluk’a gittiğini söylüyorlar, bazıları da başın sağ olsun diyorlar. Ne olduğunu bilmiyorum. Belki de beni üzmemek için öyle söylüyorlar.
Aslında çok konuşmak isterdim ama ağlamaktan korktuğum için konuşamıyorum. Bu misafirhanede kalmaktan çok memnunum. Yalnız Belçika’da bulunan abimin yanına gitmek istiyorum. İyiliklerinden dolayı herkese çok teşekkür ederim.”
Bahri Saçiri
“Kosova’da yıllarca Türkler, Amavutlar ve Sırplar birlikte yaşadık. Ne olduysa Miloseviç iktidara geldiği zaman oldu. Böyle bir savaşın olacağını hiç düşünmedim. Buraya gelene kadar dağdan dağa, köyden köye taşındık. Büyük zorluklarla karşılaştım. Bizim Supların elinden kurtularak buraya gelmemiz büyük şans. Gözümüzün önünde arkadaşlarım ve ailelerinin de bulunduğu bir alana Sırpların attığı bomba düştü. Traktörde giden Kosovalı göçmenler üzerine bombalar isabet etti. İnsanlar paramparça oldular. Yaralı insanlar, kolu bacağı kopn insanlar.
Bu bir din savaşıdır. Bundan önce olmuş, bundan sonra da olacaktır. Bize bu zulümler sadece müslüman olduğumuz için yapılıyor. İnsanlarımız şimdi dini daha iyi anlıyorlar, daha iyi yaşıyorlar. Bundan sonra İslâmî daha iyi anlamaya, daha güzel yaşamaya ihtiyacımız var.
Bizler Kosovalı müslüman Arnavutlar olarak vatanımıza dönmek, rahat bir nefes almak istiyoruz. Nato’nun sözü var, bizleri huzura kavuşturacak, eski günlerde olduğu gibi imkânlarımızın verilerek yaşamayı arzuluyoruz. Her şeye rağmen zamanla herşe- yin düzeleceğine inanıyorum. Dönünce de bir takım sıkıntılarımız olacağını da biliyoruz.
Türkiye’ye bize gösterdiği ilgiden dolayı sonsuz teşekkür ederim. Bu misafirhanede olmaktan son derece memnunum.”
İbadeta Vokşi
“Sırplar, üzerimizde bulunan mücevheratları aldılar. Eğer para vermezseniz, gözünüzün önünde çocuklarınızı öldürürüz dediler. Bunu maskeli Sırp milisleri yapıyordu. İnsanlar zulüm görmemek için üzerlerinde ne varsa onlara verdiler.
Türkiye’den ve insanlarından Allah razı olsun. Allah Türkiye’yi düşman şerrinden korusun. Dünyada çok müslüman var. Müslümanlar birlik, beraberlik içinde olursa, onlara diğer ülkeler birşey yapamaz.”

Şaban îmari
“Annem, babam ve kardeşimi evimizden çıkardılar. Günlerce dağlarda aç-susuz yaşamak zorunda kaldık. Annem ve babam hasta olduğu için bu yaşantıya fazla dayanamadılar eve geri döndüler.
Onlara eve bakmaya geldiğimde evle beraber yakmışlardı. Kurşunların altında, dağlarda yaşamak zordu. Psikolojik bunalıma girdim. Kendimi sakinleştirici haplarla tutuyordum. Sırplara karşı savaşmayı düşündüm. O an içinde bulunduğum psikolojik durum buna müsait değildi. Anneme-babama, kardeşlerime mezar olan bu topraklarda yaşamak istemiyordum.
Kapak (jündem
Zana Çavuşi-Semahat Tapçı
(Öğrenci)
“Türkiye’yi ve Türk milletini çok seviyorum. Burada akrabalarım var. Kosova’da iken Türk televizyonlarını severek izlerdim. Savaştan korktuğun için buraya geldim. Annemle, babam orada kaldı. Babamı gözümün önünde dövdüler. Evlerimizi yaktılar, eşyalarımızı aldılar.
Sizlerin yaptığınız bu iyiliği unutmayacağız. Bizim için gerekli herşeyi verdiler. Burada okullara devam ediyoruz, fakat yeterli değil. Çünkü kitap yok, malzeme yok.”
Rapuna
“Beraber yaşadığımız halde Sırplarla ilişkilerimiz iyi değildi. Savaş çıktıktan sonra ilişkiler daha da bozuldu. Nato’nun müdahalesinden sonra olaylar daha da şiddetlendi. Oraları terketmeliydik, yoksa tecavüze uğrar ya da öldürülebilirdik.
Sırpların yaptığı normal bir şey değil. Bu zulmü nasıl yapabiliyorlar. Çocukları öldürüyorlar, ırzlara, namuslara tecavüz ediyorlar. Bunu anlamak zor. Bu zulmü normal insanlar yapamaz. Bunlar deli olmalılar. Oradaki müslüman halka hayvan gibi davranıyorlar. Bunların yaptığını hayvanlar yapmaz.
Biz çocuklar bu zulmü yaşadık, Allah kimseye yaşatmasın. Bu konuda bütün dünya gençlerinin duyarlı olmasını, birşeyler yapmasını istiyoruz. İnşallah biz de dünya gençleri gibi kendi vatanımızda çocukluğumuzu yaşarız. Huzurlu ve mutlu oluruz.”
. Femiye Gaşi Bütüçi (Avukat)
- Kosova ve Kosova tarihi hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
- 1912 yılında Arnavutluk bağımsızlığını ilan edince Arnavutluk dışında Arnavut halkı 5 yerde bölündüler. Yunan’da, Kosova’da, Bosna’da, Yugoslavya ve Arnavutluk’ta. Biz parçalanan Amavutlar güçsüz kaldık. Londra antlaşmasında ve o günden sonra Arnavutluk halkı devamlı haklarını kazanmak için uğraştı, lâkin şu ana kadar başarılı olamadı. Başkalarının daha kuvvetli olması sebebi ile hep kaybettik. Rusya devamlı Sırbistan’a arka çıkıyor. II. Dünya Savaşında da bugünkü emelleri gerçekleştirmek için savaşmıştı. Ama o zaman başaramamıştı.
Tito ne zaman başkan- dı işte o zaman subaylık ve polislik dışında azınlıklara bütün haklar verilmişti.
Herkes hayatından memnundu. Daha sonra herşey Sırbistan’ın emrine kaldı.
Kosova Devlet Başkanı,
Başbakan olduğunda bile halkımız için hiçbir şey yapılamadı. Yıl 1981 olunca öğrencilerimiz okuldan,
milletimiz işinden atılmaya başladı. Yıllar geçti zulümlerle bu güne gelindi.
- Sırpların elindeki bu ağır silahlar nereden geliyor?
- Zaten komünizm döneminde Ruslar Nato’ya sınır olan Yugoslavya’yı silahla doldurmuşlardı. Sırbistan’da önceden de silah çoktu. Bugün de Yunanistan ve Rusya’dan devamlı silah geliyor. Haritada Sırbistan küçük bir yer. Ama göründüğü gibi o kadar güçlü ki, bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Bütün dünya ile savaşıyor. Demek ki biryerlerden güç alıyor.
- Sizce problem nasıl çözülebilir?
- Öyle görülüyor ki, Nato başladığı işi bitirecek, bu problemi çözecek.
- Türkiye’nin bu konuda üzerine düşeni yaptığına inanıyor musunuz?
- Elbette inanıyoruz. Türkiye’nin de gücünün sı
nırlı olduğunu biliyoruz. Bize kucak açtı, evinde misafir etti. Türkiye’den başka hiçbir ülkeden sıcaklık görmedik. İnşallah birgün bizler de güçlü oluruz da, bu iyiliklerin karşılığını öderiz.
- Kaldığınız misafirhaneyi değerlendirir misiniz?
- Herşeyden önce havası, suyu çok güzel. Yetkililer çok şefkatli ve güler yüzlü. En büyük kıvancımız Cumhurbaşkanı’nın gelip bizi teselli etmesi oldu. Devlet büyüklerinin ziyaretleri de ayrıca bizleri çok sevindirdi. Herşey çok güzel.
Meliha Sadri (Memur)
- Zulümler ne zaman başladı?
- Mareşal Tito’nun ölümünün ardından, 1981’den sonra Sırplar’la bizim aramız bozuldu. Miloseviç’in iktidarı ele geçirmesi ile de, bildiğiniz gibi bu zulümler en katı biçimde başladı.
- Olayların bu boyutlarda olabileceğini tahmin edebiliyor muydunuz?
Hayır, hayır kesinlikle. Bizler uzun yıllar birlikte barış içinde yaşadık. Evlerimizi işyerlerimizi paylaştık. Birden herşey değişti. Hıristiyanlar bizden uzaklaşmaya başladılar. 30 yıl beraber çalıştığımız arkadaşlarımız, biz- lere selam vermez oldular. Daha sonra ise bizden tamamen koptular ve çirkin politikalarını uygulamaya başladılar. Öyle aldandık ki, bir gün bütün bunların olabileceğini hiç ama hiç düşünmedik.
Buraya gelmemiz çok zor oldu. Müslümanlar evlerini bırakıp kaçıyorlardı. Arkan (sivil zulüm çete- si)’nin adamları gelmiş, evlerinden çıkmayanları zulmederek çıkarıyorlardı. Korkumuzdan biz de evimizden çıktık. Daha çok çocuklarım için korktum. Yolda iki Arkan’la karşılaştık, elimizde para, altın ne varsa hepsini aldı ancak bizi öyle bıraktı.
- Burada sizi nasıl karşıladılar, memnunmusunuz?
- Çok güzel, çok iyi karşıladılar diyebilirim. Ben Türk’lerin bu kadar iyi olabildiğini burada gördüm. Hiç birşeyimiz yoktu. Bize herşey verdiler. Buraya gelince kendimi evimde gibi hissettim. Teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.
Ayla Süleymanî (Hemşire)
- Bize Kosova’daki yaşantınızı ve sıkıntılarınızı anlatır mısınız?
- Kosova’da her zaman sıkıntı vardı, ama benim en büyük üzüntüm babamın orada kalması oldu.
Son 10 yılda Kosova’da yaşanan sıkıntılara yenileri eklendi. İnsanlar işlerinden çıkartıldı, işsiz ve aş- sız bırakıldı. Doktor, mühendis, avukat kendi alanlarında çalışamadılar. Hademelik, tezgahtarlık, pazarcılık, inşaat ameleliği yapabildiler. Ben hemşireyim ayakkabıcıda çalışıyordum. Çocuklarımız oyun sahalarından dövülerek kovuldu, öğrencilerimiz de okullardan atıldı. Ben sağlık lisesi mezunu oldum, hiç okula gitmedim. Evlerde dizlerimizin üstünde yazdık, korkarak okuduk.
Yıllarca emek harcayıp birşey sahibi olan insanlar, evlerinden, yurtlarından atıldılar. Bütün değerli eşyaları ellerinden alındı. İşkence zulüm gördük. Bu zulümlerden bizi en çok üzeni; yıllarca birlikte komşuluk ilişkisi içinde olduğumuz insanların gözlerimizin önünde mallarımıza, ırzımıza, canımıza tecavüz etmiş olmalarıdır. Çok iyi tanıdığımız yakın komşularımızın yüzlerine çorap-maske geçirerek, bize insanlığa sığmayan kötülükler yapmaları bizlere çok acı veriyor.
- Bu sıkıntılı günlerden önce yaşayış nasıldı?
Çok iyi yaşıyorduk. Son zamanlara kadar, normal bir vatandaşdık. Onlar gibi her hakka sahiptik. Dinimizi yaşıyor, bayramlarımızı kutluyorduk. Sırp, Arnavut, Türk ve Boşnak hep aynıydı. Sırp kadınlarla evlenen Amavutlar, Türk’lerle yuva kuran Sırplar vardı. Bu olaylar ortaya çıkınca insanlar ne yapacaklarını şaşırdılar. Ortada kaldılar. Onlar için de zor bir durum bu.
- Sizce bu olaylarda dinden uzaklaşmanın bir etkisi var mı?
- Evet var. Dinden biraz uzaklaştık. Kendi ailem için değil, genel olarak söylüyorum, dinden bayağı uzaklaştık. Zaten dini yaşamamızı istemiyorlardı. Bayram tatillerini bir güne indirmişler onu da pazara rastlarsa vermiyorlardı. Son zamanlarda dinî hayat biraz canlandı, halkımız dinini yaşamaya başladı. Müslüman olduğumuz için bizi sevmiyorlar. Bu zulmü er ya da geç yapacaktı, yaptı işte.
- Bazı arkadaşlarınız Tito zamanında huzur vardı dediler. Tito ile Miloseviç’in zihniyet-düşünce farklılıkları ne idi ki sizi bugünkü duruma getirdiler?
- Onu Miloseviç’in kendisi bilir. Bir de Allah bilir. Herşey birden bire oldu. Niçin oldu? Nasıl oldu? Kimse birşey söyliyemiyor. Düşünebiliyor musunuz? Herşey çok güzelken geliyorlar sizi evlerinizden atıyorlar. Önce köylerden başlamışlardı. Köylülerin şehirlere kaçmasına üzülüyorduk. Biz kasabalılar emniyetteyiz, hele Piriştine’ye hiç dokunmazlar diyorduk. Ama böyle gitmedi. Kasabalara girdiler, Piriştine’ye de dokundular.
- Daha çok bu zulümler kimlere yapılıyor. Ne gibi zulümler uygulanıyor?
- Köylülere, kadınlara ve kızlara yapılıyordu. Köyler yakılıyor, insanlar kesiliyor, parçalanıyor, işkence ediliyor, kadınlara, kızlara tecavüzler oluyordu.
Ben burada göçmen polis merkezinde tercümanlık yapıyorum. Akşam 18 yaşında bir çocuk geldi. Annesi-babası ve kardeşlerini gözleri önünde canlı canlı parçalayıp yakmışlar. Hergün buraya yeni gelenler bunun gibi çok olay anlatıyorlar. Bunları dinlemeye dahi tahammül etmek zor.
- Sizler Bosna’da yaşananları gördükten sonra, birgün Sırplar’ın aynısını sizede yapacağını düşünmediniz mi?
- Düşünsek ne yapabilirdik ki? Huzur olacak, adalet olacak, herkes silahlarını bıraksın deyip, ev-ev ruhsatlı silahlara varana kadar hepsini topladılar. Silah toplama işi bittikten sonra talan ve zulüm başladı. Paralarımız, altın ve kıymetli eşyalarımız alındı. Bu aldatmaca plan çok güzel işledi. Böylece biz hazırlıksız yakalandık.
- Bu sorunların nasıl çözümlenebileceğini düşünüyorsunuz?
- Ben hiç birşey düşünemiyorum. Nasıl döneceğimizi, dönersek nasıl olacağını tahmin edemiyorum. Geride hiçbir şeyimiz kalmadı, herşey yakıldı, yıkıldı. İnşallah iyi gelişmeler olur da bir an evvel güven içinde döneriz.
- Buraya geldiğinizde sizi nasıl karşıladılar?
- Çok iyi karşıladılar, bana göre çok iyi. Bütün insanlarımızda benim gibi düşünüyor. Onu şöyle, bunu böyle demiyorum, herkesi aynı şekilde karşıladılar. Şimdi de aynı şekilde devam ediyor. Özellikle çocuklarımız çok iyi. Oyun sahaları geniş. Çocuklarımız rahatlıkla korkusuz bir şekilde oyun oynuyor, okulları var, öğrencilerimiz okullarına gidiyorlar.
- Başka eklemek istediğiniz birşeyler var mı?
- Ben öncelikle Türk devletine ve Türk halkına; milletim ve kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Çok şeyler yapıldı. Çünkü ben Türkiye’den bu kadarını beklemiyordum. Ailem, buradaki insanlar Türkiye olmasaydı nereye giderdik. Zaten baştan bizim Türkiye’ye gelmemizi istemediler. Diğer Avrupa ülkelerine göndermek istediler. Bir düşündük ki, burada müslümanlık olduğu için buraya gelmemizi istemiyorlar, biz de buraya geldik. Burada müslümanlık var, su var, temizlik var, ezan var, insanlık var, her- şey var. Burada herşey güzel, Türkiye güzel, Türk halkı güzel. Hepimiz sonsuz teşekkür borçluyuz.
Bizi kardeş bilip tâ buraya kadar bizim dertlerimizi dinlemeye geldiğiniz için sizlere de ayrıca teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Agim Bütüçi
(Ressam)
- Kosova zulmünün dünü ve bugünü hakkında neler söyleyebilirsiniz?
- Bu zulüm yıllardan beri devam ediyor. Biz hiçbir zaman karşı koyamadık. Zulüm Sırplar için bir psikolojik problem. Zulümle doğmuşlar, zulümle yaşıyorlar. Onlara göre dünyaya Sırplardan başka kimse lazım değil. Sadece onlara yer lazım, toprak lazım. O topraklarda Müslüman olmayacak, Türk olmayacak. Onlar Sırp olmayan herkesten nefret ediyor.
Başka birşey söylemeye gerek yok. Sadece Belg- rad’da 146 cami vardı, şu anda 1 tane kaldı. Herşeyi yıktılar. Bunların en büyük keyfi Sırp olmayanların acı çektiğini görmek, kanını akıtmak. Yakın topraklarında Sırp olmayan kimseyi görmek istemiyorlar.
Bu savaş bugünler için yapılmıyor. Gelecek emelleri için. Şövenist düşüncelerini gerçekleştirmek için yapılıyor. Sırbistan hiç durmuyor her sene bir savaş çıkarıyor, hiç durmuyor durmayacaktı da. Büyük bir bela arıyordu. Bulacak inşallah.
- Bu savaşın dinî boyutu varmı? Müslümanlar ne yapmalı?
- Bunun bir din savaşı olduğu açıkça görülmekte. Türkiye Nato’ya üye bir Müslüman Ülke, Yunanistan da Nato’ya üye bir ülke ama Sırbistan’a açık açık destek veriyor. Yunanistan’daki Türkler de bizim yaşadığımız zulümlerin benzerini yaşadılar. Bu zulümler sadece Kosovalılara değil, Müslüman olan herkese yapılıyor. Bunun bir dinî asimilasyon olduğu açıkça görülüyor.
- Kosova halkı niçin hazırlıksız yakalandı?
- Biz hazırlıksız değildik. Bu olayların en büyük suçlusu Avrupa. Bir yılan gibi aramıza girdi. Kendimizi onlara inandıramadık. Sırplar kendilerini dünyaya her zaman iyi, bizleri ise başkaldıran, asi olarak tanıttılar. Bunun böyle olmadığını Avrupa da biliyordu ama, biz müslümandık. Ne zamanki sokaklardan kanlar akmaya başladı!... İnsan hakları savunuculuğunu kimseye kaptırmayan Avrupa, işte o zaman gördü halimizi de istemeye istemeye yardımımıza geldi.
- Kosova’ya döndüğünüzde vatanınız, milletiniz için neler yapmayı planlıyorsunuz?
- Şimdilik ben çok iyiyim, hiç bir eksiğim yok, ama kalbim orada. Şu anda sadece dönmeyi istiyor, dönmeyi düşünüyorum. Ne yapacağımı dönünce düşünürüm.
- Son olarak vermek istediğiniz mesajınız var mı?
- Büyük küçük herkese, devlet amiri-devlet memuru herkese teşekkür etmek istiyorum. Türk halkından isteğimiz; orada kalan halkımız, canlarımız ekmek için çok sıkıntı çekiyorlar. Onlar için yardım istiyoruz. Önce ekmek, sonra silah. Böyle bir yardım olursa iyi olur. Bizim en büyük güvencemiz sîzlersiniz. Bizim kurtulmamızı en çok sizler istiyorsunuz. Bunu bir tek sizler karşılık beklemeden yapıyorsunuz. Başka yardım edenler yok sayılır, az da olsa yardım edenler mutlaka çıkar peşindeler. Bizler sizlere müteşekkiriz.



KOSOVA MEŞİHATI BAŞKANI RECEP BOYA İLE YAPILAN RÖPORTAJ

RÖPORTAJ: H. Hüseyin Biçer

Kosova’nın tarihi hakkında kısa bilgi verebilir inisiniz?
Kosova, Avrupa’nın en eski yerleşim bölgelerin- dendir. Kosova’da Arnavutların dedeleri İlinyalılar yaşıyordu. İlinyalıların, daha doğrusu Arnavutların Bal- kanlar’da yerleşimi ise belli değildir. Kosova, 1389’da Osmanlı idaresi altına girmiş ve bu idare 1912 yılına kadar sürmüştür. Bu zaman içerisinde Arnavutların çoğu İslâm’ı benimseyip Müslüman olmuştur. OsmanlIlar çekilince Balkanlardan huzur da gitmiştir. Arnavutların topraklan bölünmüş, Kosova’da Sırplarla birlikte yaşamak zorunda kalmıştır. Kosova önce Sırp-Hırvat- Şoven krallığı devleti içerisinde, İkinci Dünya Sava- şı’ndan sonra ise Tito Yugoslavyasında yer almıştır. Yugoslavya, 1990-1991 yıllarında dağılmaya başlayınca, Kosova da kendi bağımsızlığım kazanmak istemiştir.
Zulüm öncesi, Sırplarla olan münasebetler nasıldı?
Kosova nüfusunun % 90’dan fazlasını Müslüman- lar teşkil etmektedir. Sırplar azınlıktadır. Bundan dolayı bizim onlarla fazla içiçe olmamıza gerek yoktu. Kosova, 1981 yılından itibaren, Yugoslavya’nın olağanüstü bölgesi ilân edilmiş ve o günden beri bölge zulüm yuvası haline gelmiştir. 1989’da otonomisi alınmış ve Kosova sorunu daha da büyümüştür.
- Niçin bugünkü duruma gelindi, bu zulümlerin sebebi ne?
1990-1991 seneleri arasında Yugoslavya dağılmaya başladı. Önce Slovenya, ardından da Hırvatistan bağımsızlığını ilân etti. Sonra Bosna-Hersek ve Makedonya Yugoslavya’dan ayrıldıklarını ilân etti. Tabii ki Kosova da kendi hürriyetine kavuşmak istedi. Yugoslavya’nın oluşturduğu 8 birimden biri olan Kosova’nın da bağımsızlığım istemek hakkıydı. Fakat tam tersine 1989 senesi, ki bu sene Kosova’nın Osmanlı Haçlı orduları arasında yapılan savaşın 600. yıldönümü ve Balkanlar’da Osmanlı hakimiyetinin başlangıcıdır. İşte tesadüfi olmayan bu senede Kosova’nın özerkliği Sırplar tarafından alınmış ve 1989’dan sonra burada yaşanmaz bir hal başlamıştır. Geçen senenin (1998) Ramazan ayında Kosova’da savaş şiddetlenmiştir. Ve bu savaş bu güne kadar en korkunç boyutlara ulaşmıştır. Sırplar Kosova’yı Sırbistan’ın bir parçası olarak görmek istiyorlar. Orada yaşayan Müslümanların bir bölümünü göç ettirip, kalanını da öldürerek Kosova’yı bir Sırbistan toprağına çevirmek istiyorlar.
Bugün ne gibi zulümler yapılıyor?
Normal bir insanın aklına gelmeyecek zulümler yapılıyor. Küçük, ihtiyar, kadın demeden öldürüyorlar. Yüzükleri almak için parmakları kesiyorlar. Ailelerinin gözleri önünde insanların işkenceyle gözlerini çıkartıyorlar, kulak-burun, kol ve bacaklarım kesiyorlar.
Yapılan zulümlerin dinî boyutu var mı?
Bu savaş hem dinî hem de millîdir. Yüzlerce camimiz yıkıldı. İmamlarımız öldürüldü. Minareler yerle bir edildi. Kutsal değerlerimize hakaret edildi. Altıyüz senelik bir intikam duygusuyla hareket edilmektedir.
Bu zulümlerden Kosova halkı nasıl kurtulacak?
Bu zulümlerin izi hiç bir zaman silinemez. Ölülerimiz hakkında hiç kimsede kesin bir bilgi yok. Kosova’nın yarısından fazlası boşalmış vaziyette. Binlerce köy yerle bir olmuş, oııbinlerce ev yakılmış ve yıkılmıştır. Şu an NATO müdahelede bulunuyor. Umarız Sırplar pes edecek ve Kosova’dan çekilecek. Yalnız savaş çok uzun süreceğe benziyor.
Bu konuda Türkiye’nin üzerine düşeni yaptığına inanıyor musunuz?
Türkiye güçlü bir ülke ve bizim gönlümüzdeki yeri çok farklıdır. Türkiye üzerine düşeni her açıdan yapmaktadır. Hem Makedonya hem Arnavutluk’taki mülteciler için kam açmıştır. Aynı zamanda Kırklareli’nde mülteciler en güzel bir şekilde ağırlanmaktadır. Ben Makedonya ve Kosova’da bulunan kampları gördüm, birçok kamp vardır. Fakat Kırklareli kampı gördüklerimle kıyaslanamaz. Buradaki kamp gerçekten çok daha güzel. Kamp değil misafirhane gibi. Türk halkı ayağa kalkmış ve mazlumlara yardım için seferber olmuş, elinden geleni yapıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in misafirhaneyi ziyaret etmesi halkımız için çok önemli.
Sırplar yıllardan beri bu gücü nerden alıyor?
Sırbistan’ın nüfusu 3 milyon. 24 milyon nüfusa sahip Yugoslavya’nın mirasım elinde bulunduruyor. Yugoslavya ise Balkanlar’ın en güçlü ordusuna sahip elli yıllık bir devlettir. Askeri okulları ve askeri fabrikaları vardır. Kendisi silah üretiyor. Bu arada Rusya’dan ve Yunanistan’dan sürekli destek alıyor.
Kosova halkı bu duruma niçin hazırlıksız yakalandı?
Kosova savaş istemedi. Medenî bir şekilde Avrupa’nın ortasında problemlerin çözülebileceğine inanıyordu. Barışçı bir yolla meselenin çözüleceğini bekliyorduk, fakat tersi oldu. Biz hazırlıksız yakalandık. Sırplar kendi güçlerini masum insanlara karşı vahşice kullanmaya başlayınca, yine de biz sanıyorduk ki, bu kıyım büyük güçler tarafından engellenecek. Fakat maalesef geç kalındı.
Başka hangi ülkelerden yardım alabildiniz, alabiliyorsunuz?
Kosova’ya bütün dünya yardım ediyor. Çok mülteci var. Bunlara giyecek ve yiyecek gönderiyorlar. Fakat Kosova içerisinde kalan insanlara maalesef yardım gönderilemiyor. Giden yardımların çoğuna Arkan ve adamları tarafından el konuluyor.
Arkan kimdir ve ne iş yapıyor?
Bıçaklarla insanları öldürür, onların evlerine girer, kişilere ailelerinin gözleri önünde işkence eder. Kendi birlikleri vardır... Bosna’da katliamlar hususunda uzmanlaşmıştır. Uluslararası mahkemede yargılanmaktadır. Katliamlardan dolayı, İnterpol tarafından aranmaktadır. Adamları da vurguncu, hırsız, katil ve ömür boyu hapis veya idama mahkum edilmiş kişilerden oluşmaktadır. Kosova’da savaşmak üzere serbest bırakılmıştır