Makale

Avrupada kilisenin Alevilik Oyunu

Avrupa’da kilisenin Alevilik Oyunu…

Abdülkadir SEZGİN

AVRUPA’NIN değişik ülkelerinden Alevi-Bektaşi arkadaşlardan aldığım mektupların bazılarında, kiliselerin organize ettiği "diyalog" toplantılarından bahsedenler var. Bu mektuplara göre, kiliseler, müslümanlarla hristiyanlar arasında bir hoşgörü ortamı oluşturmak Türk insanının meselelerine yardımcı olmak gibi fevkalade büyük ve insanî duygularla bu toplantıları yapmakta imiş...

Doğrusu ilk önce bu konu, benim de önceden bilgim olan, uluslararası faaliyetler cümlesinden "Müslüman-Hristiyan", yahut "Müslüman-Hristiyan-Yahudi" toplantılarından biri gibi geldi

Çünkü, dünyada "ateizm" denilen dinsizlik olayının artmasına karşılık bu üç "Semavî" din mensuplan bira-raya gelerek hem bu ateizm denilen dinsizliğin yayılmasını önlemek hem de karşıhkiı olarak birbirimiz aleyhine olan katı davranıştan ve aleyhte faaliyetleri bırakarak, medeni bir dünyada insanca yaşamak için yeni ortamlar ve imkânlar meydana getirmek istiyoruz. Buna ciddî şekilde ihtiyaç da var. Müslümanlann hiç karanlık devri, yani ortaçağı olmadı, ama Avrupa yaşadığı karanlık geri ve yobazlık devrinin adıdır, o devre hiç kimse dönmemelidir. Gericilik insan onuru ile bağdaşmaz. Yobazlık insanca bir davranış türü değildir.

Fakat, gel gelelim, mektuplarda bahsedilen toplantılar bu tür toplantılardan değil. İşi el altından, teşkilât ve para olarak destekleyen Batı kiliseleri, kiliselerinde devam ettikleri misyonerlik faaliyetlerine bir yenisini daha eklemiş görünüyorlar. İşte bahsetmeye çalıştığım toplantılar bunlardan birisidir.

Meğer kiliseler "Hristiyan-Müslüman-Alevi/Bektaşi" üçlüsünden oluşan toplantılar yapıyorlarmış. Zaman zaman da bu müslüman hristiyan resmî toplantılarından farklı bu toplantılara "Hristiyan-Alevi-Bektaşi" toplantıları adıyla da devam ediyorlarmış.

Bununla kilisenin ne yapmak istediğinden habersiz, İslâmi yeteri kadar bilmeyen, sıradan "işçi" olmanın dışında meziyeti olmayan; Aleviliği de Sünniliği de bilmeyen bir takım dernek yöneticisi vatandaşların bu toplantılara katıldıklarını öğrenmiş bulunuyoruz.

Bununla yapılmak istenen ve ilerde gerçekleştirilmek arzu edilen hedef, Alevilerin ayrı bir din mensubu oldukları fikridir. Hıristiyanlık ayrı bir din, Müslümanlık ayn bir din, Alevi-lik-Bektaşiligi de ayn bir din şekline getirmek istiyorlar.

Bunu öncelikle din hizmetleri vermeleri açısından hristiyan din adamlarına yakıştıramadığımı söylemek istiyorum. Ama bu işte din adamının, Avrupa’da Türk devleti adına hizmet veren meslekdaşlarımın bulunduğunu ve onların bu işteki ilgisizliğini hatırlayarak bu sitemimden vazgeçiyorum. Benim kendi adamım, arkadaşım, dindaşım dururken bir bakıma "elin papazı" diyeceğim, adama niçin sitem edeyim, diye düşünmeye başladım.

Alevilik müslümanlıkla ilgili bir olaydır. Hazreti Peygambere daha 10 yaşında iken "Ümmet olma" şerefine nail olan Hazreti Ali ile ilgili ve Ona benzeme hadisesidir. Onun gibi müslüman, Onun gibi mert, Onun gibi yiğit ve dürüst olma azminin ve merakının adıdır Alevilik Müslümanlıktan ayn bir din değildir.

Kaldı ki Türk topraklarında yaşayan ve Hacı Bektaş Veliyi "din büyüğü" tanıyan Alevilerin tamamı, itikat ve amelî mezhep olarak hiç bir ayrılık göstermezler. Sünniliğin ne ol-duğunu. Acem veya Arap Aleviliğini bilmeyen pek çok insan bizim insanımızı da Acem usulü Alevi zannetmektedir, öyle olsaydı, Türk Alevilerinin hepsinin "Humeynici" olması gerekmez miydi?

Eğer bu pencereden bakılırsa, kimlerin Humeynici yani Iran yanlısı olduğu kolaylıkla anlaşılır.
Bizi bölüp birbirimize düşürmek isteyenlerin oyunlarına gelmemek için yolumuz, Hacı Bektaş Veli’nin gösterdiği "ilim yolu" olmak zorundadır. Hazreti Pir: "İlimden gidilmeyen yo-lun sonu karanlıktır" buyurmuş, bu karanlığa düşmeyelim.

Alevi-Bektaşi canlar da bu tür teklifler aldıklarında çevrelerinde bulunan Türk resmî makamlarına gitmeli, devlet görevlisi olarak bulunan din adamlarını, Türk milliyetçiliği fikrine gönül vermiş insanlan haberdar etmelidir. Çünkü, bu toplantılarda ilim ve ilmin kulanılması çok önemlidir. Çok ciddî incelikler isteyebilir.

Aslolan, herkesin bilip kabul ettiği gibi müslümanlıktır. Şu veya bu tarikattan olmak o kadar önemli de değildir. Allah’ın huzuruna hepimiz "Muhammed Ümmeti" olarak çıkacağız. Kitabımız Kur’an’dır. Bunda hiç bir ihtilafımız yoktur. Düşmanı sevindirmenin ne yeri, ne zamanıdır.

Alevi-Bektaşi kesimin yöneticileri, ileri gelenlerinin bu inceliğe dikkat edeceklerine inanıyorum. Cumhuriyet nesillerinin ezberleyerek yetiştikleri bir şiir var. Onu hep hatırda tutalım:
"ikilik yok, birlik var,
Yalnız bunda dirlik var.
Yalnız bundadır felah
Lailahe, illallah."

(*) Bu makale Almanya’da yayınlanan ÖNCE VATAN’ın Mayıs-1991 sayısından alınmıştır.