Makale

KUR’AN-I KERÎM İN NÜZÜLÜNÜN 1400. SENE-İ DEVRİYESİ MÜNASEBETİYLE

Bu yazı. Pakistan’ın Madras şehrinde bulunan “İslâm Edebiyatı Deraegİ’nin 1Ö68 yılı Nisan ayı ortalarında Kıır’ân-ı Kerlm’in n üzülün ün 1400 Üncü yıldönümtt dola- yisiyle özel olarak yayınlanacak bir hâtıra eserine ko­nulmak iizere hassaten istenilmiştir.

KUR’AN-I KERÎM İN NÜZÜLÜNÜN 1400. SENE-İ DEVRİYESİ

MÜNASEBETİYLE

Lûtfi DOĞAN

Diyanet işleri Başkan V.

Madras’ta bulunan “İslâm Edebiyât Derneği”nin 1968 Nisan ayı içe­risinde Kur’ân-ı Kerîm’in 1400. yıldönümü münâsebetiyle özel bir hâtıra yayını neşredeceğini büyük bir memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.

Bu güzel teşebbüsün çok iyi sonuçlar vereceğim ve İslâm memleket­lerinin hemen hepsinde her yıl olduğundan daha farklı kutlama faaliyet­lerinin olacağını ümit etmekteyiz. Çünkü Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.)’in en büyük mucizesi ve Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlere ikrâm ettiği nimetlerin en büyüğü Kur’ân-ı Kerîm’dir. İslâm Alemi bugün Kur’ân-ı Kerim’in nüzûlünün 1400. yıldönümünü idrâk etmiş bulunuyor. Müslüman milletlerin bu yılı bir mânevi bayram olarak kabul edip onu tes’îd etmele­ri, Kur’ân-ı Kerîm1 in yüceliğine uygun bir şekilde ihtifaller tertip ederek bu yılın sâdece İslâm dünyası için değil bütün insanlık için bir saadet ve­silesi olacağını cihâna duyurmaları ne kadar yerinde bir hizmet olur. Zi­ra Kur’ân-ı Kerim bütün beşeriyetin huzur ve saâdetini temin edebilecek yegâne ve İlâhî bir Kitaptır. Hakikatte O, hasta gönüllere deva, sağlam ruhlara gıdadır. Bu bakımdan, “Kur’ân bir burhandır, O’ndan uzaklaşan kendini hüsrâna mahkûm eder, Ona inanan zafere erer, Ona dayanarak söyleyen doğruyu söyler. O’na uyan kurtuluşu elde eder, O’na sımsıkı sa­tılanlar doğru yolu bulmuş olur." mealindeki sözler bir gerçeğin ifâdesidir.

Kur’ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın din olarak insanlık için vaz’ettiği İslâm Dîni’nin ana esası, fert ve cemiyet olarak insanlara saadet yolları­nı gösteren bir hikmet mecellesidir. Hazret-i Peygamber maddî ve askerî bir güce sahip olmadığı halde Kur’ân-ı Kerîm, nüzûlü tarihinden itibaren insanların gönüllerini fethetmiş, îcâz ve belagatı ile hiçbir kuvvetin yapa­madığı tesiri yaparak dağınık bir halde bulunan insanları tevhîd bayra­ğı altında ve bir bünyân-i marsûs gibi Peygamberimiz’in etrafında toplan­malarını sağlamıştır. O, insanları güzel ahlâka, en iyi iğleri yapmağa ça­ğırdığı içindir ki, Hz. Peygamber’e karşı olanların bile fevç fevç hidâyete ermelerini temin etmiştir.

Kur’ân-ı Kerim’in inzal buyurulmasında bilhassa beş esas maksat vardır ki, Müslüman milletlerin bu esasları dâima gözönünde bulundurma­ları lâzımdır.

1) Tevhîd akidesini telkin etmek; çünkü, Allah’ın birliği ve bütün kâinatın yaratıcısı olduğu inancı, İslâm Dîni’nin esasım teşkil eder. Kur’ân-ı Kerîm, tevhîd akidesini en güzel üslûb ve en vâzıh delillerle açıkla­mıştır. Böylece şirk ve putperestlik kökünden sökülmüş, inkâr ve ilhad temelinden yıkılmıştır. Çünkü, Kur’ân-ı Kerîm, insanlara nazarlarım kâi­nata çevirmelerini emretmiş, insan aklına rehberlik ederek kâinâtın ve onda mevcut nizâmın bir Kaadir-i Mutlak tarafından kurulduğunu idrâk etmesini ve böylece huzura ermesini sağlamıştır.

2) İnsanlığın huzur ve saadeti için Cenâb-ı Hakk’ın vaz’ettiği esas­lara itaat edenlere en güzel şekilde mükâfatlar verileceğini müjdelemek; bu prensiplere karşı gelmek suretiyle haddi aşan kimselere de muhâlefet­lerinin karşılığı olarak büyük bir cezâ ile tecziye edileceklerini bildirmek ve böylece onları uyarmaktır. Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği bu “va’d ve vaîd” hem dünyâ, hem de âhiret hayâtına şâmildir.

3) İbâdet: Kulluk mânâsını en güzel şekilde ifâde eden ibâdet, ruh­ları arındırdığı, gönülleri cilâlandırdığı ve îmânı kuvvetlendirdiği içindir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerlerinde ibâdete âit emirler tekrar edilmiş ve Zâriyât sûresinde Allahu Teâlâ meâlen şöyle buyurmuştur:

“Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yaratmı- guncür.”

4) Güzel ahlâk esaslarım tâlim ve telkîn etmek, Allah’a ve insan­lara kargı en iyi şekilde muamele yapılmasını sağlamaktır.

Kur’ân-ı Kerîm, gerek inanç ve gerekse her türlü âdâb-ı muaşeret bakımından cemiyetlerin iyiliğini sağlıyacak ve insanları dünyâ ve âhiret saâdetine götürecek bütün esasları mufassal bir şekilde beyân etmiştir ki, bütün bu esaslar “Cenâb-ı Hakk’ın buyruklarına saygı ve yarattıkla­rına şefkat göstermek” düstûru ile hulâsa edilmiştir.

5) Mev’ize ve irşâd: Cenâb-ı Hakk’ın yarattıkları üzerinde kurduğu kanunlarım anlıyabilmek için, geçmiş milletlerin durumlarına nazar et­mek ve hakikati benimsemiş kimselerin yolunu tercih edip yanlış hare­ketleri yüzünden acıklı sonuçlara mâruz kalanların uğradıkları felaketler­den kendilerini korumaktır. Nitekim mü’minler, ibâdetleri esnasında özel­likle beş vakit namazının her rek’atinde Cenâb-ı Hakk’a: “Yâ Rab! Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir, gazaba uğrayan­ların, azıp sapıtanların yoluna değil.” meâlindeki âyetleri tekrarlarlar. Kur’ân-ı Kerîm geçmiş milletlerden Hak yolda olanlarının durumları ile yanlış harekette bulunanların durumlarım bildirmek sûretiyle insanlığa en güzel öğütleri ve ibret derslerini vermiştir.

Yukarıda özet olarak işaret olunan bu beş esas, fert olsun, cemiyet olsun bütün insanlığın huzur ve sükûnu ile birlikte maddî ve mânevî saa­detini temin edecek İlâhî düsturlardır. Bu yüce düsturları hâvî olan Kur’- ân-ı Kerîm bundan 14 asır Önce Mekke şehrinde nâzil olmağa başlamış, o tarihten bugüne kadar milyonlarca insana ışık tutmuş, onların gönüllerini ve ruhlarım tatmin etmiştir. İlmin inkişâfı, Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiği düsturlardaki yüceliği anlamaya büyük ölçüde yardım etmiş ve etmekte­dir. Bu mazhariyet, yeryüzünde sâdece Kur’ân-ı Kerim’e hastır. Bu ba­kımdan diyebiliriz ki, Müslüman milletlerle birlikte bütün insanlık, arzu edilen huzur ve müsâlemete erişebilmeleri için Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdi­ği ve yukarıda bir kısmına işâret ettiğimiz düsturları dikkat nazarına al­malıdırlar. “Doğrusu bu Kur’ân insanları en doğru yola götürür ve ya­rarlı işler yapan mü’minlere büyük ecir olduğunu müjdeler...” meâlinde­ki âyet-i kerîme de bu gerçeği göstermektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in nüzulünün 1400. yıldönümü münâsebetiyle Madras’taki İslâm Edebiyât Derneği’ni bu güzel teşebbüslerinden dolayı teb­rik eder, bu sene-i devriyenin İslâm Âlemi için saadet ve bütün beşeriyet İçin huzur ve hidâyet vesilesi olmasını Cenâb-ı Hakk’dan niyâz ederim...