Makale

FETVA EMİNLERİ

FETVA EMİNLERİ

— 33 —

Fetvâ Emini

MEHMED SELİM EFENDİ

Vâmık Şükrü ALTINBAŞ

Bosna kazasından ma’zûl iken vefat eden Gölpazar’lı Hüseyin Efendi’nin oğludur. 1075 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Alelusûl medreseler devrederek Şeyhü’l-İslâm Feyzullâh Efendi’nin Mektupçuluğunda bulun­duktan sonra 1115 tarihinde zuhûr eden Edime vak’asmda müşarünileyh Feyzullâh Efendi ile birlikte azlolundu. 1122 tarihinde Şeyhü’l-İslâm Ebe-Zâde Abdullah Efendi zamanında istirhamı üzerine Bursa’da (Muradiye) Medresesi’ne müderris, 1128 Safer’inde Vezir-i A’zam Şehîd Ali Paşa’nın himmetiyle Nişancı oldu. O sene Zilhicce’sinde azledilmekle talebi üzeri­ne Üsküdar Kadılığına, 1132’de saray hocalığına, 1135’de Galata Mevleviyetine ve o sene içinde Ali Sacidî Efendi’den sonra Fetvâ Eminliğine ta’yîn olundu.

Üçüncü Sultan Ahmed zamamnda Efgan ulemâsı tarafından gelen nâmeye müşarünileyh Mehmed Selîm Efendi Arapça pek beliğ bir cevap müsveddesi yazmış olmasına mükâfâten Sadr-ı A’zam Dâmâd İbrahim Paşa’mn arziyle 1138 senesi Receb’inin sekizinde uhdesine Mekke-i Müker- reme pâyesi tevcîd ve Taraf-ı Şâhâne’den samur kürk ve bir kese akça ihsaniyle tatyîb buyuruldu.

Bu cevap müsveddesini görmeği pek arzu ettikse de ele geçiremedik. (Mukaddeme-i îbn-i Haldûn) mütercimi Şeyhü’l-İslâm Pîrî-Zâde Mehmed Sâhib Efendi mezkûr mukaddime tercemesinde bu cevap müsveddesi için “Kitab-ı müşkîn nikâb-ı Sanâyi-i edebiyye ve bedâyi-i Arabiyyeyi havî olup suyûf-i mühennede-i ecvibe-i kâtıa ve rimah-ı müseddede-i edille-i sâtıa ile hasm-i madde-i nizâa muvaffak olmağla...” demesine göre Efgan ulemâsımn gönderdiği mektubun nizâı dâi bâzı şer’î meselelere dair oldu­ğu anlaşılıyor.

Abbasî Devleti’nin en meşhûr valilerinden (Abd bin Tâhir bin el-Hu- seyn) 206 tarihinde Halîfe Ne’mûn zamamnda “Rakka”ya vâli ta’yîn olunduğunda babası (Tahir bin el-Hüseyn) siyâset ve tarz-ı idare hakkın­da kendisine pek hakimane, dûr-endîşâne bir mektup göndermişti ki Ha­lîfe Me’mûn buna muttali’ olunca çok beğenip “Tahir, emr-i siyâset ve hükümetten bu mektupta zikretmedik bir şey bırakmamıştır” diyerek nüshalarım bütün valüere göndermiş ve mazmûnunca amel etmelerini emretmişti. Bu mektubu müverrih İbn-i Haldûn dahi çok takdir edip si-: yâset ve hükümet kanunlarına dair gördüğü âsârın en mükemmeli ve en faydalısı olduğunu beyan ederek Târîh’inin mukaddimesinde aynen nakleylemiştir. Müverrih îbnü’l-Esîr dahi daha evvel beğenerek (El-Kâmil) namındaki târihine aynen dercetmiştir. îşte bu mektubu da müşarünileyh Mehmed Selîm Efendi Türkçe’ye çevirmiştir. Bu tercemeyi (Pîrî-Zâde) Mukaddime-i tercemesine dercederek fesahat ve belâgâti için “vasf u senâsında her ne kadar ıtrâ olunsa öşr-i mi’şarım edâ” mümkün olamıyacağını söylemiştir.

Müşarünileyh 1138 senesi Zilhicce’sinin 11 inci Cumartesi günü ve­fat etmiştir. Kanlıca’da medfûndur. Rahmetu’llâhi aleyh.

Âlim, fâzıl, şâir idi. Üç lisan üzere şiirleri havî dîvanı vardır. Pîrî-Zâde müşârünileyh hakkında der ki: “Mevlânâ-yı müşarünileyh a’lâm-ı efâdıl-ı kirâm ve zümre-i mevâli-i ızâmın sermâye-i fahr ve mubâhâtı olup allâme-i bi-müdânî ve sâni-i bedî-i Hemedânî bir fâzıl-ı adîmü’n-nazîr idi.”

Çelebi Zâde İsmail Âsim Efendi dahi Tarihinde şöyle der.: “Hakkaa ki, sahray-ı ulûm-i akliyyede cevelân-ı kümeyt-i hayali bî enbâz ve beyda-yı fünûn-ı arabiyye ve nakliyyede cüve-i şebdiz-i berâa-i bâhirü’l-berâası pâ-nihade-i mertebe-i i’câz, nezâhat-i lisân ve uzûbet-i takrir ve be­yanda nazîri, nâdîde ve ol kadar riyaset-i fazilet ile zâtında olan tevazu’ ve meskenetin bir yerde içtimai nâşenîde, çah-ı devâtı enhar-ı maarîf-i gûnâ gûn’un menbâı ve devha-i zât-ı pesendîde sıfat-ı efnân-ı ulûm ve fünûnun mecmaı vahiden ba’de vahidin zuhûr eden efrâd-ı ulemâdan bir vucûd-ı mükerrem ve fevtü’l-âlimi mevtü’l-âlemi mefhûmuna mâsadak olanlardan idüği müsellem idi.” Şu beyit müşârünileyhin cümle-i eş’ârındandır:

Usandım sayd için ol kelek-i reftâr-ı tekâpûdan

Uçurdum şehbâz-ı kuvveti ye’s ile bâzûdan

Şeyhü’l-İslâm Feyzullâh Efendi müşârünileyhe pek müteveccih idi. Bir gün silsile tertip ederken müşârünileyh görüp hemen şu iki beyti ya­zarak takdim etmiş:

Etti keremin zeyd ile anın mükerrem

Olmaz mı Selîm’in dahi şâd ü hurrem

Bu mesele; fetvası nedir sultânım

“Olur” gibi Allâhu Teâlâ a’lem

Feyzûllâh Efendi anlayışlı, varışlı bir zât olmakla beyitleri beğenip “bu mes’ele (olmaz) a gelmez” demiş ve müşârünileyhi silsileye katmış­tır. Şâirlerimizden (Ârifî Hüseyin Çelebi) latîfe tarikiyle Şeyhü’l-İslâm (İbn-i Kemâl) için:

İmam-ı din ü millet a’ni Müftî

Ki yoktur ana benzer ehl-i âdem

Şu türlü ihtisar eyler cevabı

“Olur, olmaz” yazar ve “Allahü a’lem”

demiş ve müşarünileyh bu lâtîfeden hoşlanmış idi.

Şeyhü’l-İslâm Ârif Hikmet Bey dahi böyle (olur) (olmaz) işlere ka­rıştığına nâdim olarak ahlâfına şu tavsiyede bulunmuştur:

Olur, olmaz işe karışma deyu

Nush u pend eylemişti eslâfım

Câh-ı fetvâ karıştırıp cebren

Şûrişe düştü cümle evsâfım

Mümkün ise sülûk-i râh-ı halâs

Girmesin bu tanka ahlâfım

Terceme sahibi Mehmed Selîm Efendi (sülüs), (nesih), (ta’lîk) yazı­larında da mâhir idi. Merhum Habib Efendi onu (Hatt ve Hattâtan) da meşâhir arasında yazmış ve şu beyti îrâd etmiştir:

Lezzetinden iki yarıldı zebân-ı kalemin

Sıfat-ı hatt u lebin tâ ki getürdüm kaleme

Müşarünileyhin müteaddit te’lifleri, mecmûaları ve edebiyattan (Bahr-ı Zehhâr) isminde gayet faydalı bir mecmûası, Köprülü Zade Ab­dullah Paşa’nın kasidesine şerhi vardır.