MÜ’MİNLERİN BÂZI SIFATLARI
Yazan: Hamdi UBEYD
Çeviren: Lütfi ŞENTÜRK
Ankara Merkez Vâizi
“Muhakkak mü’minler felâh buldu. Onlar namazda huşû içindedirler. Onlar boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler. Onlar eşleri ve câriyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar, çünkü bunlar levm olunmazlar. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emânetlerini ve sözlerini yerine getirirler. Namazlarına riâyet ederler, işte onlar, temelli kalacakları Firdevs Cenneti’ne vâris olan mirasçılardır.” (Mü’min Sûresi, 1-11)
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâhu Teâlâ bu sûre-i kerimeye “Muhakkak mü’minler felâh buldu” sözü ile başladı. Rabbımız ne güzel ve doğru buyurdu. Mü’minler, dünya’da yüce Allah’tan yardıma, izzet ve ikrama nâil, âhırette Allâhu Teâlâ’nın kendilerinden râzı olması ve altından ırmaklar akan cennetlerine koyması hasebiyle saâdete erdiler. Mü’minler cennetten, orda olan hayat ve lezzetten dolayı, ayrılmak istemezler, onlar orda elemlenmez, kederlenmez, rahatsızlanmaz ve ıztırap çekmezler.
Evet, mü’minler saâdete erdiler. Fakat Allâhu Teâlâ’nın kendilerini felâhla müjdelediği mü’minler kimlerdir? Mü’min olduklarına dâir Hükümetlerince verilmiş olan Nüfus Hüviyet Cüzdanını taşıyanlar mı? Yoksa îmâna çağıranlar mı?. Bilmiyorum. Bilmiyorum diyorum, çünkü mü’min olduklarına şehâdet eden Hüviyet Cüzdanım taşıyan ve îmâna çağıranlardan çoklarım yer ile gök arası kadar îmandan uzak görüyoruz ve yine bir çok milletlerin mensupları tarafından kendi gaye ve isteklerine uygun olarak îmânı târif etmeleri ve her fırkanın: “Kâmil mü’min budur, başkası değildir.” iddialarından sonra, onları îmânı târif etmekten, hakîki îman ile, olmayanı birbirinden ayırd etmekten âciz görüyoruz. Biz yine Allâhu Teâlâ’mn târifine ve mü’minleri tavsifine dönelim. Allâhu Teâlâ’nın târif ve tavsifinden sonra hiç kimsenin bir şey söylemeğe hakkı yoktur. Hak olan Allâhu Teâlâ’nın sözüdür. Hakdan sonra ancak sapıklık vardır.
Allâhu Teâlâ, azîz olan Kitabının birçok âyetlerinde mü’min kullarının sıfatlarını bildirdi; onları Allâh’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, Âhiret gününe îmân etmekle vasıfladı. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâhu Teâlâ’nın şeriki, babası ve oğlu yoktur. O her şey’e kâdirdir, kabirlerde olanları da diriltir. Bu Sûre-i Şerîfenin başında mü’min kullarım altı sıfatla vasıfladı. Onlar da şunlardır:
1 — Mü’minler namazda huşû içindedirler: Mü’minler namaza durduklarında Allâh’ın azametini kalblerinde duyar; huzûrunda, Onu görüyormuş gibi dururlar. O’nu, kendilerine yardım etmek ve razı olduğu yola; kendilerini nimete eriştirdiği Peygamberler, dosdoğru olanlar, şehidler ve iyilerin yoluna hidâyet etmek, kendilerine gazab ettiği kimselerin yolundan, sapık kâfirlerin yolundan uzak kılmasını azamet ve ihsânından ister oldukları halde, överler.
Namazı meşrû olan bu şekilde rükû ile, sücûdu ile, kırâat, fikir, hey’et ve rûhu ile kılanlar, işte bunlardır namazda huşû içinde olanlar.
2 — Onlar boş sözlerden yüz çevirirler: Onlar söz ve işlerinde ciddî, ancak hakkı söyleyen, halk için faydalı olan şey’i yapan, kendilerine ve milletlerine faydalı olmak için ve memleketlerinin ilerlemesi için çalışırlar. Faydası olmayan oyun ve eğlenceye iltifat etmezler. Kendisinde fayda düşünülmeyen şeylerle fikirlerini meşgul, vakitlerini zayi’ ve ömürlerini boşa geçirmezler. İşte bunlardır, boş sözlerden yüz çevirenler.
3 — Onlar zekâtlarım verirler: Allâhu Teâlâ’nın kendilerine rızık olarak verdiği malın her yüzünün 2,5 nu fakirlere, miskinlere ve diğer kendilerine zekât verilen kimselere, gönül hoşluğu içinde ve Allah rızâsı için verirler. Bundan başka mallarının çoğunu hayır ve ihsan yollarına harcarlar. İşte zekâtını veren mü’minler bunlardır.
4 — Onlar mahrem yerlerini korurlar: Onlar iffet ve şeref sâhibidir, kendi ırzlarını korudukları gibi başkalarının ırzlarını da korurlar. Ancak eşlerine ve câriyelerine yanaşırlar. Hayâsız sapıklardan sakın. İffetli temiz ve pâk kadınlar kıyâmete kadar vardır. Allâhu Teâlâ mü’minlere, bu kadınlarla meşrû şekilde münâsebeti helâl kıldı. Zinâ yapmayan, gayri meşrû dost edinmeyip nikâh ile kendilerine helâl olan aileleri ile yetinenler, işte mahrem yerlerini koruyan mü’minlerdir.
5 — Onlar emânetlerini ve sözlerini yerine getirirler: Mü’minler güvenilir kimselerdir. Allâhu Teâlâ’nın kendilerine emâneti olan, Allâh’a ve Resûlullâh’a îmânı, Allah ve Resûlünün emrine uymayı ve yasaklarım yapmamağı yerine getirir ve halk ile aralarında olan emânete de riâyet ederler. Emânet, mal, ırz, velâyet, sır ve gözetilmesi gerekli her şeye şâmildir. Sözlerim de yerine getirirler ve kimseyi aldatmazlar, işte bunlardır emânetlerini ve sözlerini yerine getirenler.
6 — Namazlarına riâyet ederler: Mü’minler: sözleri ile kendilerini namaza dâvet eden müezzini duydukları zaman, iş ve ticâretlerini bırakarak kalbleri îmân dolu olduğu halde hudû ve tezellül ile Rablarına yönelirler. İşte bunlardır, namazlarına riayet edenler.
Bu altı sıfat ile muttasıf olan mü’minler, Allah kendilerinden râzı, îmanları doğru, amelleri güzel ve büyük ihlâs sâhibi oldukları için kı- yâmet gününde Cennet’e, belki Cennet’in en âlâsı olan Firdevs’e vâris ve orada ebedî kalacak bahtiyarlardır.