Makale

MÎLLÎ MÜCADELE RUHUNU BESLEYEN RUH VE DİN ADAMLARIMIZ

MÎLLÎ MÜCADELE RUHUNU BESLEYEN RUH VE DİN ADAMLARIMIZ

Dr. Lütfi DOĞAN

Allâh’a hamd olsun ki memleketimizde hür ve müstakil yaşıyoruz. Salât ve selâm sevgili Peygamberimize olsun ki, Onun getirdiği îmânın yolundayız. Bu îmân, bize hürriyetsiz, esir yaşanmayacağım öğretti ve biz, müminleri bu yolda her şeyimizle, malımızla ve canımızla mücadele­ye çağırdı. Şanla şerefle dolu tarihimiz, bu çağrıya icabet edenlerin kah­ramanlıkları, gâzilik ve şehâdetleriyle doludur. Onlar bu dünyada hürri­yetleri, istiklâlleri, vatan ve mukaddesatları uğrunda canlarım seve seve vererek, ebedî mes’ut bir hayata kavuştular. Bu mübarek kişiler hakkında Yüce, Allah şöyle buyuruyor: “Allah yolunda öldürülenler hakkında, onlar ölüdürler, demeyin. Onlar, Rabları indinde diridirler. Allâh’ın, bol nimetlerinden onlara verdiği şeyleri sevinç içinde rızıklanırlar, arkala­rından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler”. (Ali İmran 169 - 170)

İşte kardeşlerim! 19 Mayıs da bize böyle Türkün feragat ve feda­kârlığını tanıtıyor, millî mücadelemizi, hürriyetimiz, istiklâlimiz, mukaddesâtımız ve vatanımız uğrundaki büyük savaşın destanını yâdettiriyor. Biliyorsunuz, 47 yıl önce cennet vatanımız her taraftan düşmanların sal­dırısına uğramış, ordusu dağıtılmış, esarete zorlanmıştı. Bu milletin mukaddesatına, hürriyetine kasdedenler;

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? Şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

diyen Türk’ü tanımayanlardı. Kolaylıkla emellerine kavuşacaklarını zan­nediyorlardı. Kara düşünceleri, Müslüman Türkün aydınlık azmi ve îmânı karşısında çarpıldı. Baştanbaşa yurdun her yerinde direnmeler başla­dı, saldıran yedi iklimin düşmanlarına karşı tek kol, tek ses halinde ham­le, millî direnmeyi muzaffer kılacaktı. İşte bu sırada 19 Mayıs 1919 da Mustafa Kemal Paşa, milletin inancına güvenerek Samsun’a çıktı. Topyekûn Millet, onun yanında birleşti. Onun kumandasında mücadele ederek, Allah’ın yardımı ile muzaffer oldu.

Bu mücadelenin başlamasında kafalardaki kuruntuların, bazı karı­şıklıkların kaldırılmasında, îmânın şahlanmasında din adamlarımızın, müftülerimizin, âlimlerimizin büyük himmetleri ve hizmetleri olmuştur. Kürsülerden, minberlerden yükselen îmânın sesi, milleti, istiklâli, mukaddesâtı ve Allâh yolunda cihâda koşturdu. Anadolunun her yerinde nice adları bilinmeyen mücahitler var. Bu kısa yazımda bazı örnekler vererek bu hizmeti dile getirmeye çalışacağım.

Önce, Mustafa Kemal Paşa’nın kendi anlatışı ile Amasya Müftüsünü dinleyelim: “..Halen Müftümüz olan Abdurrahman Kâmil Efendi Haz­retleri Câmi-i şerifte hakikati halka izah ettiler. Ondan sonra herkes va­ziyeti kavradı ve vazifesini yaptı. Efendi Hazretleri halka dediler ki : “Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklâli hakîkaten tehlikeye düşmüş­tür. Bu felâketten kurtulmak, icabederse vatanın son bir ferdine kadar Ölmeyi göze almak lâzımdır. Padişah olsun, halife olsun, İsim ve unvan ne olursa olsun hiç bir şahıs ve makamın hikmet’i mevcudiyeti kalma­mıştır. Yegâne çare-yi halâs, halkın doğrudan doğruya hakimiyeti eline alması ve iradesini kullanmasıdır, “İşte, Efendi Hazretlerinin bu mürşidâne vuku bulan va’z ve nasihatlarından sonra herkes çalışmaya başladı. Bu münasebetle, Müftü Kâmil Efendi Hazretlerini takdirle yâdediyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz, bu gibi ulemâ ile iftihar eder"

Kardeşlerimi! Amasya’da milleti cihâda çağıran sesin ötesinde, An­kara’da Ankara Müftüsü Rifat Hoca ile birlikte bütün Anadolu, Rumeli ve Bursa Müftüleri ve ulemâsı tarafından imzalanan fetva, millî tarihi­mizin önemli vesikalarından biridir. Bu cidale koşan, kuvâ-yi milliye ru­hunu uyandıran, şahlandıran müftülerin, âlimlerin yanında imamlar da var. İşte bunlardan biri, Amasya ve Ankara’dan çok uzakta, Maraş’ta. Ulu Cami’deki imam: (ki o sırada çevrede Fransızlar hak iddia ediyordu.) Birgün Guvarnör kaleden Türk bayrağını indirip, yerine Fransız bayrağı­nı çekmişti. Sabahleyin bunu gören imanlı insanlar topluluğu heyecan içinde çalkalandı. Günlerden Cumâ idi. Hak Ulu Caminin avlusunda top­landı. O sırada dağıtılan bir beyannâmede şöyle deniliyordu : “Ey necib İslâm milleti! Vaktine hazır ol. 1300 senedir Allah’ım, Peygamberini, senden memnun ettiğin bir din ölüyor. Yâni ecdadının kanı pahasına fet­hettiğini kalenin burcundaki alsancağın bugün Fransızlar tarafından indiriliyor..” Cuma vakti geldi, ezan sesini müteakip herkes camiye toplandı, imam minbere çıktı ve İslâmın bir esasını bildirdi:

“— Ey cemaat! kalelerinde bayrağı hür dalgalanmayan bir memle­kette cuma namazı kılınamaz. Cumanın şartlarından biri de hürriyettir. Buna göre Cumayı size kıldıramam.”

Bu sözler üzerine îmanlı insanlar topluluğu avluda toplandı. Başla­rında imamları olduğu halde kaleye doğru ilerlemeye başladılar, içlerinde inançların en gerçeği, dillerinde tekbir ve tehliller ile Maraş kalesinin sarp, yamaçlarına tırmanan bu kahraman insanların arzettiği manzara karşısında kaledeki Fransız askerleri donup kaldılar. Kalenin üzerine çı­kan bu muazzam imanlılar seli, tarihin en şerefli vazifelerinden birini ye­rine getiriyorlardı. Hoca oğlu Osman, Fransız bayrağım indirip, şanlı Türk bayrağını çekti. Bayrak dalgalanmaya başladı ve ancak bundan sonra, okunan salâ ve ezanlarla halk kale üzerinde, huzû ve huşu içinde İslâm tarihinin en ulvî namazlarından birini kıldılar.

İşte şu bir kaç satır içinde millî mücadelede dağılan ümitlerin, kara­ran fikirlerin karşısında din adamlarının seslenişleri va’z ve öğütlerinin milletin ruhuna nasıl güç verdiğini görüyoruz. Seve seve hürriyeti ve mu­kaddesatı uğrunda ölümü hiçe sayan ruh, bu seslerle beslenmişti. Onları takdirle anıyoruz, onlarla iftihar ediyoruz. Şimdi onların yerini dolduranları, feragatle din hizmetine girenleri, milletin mutluluğu, memleketin se­lâmeti için çalışanları, cami kürsülerinde, mihrab ve minberlerde aynı ruhla görüyor ve seviniyoruz.

Allâh’dan rahmet dileriz onlara. Milletin hürriyeti, mukaddesatı uğ­runda göçenlere Selâm bizden o hizmette olanlara...