Makale

BİTMEYEN ÇİLE GÜNDEM: ALEVİLİK VE BAŞÖRTÜSÜ

Hamdî Mert

BİTMEYEN ÇİLE
GÜNDEM: ALEVİLİK VE BAŞÖRTÜSÜ

Diyanet Aylık Dergi, 1992 yılına, kamuoyunun gündemini çokça işgal eden iki önemli konu ile giriyor;
Alevî-Sünnî sun î ayırımı ve başörtüsünün bitmeyen çilesi...
Alevî-Sünnî ayırımı, geçmişe baktığımızda belli dönüm noktalarında hep gündeme getirilmiş: 27 Mayıs 1960 sonrasında, 12 Mart 1971 döneminde, 12 Eylül 1980 ve müteakip yıllarda... İşte bir de şimdi: Adeta yeni bir ihtilâl "ama bu defa sivil" dönemini hatırlatan 21 Ekim seçimi sonrası kurulan koalisyon hükümetine "Hoş geldin" der gibi.
Geçmişin muhasebesini yapmasını bilenler çevrelerine ibret nazarıyla bakabilenler bu yeni gündeme şaşılmadılar.. "Gelecekti geldi" dediler...
Ama bu defa işin şaşılacak bir yönü de yok değildi: Sorumluluk mevkiinde olanlann bile akıntıya kürek çekmeleri; ateşi söndürecek yerde alevlendirecek yaklaşımlarda bulunmaları...
Diyanet Gündelik heyecanlar yatıştıktan sonra anlaşılacak ki, kapanmış yaraları deşmek kimseye fayda sağlamaz.. Üstelik sinsi düşmanlıklarla, kurnaz tuzaklarla çevrili bu ülkeye zarar verir.
Türkiye hassasiyetlerle dolu-dopdolu bir ülkedir. Bu hassasiyetlerin en korkulacak olanı dinî hassasiyetlerdir.
Diyanet Aylık Dergi, gündeme yeniden çekilen Alevîlik konusunda da, ar ve hayası izin vermediği için sesini yükseltemeyip, üniversite ve dersane kapılarında gözyaşlarını gönlüne akıtan başörtüsü mağdûresi vatan evlâtları konusunda da aynı yargıyı paylaşıyor: İçerden ve dışarıdan başka düşmanlıklarla uğraşırken, yeni bir iç kanamayı başlatmamak..
Türkiye’mizin gündeminde yeni ufuklar açılmak varken, geriye dönüp, bir yandan 1000 yıl öncesinin siyasî tavır ve gelişmelerini dinî gerçeklikler imiş gibi gündeme hesapsızca furya etmek; diğer yandan insanın temel hak ve hürriyetlerinin gereğinden biraz da fazla telaffuz edildiği bir dönemde hiçbir şey kalmamış gibi, 3-5 kız çocuğunun başörtüsü ile uğraşmak, herşeyden önce devlete zarar verir.
Zaman, mevcut müşterekleri yıkma değil, yeni ortak paydalarla millî bütünlüğü güçlendirme zamanıdır.

ALEVİLİKLE İLGİLİ YAKLAŞIMIMIZ YENİ DEĞİL!.

Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumun her kesimine din hizmeti sunan bir resmî kuruluş... İster Alevî, ister Sünnî olsun... Alevîlikle ilgili yaygın yaklaşımımız da bu cümleden... Yeni ve nevzuhur bir faaliyet değil. Yıllardan beri aynı şeyi yapıyoruz.
İşte Diyanet-Aylık Derginin yayınlanmaya başlandığı ilk sayısında Alevî Dedelerinin Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Said YAZICIOGLU’nu ziyaretleri: Diyanet İşleri Başkanlığından Alevî cemaatı adına istekleri ve Başkanımızın bu istekler karşısındaki yaklaşımı...
İlerideki sayfalarda, Alevî cemaatla ilgili olarak, Valilik ve Kaymakamlıklara gönderilen genelgelerden ve Başkanlık yayınları arasında neşredilen kitaplardan örnekler bulacaksınız...
Ve "Hani Diyanet Alevî vatandaşlarla ilgilenmiyordu?" diye bizimle beraber siz de sora-caksınız.
Diyanet İşleri Başkanlığı Sünnî köylere olduğu gibi, Alevî köylere de Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği yaparak cami inşasında öncülük etti. Alevî vatandaşların çocuklarından isteyenleri Kuran kurslarında ve İmam-Hatip liselerinde karşılıksız okuttu.. Sünnî vatandaşlar için sunduğu bütün hizmetleri -hiçbir ayırım yapmadan Alevî yurttaşlara da sundu, sunageldi...

ALEVİLİKLE İLGİLİ YENİ GÜNDEM VE DİYANET

Diyanet-Aylık Dergi, yeni yıldaki yayınlarında değerlendirmek üzere Alevî kökenli bazı üniversite öğretim üyeleri, öğretmenler, bürokratlar ve Diyanet aydınlarla mülakatlar yaparken, bir özel televizyon, bir haftalık dergi ve günlük gazete, Diyaneti de gündeme çekerek bir tartışma başlattılar.
Müteakip sayfalarda, bu araştırmamızın bütünleştirici mesajlarını doya doya okuyacaksınız. Okuyacak ve Sünnî-Alevî suni ayınmınm boşunalığını bir daha göreceksiniz...
Ehl-i Beyt muhibbi Dedelerin, münevverlerin yaklaşımı bizim de yaklaşımımız: Hiçkimse, kendi şahsi kanaatini Alevî cemaata malederek ortaya çıkmasın! 1000 yıldır beraber yaşadık.. Kıyamete kadar birlikte olacağız!..

... VE BAŞÖRTÜSÜ ÇİLESİ

Tesettür Allah’ın emri.. Fakat bir yandan da kişinin inanç ve ibadet hürriyetinin gereği.. Kişi, önce inancının gereği olarak örtünür.. Buna saygı duymak -Laik bir ülkede-her medeni insanın uyması gereken bir realite.. Kendisi yapmasa, hatta inanmasa bile..
Madalyonun öbür yüzüne gelince: inanç ve ibadet hürriyeti, insanın vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlerinden.. Birileri inanmasa, hatta yadırgasa da her hür insan bu temel hakkını kullanacak..
Bu kadar basit, bu kadar sade bir olayın hâlâ mağdûreler üretmesi, ancak Devlet ile milletin; bu iki ayrılmazın arasını açıyor. Devleti milletin üzerine nahak yere azmettiriyor; milleti rencide ediyor, devletine küstürüyor. Devlete karşı "gayrimemnun" zümrelerin artmasını isteyenler de bundan dört köşe oluyorlar...
"Devlet mozayiği", "üniter devlet" diye - diye bazı suni vakıaların üzerine ciddî - ciddî gidildiği bu ülkede Başörtüsü de mutlaka halledilecek.... Halledilecek ama, neden sonra?!.
"Laiklik" diyerek, "Cumhuriyetin temel ilkeleri" diyerek, hiç te müstahak olmadığı halde "Dev-let"i yıpratanlar ve kendi kalelerine gol atanlara gelince: yarın, bugünlere dönüp -baktıklarında, yasakladıkları başörtüsünü ve başörtülüleri kendilerine dua ederken bulacaklar...