Makale

SÜREKLİ BARIŞA DOĞRU

SÜREKLİ BARIŞA DOĞRU (1)

Yazan: Çevirenler:

Seyyid Nesaruddin HUSEYN Dr. M. Esad KILICER

(Dakka - Doğu Pakistan) Mustafa YAZGAN

(Geçen sayıdan devam)

İslâmi Evlenmeler:

Kur’ân-ı Kerîm’de Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Biz, onlarla sükûnet bu­lasınız diye, sizlere kendinizden eşler yarattık.” Bir hadis de de Peygamber Efendi­miz şöyle buyurmuştur: “Evlilik, imkânlarına sâhip olan herkesin yapması gerekli bir vazifedir.” Böylece evlenme, İslâm’da emredilmiş bulunmaktadır. Kur’ân-ı Ke­rîm’de bir erkeğin bir arada evlenebileceği kadınların sayısı dört olarak sınırlan­dırılmıştır. Bu çok evlilik de yine şartlara bağlanmış bulunmaktadır. Hanımla­rın hepsine eşit muâmele yapmak, bu şartların en başta gelenidir. İslâm dini Müslüman bir erkeğin altın süs eşyasına sâhip olmasına veya üzerine ipek elbise giymesine müsâade etmediği gibi; ona sırf zevk için, bir arada birden fazla ka­dınla evlenme iznini de vermez. İslâmiyette birden çok kadınla evlenme müessesesinin bulunuşu, kesinlikle, yalnız zarûret hallerini karşılamaya inhisâr ettiril­miştir. Evlenme arzusu duyan, fakat yeterince imkânları bulunmayan bir Müslü­man, bu yüzden ya oruç tutacak veya fakirce bir âileden gelip de onunla mes’ûd ve bahtiyar olabilecek bir kızla evlenecektir. İki cihanda selâmet ve saâdetin ve hakka erişmenin temeli olan ve her hâl-ü kârda, bedenin nezâhet ve sâfiyetini sağlama konusundaki Kur’ân-i emri bir Müslümanın hiçbir sûrette ihlâl etme­mesi gerekir.

İslâmiyeti düşmanca tenkit edenler, Hazret-i Peygamberin evlenmelerini şiddetle kınamışlardır. Hazret’i Peygamber, hayâtının uzun gençlik yıllarını (yâni elli yaşına kadar olan ömrünü) yalnız bir hanımla geçirmiştir. Oysa ki evlendik­lerinde kendisi 25, hanımı da 40 yaşında idiler. Peygamberlik sorumluluklarına inzimâmen, 50 yaşından sonra, kendisi için taşıması çok ağır yük teşkil eden, bâzı güç geçimli, yaşlı ve bir keresinde de boşanmış bir kadın olmak üzere, birçok kere evlendi. Hazret’i Âişe (Allah ondan râzı olsun) ile evlenmesi, bu münekkitlerce şiddetli bir şekilde kınanmıştır. Hazret’i Âişe henüz çok genç bir çağda iken dul kaldı. O, başka bir kimse ile evlenmiş olsaydı, yine de dul kalabilirdi. İstikbâle vâkıf olan İslâm’ın Yüce Peygamberi - Hazretî Âişe aracılığı ile çok büyük kazançlar elde edileceğini mutlaka görmüş olmalı ki. onu eşliğe kabûl etti. Hazret’i Âişe’nin çok kuvvetli bir hâfızası vardı. Gerçekten pek çok hadis­ler ondan nakledilmiş bulunmaktadır.

Kadınların Durumu:

Kadınlar, İslâm’da yüksek bir hürmete muhâtaptır. Hazret’i Peygamber, “Cennet, anaların ayaklan altındadır” buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerime göre, kadınların kendi akrabâ ve yakınlarının malları üstünde hakları vardır. Yine bunun gibi evlenmede, onun muvâfakatı kocanınkinden önce gelir. Hadisde buyurular ki, “ilim tahsili, erkek-kadın her Müslümana farzdır.” Bilgiden istifâde nokta-i nazarından şu hadîs üzerinde biraz daha durulmuştur: “İnsan bu dünyâda bilgi ile, iyilik ve asâlet derecesine yükselir, âhirette de saâdetin kemâline erişir.” Böylece yukarıda belirtildiği gibi, İslâm’da kadınların da bilgi öğrenmek açısından yüksek bir duruma çıkmalarının teşvik edildiği âşikârdır. Bundan dolayı İslâm’da kadın aslâ bir zevk vâsıtası ve hakir görülen bir varlık değildir. Kadın, Allâh’ın, yeryüzünde erkek gibi eşit derecede yarattığı asil bir mahlûkudur.

Müslümanın ibâdetleri:

Hazret’i Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dünyânızdan bana üç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku ve gözümün nûru kılınan namaz.” Yine buyuruyor ki: “Namaz mü’min’in mi’râcıdır. Bir Müslümanın günde 5 defa temizliği ve zihni teksif ede­bilme alışkanlığını öğrenmesi mecbûridir, İbâdet (namaz) gelecekte refah ve sü­kûn için Allâh’ın yardımını aramağa ve bilerek veya bilmiyerek işlenen günah­ların affını Allâh’tan dilemeğe bir vesiledir.

Ramazan’ın önemi:

Ramazan, bir kendi kendine arınma ayıdır. Bir Müslüman bu ayda gün bo­yunca yemekten ve içmekten uzak durur. Şüphesiz yemek ve içmeği terketmek kâfi değildir. Hadiste buyurulur ki: “Bir insan oruçlu iken bütün kötü sözden ve kalb kırmaktan kaçınmalıdır.” Yine bunun gibi “Bir oruçlu, yalanı ve kibiri terketmedikçe Allâh onun yemeği ve içmeği terketmesine nazar etmez.” Bu şu demektir: “Allâh onun orucunu kabûl etmez. Böylece, yukarıdanberi belirtmek istenen şey, Ramazan’ın bir kimsenin kendini bu ayın tamamlayıcı, lüzumlu un­surlarından olmak üzere sözde, işde, niyette kötü şeylerden koruması gereklidir. Her yıl gelen bu ay zenginler, fakirlerin hallerini idrâk ederek onlara karşı müş­fik ve cömert davranmalarını ve Allah’ın onlara verdiği nimetlerden dolayı şük­retmelerini eğitir, fakirlerin de tahammüllü, sabırlı olmalarını sağlar.

Amme Mülkiyeti ve İslâm:

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur: “Yeryüzündeki ve göklerdeki bütün şey­lerin mâliki Allâh’tır,” Böylece gayet açıktır ki, hâkimiyet Allâh’a âittir ve Allâh tektir, rakipsizdir. Dünyâdaki bütün eşya O’nun fertlere ve devletlere verdiği mukaddes emânetlerdir. İslâm, münhasıran, ne husûsî mülkiyeti, ne devlet mülki­yetini emretmez. Daha iyi bir idâre anlayışı ile lüzûmu hâlinde, devlet husûsî mülkiyeti, ancak mâliklerine âdil bir ödeme yaptıktan sonra sâhip olur.

Netice:

İnsanların kültürel, ahlâki ve rûhî değerleri maalesef bugün aşağı bir seviye­ye düşmüştür. Mücâdele meydanındaki mağlûbiyetlerimizin tabiî bir sonucu ola­rak zelzeleler, tayfunlar, boralar, kuraklıklar, mevsimsiz yağışlar, salgınlar v.s. gibi felâketler devamlı olarak artmaktadırlar. Sulh ve sükûna tesir etmesi için her Müslüman memlekette İslâmi işler Dâiresi adıyla bir dâire kurulması teklif edilmektedir. Bu dâire üst kademeleri nâmuskâr ve dindar kişilerle dolduracak­tır. Bu dâirenin vazifesi, kaynağını dinden alan ahlâkı ve manevî değerleri yük­seltmek olacaktır. Bu gaye için de dinî bilgileri ihtivâ eden broşürler memlekette enine boyuna kesif olarak topluluğa ve dini topluluklara yayılacaktır. Eğer Kur’ân-ı Kerim ve hadis hayat tarzımızı teçhizatlandırırsa: Halkın, kültürel, ahlâki ve rûhi standartları, yapılan otomatik olarak yükselecek, sulh ve saâdet yeni baştan teessüs edecektir. Esirgeyen Ulu Allah bu yolda hepimize yardım etsin. Âmin...

BAYRAK

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü;

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü;

Işık ışık, dalga dalga bayrağım;

Senin destanını okudum, senin destânını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmıyanın

Mezarını kazacağım.

Seni selâmlamadan uçan kuşun

Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…

Gölgende bana da, bana da yer ver.

Sabah olmasın, günler doğmasın, ne çıkar!

Yurda Ay - Yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün

Kızıllığında ısındık.

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün

Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârda dalgalı;

Batışın güvercini, savaşın kartalı,

Yüksek yerlerde açan çiçeğim.

Senin altında doğdum, senin dibinde öleceğim.

A. NİHAT ASYA