Makale

İSLAM VE AİLE

Şükrü Öztürk
Din Eğitimi Dairesi Başkanı

İSLAM VE AİLE


Cenab-ı Hak, insanı her bakımdan, en güzel şekil ve surette yaratmış, onu, bütün yaratıklardan farklı olarak, en üstün kabiliyet ve yeteneklerle donatmıştır.
İnsan, düşünen, konuşan, yaratılışının hikmetini arayan, kâinatın sırrını çözmeye çalışan, evlenip yuva kuran, topluluk halinde yaşayan yegâne canlıdır.
İnsanı, diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, inanma kabiliyetinin olması, evlenip yuva kurması ve toplu halde yaşamasıdır. Dünyada, tek başına yaşayarak, hayatını mutlu bir şekilde sürdürebilen insan düşünülemez.
İnsanın, evlenip yuva kurma özelliği, fıtratında vardır. Yüce Allah, Hz. Adem ile Hz. Havvayı yaratarak aralarına sevgi ve şefkat bağını koymuştur. Kuran-ı Kerim’in Rum Sûresi 21.nci ayetinde bu husus şöyle açıklanır: "Kaynaşmanız için, size kendi cinsinizden eşler yaratıp da, aranızda sevgi peyda etmesi de, onun
(varlığının ve yüce kudretinin) delillerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır."
Kadınla erkek arasındaki bu sıcak sevgi ve ilgiden, evlenip yuva kurmak, böylece huzura kavuşmak isteği doğar. Evlenmenin sonunda ise, aile oluşur.
Aile, neseb ve nikâh bağı ile bir araya gelmiş ve bir çatı altında bulunan insanlar topluluğudur.
Toplumların temel taşı da ailedir. Bir milletin varlığı, huzur ve mutluluğu, o toplumun temel taşı olan ailenin durumuna bağlıdır.
Eğer bir toplumda, aileler huzurlu ise, o toplum huzurludur, maddî ve manevî her sahada kalkınmaya da namzettir.
Milletlerin bütünlüğü ve sağlamlığı, o milleti meydana getiren ailelerin bütünlüğüne ve sağlamlığına bağlıdır. Bu sebeble, aile yuvası ne kadar sağlam temeller üzerine kurulursa, toplumlar da o kadar sağlam ve güçlü olurlar.
Bir milleti yıkmak isteyen iç ve dış düşmanlar, önce o milletin aile yuvasını çeşitli yollarla ve metodlarla yıkmaya, bu kutsal müesseseyi dejenere etmeye çalışırlar. Yüce Allah, Kuran-ı Kerim Bakara Sûresi ayet 205’de bu gerçeği şöyle beyan ediyor: "O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez."
Bir milletin nesli bozulur, ekonomisi çökerse, o millet kısa zamanda yok olmaya mahkumdur. Sağlam ve sağlıklı bir nesil, sağlam ailelerde yetişir. İşte bunun için, iç ve dış düşmanlarımız, asırlardan beri ayakta tuttuğumuz, özen gösterip, önem verdiğimiz aile yuvamızı, değişik metodlarla, özellikle de bazı sesli, görüntülü ve basılı yayın organlarından da faydalanmak suretiyle yıkmaya, neslimizi bozmaya çalışıyorlar. Bu konuda ellerinden gelen herşeyi de yapıyorlar. Bu durum karşısında bizler de, dikkatli olmalı, kendimizi, ailemizi ve yuvamızı korumalıyız ki, bu güzel yurdumuzda, birlik, beraberlik, huzur ve mutluluk içinde kardeşçe yaşayalım.
İnsanın mutluluğunu gaye edinen yüce dinimiz, aileye çok önem verir. Çünkü, insanın mutluluğu, aile ile başlar, toplumların huzuru aile ile devam eder.
Aile, fert ve toplum hayatının en sağlam teminatıdır. Vatan sevgisi, dinî ve millî duygular, basit şekilde de olsa, çocuklara ilk önce aile yuvasında aşılanır. Örf ve adetler, gelenek ve görenekler, ilk defa ailede öğretilir. Geleceğin teminatı olan çocukların, ilk eğitim yeri ailedir. Aile yuvasında, genç dimağlara yerleştirilen bu güzel ve asil duygular ile, aileden alınan kültür, hiçbir zaman zihinlerden silinip atılamaz. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde aile ile ilgili pekçok hükümler vardır. Evlenmeye ait ahkâm, evlenme ile ortaya çıkan haklar ve vazifeler, ailede eşlerin karşılıklı sorumlulukları, neseb, miras, nikah akdi ile hasıl olan akrabalıklar ve aileyi ilgilendiren daha pekçok meseleler, Kuran-ı Kerim’de bildirilmektedir.
Aile, evlilik bağı ile kurulan kutsal bir müessesedir. Evlilik dışı ilişkilerle aile yuvası kurulamaz. İnsan, ahlâk dışı ilişkilerle huzurlu ve mutlu olamaz. Yüce dinimiz, evliliği teşvik etmiş, evlilik dışı ilişkileri zinayı fuhuşu şiddetle yasaklamıştır. Sevgili Pegamberimiz bir hadislerinde: "Gençler, içinizden gücü yeten evlensin, çünkü, iffeti ve namusu korumanın en tesirli yolu, evliliktir." buyurarak, evlenmeyi tavsiye etmiştir. Diğer bir hadislerinde ise: "Nikah benim sünnetimdir. Sünnetime göre hareket etmeyen benden değildir." buyurarak, özürsüz yere bekâr kalmayı ve bekâr yaşamayı uygun bulmamaktadır.
Huzurlu ve mutlu toplumlar, mutlu ailelerden teşekkül eder. Bir ailenin huzuru, güveni, sağlamlılığı ve devamlılığı için o ailenin fertleri arasında, birbirlerine karşı, sevgi, saygı, sadakat, güven, anlayış, fedâkârlık, iyi niyet ve hoşgörü olmalıdır.
Aileyi ayakta tutan en önemli faktör sevgidir. Hayat, sevgi ile devam eder. Sevgi, hayatın bereketi, ömrün tadıdır. Evliliğin ilk adımıdır. Aile, sevgi temeli üzerine oturursa sağlam olur. Birtakım menfaat hesapları ile kurulan aileler, kısa zamanda çökmeye mahkumdur.
Ailenin huzurunu ve devamlılığını sağlayan önemli faktörlerden birisi de, karşılıklı anlayış ve fedâkârlıktır. Evlilik fedâkârlık ister. Hayatta hiç kimse kusursuz değildir ve hiçkimse de diğerine göre mükemmel değildir. Her insanın diğerine göre birtakım özellikleri olabileceği gibi, birtakım da eksikleri ve kusurları olabilir. Zevkler, aynı olsa da, alışkanlıklar farklı olabilir. Yapılan evliliklerde, iki ayrı insan, yılların alışkanlıklarını da beraberinde getirebilir. Birinin alışkanlığı diğerine ters düşebilir.
Mutlu evlilik, zevkleri birbiriyle tıpatıp uyan, alışkanlıkları, huyları, karakterleri birbirinin aynısı olan, iki insanın birleşmesiyle gerçekleşebileceği gibi, farklı zevklere, farklı alışkanlıklara olumlu yaklaşabilen, ayrı düşüncelere saygı duyabilen, iki insanın birleşmesi ile de gerçekleşebilir. Bu bakımdan evlilikte, karşılıklı sevgi kadar, karşılıklı saygı, anlayış, hoşgörü ve fedâkârlık da önemlidir.
Eşler arasında sarsılmaz bir itimat, karşılıklı güven ve samimiyetin bulunması da, aile binasını sağlamlaştıran, aile saadetini kuvvetlendiren ana esaslardan bir diğeridir. Eşler, her konuda, biribirine güvenebilmelidirler. Yalan söylemek, hile yapmak, açıkça söylenmesi gereken bazı şeyleri gizlemek, aldatmak, kandırmak gibi, güven duygusunu sarsacak söz ve davranışlardan sakınmalıdırlar. Bu bakımdan, eşler, biribirine karşı samimi, candan ve açık sözlü olmalı, dürüst davranmalıdırlar. Çünkü, karşılıklı güven ve samimiyetin bulunmadığı bir ailede, sevgi, saygı ve hürmet duyguları kendiliğinden yok olur.
Aile, yalnız karı-kocadan oluşan bir kurum değildir. Çocuklar da, bu kurumun birer üyesidirler. Ailenin mutluluğu için, aile içinde bulunan fertlerin, üzerlerine düşen görevleri gereği gibi yapmaları ve birbirlerine karşı sorumluluklarını bilmeleri gerekmektedir. Aile içinde, karı-kocanın eş olarak birbirine karşı, ana-baba olarak çocuklarına karşı; çocukların da ana-babalarına karşı bir takım hak ve sorumlulukları vardır.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde: "Hepiniz çobansınız ve idarenize verilenlerden sorumlusunuz. Devlet Başkanı milletinden sorumludur. Aile reisi, aile fertlerinden sorumludur. Kadın, kocasının evinden, malından ve çocuklarından sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malını korumaktan sorumludur. Hulasa hepiniz çobansınız ve elinizin al-tındakilerden sorumlusunuz." buyurarak, toplumda herkesin bir sorumluluk taşıdığına ve herkesin de taşıdığı sorumlulukların gereğini yapmak zorunda olduğuna işaret etmişlerdir.
Dünya hayatının süsü olan çocukları, dünyada ve ahirette, her türlü tehlikelerden korumak, ana-babanın başta gelen görevleri arasındadır. Yüce Allah, Tahrim Sûresi 6.ncı ayette: "Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun." buyurmaktadır.
Ana-babanın aslî görevi, çocuklarına sadece maddî servet bırakmak değil, çocuklarını en güzel şekilde eğitmek, bedenen ve ruhen sağlıklı yetiştirmek, edeb ve terbiye öğretmek, ilim ve irfan belletmek, sanat ve meslek sahibi yapmak, kısaca, onları dünya ve ahiret hayatına, Allah’ın rızasına uygun olarak hazırlamaktır.
Bütün bunlar ana-babanın, çocuklarına bırakacağı servet, vereceği en güzel hediyedir.
Nitekim, Peygamberimiz bir hadislerinde: "Bir baba, çocuğuna, iyi edebden daha güzel bir hediye veremez." buyurmaktadır.
Ailede huzurun sağlanması için, çocukların da ana babalarına karşı saygılı olmaları, meşru isteklerini yerine getirmeleri, yaşlanınca onlara en iyi şekilde bakmaları, hizmetlerini, eksiksiz yapmaları gerekmektedir.
Yüce Allah, Isra Sûresi 23 üncü ayette: "Ana-babaya İyilik etmeyi, yaşlandıklarında, onlara "öf" bile demeden, onları azarlamadan, güzellikle hizmetlerinin yapılmasını" "emrederek, çocukların ana babalarına karşı olan görev ve sorumluluklarını, bu görev ve sorumlulukların nasıl yerine getirileceğini bildirmiştir.
Aile, milletleri ayakta tutan kutsal bir müessesedir. Bu müessesenin korunması da kutsal bir görevdir. Huzurlu bir hayat, huzurlu bir ailede yaşanır. O halde herkes, huzuru ve mutluluğu özellikle kendi aile yuvasında aramalıdır. Bunun için de ailede eğitime önem verilmelidir. Bu eğitimde, inançlarımıza, mukaddes değerlerimize, millî kimliğimize ve bizi biz yapan özelliklerimize özen gösterilmelidir.
Aile fertleri arasında huzuru kaçırmaya, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü ve fedakârlık duygusunu yok etmeye yönelik faaliyetlere ve dinî inançlarımıza, mukaddes değerlerimize, millî kimliğimize, millî birlik ve bütünlüğümüze ters düşen bazı basılı, görüntülü ve sesli yayın organlarına karşı gerekli tedbirleri ana-babaların alması şarttır. Aksi takdirde, aile yuvamız temelinden sarsılacaktır. Allah korusun, belki de bir gün, şu anda düşünmek ve söylemek istemediğim çok ciddî problemler ile karşı karşıya gelinebilir. Böylece milletimizin huzurundan, birlik ve beraberliğinden rahatsız olan ve bunları bozmak isteyen iç ve dış düşmanlara fırsat vermiş, zemin hazırlamış oluruz.
Bu sebeple, yurdumuz için, milletimizin üstün menfaatleri için, huzur ve mutluluğumuz için, birlik ve beraberliğimiz için, ailemizin huzuru için, ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalıdır. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Yoksa son pişmanlık fayda vermez.