Makale

DİN DUYGUSU

Yurt Dışından Görüşler:

DİN DUYGUSU

Abdurrahman GÜZEL

(Avusturya)

İnsanoğlunun bu duyguya muhtaç olmadığı bir zaman, dünyâ târi­hinde görülmemiştir, insanlar, bu duygu sayesinde birbirini sever-sayar, vatanı ve milleti için kanının son damlasını dökünceye kadar çalışır. Çün­kü, insana vatan sevgisi, din duygusundan gelir. Kısacası insanlığa refah ve selâmet temin eden, daha iyiyi yapma gücünü veren müessir kuvvet, din duygusudur. Yine insanı, her türlü nefsânî veya İnsanî kaprislerinin tesiriyle, bütün kötülüklerden çekip kurtaran kuvvet, yine din duygusudur. Bunun içindir ki, yazılarıma bu sütunlarda ilk önce "Din Duygusu’’ ile başlayarak, sonra da bunun üzerine bir bina kurmak istiyorum.

Din duygusundan mahrum, yalnız maddî bağlarla birbirlerine bağlı olan cemiyetler, her an yok olmağa mahkûmdurlar. Bakın ünlü filozof Julsimon bu hususta ne diyor:

“... Din hissi, kuvvetli İçtimaî bir bağdır. Bir milletten Allah fikrini kaldırırsanız, o zaman onlar bir menfaat ve bir kurumun tesiri altmda hareket eden bir topluluk olurlar. O topluluğu teşkil eden vatandaşlar ise, birer kardeş değil, sadece müşterek menfaatlere sahip ortaklardır.

Menfaat bağlan çözülünce, birlik ve dirlik de çözülür. Birlik ve dirli­ği meydana getiren bağ ise din duygusudur.”

Din duygusu ile meydana gelen kardeşlik bağı, insanın en kara gün­lerinde yâni harbde, felâkette vs. en aziz dostudur. Çünkü bu kuvvetli bir manevî bağdır. Arada menfaat yoktur. Menfaatin olduğu yer ise her zaman felâkettir. Maddî bağlar çok kere kopabilir, fakat mânevî bağ hiç­bir zaman kopmaz. Bu kopmıyacak bağ ise okullarda verilecek dînî ve ah­lâkî bilgilerle meydana getirilebilir. Öyle ise:

Din; fertleri mukaddes bir duygu etrafında toplıyarak, millî ve vic­danî bir vahdet’in meydana gelmesini temin eden, cemiyetin kısa zaman­da yükselme ve tekâmülü için çalışma gücü veren, insanların sahip olduk­ları hürriyetlerini olumlu ve ahlâk kuralları içinde fazilet duygusuyla ye­şerten ve daima insana bağlı olan duygudur. Din; insanlar üzerinde en büyük bir hâkimdir. Çünkü, buradaki hâkim Allah’dır. İşte bunun için­dir ki, cemiyetin insanlık atmosferindeki sarsılmaz düzeni din ile müm­kündür.

Din; insandan ayrılmayan, insanı fenâlıklardan alıkoyan, hidâyete götüren, vicdan silâhı ve yarınına ümitle baktıran hidâyet ışığıdır.

Din; her türlü ahlâkî faziletin hem menşei, hem de kuvve-i müeyyi­desidir.

Dindar olmak mutlu olmayı, mutlu olmak ise hem dünyada hem de âhirette Yüce Allâh’ın emirlerine uygun yaşamayı sağlar. Bu kutluluk, sevinçte de, kederde de aynıdır. Bu mutlu kişi, korku-ürkü dindarı da de­ğildir. Allah’a yalvarmak, onun için bir şeref, O’ndan af dilemek ise ne güzel tavafdır.

Bütün felsefe ve ilimler Allah’ın ibretleri ile dolu, isteyelim Allah’dan isteyeceğimizi, O bize gösterir sâlim yolu. Ana rahminde teşekkül eden bir ceninin, tekâmül safhasındaki mükemmeliyeti bize neler düşün­dürmez? O bize Allah’ı düşündürür. Anlamadığımız şeyler bile bize Allah’ı öğretir. Sevincimizde O’nu buluruz. Kederimizde O’nu soruyoruz. Her yerde o hâzır ve nâzır. O’nsuz bir saâdet kapısı açılamaz. O’nsuz ruhlara insanlık aşkı saçılamaz, O’ndan başkası sevgili diye seçilemez. Biz O’nunla varız. O’ndan geldik. Yine O’na döneceğiz. Biz, O’nun izni ile doğduk, yaşadık ve öleceğiz. O’nsuz olan bir varlık yeryüzünde yoktur. Yalnız O vardır.

Bakınız ünlü filozof Schopenhaus ne diyor:

“... Tanrı bir’dir. Sonsuz ve ebedîdir. Ne doğar ne ölür. Ne de değişir. Bununla birlikte Tanrı, âlemdeki bütün değişmeleri ve bütün hareketleri idare eder. Kendisi hiçbir zaman hareket etmiyen ve yer değiştirmiyen Tanrı, her şeyi duyar ve görür...”

Eğer fertler, dînî duygulardan mahrum bırakılırlarsa, çok tehlikeli­dirler. Çünkü, gerçek Hâkim, vicdana hükmetmeyince, insanoğlu herşeyi yapabilir. Meselâ: Cemiyet nizamını temsîl eden zabıta kuvvetlerinin ve­ya herhangi bir insanın bulunmadığı bir zamanda, hırsızlık, adam öldür­me, kaçakçılık, vs. her türlü rezaletleri yapabilirken,

Vicdanında gerçekten bir din duygusu varsa, bununla bütün o çirkin hareketlerden kendini koruyabilir. Çünkü kendisinin daima Allah tarafın­dan kontrol edildiğini ve vicdanındaki Allah sevgisinin buna müsâade etmiyeceğini bilir.

Dinsizliğin ise, doğuracağı neticeler derin ve kapatılması mümkün ol­mayan yaralardır. Dinsizlik cemiyetlerin yıkılmasına sebep olacağı gibi, tesânüdün ve müşterek duyguların da ortadan kalkmasına öncü olur. Böylece dinsizlik hukuk fikrine de aykırıdır.

Yine büyük Alman filozofu Schopenhaus diyor ki:

“Hayat hırs ve arzudan ibârettir...”

Evet insan, bu hırs ve arzusunun esiridir. Böyle bir toplulukta emni­yetin bakası ancak ferdin arzu ve ihtiraslarını dizginlemesiyle mümkün­dür. Bunun için de mecburî bir zabıtaya ihtiyaç vardır. Bu zâbıta ise dindir.

İşte bunun içindir ki, köklü bir din rûhunun okullarda verilmesi za­rurîdir. Verilmemesi ise hukuk ilmine tamâmen aykırıdır. Üniversitelere kadar bu din duygusunu belirli programlar dâhilinde resmen ders olarak öğretmenin, gelecek nesiller için bir ışık olacağı meydandadır.

Yurt dışında edindiğim kanaatim bunlardır.