Makale

İSLAM'DA ÖNEMLİ EMİRLER VE YASAKLAR

HUTBE

İSLAM’DA ÖNEMLİ EMİRLER VE YASAKLAR

Lûtfi ŞENTÜRK

“Muhakkak ki, Allâhu Teâlâ adâleti, iyiliği ve yalanlara vermeği em­rediyor. Fuhşiyattan, münkerden ve hukuka tecâvüzden de nehyediyor. Düşünüp takınasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl: 90).

Emevî Halîfelerinden Ömer ibn-i Abdi’l-Aziz’in zamânındanberi ha­tiplerimiz tarafından hutbenin sonunda okunan bu âyet-i kerîme için İbn-i Mes’ûd radiya’llâhu anh: “Kur’ân-ı Kerîm’de hayır ve şerri en zi­yâde toplayan âyet, bu âyet-i kerîmedir.”[1] demiştir.

Ashâb-ı Kirâm’dan Osmân İbn-i Maz’ûn radiya’llâhu anh şöyle de­miştir: “Bu âyet-i kerime nâzil oluncaya kadar, Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’den utancımdan dolayı müslüman olmuştum. Bu âyet in­diği zaman Resûl-i Ekrem’in yanında idim, bana okudu ve îmân benim kalbime yerleşti.”[2] demiştir.

Bu âyet-i kerîme, bütün iyiliklerin anası olan üç şey ile emrediyor, en zararlı üç şeyden de nehyediyor. Emrettiği faydalı şeyler:

1 — Adl yâni adalet. Adâlet, her şeyi yerli yerine koymaktır. Zıd­dı zulümdür. Adâlet, doğru yoldur ve mülkün temelidir. Hiçbir i’tikâdî, amelî ve ahlâkî fazilet yoktur ki, onun esâsını adâlet teşkîl etmesin.

İslâm Dîni her şeyde adâleti emretmiştir. î’tikatta emrettiği adâlet, şirk ile imansızlık arasında orta yol olan Tevhid’dir. Nitekim İbn-i Abbâs’a göre adl, Allâh’ı tevhiddir. Çünkü her hakkın başı Allâhu Teâlâ’run hakkı olan ulûhiyyet hakkıdır. Ulûhiyyet hukukunun birincisi de Allâh’ı tevhiddir. Amel yönünden adâlet, gece gündüz tamâmen kendisini ibâdete vermekle, hiç ibâdet yapmamak ara­sında orta yol olan İslâmî vecîbeleri edâ etmektir. Ahlâkî yönden adâ­let ise, israf ile cimrilik arasında mutavassıt olan İslâm’ın emrettiği cö­mertliktir.[3]

İbn-i Arabî adâleti üçe taksim ediyor ve şöyle diyor: “Kul ile Allah arasındaki adâlet, Allâh’ın hakkını nefsinin hazzı üzerine tercih etmesi, Allâh’ın rızâsını hevâ ve hevesine takdîm eylemesidir. Kul’un bendi ile nefsi arasındaki adalet, nefsini helâk olacağı şeyden yâni kötü arzularından men’ etmesidir. Kendisi ile başkaları arasındaki adi ise, halka öğüt vermesi, hıyâneti bırakması, açık gizli, kavlî ve fi’lî hiç kimseye kötülük yapmamasıdır.[4]

Her şeyde İslâm’ın emrettiği adâlete sarılmalı, bunun zıddı olan zu­lüm ve haksızlıklardan kaçınmalıdır.

2 — İhsan, yaptığım güzel yapmak veya iyilik etmektir. Resûl-i Ek­rem Efendimiz ihsânı şöyle târif buyurmuşlardır: “îhsân, Allah’ı görüyormuşsun gibi İbâdet etmendir. Zîrâ sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor.”[5] O halde ihsan, ibâdeti en güzel şekilde yapmaktır.

3 — Karabet sahihlerine muhtaç olduktan şeyleri vermektir. Akrabâya yardım etmenin, onları görüp gözetmenin ve onlarla münâsebeti devâm ettirmenin fazileti hakkında âyet-i kerîme ve pek çok hadıs-i şe­rifler vardır.

Âyet-i kerîmede nehyedilen şeyler:

1 — Fuhşiyat, salim tabiatın nefret edeceği, müştekim akılların nakîsa sayacağı herhangi çirkin söz, iş ve harekettir. İbn-i Abbâs; “Fu­huş, âmâdır” diyor. Zina, her yönü ile çirkin olan ve insan için nakîsa sayılan bir işdir. Gerek sıhhî, gerek ahlâkî, gerek hukukî ve gerekse İç­timaî pek çok zararları olan ve insanlığın nezih hayâtını kirleten ve irtikâb edenlerini dünyâ ve âhirette zillete ve fakirliğe dûçâr eden bir hare­kettir. Zinâ yapmak şurada dursun, zinaya yaklaşmağı dahi Kur’ân-ı Kerîm yasaklamaktadır. İslâm’da en ağır cezâ bu çirkin işi işleyene ve­rilmektedir. Mahremi olmayan kadınlara şehvetle bakmanın, gözün zinâsı; dinlenmesi haram olan sözleri dinlemenin, kulakların zinası; söylen­mesi haram olan sözleri konuşmanın, dil’in zinası; ecnebi bir kadının uz­vunu şehvetle kavramanın el’in zinası; gidilmesi haram olan yere adım­larını atmanın, ayağın zinâsı; ve zinâ etmeği temenni ve arzulamanın da kalbin zinâsı olduğunu Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efen­dimiz bildirmişlerdir.[6]

2 — Münker: Şer’an ve aklen çirkin görülen şeylerdir. Yâni dînin tasvip etmediği ve yapılmasına izin vermediği şeylerdir. Bu, her çeşit rezâlet ve denâete şâmildir. Cenâb-ı Hak bundan da bizleri nehyetmektedir.

3 — Bağy yâni zulüm ve haksızlık, insanlara karşı kibirlenmek, bö­bürlenmek, haddi tecâvüz etmektir. Bu da yasaktır.

İşte Cenâb-ı Hak bize faydalı olan üç şey emrediyor ve çok zararlı olan üç şeyden de nehyediyor.

Öyle ise biz de bu üç emri yapıp, üç nehîden kaçınalım.



[1] Kazî Beyzâvî, Hâzin Tefsiri.

[2] Tefsîr-i Kurtubî, cüz: 10, s. 166.

[3] Kazî Beyzâvî, c. 1, s. 678; Tefsîr-i Kurtubî, cüz: 10, s. 166.

[4] Tefsîr-i Kurtubî, cüz: 10, s. 167.

[5] Buhârî, îman bahsine bak

[6] Buhârî ve Müslim, Ebû Hüreyre’den.