Makale

BİR SEYAHAT NOTLARI

BİR SEYAHAT NOTLARI

Dr. Lütfi DOĞAN

Allâh’a hamdolsun ki her gün gelişen, birçok yeni imkânlar içinde genişleyen Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları ve Din Görevlileri yeni hayırlı bir teşebbüse girdi. Bundan iki yıl önce, bir hastahane kurulacaktı. Böylece memleketin her ta­rafında feragat ve fedakârlıklar içinde vazife gören, din görevinde olanların ve bil­cümle vatandaşların ızdırablarını dindirmek, sağlıklarım sağlamak arzusundaydılar. Bu gayeyi gerçekleştirmek için bir Dernek kuruldu ve çığ gibi gelişti, önce Çanka­ya’da büyük bir arsa bağışlandı, arkasından mü’min bir kardeşimiz Bahçelievler’deki bir apartmanı hastahane olmak üzere Derneğe hediye etti. Bu bina bemen de­ğerlendirildi, kalorifer ve sıhhî tesisleri yapıldı, apartman hastahane olarak açılmak üzere tanzim ve tefriş edildi.

Şimdi yeni bir hamle gerekiyordu. Tıbbi teçhizat ve röntgen alınacaktı, çok paraya ihtiyaç vardı. Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları örnek bir şi­fa yurdu-hastahane kuracaklardı. Buraya her gelen, ızdıraptan kurtulacak, şifa bu­lacaktı. Allâh’ın izniyle târihte ecdadımızın kurduklarına yeni birini eklemek ne bü­yük saadet olacak blzler için.

Bir gayeye ermek, bir yere varmak isteyen yola girer muhakkak. Yol çok şey­dir insan hayâtında. Cenab-ı Hak’tan bizleri daima doğru yolda kılmasını dileriz; hep hayatımızda bir yola girer, yol bekleriz.

İşte biz de bu yüce gayemizi gerçekleştirmek için yola girecektik. 23 Nisan Salı günü, yağmurlu, rahmetli bir zamanda, Allah’ın başarıya erdirmesi niyazı ile Hastahanemizin arabasiyle yola çıktık, ben ve Teftiş Kurulu Başkanı Rahmi Bey, yolumuz önce Polatlı - Eskişehir istikametine doğru öğle ezânı okunmadan Polatlı’­ya vardık. Camide abdest alan müslümanların yanında bizi mütebessim çehreyle karşılayan bu çalışkan kazamızın Din görevlileri oldu. Hemen camiin bitişiğindeki levha dikkatimizi çekti: “Din Görevlileri Yardımlaşma Derneği”. Bu güzel müba­rek görevlerini en iyi şekilde yapmak İçin, birbirlerine destek olacaklar. Birlik için­de hizmetlerinde daha güçlü bulunacaklar. Her hayırlı hizmetin öncüleri, bize, bu­rada zaman kısa olmasına rağmen yardımcı oldular, yoruldular, çalıştılar. Ne gü­zel bir anlayış içindeydiler.

Müftülüğü gördük ve gezdik. Biraz oturduk, dertlerimizi konuştuk. Müftülük binası, Kur’ân-ı Kerîm Kursu Derneği bize gıırur verdi. Sevinçle yola çıktık, öyle ya, yolcu yolunda gerek.

İşte Eskişehir, ikindi yaklaştı, nereye gideceğiz? Müftülüğe. Hayır, bugün ta­til kapalı. O halde büyük merkezi eâmiye, nasıl olsa aradıklarımızın hepsini buluruz. Öyle de oldu. Din görevlilerini gördük. Muhterem Müftü Ahmet Baltacı kardeşimizle görüştük. Kalabalık bir cemâatle ikindi namazını kıldık. Namazdan sonra yola çıkışı­mızın sebebini anlattık, daha fazla çalışmak üzere anlaştık. Müftülük, vilâyetin için­de birkaç odadaydı. Müftülük binası için arsa alınmış, güzel bir yerde, yakında in­şaata başlanacakmış. Muhterem Müftümüz, “Bu bizim için kolay olacak, çünkü halkın Müftülüğümüze saygısı çok, yakında burada kütüphanesi, konferans salonu ile Müftülük binasını göreceksiniz.” diyor.

Eskişehir’de İmam-Hatip Okulu’nun mevcut olduğunu biliyorduk, vakit darlı­ğından uğrayamadık. Saat 16’dan sonra Bursa’ya doğru hareket ettik.

Yeşillikler arasındaki köy ve kasabalarımızda en güzel yapı camiler görünüyor, hemen yanında mü’minin şehâdetini ilan eden zarif minareler yükseliyor. Namaz vakti geldi, birinin yanından geçiyoruz. Ta uzaklara vâdi ve dallara, hoparlörle, “Allâhu Ekber, Allahu Ekber...” ezân sesi yükseliyor. Minarenin yakınından şerefeye dikkat ediyoruz, müezzin yok, belli ki çıkmamış, her ne kadar bu husus yönetme­liğe konmuş amma tembelliğimiz, üşenmemiz, asırlardır alışılmış minareden «ka­ma alışkanlığımızı elimizden alıyor. Böylece minarelerimizin içi bakımsız hale gele­cek, harap olmaya terkedilecek. İsteyerek çıkalım, en yüksek yerden Allah’ın yüce mübarek sesini, ibâdetlerimizi âleme yayalım, bn görevimiz değil mi?

Yatsı olmadan İnegöl’e vardık. Camide İmam-Hatiplerin önderliği ile Müftü Efendi, Vâiz ve Din Görevlilerini tanıdık. Onların sıcak samimî alâkaları bizi o ge­ce orada kalmaya zorladı. Müftülük merkezi yerde, hemen yanında Din Görevlileri lokali var. İmam-Hatip Okulu yapmak üzere harekete geçmişler. Hepsi bir gayret işinde, çalışkan insanlar. Bütün camilerin onarmışlar, hattâ yeni güzel camiler de yapmışlar, yalnız bir eskisi var: İshak Paşa Camii. Vakıflar idaresi’nin onarmasını bekliyorlar. Geçen yıl başlamış Vakıflar, fakat, ne yazık ki yavaş yürüyor. İnşaatın, bu yüzden üstü her yağmurda akmış, Müftü Efendi bu mevzudaki Üzüntülerini an­lattı, alâka ricâ etti. İnegöl’de Din Görevlileri ile akşam yaptığımız sohbetimiz faydalı oldu. Burayı bir anlayış ve tesanüt içinde gördük ve ertesi günü huzurla Bursa’ya hareket ettik.

Bursa, yeşillikler içindeki tarihi şehrimize erkenden gelmiştik. Doğruca Yeşil Câmi’ye geldik, sonra Emir Sultan’ı ziyaret ettik. Yüksekten Bursa’yı seyrettik, kubbeler, kubbeler ve minâreler. Bütün haşmetiyle tarihimiz yatıyor bu şehirde. Zlyâretçiler de ne kadar çoktu. Emir Sultan’da bir “Kur’ftn Kursu” vardı. Bir dershanesine ne güzel ad koymuşlar: “Sevilen Dershane”. Şüphesiz Kur’an-ı Kerim’in öğrenildiği o oda sevilen yerdir.

Aşağıya indik, Müftülüğü sorduk, bir Bursalı işâret etti, “Yan tarafta çınarın altındaki yerde bulunur hocalar” dedi. Ne garip, bir Müslüman Müftülüğü bilmi­yordu. Sonradan öğrendik. Müftülüğü bulduk ve o bilmeyen adama hak verdik. Çar­şıda büyük bir işhanının “Pesulzade Hanı” içinde Bursa Müftülüğü, gürültülerin, ticarethânelerin içine terkedilmiş. Müftü, “Şehirde iyi bir yer buldum, yukarıda, kon­ferans salonu ve kütüphânesiyle müftülüğü yakında yapacağım” diyordu. Müftü ka­rarlıydı, İnşallah olacak, diye kesin konuşuyordu. İmam-Hatip Okulu’nun yeni binâsı bitmiş, pansiyonu yapılıyordu,

Bursa’dan sonra yolumuz üzerinde Mustafakemalpaşa’da Müftülüğü gördük, Kur’an Kursunu ziyaret ettik, temiz ve muntazamdı, Geceyi Akhisar’a geçirdik, son­ra Manisa’da durakladık. Müftülük eski bir medresenin iki odasına sığınmış, müs­takil bir binaya sahip değil, İmam-Hatip Okula da var, fakat yeni gelişme yolunda.

Manisa’dan sonra Cum’a’yı İzmir’de kıldık. Şehrin en güzel yerinde Müftülük binası, altında câmisiyle hattâ en üstünde sembolik minaresiyle dikkati çekiyor. Se­yahatimiz Tire’den Aydın’a devam etti. Aydın’da “Din Görevlileri Yardımlaşma Der­neği” yıllık kongresinde bolunduk. Kongre çok olgun bir hava içinde geçti. Konuşan­lar düzgün İfâde kullanıyorlar, birbirlerine nezaketle mukabele ediyorlardı. Aydın’dan sonra Denizli’de, daha Önceki şehirlerde gördüğümüz çalışmaları, tesanüdü, an­layış içinde hizmetini gördük. Burada Müftülük, kendi binası değilse de, merkezi ve güzel bir yerde, üzerinde “Din Görevlileri Yardımlaşma Derneği Lokali” var. İmam-Hatipler, Müezzinler, İçleri gibi dışlan da düzenli, vâkur, iyi giyinmişlerdi.

Bâzı müftülüklerde kütüphâneler, çeşitli ilmi, dinf kitaplar, mecmualar görü­lüyordu, fakat ne garip “Diyanet Dergisi” ortada yoktu. Doğrusu üzüldüm. Bâzı yerlerde Kur’an kursları müftülüklere arkasını çevirmişler, mesele olmuşlardı. Bir­çok Müftülerin, Din Görevlilerinin üzüntüsü bu mevzuda fazlaydı. Her şehirde bü­yük hayırlı İşler yapma yarışı vardı. Her şehir, her kasaba camisini, kursunu, İmam-Hatip Okulunu, Müftülük binasını, talebe yurdunu yapmak için gayret ediyorlardı. Banlar en iyi elmalı, Örnek olarak kalmalı, maneviyatımızı ayakta tutan bu mües­seseleri birbirine soğutmadan yanyana geliştirmeliyiz. Müslüman Türk’ün yaptığı işte böyledir, dedirtmeliyiz. Bu mübarek hissi, gezdiğimiz her yerde gördük. Gönlü­müzü, çalışkan, feragatli, vefakâr insanların yanında bıraktık, tatlı b&tıralar sak­lıyoruz zihinlerimizde onlardan. Elele verelim, Cenab-ı Hakk’ın, “İyilik ve takvâda yardımlaşın” buyruğunu muntazaman gösterelim.

Gayret bizden, tevfik Allah’tan.