Makale

KİMSESİZLERİN DÜNYASI

KİMSESİZLERİN DÜNYASI

Abdulbaki İŞCAN


Yaşlılık ve yalnızlık;..
Bir yaprağın iki yüzü gibi. Birbirine o kadar yakın, birbirleri ile o kadar içice. Yolun kenarındaki bir ağacın gölgesinde verilen mola kadar kısa bir sürede geçen hayatın son demleri.
İnsanlardaki ahlakî değerlerin zayıflaması, dini emirlerin, duygu ve düşüncelerin arka plana itilmesi, aile yapısının küçülmesi ve maddî imkânsızlıklar nedeni ile eş ve çocukların aile bütçesine katkılarının daha fazla gerekmesi, yaşlı insanlara olan ilginin azalmasına sebep oluyor. Maddî-manevî yetersizliklerle karşılaşan bu insanlar ya bedenî veya ruhî hastalıklara tutuluyorlar, ya da, kendilerini bir huzur evinde veya bir güçsüzler yurdunda buluyorlar.

KİMSESİZ YAŞLILAR
Ahmet, Ali, Fatma ya da Hatice... İsimlerin fazla bir anlamı yok. Bizim anne ve babalanmızdan bir farkı olmayan bu in-sanlann bir evlat sevgisine, torun sevgisine ihtiyaçları olduğu her hallerinden belli.
Çoğunun gözleri kapıda. Devamlı birilerini bekliyorlar. Ya bir akraba, ya bir dost, ya da bir süre önce tanıştıkları ve geleceğine dair söz aldıkları bir ziyaretçi. Hemen her an bir misafir gelebilir, diye hazır vaziyette bekliyorlar. Onları görmeye gidin de , kim olursanız olun. Bir bayram sabahı ya da herhangi bir gün. Sizin için belki sıradan bir zaman, ama onlar için özel bir gün, özel bir an. Yeterki o beyaz titrek ellerini öpün. Sevgi ile merhamet ile ışıldayan, ama sizin gözlerinizde de aynı ışıltıyı görmek isteyen gözlerine bakın. Yanlarında bir iki dakika oturun, hal - hatırlarını sorun. Onlar için bu kadarı bile dünyalara değer.
Ayşe nine 69 yaşında. Sivas’ın Gürün ilçesinde dünyaya gelmiş. Keçiören Güçsüzler Yurduna geleli henüz 6 ay olmuş. Hemen alışıvermiş oranın havasına. "Evimin direği değil herşeyi idi" dediği eşini kaybedeli 28 sene olmuş. Üç tane kızı olduğunu, hepsinin evlendiğini ve ayn ayrı yerlere gittiklerini söylüyor, Ayşe nine. Yalnız kaldığından dolayı komşularının da yardımı ile güçsüzler yurduna müracaat etmiş. Bunları anlatırken gözleri yaşarıyor, kelimeler boğazında düğümleniyor, Ayşe ninenin. Bazen duraklıyor, duyulmayacak şekilde birşeyler mırıldanıyor. Daha sonra da tekrar anlatmaya devam ediyor;
"Burada bizim her şeyimize bakıyorlar. Karnımızı doyuruyorlar. Üstümüzü başımızı yıkıyorlar. Hastalandığımız zaman doktorlar muayene ediyor. Bazen çocuklar telefon açıp halimi hatırımı soruyorlar. Pek gelip gitmiyorlar, ama tanımasak da bazı insanlar gelip bizi ziyaret ediyor, elimizi öpüp bir çiçek olsun getiriyorlar."

HAYAT DEVAM EDİYOR
Yoksul da olsalar kimsesiz de olsalar hayat onlar için de devam ediyor. Zor olan hayat şartlan içerisinde, kimsesiz yaşlılar kadar, sahipsiz çocukların da yaşamak için mücadele etmesi gerekiyor.
Çocuk denecek kadar küçük yaşta olan bu kimsesiz insanlarla günün her saatinde karşılaşmanız mümkün.
Arabanızla şehirde dolaşırken, kırmızı ışıkta durduğunuzda arabanızın camlarını silmeye çalışan bir çocuğa, yükünüzün ağırlığından yakındığınızda, onu taşımak için can atan çelimsiz, sıska bir ihtiyara, ya da camiden çıktığınızda merdivenlerin yanı başında soğuktan mosmor olmuş yüzü ile sizden yardım dilenen bir kız çocuğuna her an rastlayabilirsiniz. Bazen pazarda poşet satarken, bazen köşe başında ayakkabı boyarken, bazen de başında üstüste dizili simitleri satmaya çabalarken görürsünüz onları.
Tufan YILDIZ’ da onlardan biri. Henüz 14 yaşında. Erzurum-Karayazı doğumlu, üç erkek kardeşinin en küçüğü. Uzun zaman önce memleketini, ailesini bırakıp gelmiş büyük şehire. Tahsil hayatı oldukça kötü başlamış ve öyle de noktalanmış. İlkokulu zar zor bitirdikten sonra ortaokul 1. sınıfta iken, belki de hayatının en büyük hatasını yaparak okulunu terketmiş. Şimdi tek amacı para kazanmak. Yanında kaldığı, uzaktan akrabalarım dediği insanlara yük olmamak.
Bunun için de haftanın belirli günlerinde kurulan, Ankara’nın semt pazarlarını mesken tutmuş. Ne gelecek için bir plânı var, ne de yarınları düşünecek hali var. Elindeki poşetleri satmak ve karnını doyurmak en büyük amacı...

KIRIK KALPLER VE ÖZLEMLER
Her ne kadar mutlu olduklarını söyleseler de içlerindeki burukluğu, küskünlüğü, kalplerindeki kırıklığı gizle-yemiyorlar. Bir zamanlar reisliğini yaptıkları, kanatlan altında yavrularını yetiştirdikleri yuvalarını özlüyorlar... Çocuklarını yedirip giydirmek ve okutmak için her şeylerini feda ettikleri günleri özlüyorlar... Annelerini, babalarını özlüyorlar... Hayat arkadaşlarını özlüyorlar... İnsanca yaşamayı ödüyorlar...
Ahmet EVLEK
(72 yaşında)
- Sizi tanıyabilir miyiz? Ne kadar zamandır burada kalıyorsunuz?
Ben çok küçükken Selanik’ten gelmişim. Ne annemi hatırlıyorum, ne de babamı. Beni komşular büyütmüş, onlar bakmışlar. Hayatım çok zor şartlar altında geçti. Uzun süre bekçilik yaptım. Daha sonra kalacak bir yerim, gidecek bir yakınım, bakacak kimsem olmadığından buraya geldim. 15 seneye yakın bir zamandır burada kalmaktayım. Ben buralara geldiğimde etraf bomboştu. O zamanlar buralarda çeki düzen yoktu. Bakanımız, gözetenimiz yoktu. Şimdi Allah devletten, milleten razı olsun. Bize çok iyi bakıyorlar. Ne ihtiyacımız olsa yerine getiriyorlar.
- Ziyaretinize gelen oluyor mu?
Benim Allah’tan başka kimsem yok. Çünkü yerim yurdum yok. Kime sahip çıkayım. Kim bana sahip çıksın. Anne bilmem, baba bilmem, eş bilmem, akraba bilmem. O yüzden ben buradan dışarı çıkamıyorum. Kimsenin yanına gidemiyorum. Ama özellikle bayram günlerinde ziyaretçilerimiz oluyor. Tanımadığımız insanlar geliyor, ellerimizi öpüyorlar. Küçükken tanıdığım bazı komşularımız var. Benim sahipsiz olduğumu bildiklerinden bazen onlar gelirler ziyaretime.
Hatice DEMİR
(74 yaşında)
Buraya geleli 5-6 sene oldu. Düzceliyim. Üç kızım bir de oğlum var. Onların bizlere bakacak hali yok. Zaten kendilerini zor geçindiriyorlar. Geçenlerde gittim memlekete, 10 gün duramadım, hastalandım. Beni tekrar buraya getirmelerini istedim. Çok şükür burada iyileştim. Her halde buradan bir daha ayrılmam. Oturacak, yemek yiyecek, yatacak yerim var. Yani başımızı sokacak bir yerimiz var. Pek gelip gidenim olmasa da bazen telefon açıyorlar. Halimi hatırımı soruyorlar. Bazen de çocuklar geliyor bizi görmeye. Onlarla bol bol sohbet ediyoruz. O zaman çok mutlu oluyorum.
Mehmet KARANFİL
(70 yaşında)
Ben Ankara’nın Polatlı ilçe-sindenim. 15 senedir bu yurtta kalmaktayım. Geçen bu 15 sene bana 15 günmüş gibi geliyor. Yani şimdiye kadar hiç bir zorlukla karşılaşmadık. Çok şükür mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşıyoruz. Yöneticilerde bizlere bir baba şefkati ile yaklaşıyorlar. Her türlü hizmetler ayağımıza kadar geliyor. Ziyaretimize gelen bazı akranlarımız bizim durumumuzu görüyorlar. Keşke bizde burada yaşasak diyorlar.
Biz ihtiyarların burada fazla bir meselesi yok. Mesele dışarı çıkınca başlıyor. İnsanlar, özellikle gençlik çok değişmiş. İnsanlarda saygı ve sevgi kalmamış. Bir otobüse bindiğimizde, bir bankada veya herhangi bir yerde beklerken onlardan saygı ve biraz ilgi bekliyoruz.
Kimsesiz yaşlılara güçsüzler yurdunda her öğün verilen sıcak aş, gösterilen sıcak sevgi ne güzel...
Ali YILDIRIM
Ankaralıyım ve 72 yaşındayım. Bir şeyler kazanıp kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek için genelde pazarlarda poşet satıyorum. Bazen limon falan da sattığım oluyor. Allah bereket versin. Pek fazla olmasa da beni geçindirecek para kazanıyorum. Kamımızı doyurmaya yetiyor. Zaten bakacak kimsem yok. Üçtane kızım var, onlar da evli. Kendi başlarının çaresine bakıyorlar. Bize faydaları yok. Canlan sağ olsun da, gerisi pek önemli değil.



Önder ÖZTÜRK
Keçiören Belediyesi Güçsüzler Yurdu Müdürü
"Güçsüzler Yurdu olarak halkımızdan her türlü yardımı bekliyor ve istiyoruz. "

Günümüz şartları içerisinde yaşlı evleri ve öneminden bahseder misiniz?
Sosyal devlet anlayışının toplum hayatına hakim olmaya başlaması ile birlikte, sosyal hizmet kurumlan da giderek önem kazanmaktadır. Toplumumuzda değer yargılan değişirken. buna bağlı olarak yaşlı insanlara ilgi de giderek azalıyor. Tabi, bunu tek bir nedene bağlamak mümkün-değildir.
Bugün ailenin küçülmesi, kadının çalışma hayatındaki etkinliğinin artması, aile bireylerinin çalışmak zorunda kalması, geleneksel yapıyı değiştirirken, yaşlıya olan ilginin azalmasına neden olmaktadır. Ülkemizde yaşlılara hizmet veren huzur evleri, güçsüzler yurdu, darü’l- aceze gibi kurumların da yetersiz kaldığını belirtmek gerekir.
- Güçsüzler Yurdu’nda verilen hizmetler nelerdir?
Güçsüzler Yurdu, Keçiören Belediyesine bağlı bir müdürlük olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. 1965 yılında Yaşlılar Sağlık Yurdu olarak hizmete açılan yurt, 1968 yılından itibaren Güçsüzler Yurdu olarak hizmete devam etmektedir. Yurdumuzda şu anda 48 erkek, 48 bayan olmak üzere 96 kişi kalmaktadır. Yani kapasitemiz tamamen doludur, iki bloktan oluşan binanın birinde erkekler, diğerinde de bayan yaşlılarımız kalmaktadır. Burada kalan vatandaşlarımızın tüm ihtiyaçları Keçiören Belediyesi tarafından karşılanmaktadır.
Verilen hizmetlerden bahsedecek olursak burada, yaşlılarımızın tüm günlük ihtiyaçları (yemek-içmek, temizlik v.b.) karşılanmaktadır. Sağlık hizmetleri, tedavileri, bakımları, belediye hekimlerimiz tarafından görülmektedir.
Güçsüzler Yurdu’nda sadece yatılı olarak kalan yaşlılarımıza hizmet sunmuyoruz. Muhtarlıklarla işbirliği sonucu tesbit edilen, çalışma gücünü yitirmiş, kendine veya çocuklarına bakacak, kimsesi olmayan 450 kişiye her gün Aşevimizde yemek ve ekmek verilmektedir. Bununla beraber giysi ihtiyacı olan yoksul insanlara, vatandaşlar tarafından verilen kullanılmış giysilerle yardımda bulunuyoruz. Ayrıca buradaki yaşlılarımızla, şehirdeki yaşlılarımız arasında bir iletişim, ilişki kurmayı, onlar arasında dostlukların oluşmasını sağlamayı amaçlayan Yaşlı Gündüz Dinlenme Evi’imiz var. Bu gün Ankara’nın çeşitli semtlerinden gelen 550 civarında yaşlı insanımız buradan gündüz saatleri boyunca yararlanmaktadır. Televizyon odası, kütüphane, okuma odası, revir, gibi odaların bulunduğu dinlenme evinden yararlanan vatandaşlarımızdan da herhangi bir ücret talep etmemekteyiz. Tabi her geçen gün bu üye sayısı artmaktadır.
- Bir kişiyi bu yurda kabul etmek için ne gibi şartlar arıyorsunuz?
Yurdumuza yaşlıları kabul etmek için yönetmelik gereği elbette bazı şartlarımız var.
Bakacak kimsesi olmayan veya yakınlarının bakımını üstlenmediği yaşlılar. 55 yaşın üzerinde olmak. Son 5 yılı Ankara’da geçirmiş olmak. Kendi kendine yeterli olmak. Yani tuvalete gidebilme, giyinme, yemek yeme gibi işleri yapabilmek. Bulaşıcı hastalığının bulunmaması, akli dengesinin yerinde olması, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olmaması gerekiyor.
Bu şartlara uyan yaşlı vatandaşlarımız, bir dilekçe ile müracaat etmek şart ile sıraya girip, sırası gelince yurdumuza alınmaktadırlar.
- Kimsesi olmayan veya bakacak kimsesi olupta kendisi ile ilgilenilmeyen bu yaşlılarımız, ömürlerinin sonuna kadar burada kalabiliyorlar mı?
Bu insanlarımız kendi istekleri sonucu arzu ettikleri zaman yurttan ayrılabilirler. Kurumdaki yaşlıları rahatsız edecek, kurum disiplinini bozacak davranıştan alışkanlık haline getirme veya yönetmelikte belirlenen hükümlere uyulmaması sonucu disiplin kurulunun alacağı kararla, Belediye başkanının onayından geçerek bu gibi yaşlıların kurumdan çıkarılmaları söz konusu olabilmektedir. Tabi, bu istemediğimiz bir konudur. Çok güç durumda kalmadığımız sürece bu yönteme başvurmuyoruz.
- Güçsüzler Yurdu’na halkımızın ilgisi ne düzeyde?
Zaman zaman, özel günlerde, bayramlarda yaşlılarımız, vatandaşlarımız tarafından ziyaret edilmektedirler.
Yapılan kurban bağışlan günlük et ihtiyacımızı karşılamaktadır. Ama bu tür bağışların kuruma ekonomik anlamda çok büyük katkılar sağladığını söylemek mümkün değil. Üstelik çok cüz’i miktarda olan bu yardımlar gittikçe azalmaktadır.
Güçsüzler Yurdu olarak her türlü yardımı kabul ediyoruz. Yiyecek, giyecek, aynî, nakdî, taşınır, taşınmaz, yardımları vatandaşlarımızdan bekliyoruz.