Makale

CAMİLER KUTLU MEKÂNLAR

CAMİLER KUTLU MEKÂNLAR

Kemal CENGİZ


Cihanşümul bir din olan İslâm’ın hedefi, insanlığın hidayetidir. Bu hedefe ulaşmanın ilk adımı ise camiden başlamaktadır. Günde beş vakit namazda cemaatle başlayan toplum şuuru ve hidâyet nuru, merkezî nokta cami olmak üzere halka halka genişleyerek tüm cihana yayılmaktadır. Yüce Allah kitabında, "Nurunun, içinde adının anılmasına ve yüceltilmesine izin verdiği evler olan camilerde parladığını"(l) söylemektedir.
Müslümanların toplum yapısında ve sosyal yapılanmasında cami, bir cemiyet ve cemaat dini olarak İslâm’ın "temel taşı" durumundadır. Peygamberimiz (s.a.s.) madde plânında İslâm’ı müesseseleştirmeye camiden başlamış ve tesis edilen ilk islâmî müessese mescid olmuştur. Yeryüzünde Allah adına tevhidin ilk mabedi Mekke’de, müslümanlığın ilk mescidi de Medine’de yapılmıştır. İslâm Peygamberi müslümanları cemaatten devlete teşkilâtlı bir toplum olarak organize etmek üzere geldiği Medine’de İslâm devletinin temellerini atarken ilk iş olarak mescidini yaptırmış ve müslümanları burada toplamıştır. Ashâbıyla meşveret meclisini burada kurmuş; gerçekleştirdikleri işlerin plânlarını burada yapmışlar, kararlarım burada almışlardır.
Anlaşılıyor ki, Hz. Peygamberin tebligat ve talimatlarıyla şekillenecek olan İslâm toplumunun oluşmasında cami her şeyden önce gelmektedir. Böyle olduğu için de, Medine’ye ayak basar basmaz kalacağı yeri düşünmeden, mescidinin yerini kararlaştırmıştır. İlk iş olarak ta hemen burada bir cami yapımına girişmiştir. Hatta bir an önce bitirilmesini teşvik için de inşaatında bizzat kendisi de çalışmıştır.
Sosyal hayatta toplumun temelini oluşturan aileyi "ev-bark" olmadan yaşatmak nasıl mümkün değilse; İslâm düşüncesinde cemiyet ruhunun özü olan cemaatı da cami olmadan toplamak ve cemiyeti oluşturmak mümün değildir. Bu nedenle Peygamberimiz, müslümanların topluca bulundukları her yerde, mutlaka toplanacakları bir de camilerinin bulunmasını şart koşmuştur. Bunun için meskûn mahallerde bakımlı ve temiz camiler yapılmasını istemiş; bunları yaptıranları cennette bir köşkle müjdelemiştir(2).
İnsan kalabalıklarının içinde toplandığı hiçbir mekan, mabedler kadar arınmış kalplerle gelinen yerler değildir. Eşyalarda bile saf ve temiz olanların kaynaşmaları sağlam olmaktadır. Paslı kap kalay tutmaz denmiştir. İrşadın tesiri bakımından paslı kalpler de böyledir. Yüreklerden pasların silinip kalplerin cilalandığı cevher ocakları camilerdir. Arzuladığımız temiz toplumun arınağı buralardır. Allah huzurunda günde beş vakit namazla arınanlar, kirli işlere bulaşmaktan daha çok sakınırlar. Bedenen temiz olanlar gibi ruhen temiz bulunanlar da kirlenmemek için daha dikkatli olurlar. Hadîs-i şerifte, günde beş vakit namazını kılan müs lümanın günah kirinden temizliği, evinin önünde akan berrak bir nehirde günde beş defa yıkanan kimsenin beden kirinden temizliğine benzetilmiştir(3). Yüce Allah da kitabında, "Namaz kıl. Şüphesiz namaz ahlâksızlıklardan ve kötülüklerden vaz geçirir."^) buyurmaktadır.
Toplumun aynı değerleri paylaşması bakımından kültür hayatında camilerin ayrı bir yeri vardır. Her seviyeden insanın aynı inanç etrafında toplandığı camiler, toplumun her kesiminin kardeşlik, birlik ve beraberlik duyguları ile doruklandıkları mutena semtlerdir. Aynı inanç atmosferinde yetişenlerin birliği bozulmaz, kaynaşması kopmaz, bütünlüğü parçalanmaz. Hiçbir kuvvet, iman kadar birleştirici olamaz. "Sen yeryüzünde bulunan her şeyi harcasan, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah, onların aralarını birleştirdi"(5) buyurulmaktadır.
Geleceğe yön vermek için gençliğe yönelmek gerektiği gibi, bugünü yönlendirmek için de halka eğilmek lazımdır. Halkla en güçlü diyalog mabedlerde kurulur. Gönülden bağlananların ipleri kopmaz. Topluma yeni bir şekil, yeni bir ruh, yeni bir atılım kazandırmak istiyorsak, bu heyecanı mutlaka camilerden başlatmalıyız. Milli mücadelemizde düşmanı dize getirdiğimiz şahlanışın kalkış noktası camilerimiz olmuştur. Bu milletin heyecanı sönmüş, Sütçü İmamları ölmüş değildir. Yeter ki, o heyecanakalpler kapılsın, kapılar kapanmasın!
Göz yummakla kör olmaz; külün altında ateş,
Ne kadar kalsa bunalmaz; hele bir aç, hele eş.
"Doğrusu işte budur, gel!" diyesen bir yürü de,
O zaman bak ne koşanlar göreceksin sürüde!(6).
İnançlı beldelerin iman belgeleri olan camilerimiz, yeryüzünün tevhid nuruyla parlayan yıldızlarıdır. Yüce dinimizin sembolleri olan minareleri, yaşadığımız yerlere diktiğimiz iman abideleridir. Gökkubbelerinde yankılanan sesler, müslümanlığımızın şehâdetidir. Yüce Allah camiler yapan ve ibadetle yaşatan kullarının bu işlerini, imanlarının işareti kabul etmiş ve "Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inananlar imar eder. "(7) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz de bu âyeti delil göstererek, "Camilere alışmış adam gördüyseniz, imanından emin olunuz"(8) demiştir. Böylece, caminin cemaatı olmayı da onun imanından saymıştır.
Buna göre, camilerin iman, yalnız bina olarak yapımı değildir, içinin ibadetle şenlendirilmesi de vardır. Bu yapılmadığı takdirde, cemaatsız cami oturulmayan ev gibi olacağından, içindeki sessizlik bir harabe hüznü verecektir. Böyle olunca da harabe hükmünde demektir. Bunun için camilerin imarı, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Her iki yönüyle de imar edilen caminin cemaati için "şehâdeti" olduğu gibi, ihmal edilenin de "şikâyeti" vardır. Camiler birer taş yığını olmaktan, içine insan yığını dolduğu zaman kurtulur ve işte o zaman, mabedler gerçek manada ma’mur olur.
Tarih boyunca mabedler hem dinî hem de sosyal hayatın merkezi olmuşlardır. Tarihin hiçbir devrinde mabudsuz millet ve mabedsiz şehir görülmemiştir. Kuranın deyimi ile "şehirler anası" Mekke’de bulunan, insanlığın ilk tevhid mabedi Kabe, yerleşik medeniyetin, tarihten günümüze yaşayan en eski merkezidir. Yüce Allah kitabında, "Biz Beyti (Kâbeyi) insanlara bir yerleşme ve emniyet yeri kıldık "(9) buyurmaktadır.
Bu Kuranı değerlendirmeye göre diyebiliriz ki, camiler sağlam yapılarıyla bulundukları yerlerin yıpranmaz tapuları gibidir. Mabedsiz yurt, mühürsüz belgeye benzer, manen tescili mümkün olmaz. Çünkü toprağın alınması kanla, ama vatanlaşması imanladır. İnancın yerleşemediği yurt, vatan değildir. Camiler, takva ile atılmış temeli, ihlas ile karılmış harcı, inançla örülmüş taşları, sanatla işlenmiş mermerleri, sabırla süslenmiş çinileri ve sırrı hikmetle yazılmış yazılarıyla, yaşadığımız toprakların bizim olduğunu isbatlayacak olan belgelerdir.

DİPNOTLAR
1- Nur-36.
2- et-Tâc. 1/229, (K.Salât, 8.Bab.)
3- Riyâzüs-Sâlihîn, Trc. 2/1046-
4 7 nolu hadîsler.
4- Ankebût-45.
5- Enfâl-63.
6- M.Akif ERSOY, Safahat, 2/172.
7- Tevbe-18.
8- Riyâzü’s-Sâlihîn, 2/1064 noluhadîs.
9- Bakara -125.-d