Makale

RAMAZAN VAAZLARI

RAMAZAN VAAZLARI

Ahmet ONAY


Ramazan ayı yaklaştıkça camilerde, ibadet yerlerinde bir canlanma, bir hareketlilik başlar. Camilerde, evlerde ve mümkün olan her yerde hatim programları, va’z mevlüt ve iftar programları hazırlanır. Ramazan ayı ile birlikte bunlar en üst noktasına ulaşır. Sergilenen bu tablo hepimizi sevindirir. Ramazan ayı çıkınca, gelecek bir yıl yine bu manzaraların tekrar yaşanacağı günlerin özlemiyle geçer.
Sevgi duygusu insanda fıtridir. Onun çeşitli şekilleri, yönleri, gurup ve şubeleri, farklı dozajları olsa bile, ezahürleri temelde aynı karakteristik özellikleri arz eder. Esasen sevgi duygusu, merhamet duygusuyla bağlantılıdır. Hatta çoğu zaman onunla iç içedir.
Belli aylar, mevsimler, dönemler ve benzeri zaman dilimleri, insanın tüm hayatını etkileyecek veya değiştirecek olan şeyler için birer dönüm noktası olabilmektedir. Sevgiyle bir bakış, bir tebessüm veya iki kelime söz insanın gönlünü sadece cezbet-mekle kalmayıp, yeni bir ailenin yeni bir hayatın ve yeni bir mutluluğun da temeli olabilmektedir. İnsanı cezbeden, salt güzellikler değildir. Bilakis onu süsleyerek mâna kazandıran sevgi, muhabbet ve sempatidir.
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül ahbab ister, kahve bahane," özdeyişinde belirtilen kahve, insanın sosyopsikolojik hayatında önemli bir yeri olan gönül dostluklarının tesisi için bir vasıta durumundadır. Yani dost arayan gönül, dostunu kahvede bulur, geliştirir ve zirveye ulaştınr. Çünkü bu sohbetlerde sevgi vardır. Merhamet ve hoşgörü vardır. Kem sözün bu sohbetlerde yeri yoktur.
Ama kor, ama köz, ama alev halinde olan gönlündeki Allah sevgisiyle, Ramazan ayını bahane kılarak gelen insanlara bu ay niçin Allah dostluğuna ve aşka dönüştürmek için bir vesile yapılmaz? Herhangi bir biçimde camiye veya cemaate katılan bu insanların gönüllerindeki bu sevgiye ve ilgiye, Peygamberi bir metot olan; "Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin", düsturuyla hitabetmenin önemini hiç bir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Bu konuyu önemine binaen defalarca geniş geniş anlatıp, aynı hususta inat edercesine hatasını devam ettiren cemaatini görünce hislerine kapılarak kürsüye çıkan bir hatibin söyleyebileceklerini tahmin etmek hiç de zor değildir. Hatta benzer bir hadiseyi, cemaatten birinin hemen bir misalle hafızasında canlandım/ermesi mümkündür.
"Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel bir şekilde tartış." (Nahl Suresi: 125) ilahi emriyle yola çıkan, Ukaz panayırında Allah yoluna davet için gittiği bir çadırdan on defa kovulduğu halde yine de bıkmayıp, aynı İlahi esas çerçevesinde tekrar onların ayağına varan o örnek insanı yeniden keşfetmeye muhtacız.
Bir insan, kendisinin veya ciğerpare sevgilisinin mutsuz olmasını, başına kötü bir şey gelmesini elbette istemez. Onun şu veya bu şekilde yapmış olduğu hatalardan dolayı hakarete uğramasını, hemen cezalandırılıvermesini hiç istemez. Onun güzelce uyarılmasını, hatta affedilmesini veya ona yeni bir şans tanınmasını ister. Zira bu, kaynağını sevgiden alan bir istektir.
Temeli sevgi ve merhamet esasına dayalı olan İslam, bunların gereği olarak hoşgörüyü de temel prensip olarak almıştır. Bu temel prensipler, Ramazan ayı vesile kılınarak ulaşabileceği en son noktaya kadar getirilmiştir.
İnsanları kınamak, onları incitmek, başkalarına zarar vermek yoktur Ramazan ayında. Öyleki, başka zamanlarda insanın kendisine yapılan bir sataşmaya usulü dairesinde karşılık vermesine müsaade edilirken-, Ramazan ayında, "Ben oruçluyum" demekten başka bir cevaba müsaade edilmemiştir. Bunda herkesin kendine göre alacağı bir çok ibret ve dersler vardır.
Nice hatasına, eksikliğine ve bilgisizliğine rağmen, gönlündeki Allah sevgisiyle, gücünü yalnız O’nun bildiği imanıyla, Ramazan ayının kudsiyetine inanarak camiye gelen cemaate vaaz etme durumunda olan vaizin ise, bundan alacağı ibretin daha da fazla olduğunda şüphe yoktur.
Gönül eğlendirmek için yola çıkan bir bedbaht, içinde bulunduğu çevrenin de tesiriyle, ilk kez uğradığı bir eğlence yerinde, ticari veya daha başka gayelerle de olsa, kendisine gösterilen ilgi ve alakanın karşılığını tam ve eksiksiz olarak ödemektedir. Yine herhangi bir şekilde bir dini merasimde bulunan, veya bir vaizin hitabıyla karşılaşılan aynı insan, gördüğü ilgi ve hitabın karşılığını yine tam ve eksiksiz olarak ifa etmektedir. Neticede, bu mekanlar arasındaki var olan denge, birinin aleyhine olarak gittikçe değişiyorsa, bunun sebepleri kuru binalarda ve onların isimlerinde aranmamalıdır. Bilakis bunun sebepleri, sunulan şeyin salt güzelliği veya çirkinliği yanında, üslenilen sorumlulukların sevgi ve hoşgörü çerçevesinde yerine getiriliş oranlarında aranmalıdır. En basit misaliyle; olur-olmaz ve haklı-haksız sebeplerle müşterilerine kızan, hatta bağırıp hakaret eden, bununla birlikte her şeyiyle çok güzel olan, fiyatlan da çok ucuz olan bir lokantanın gün geçtikçe müşterilerinin çoğalacağını, bir gelenin artık oraya tekrar tekrar geleceğini söylemek mümkün değildir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz özdeyişte, sohbet ve gönül dostluğu için, kahve bahane kılındığı gibi; Mevlâya uzanan yolda, sevgi, merhamet ve hoşgörünün coşkuya dönüşerek engin doruklara ulaşmasında Cenab-ı Hakk Ramazan ayını mübarek bir vesile kılmıştır. Bu vesileyle huzura gelen insanların gönüllerindeki o ilintiyi pekiştirerek, devamlı bir coşkuya dönüştürmek için Peygamberi metodlarla, dolu dolu hitabetmek, herhalde o Resul’ün (S.A.S.) vârisi Yunus’ların, Mevlanaların, Ahmed Yesevilerin hitap şekli olsa gerek. Bunun dışındaki davranış şekli ve hitap tarzlarının nelere malolduğu konusunda, Ramazan ayında sergilenen tablo ile, o ayın evveli ve sonunda görülen manzarayı biraz düşünmek, bizlere bir çok şeyi öğretmek için yeterli olacaktır.
Alemlere rahmet olarak gönderilen, sevgi timsali o örnek insanın; "Ya hayır söyle veya sus", hadislerindeki yüksek manaya ulaştığımız zaman, Ramazan ayında oluşan sevgi yumağı artık tekrar çözülüp küçülmeyecektir. İçinde yaşadığımız şu kritik günlerde, farklı farklı anlayış ve düşüncelere sahip insanların aynı inanç ve duyguyla bir araya geldiğini düşünmek bile insanı fevkalâde heyecanlandırmaktadır.