Makale

RAHMET AYI RAMAZAN

RAHMET AYI RAMAZAN

Lütfi ŞENTÜRK
Din İşleri Yüksek Kurutu Üyesi

Hicrî 1414 Milâdî 1994 yılı Ramazan ayını 12 Şubat 1994 Cumartesi günü idrak etmiş olacağız. Manevî hayatımızda seçkin yeri olan bu aya bizleri eriştiren Cenâb-ı Hakk’a hamdediyor, bu ayın faziletini bize öğreten Peygamberimiz Efendimize salât ve selâmlarımızı sunuyoruz.
Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır. Bu ayın gelmesiyle iyilikler çoğalır, kötülükler azalır.
Ramazan ayı; hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur’an ayıdır.
İnsanlığın kararan ufkunu aydınlatan Kur’an-ı Kerîm bu ayda inmeye başlamıştır. İslâm’ın beş esasından biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir.
Her şeyi olduğu gibi Peygamberimizin Ramazan hayatı da bizim için en güzel örnektir. İbn Abbas radıyallahu anhuma, Peygamberimizin Ramazan hayatını şöyle anlatır : "Resûl-i Ekrem Efendimiz insanların en cömerdi idi. Kendisine vahiy getiren melek Cebrail aley-hi’s-selâm ile Ramazan ayın da karşılaştığı zaman cömerdliği son dereceyi bulurdu. Melek Cebrail aleyhis-selâm Ramazanın her gecesinde Peygamberimizle buluşup Kur’an okurlardı. İşte böylece Resûlullah Cebrail aleyhi’s-selâm ile buluştuğunda insanlara rahmet geti ren rüzgârdan daha cömerd, daha yararlı olurdu."(1)
Hz. Aişe de: "Ramazanın son on günü girdiğinde Resûi-i Ekrem geceleri ibadetle geçirir, çoluk çocuğu uyandırır ve hayırlı işlere koyulurdu."(2) demiştir.
Amacı kazanmak olan her tüccar, ticari işlemleriyle ilgili bir bilanço düzenlediği gibi her müslüman zengin de Ramazan’da malını hesap edip farz olan zekâtını yoksullara dağıtmak için bu mübarek ayı seçmesi kendisi için iyi olur. Böyle yapmakla hem zekât borcunu ödemiş, hem de sünnete uymuş olur.
İbn Abbas hazretlerinin rivayetinden öğrendiğimiz ikinci bir husus da, Ramazan’da mukabele okunması ve Kur’an-ı Kerîm’in hatmedilmesidir. Mukabele, her hangi bir kitabı birisinin okuması, diğerinin veya diğerlerinin dinlemesi demektir. Peygamberimiz ile Cebrail aleyhi’s-selâm Ramazan gecelerinde nöbetleşe Kur’an-ı Kerim’i okur ve dinlerlerdi.
Ashab’ın hafız ve alim olanlarından Ubeyy b. Ka’b, Abdullah İbn Mes’ûd ve Muaz - Allah hepsinden razı olsun - Ramazan’da Kur’an-ı Kerim’i hatmederlerdi. Hafız olmayanlar ise ezberledikleri sûreleri okurlardı. Hanefî mezhebinin İmamı Ebû Hani-fe’nin - Allah kendisine rahmet etsin- Ramazan ayında altmış bir kere Kur’an-ı Kerim’i hatmettiği rivayet edilmektedir.
Ramazan’da camilerde mukabele okunması, evlerimizde Kur’an-ı Kerîm’in hatmedilmesi, Kur’an’ı hatmetmek durumunda olmayanların namaz sûrelerini okumaları, Peygamberimizin ve ashabının ve islâm büyüklerinin hayatlarından alınmış güzel örneklerdir.
Aylar arasında, zamanın birer dilimi olmak itibariyle her hangi bir fark yoktur. Ancak bazı ay ve günleri diğerlerinden farklı kılan, o ay ve günlerde meydana gelen önemli olaylardır. Bu itibarla Ramazan ayını diğer aylardan üstün kılan bu ayda meydana gelen dinî olaylar ve bu aya tahsis edilmiş olan ibadetlerdir.
Ramazan ayında meydana gelen en önemli dinî olayın yukarda da işaret ettiğimiz gibi Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmiş olmasıdır ki, Kur’an-ı Kerim’de buna işaret edilmektedir.
Bu aya tahsis edilen ibadetlerin başında ise oruç gelir. Oruç, İslâm’ın beş temel ibadetinden biridir. Oruç, nefse ağır gelen bir ibadet olduğu kadar da feyizli ve neşeli bir ibadettir. Oruç tutmakla yükümlü olmayan çocuklann bu ibadete gösterdikleri ilgi, bunun ifadesidir.
Allah Teâlâ bu ibadetin kendisi için olduğunu bildirmiştir. Nitekim Ebû Hureyre radıyallahu anh, Peygamberimiz Efendimizden rivayet ettiği bir kudsî hadiste, Cenâb-ı Hakkın şöyle buyurmuş olduğunu bildirmiştir :
"İnsanoğlunun her ameli kendisinindir, yalnız oruç müstesna. O, benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim.. ."(3)
Oruç, tan yerinin ağarmaya başlamasından güneşin batmasına kadar ibadet niyetiyle yemek, içmek ve cinsî yakınlıktan sakınmaktır.
Oruç, imsak ile başlar, iftar ile sona erer. İmsak, orucun başlangıcıdır. Bu itibarla takvimlerde yazılı olan imsak saatine kadar yiyilip içilebilecek, bu saatten itibaren ise yemeye ve içmeye son verilecektir.
Sahur, Ramazan’ın özelliğidir. Güneş batınca iftarı çabuklaştırmak, sahuru da imsaktan az öncesine kadar geciktirmek, Peygamberimizin tavsiyelerindendir. Şöyle buyurur : "Sahur yemeği yiyin, çünkü sahurda bereket vardır.(4)
Oruç, erginlik çağına gelmiş aklı başında olan müslüman erkek ve kadınlara farzdır. Ancak, oruç kendilerine farz olanlardan hasta olanlar, oruçlarını tutmayabilirler. Bu durumda olanlar iyileştiklerinde, tutmadıkları günlerin sayısı kadar oruç tutar, kaza ederler. Hasta bakıcıların, gebe ve emzikli kadınların durumları da aynıdır. Oruç tuttukları takdirde kendileri veya çocuklan zarar görecek ve hasta bakıcılar da gereği gibi hastaya bakamıyacaklarsa bunlar da sonradan tutmak üzere oruçlarını tutmayabilirler.
Yolcuların da oruçlarını tutmamalarına izin verilmiştir. Bunlar da yolculuktan sonra yedikleri günler kadar oruç tutarlar.
Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan veya iyileşmeleri mümkün olmayan hastalar da oruçlarını tutmaz ve tutmadıkları her gün için yoksula bir fidye, yani fitre verirler.
Çünkü din, kolaylık esasları üzerine kurulmuştur. Onda zorluk yoktur. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır :
"Oruç size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış, hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye bir fakir doyumu miktardır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. "(5)
Âdet gören veya lohusa olan kadınlar da oruç tutamazlar. Çünkü bu iki halde namaz kılınamayacağı gibi oruç da tutulmaz. Ancak bu halleri geçtikten sonra - namazları değil ama - yedikleri oruçları kaza ederler.
Her ibadette olduğu gibi oruçta da pek çok yararlar vardır. Kur’an-ı Kerîm’de oruçtan ve orucun hikmetlerinden söz edilirken : "Ta ki oruçla günahlardan konmasınız." buyurulmuş, oruç sayesinde insanın günah işlemekten korunmuş olacağı duyurulmuştur. Çünkü mubah olan yemeyi ve içmeyi Allah rızası için belli bir süre terkeden oruçlu, O’nun yasakladığı söz ve işlerden de sakınmak durumundadır. Peygamberimiz Efendimiz :
"Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu, kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene "Ben oruçluyum" desin. Allah’a yemin ederim ki, oruçlu ağzın açlık kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur."(6) buyurmuştur.
Oruç, insanı sabra alıştırır. Sabır ise büyük bir fazilettir.
Oruç, insanda acıma ve başkalarına yardım etme duygularını uyandırır. Oruçlu, açlığın nefse olan etkisini tadar, yıl boyu açlık çeken ve yokluk içinde kıvranan fakirleri ve kimsesizleri düşünür, onlara karşı gönlünde şefkat ve yardım etme duyguları uyanır.
Oruç, toplum hayatını da olumlu şekilde etkiler. Oruç tutanlar, nefsin aşın derecedeki arzularını durdurmak ve iradelerine hakim olmak için büyük güç kazanırlar. Yüce Mevla’nın emirlerine itaat eder, yasaklarından kaçınırlar. Birbirlerine karşı iyi ilişkiler içinde bulunur, her alanda yardımlaşırlar.
Ramazan gecelerini nurlandıran ve camilerimizin cemaatle dolup taşmasına vesile olan Teravih namazının da bu aya tahsis edilmiş olması, aya ayrı bir hususiyet vermektedir.
Bu namazın İslâm dünyasında özellikle ülkemizde büyük rağbet görmekte olduğu bir gerçektir. Esasen bu namaz, meşru kılındığı ilk günlerde de aynı rağbete mazhar olmuştur.
Bütün bunlar, insanın günahlardan arınmasına, Allah’ın affına ermesine vesile olur. Bu yönüyle Ramazan ayı gerçekten mü’minler için bir rahmet ayıdır. Peygamberimiz Efendimiz şöyle buyuruyor :
"Bir kimse Ramazan’ın faziletine inanarak ve mükâfatını umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. "(7)


DİPNOTLAR
(1) Hadisi, Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.
(2) Hadisi, Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.
(3) Hadisi, Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.
(4) Hadisi, Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.
(5) Bakara: 184
(6) Hadisi, Buhari rivayet etmiştir.
(7) Hadisi, Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.