TIBB-I NEBEVÎ
Prof. Dr. Asaf Ataseven
Tıbb-ı Nebevî, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in tababete dair tavsiye ve uygulamalarının yazıldığı eserlerdir. Bu kitaplar yakın zamanlara kadar İslâm ülkelerinde bir sağlık el kitabı olarak elden ele dolaşmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) kendilerine müracaat eden kimselere ya bir tedâvi ve ilaç tavsiye eder fakat çok defa bir hekime gönderirlerdi.
Gerçekten Hz. Muhammed (s.a.s.)’in tıbba dair tavsiye ve reçeteleri oldukça büyük bir yekûn tutuyor. O’nun peygamberlikten başka devlet reisliği, kumandanlık, öğretmenlik, hâkimlik ve hekimlik gibi üstün vasıfları vardı. Biz Müslümanlar, Hz. Muhammed (s.a.s.)’i bilhassa tabib-i kulûb yani inançsızlıktan kalbleri kararmış insanlara gönül aydınlığı veren ve ebedi kurtuluşu müjdeleyen, “kalblerin tabibi” olarak kabul ederiz.(2,3)
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in tababet ile İlgili hadis-i şerifleri bağlangıçtan beri dikkati çekmiş, hicri 3. asırdan itibaren kaydedilmeye başlanmıştır. İlk dönem eserlerde tababete dair hadislere yer verildiğini görüyoruz. Ebû Davud Tayalisi (V.204/819) Müsned adlı eserinde, tıbbi hadisleri Kitabu’t-tıb olarak müstakil bir bölüm hâlinde vermiştir. Ahmed b.Hanbel (V.240/854)’in Müsned’i, pek çok tıbbî hadis ihtiva eder. Gene İmam Malik (V.179/795)’in Muvatta; Abdurrezzak b. Hemmam (V.210/825)’ın Musannef adlı eserlerinde, tıbbi konulara dair hadislere yer verildiği dikkati çekiyor.(10)
Meşhur altı hadis kitabında tıbbi hadisler ya bir kitap ya da bir bölüm hâlinde yazılmıştır. Buharî (V.256/869), Kitabu’t-tıb ve Kitabu’l-merda başlığı altında iki bölüm; Ebû Davud (V.275/888) Kitabu’t-tıb adında bir bölüm; Tirmizî (V. 279/892), Câmi olarak adlandırılan eserinde tıb konusunu bir bölüm hâlinde; keza İbn-i Mâce (V.279/886); Müslim (V. 261/875); Nesâî (V.303/915) de kitaplarında, tıbbî hadisleri gene bir kitap veya bölüm hâlinde vermişlerdir.
Daha sonraki yıllarda kaleme alınan hadis kitaplarında, tıp konusuna yer verildiği görülüyor. Bagavî (V.516/1122) Şerhu’s-sünne; İbnü’l-Esîr (V.606/1209) Câmiu’l-Usul; Heysemî(V. 807/1404) Mecmau’z-zevâid; İbn-i Hacer Askalânî (V.852/1448) Metâlibü’l-âliye; Müttekî (V.975/1567) Kenzu’l-ummâl adlı eserlerinde, kitabu’t-tıp bölümleri bulunmaktadır.(10)
Bu hadis kitaplarında tıb ile ilgili bölümlerin dışında müstakil Tıbb-ı Nebevî adı altında eserler de yazılmıştır. İlk Tıbb-ı Nebevî, Abdülmelik b. Habib (V.120/737) tarafından kaleme alınmıştır.
Brockelman ve Kâtib Çelebi, ondan fazla Arapça yazılmış Tıbb-ı Nebevî’den bahsediyor. Bundan başka M. Hamidullah, Farsça, Türkçe, Urdu dili ve diğer dillerde yazılmış Tıbb-ı Nebevîler bulunduğunu bildirmektedir.(7)
Tıbb-ı Nebevî adı altında yazılan bu eserlerin bazılarında sadece tıbbî hadisler bulunmaktadır. En-Nisaburî (V.245/860); İbnu’s-Sünni (V.364/975) ve Ebû Nuaym (V.430/960)’ın Tıbb-ı Nebevîleri gibi. Abdülkerim b. Turhan (V.720/1320); Ez-Zehebî (V.748/1347) ve İbnu’l-Kayyım (V.751/1350)eserlerinde, Tıbb-ı Nebevî’lerdeki hadislerin geniş açıklamaları yapılmıştır.
8. Asırdan sonra yazılan Tıbb-ı Nebevî’lerde bu üç müellifin kitaplarından büyük iktibaslar yazılmıştır. İbn-i Turhan (V. 720/1320) ve daha sonraki yıllarda kaleme alınan Dr. Hüseyin Remzi (1839/1896)’nin Tıbb-ı Nebevî’leri kırk hadis tarzındadır. Dr. Hüseyin Remzi kitabının önsözünde, 27 Tıbb-ı Nebevî bulunduğunu ifade etmektedir.(11) Ancak Deniz Kuşları (6) kütüphane kataloglarında bu miktar kitap görülmekte ise de bunların çoğunun mükerrer nüshalar olduğunu bildiriyor.
Bu konuda Bursa Yüksek İslâm Enstitüsü (bugünkü Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi)’nde bir doktora tezi hazırlıyan Deniz Kuşları (6)’nın; İstanbul, Konya ve Bursa kütüphanelerinin katalogları ile kitâbiyat sahasında yazılan eserleri incelemesi; İhsanoğlu (8) ve Küçük (lO)’ün Tıbb-ı Nebevîler hakkındaki araştırmaları gözönüne alınarak İslam Tıp Tarihindeki Tıbb-ı Nebevî’ler, bu çalışmanın sonunda bir liste hâlinde takdim edilecektir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in tababete dair hadis-i şerifleri tabib gözü ile ele alınırsa, bir bölümünün genel tıp konularına ve tababetin icrasına, pek çoğunun koruyucu hekimliğe, bir kısmının da tedavi edici hekimliğe ait ilaç tariflerinden ibaret olduğu görülür. Bu sonuncular tıbbî tavsiye, öğüt ve reçeteler olarak özetlenebilir. Denilebilir ki tıbba dair hadis-i şerifler, bugünkü tıbbî telakkilerimize uygunluk göstermekten başka (*), o devirdeki Arap Yarımadasındaki yanlış tıbbî uygulamaları düzeltmek, tababete ilmî bir hüviyet kazandırmak gibi önemli bir rol oynamış ve ortaçağa hâkim bir İslâm tababetinin doğmasına sebep olmuştur. (3) Bu hususu daha iyi kavramak için Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yaşadığı dönemde, Arabistan’daki tıbbî telakki ve uygulamaları bilmekte fayda vardır. (16,20)
Araplar beraberlerinde bir tavşan kemiği taşıdıkları takdirde hastalıktan korunacaklarına inanır; yılan sokmuş bir kimseyi zehir vücutta yayılmasın diye uyutmaz, üstüne başına ziller takarlardı. Korkmuş bir kadının yüreğinin soğuduğuna inanarak sıcak su içirirler. Çocukların dişlerini güneşe doğru attıkları takdirde yeni dişlerin muntazam çıkacağına inanır, şaşılığı değirmen taşına baktırarak tedavi ederler.
Yaraları kızgın demirle dağlar, veba’dan korunmak için merkep gibi anırırlar. Hastaları kâhinlere gösterir, sihir yapar, tapınaklara kurban keser, hastaların içine girmiş şeytanların çıkacağına inanırlardı.
Hz. Peygamber (s.a.s.) yukarıda zikredilen bâtıl ve ilmî değeri olmayan telakki ve uygulamaları kaldırmış, tababete yeni bir anlayış getirmiştir. Şöyle ki, her hastalığın çaresi-
nin olduğunu bildirerek tedavi yollarının araştırılmasını teşvik etmek, tabib olmayanların hasta tedavi etmeleri hâlinde hastalara verilen zararın ödetilmesi, hastalık anında hâzık (mütehassıs) hekime müracaat etmek, cahil tabiblerden yüz çevirmek, tabiblerin aldıkları ücretin meşru oluşu, bulaşıcı hastalıklara karşı korunma, salgın hastalığın bulunduğu yere girmemek, salgın bulunulan yerde ise dışarı çıkmamak (karantina); vücut, el, ağız ve diş temizliği yapmak, yiyecek ve çevre temizliğine önem vermek; uyku, yiyecek ve içeceklerde itidali muhafaza etmek; hastalanınca tedavi olmak ve tedaviye inançla bağlanmak, hastalıklara karşı çeşitli tedavi usulleri tarif ederek bir ilaç telakkisi oluşturmak
(*) Bu konuda, “La Bible, Le Coran et la Science”, “Kitab-ı Mukaddes Kur’ân ve Bilim” adlı eserinde, M. Bucaille çağdaş bilimin verileri ile Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerifleri karşılaştırdığını, Kur’ân-ı Kerim’in bilimin verileri ile tam tamamına doğruluk ile bazı tıbbî hadislerde ise tenkide yol açabilecek durum bulunduğunu bildiriyor.
Hadis-i Şeriflerde geçen insan embriyosunun gelişme safhaları, balın şifalı etkisi, nazar ve şeytanları (cinleri) kovma, deve idrarı içmek, sinek hakkındaki hadis, bazı yılanları görünce çocuk düşürmek, âdet dönemi kan kaybı, hastalıkların sirayet etmeyişi gibi konuların; bilimin verileri ile tezat teşkil ettiğini ifade etmektedir. Bu konular ayrı bir çalışma hâlinde takdim edilecektir. Geçmiş yıllarda bazı Müslüman tabipler, bu konularla ilgili makaleler yazmışlardır.
Ve ilaç kullanmak, kan aldırmak ve son çare olarak ateşle dağlamak, haram ve zararlı nesnelerle tedavi yapmamak gibi çok önemli konulara temas buyurmuşlardır.(1, 2, 3, 4, 5, 6, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 17, 18, 19)
Biz tababetin icrası, koruyucu ve tedavi edici hekimliğe dair hadis-i şeriflerden seçtiğimiz örnekleri, muhterem okuyucu ile birlikte âhiret gününde yüzümüzün ak olması dileği ile kırk hadis tarzında takdim ediyoruz.
"Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebeb olacağı zararı öder.”(Ebû Davud, Diyet, 23; Nesâî, Kaseme, 41; İbn-i Mace, Tıb, 16)
Sa’d bin Vakkas kastalanmış, Hz. Peygamber (s.a.s.) ziyaretine gitmiş. Sa’d’ı evinde hasta yatar görünce, "Haris bin Kelede’yi çağırın, o iyi bir hekimdir, sizi tedavi etsin." buyurmuştur.(Ebû Davud, Tıb, 12)
“Allah derdi de çareyi de verdiği gibi her dert için bir ilaç yaratmıştır. Bu sebeble tedaviye devam ediniz fakat haramla tedavi etmeyiniz.”(Ebû Davud, Tıb, 11)
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”(Buharî, Rikak, 1; Tirmizî, Zühd, 1; İbn Mâce, Zühd, 15)
"Lanetlenmiş iki şeyden sakının:
—Ya Rasûlallah o iki şey nedir? Dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)şöyle buyurdu:
“—İnsanların gelip geçtiği yola ve gölgelendiği yere abdest bozmaktır.”(Müslim, Taharet, 68; Ebû Davud, Taharet, 15; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/372)
"Sizden biriniz durgun suya bevl etmesin."(Buharî, Vudu, 68; Müslim, Taharet, 94,96; Ebû Davud, Taharet, 36)
“Hastayı üç gün geçmeden yoklamayınız.”(Ramuz’el-Ehadis, 2/ 489)
“Bir yerde veba olduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba vukua gelirse, oradan ayrılmayınız.” (Buharî, Tıb, 30; Müslim, Selam, 92, 93, 94, 98, 100)
“Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız.”(Buharî, Merda, 19; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/443)
“Cüzzamlıyla aranızda bir mızrak boyu mesafe olduğu halde konuşunuz.”(Ramuz el-Ehadis, 2/471)
"Köpek bir kabı yalarsa, onu yedi defa yıkayın. O yedinin birinde toprakla temizleyin.”(Buharî, Vudu, 33; Ebû Davud, Taharet, 37; Tirmizî, Taharet, 68)
“Size ne oluyor ki, dişleriniz sararmış olduğu halde yanıma geliyorsunuz. Misvak kullanınız.”(Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/214).
“Misvak hakkında tavsiyelerimi size çok tekrarladım.” (Buhari, Cuma 8; Nesei, Taharet 5; Ahmed b, Hanbel, Müsned, 3/143; Darimî, Vudu, 18)
"Allah temizdir, temizi sever, etrafınızı temizleyiniz.” (Tirmizî, Edeb, 41)
“Temizlik imanın yarısıdır."(Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Daavat, 86; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/260, 5/342-343-344- 363-370-372; Darimî, Vudu, 2)
“Her Müslümanın yedi günde bir yıkanması, Allah’ın onun üzerinde hakkıdır.” (Müslim, Cuma, 9)
"Yiyecek ve içeceklerinizin kaplarının ağzını açık bırakmayınız.”(Müslim, Eşribe, 96,98; Ebû Davud, Eşribe, 22; Tirmizî, Et’ime, 15)
“Sarhoşluk veren her içki haramdır.”(Buharî, Edeb, 80; Müslim, Eşribe, 73,75; Ebû Davud, Eşribe, 5)
“İçkiden sakının. Zira o her kötülüğün anahtarıdır.”(Hâkim, Müstedrek; Beyhaki, Şüabü’l-İman; Ramuz’el-Ehadis, 1/212)
“Allah, şifanızı sarhoşluk veren şeylerde yaratmamıştır.” (Buharî, Eşribe, 15)
“Kadınlaşan erkeklere, erkekleşen kadınlara; Allah lanet eder.”(Feyzü’l-Kadir, 5/271)
“Size denk olan kadınlarla evleniniz.”(İbn Mâce, Nikâh, 47)
“Ey gençler topluluğu! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü gözü korur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun.”(Buharî, Nikâh,3,60)
“Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.”(Feyzü’l-Kadir, 4/212)
“İnsanlar madenler gibidir. Eğer dinde anlayışını derinleştirebilirse; cahiliyede hayırlı olan, İslâm’da da hayırlıdır.”(Buharî, Enbiya, 19)
“Budala (dini, diyaneti iyi olmayan) kadınlara, çocuklarınızı emzirtmeyiniz. Zira tesir eder.”(Kenzü’l-İr- fan)
“Seyahata çıkınız, sıhhat bulursunuz.”(Taberanî)
"Beş şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek, kasık kıllarını tıraş etmek, koltuk altı kıllarını yolmak, tırnakları kesmek ve sünnet olmak.”(Buharî, Libas,63,64; Müslim, Taharet,49-50)
“İsmid (sürme taşı) çekin. O, gözü açar ve kirpikleri besler.”(Tirmizî, Libas, 23; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/476)
Gözü ağrıyan birisine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Sabur ile tedavi et.” buyurdu.(Müslim, Hac, 89-90)
"Çörek otu ölümden başka her derde devadır.”(Buharî, Tıb,7)
“Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, vücutta biriken pis kanı aldırmak, dağlamak.” (Dağlama daha sonra men edilmiştir.)*(Buharî, Tıb, 3; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/246)
"Ud-u hindi (kustu hindi) kullanmaya devam ediniz. Onda yedi türlü şifa vardır. Uzre, (bademcik iltihabında) boğaza üflenir. Zatülcenbde hastaya içirilir.”(Buharî, Tıb, 10; Müslim, Selam, 86-87; İbn Mace, Tıb, 12,17).
Umeys’in kızı Esma müshil olarak şubrun kullanıyordu. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Keskin ve ağırdır.” buyurdu. Sonra Esma sena otu kullandı.(Tirmizî, Tıb, 30)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), baş ağrısından şikâyet eden bir kimseye, kan aldırmasını tavsiye etti.(Müslim, Selam, 71)
Rasûlüllah (s.a.s.)’in kanının durdurulması şu şekilde yapıldı: Hz. Ali kalkanın içinde su getirdi. Hz. Fatıma da O’nun kanını yıkadı, sonra bir hasır yakıldı. Ve onun külü ile yara kapatıldı.(Buharî, Vudu, 72; Tirmizî, Tıb, 34; İbn Mâce, Tıb, 15; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/330-334)
Hz. Peygamber ateşli bir kadının su ile serinletilmesini tavsiye etti.(Müslim, Selam, 82)
Hz. Peygamber (s.a.s.), dövme (tutuağe) yaptırmayı yasaklamıştır.(Buharî, Tıb, 26; Libas, 86; Ebû Davud, Libas, 8)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kesilmiş burnun tamiri mülahazasıyla altından burun yapılmasına müsaade etmiştir. (Tirmizî, Libas, 31)
Hz.Peygamber (s.a.s.)’in tıbba dair hadis-i şerifleri, yukarıda ifade edildiği gibi tıbbî telakkilerimize uygunluk göstermektedir.
Bu hadis-i şerifler, tıp sahasında bugünkü gelişme ve araştırmalardan asırlar önce ifade buyurulduğu için bir tıbbî mucize telakki edilmelidir. Bugün tıp bilimlerinin gösterdiği gelişmelerden sonra tıbbî hadislerin daha iyi anlaşılacağına inanıyoruz.
Tıbbî hadis-i şeriflerde koruyucu hekimliğe dair kanunların daha sıklıkla bulunması dikkat çekicidir. Bugünkü modern hekimliğin daha çok koruyucu hekimlik uygulaması olduğu gözönüne alınırsa, İslâm Peygamberi (s.a.s.)’nin çağları aydınlatan prensipler getirdiği görülür. Müslümanlar asırlarca bu prensiplere, Allah elçisi buyurdu diye inanmış ve tatbik etmişlerdir. Bugün gelişmekte olan ve henüz son sözünü söylememiş bilimin, Yüce Peygamberimiz (s.a.s.)’i ve O’na inananları kutladığını söyleyebiliriz.
TIBB-I NEBEVÎ BİBLİYOGRAFYASI