İslam Tarihinde Mekke Dönemi Eğitim ve Öğretimi
Bilâl DOĞAN
I — KONUYA GENEL BAKIŞ
A) İSLÂMİYET’İN EĞİTİM VE ÖĞRETİME VERDİĞİ DEĞER
İslâmiyet eğitim ve öğretime çok büyük değer vermiştir. Bunu anlamak pek de zor bir şey değildir. İslamiyet’in daha ilk nazil olan ayeti “oku” emrini vermiştir. İlimle ilgili birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerif bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Bundan başka, Bedir savaşında esir alınanların öldürülmeyip her esirin 10 çocuğa okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bırakılması, bilenlerle bilmeyenlerin eşit olamayacağı gerçeğinin vurgulanması, ilmin Müslümanın yitiği olduğu ve onu nerede bulursa alması gerektiğinin belirtilmesi, âlimlerin Peygamber vârisi sayılması, şehit kanı ile âlim mürekkebinin eşit tutularak, âlime şehit kadar değer verilmesi, ilim yapmanın nafile ibadetten daha sevaplı olduğunun ifade edilmesi, dünyanın ilk yatılı okulu olan SUFFA’NIN İslam’la kurulması, Miladi 1700 başlarına kadar her türlü ilimde Müslümanların dünyaya öncülük etmesi vb… Bütün bunlar İslâm’ın okuma-yazma ve eğitim-öğretime verdiği değeri göstermesi için kâfidir herhalde.
Okuma-yazmaya, ilim ve âlime bu kadar önem veren bir dinin yaklaşık on üç yıl süren Mekke döneminde bir eğitim ve öğretim faaliyetinin olmaması düşünülemez. Aksine zıtlık, tezat teşkil eder. Kaynaklarda da bu konudan yeterince bahsedilmeyişi açıkça, bir eksikliktir.
İşte bu küçük çalışmamızda kısaca da olsa bu eksikliği göstermeye ve gidermeye çalıştık. Çünkü bu, dinî bir görevdir, kanaatindeyim.
1) EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN TARİFİ
a) Eğitimin Tarifi:
Eğitim, ferdin var olan kabiliyet ve becerilerini geliştirerek, kişinin kendine yeterli hâle gelmesini sağlamaktır. Yani, kişideki beden ve ruh gelişimini sağlamak suretiyle, ferdin değişik kişi ve çevreye karşı denge kurarak yaşama gücü kazandırmaktır. Kısaca teorik bilgilerin pratiğe dönüştürülmesi de denilebilir.
b) Öğretimin Tarifi:
Öğretim, kişiye bilgi vermek, teorik olarak yeni bilgiler kazandırmaktır. Kısaca, kişinin bir konu ya da konular hakkında kültür ve bilgisini artırmaktır.
c) Eğitim ve öğretim ilişkisi:
Ferde ya da gruba sadece teorik bilgi kazandırmak anlamına gelen öğretim ile bu bilgilerin uygulanır hale getirilmesi, pratiğe dökülmesi demek olan eğitimin birbirleri ile olan ilişkisi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Eğitimsiz öğretim, öğretimsiz eğitim hemen birçok konu için imkânsızdır. Bu iki önemli unsur birbirini tamamlar, etle kemik gibidirler. Bir futbol oyununu düşünün. Pratiğe dökülmeden gerekli verim sağlanamaz. Bir namaz ibadeti de aynen böyledir. Bu iki misalden de eğitim ve öğretim ilişkisi anlaşılmaktadır.
2) ÎSLÂMİYETİN GELDİĞİ YILLARDA ARABİSTAN’DA EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN DURUMU
İslâmiyet’in ilk yıllarında Arabistan’da az da olsa bir eğitim ve öğretim faaliyetinin varlığına rastlamaktayız. Bu dönemde planlı bir eğitim ve öğretimden hiçbir kaynak bahsetmemektedir. Ancak bu hiç yok anlamına da gelmez. Birtakım olaylar bu faaliyetlerin varlığını göstermektedir.
İslâmiyet’in ilk yıllarında Arabistan’da okuma ve yazma pek yaygın değildi. Buna rağmen okuma-yazma konusunda Arap yarımadasında Mekke en üstün durumda idi (*). Ancak halk edebiyatla çok ilgileniyordu. Şiirler söylemek, güzel hitabetlerde bulunmak, geceleri halkı toplayıp hikâyeler anlatmak vazgeçilmez bir tutku idi. Çok güzel olan şiirler Kâbe duvarına asılıyordu (2).
Mekke’de eğitim ve öğretim işi daha çok şiir olarak dilden dile duyuşla yapılıyordu. Esas eğitim ve öğretim çocukları, kozmopolit merkezlerden uzak kabilelerin yanlarına göndermekle icra edilmekteydi (3). Kozmopolit diyoruz çünkü o devirde Mekke, eğitim ve öğretim açısından örnek olacak bir durumda değildi. Şu olay bunu açıkça ortaya koymaktadır: Mekke dışından gelen birisi çocuğunu eğitecek yer ararken dua etmek üzere Kâbe’ye gelir. Bir de bakar ki Kâbe’de ibadet eden gençler fırsat buldukça kızları öpmektedir. Bu olay üzerine çocuğunu Mekke’de tutmaktan vazgeçer. Bu ve benzeri cahillikler yüzünden çocuklar, sakin, yalnız ve terbiyeli aileler seçilerek oraya gönderilirlerdi. O günün şartları içerisinde okuma-yazma bilmek bir sanat kabul edilmekteydi. On bin nüfuslu bir şehir olan Mekke’de sadece yirmi kişinin okuma- yazma bilmesi de bunun açık ispatıdır (4).
3) İSLÂM’LA BİRLİKTE MEKKE’DE EĞİTİM VE ÖĞRETİM FAALİYETLERİ
a) İslamiyet’in Eğitim ve Öğretimi Teşvik Etmesi:
Mekke döneminde Kur’an’ın eğitim ve öğretime, okuma-yazmaya teşviki şu şekillerde olmuştur:
Birincisi: İlk vahiyle birlikte bir kısım ayetlerin, daha Mekke döneminde ilme, okuma-yazmaya teşvik etmesi, âlimden, öğreticilikten bahsetmesi, en başta gelen itici unsur olmuştur. Hira’da ilk inen ayetler bunun başlangıcını tekil eder. Bu çok ilginçtir ki, akla ilk gelen şey; İslâm’ın cahilliğe karşı oluşu ve her şeyin ilimle başladığını göstermesi şeklindeki ve gerçek olan bir yorumdur, denilebilir. Ayrıca, o zamanki toplumun (daha öncede belirttiğimiz gibi) ilimden çok çok uzak oluşu, yeni dinin ise hemen okuma-yazmadan, ilimden giriş yapması, İslâm dininin okuma ve yazmaya teşvikini, bunları da ne kadar önemsediğini göstermesi bakımından hayli önemlidir (5).
Bu ayetlerden bazılarını şöylece sıralayabiliriz:
“Ey Muhammed, yaradan Rabbinin adıyla oku! İnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” Alak, 1-5
“Ey Muhammed! De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Zümer 9
"Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, ancak âlimler anlar.” Ankebut 4-5
“Nitekim biz, size ayetlerimizi okuyacak, sizi kötülüklerden arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek, bilmediğinizi bildirecek bir Peygamber gönderdik.” Bakara 151
“De ki Rabbim, benim ilmimi artır.” Ta’ha 114
"Sana ruhu sorarlar. De ki "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” İsrâ 85
Ayrıca; Âli İmran 164, Bakara 129, Lokman 27, Fatır 28, Mücadele 11, Kalem 1, En’am 35, vs. ayetleri de burada zikredilebilir.
İkincisi: Kur’an-ı Kerîm’in kapsadığı konular ve üslup bakımından mucize oluşudur. Yani eşsizliğidir. Bu hayrete düşürücü durumda okuma- yazmaya teşvik etmiştir. Kur’an’ın edebî üslûbu ve verdiği haberler, bilgiler herkesi hayrete düşürmüş, kendine bağlamış, gerek dini ve gerekse Kur’an’ı öğrenmeye insanları teşvik etmiştir. Velid b. Muğire, Utbe b. Rebîa vs. gibi olaylar bunun ispatı için açık bir misaldir. Hz. Ömer’in Müslüman oluşu da bunu açıkça gösterir (6).
Üçüncüsü: Ashabın yarısıdır. Yani, Kur’an-ı Kerim’i öğrenebilmek, ezberleyip öğretebilmek, ondan bir parçaya sahip olabilmek, ayet ve hadisleri yazabilmek, vahiy kâtibi olabilmek gibi şerefe nail olmak için ashab yarış halindeydi. Bu ise, okuma-yazmaya teşvik etmiştir. Ayrıca ilk Müslümanlar için bütün bunlara sahip olmak gerekli idi (7).
Dördüncüsü ise: Yeni dine, İslâm’a girenlerin samimi, sadık, adaletli, sabırlı ve inançlarından dolayı zorluklara katlanan, ahlâklı birer şahsiyet halinde kendilerini göstermeleri, Müslüman olsun ya da olmasın herkesin dikkatini çekmekteydi. İşte bu görünümde insanların İslâm’a girmelerini ve onu öğrenmelerini teşvik eden diğer bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da zikredilebilir kanaatindeyim.
b) Eğitim ve Öğretim Kurumları:
Peygamberimizin çocukluğunda, amcası Ebû Talib’in yanında kaldığı zamanlarda Mekke’de okul yoktu. Peygamberimiz de, diğer çocuklarda bu yüzden okuma-yazma öğrenemediler (8). İslâmiyet geldiği sıralarda da durum bundan farklı değildi. Müddessir suresi nazil olmaya başlayınca Kur’an ve din öğretimi, eğitimi Allah (c.c.) tarafından emrediliyor, yakınlarından başlaması da açıkça Peygamberimize bildiriliyordu. (Şuara 214) Zaten bu dönem eğitim ve öğretimi daha çok şifahî nitelikteydi.
Açıkça dine dâvet emri gelince, Peygamberimiz halkı topluyor, onlara hitap ederek yeni din hakkında bilgi vermeye çalışıyordu. Bu yüzden de kurum olarak, nerede fırsat bulunursa orası değerlendiriliyordu. İlk eğitim ve öğretim yeri olarak da Erkam’ın evi kullanılmıştır. Peygamberimizin evi ile İslâm’ı öğrenip öğretenlerin evleri de bunu takip etmekteydi (9). O zamanın eğitim ve öğretim yerlerini şöylece sıralayabiliriz:
Erkam’ın evi, Peygamberimizin evi, öğrenip öğretenlerin ve nüfuzlu kimselerin gözden uzak evleri, kimsesiz vadiler, dağlar, mağaralar, subaşları, Kâbe civarı, yollar, panayırlar, eğlence yerleri, hac ibadeti yapılan yerler, pazarlar, konaklayan kervanlar ve fırsat bulunan diğer yerlerdir (10). Aynı dönemlerde Mus’ab b. Ümeyr ile Esad b. Zürare’de Medine’de şehrin çeşitli yerlerinde ve özelliklede cuma günleri sohbetler düzenleyerek yer yeri kurum olarak değerlendirmeye özen gösteriyorlardı (11).
c) Eğitim ve öğretim Konuları:
Mekke dönemi eğitim ve öğretim konuları üç kısma ayrılmaktadır:
Birincisi: İnanç eğitim ve öğretimidir. Bir kısım kaynaklar- bu dönem eğitim ve öğretimini, Kur’an-ı Kerîm’i okumak, ezberlemek, öğretmek, öğrenmek şeklinde sınırlı göstermişlerdir. Aslında durum bundan farklıdır. Bu dönemde inanç konuları olarak, Allah korkusu, Allah’a şirk koşmamak, Allah’tan başka hiçbir varlığa tapmamak şeklindeki duyguların kalplere yerleştirilmesi en başta gelmektedir (12). Bundan başka, gayba (görünmeyene) inanmak, ahirete, meleklere, peygamberlere, cennet ve cehenneme, öldükten sonra dirilmeye inanmak gibi konulardır.
İkincisi: İbadet konularıdır. Bunların en başında da namaz gelmektedir. Peygamberimiz Cebrail’den öğrendiği gibi, yeni Müslüman olanlara namazı öğretiyordu. Onlar da aile fertlerine ve başkalarına öğretiyorlardı. İbadetle ilgili konular büyük bir titizlikle ve sade haliyle yaşanmaya çalışılmıştır (13). İbadethane olarak da, Mekke’nin dar sokakları, Kâbe civarı, Müslümanların evleri, vadiler, subaşları vb. gibi yerlerdi. Peygambere gelen dini akideler de esas olarak bir ibadetgâhı zaruri kılmamaktaydı. Peygambere göre o zaman için tabi) bütün dünya mescittir (14). Oruç ve diğer ibadetlerse HANİF dini esaslarına göre devam ediyordu. Çünkü daha bu dönemde İslâmiyet’in ibadet konulan tamamlanmamıştı.
Üçüncüsü ise: Birtakım haram-helal hükümleri, dünya işleri ve ahlâkî eğitim-öğretim konularıdır. Irk, renk ayrımı, kız çocukları diri diri toprağa gömme gibi cahiliye âdetleri ve kötülükleri yasak edilmiştir. Müslümanın sabırlı, metanetli, çalışkan, dürüst ve ahlâklı olması belirtiliyordu. Özellikle de ahlâk eğitimine dikkat ediliyordu. Bunun için de inanç ve ibadetlere büyük önem veriliyordu. Akabe biatlarının kapsadığı hükümler ahlâkî eğitim açısından bazı önemli ölçüler getirmiştir. Burada Medinelilerden ve bu meyanda bütün Müslümanlardan, zulüm etmemek, hırsızlıktan, zinadan, her türlü haramdan, yalandan ve iftiradan kaçınmak gibi çok önemli eğitici fedakârlıklar istenmiştir. Bunu aralarında yaymaları da bizzat Peygamberimiz tarafından istenmiştir.
Ayrıca Miraç mucizesiyle de Müslümanlara, ruhanî âlem, kâinat ve katları hakkında da bilgiler verilmiştir. Özellikle de Kur’an ayetlerinin ezberlenmesi, yazılması, saklanıp yeni Müslümanlara ulaştırılması, bütün bunlara göre hayata düzen verilmesi, bu devir eğitim ve öğretiminin en belirgin özelliğidir (15).
d) Mekke Dönemi Öğretmenleri:
Mekke’de İslâmî eğitim ve öğretimin baş mimarı peygamberimizdir. Bundan sonra da en nüfuzlu ve en yetenekli kimseler geliyordu. Peygamberimizin öğreticiliği ilahi bir kanun ve bir tecelli idi. Bakara 151. ayette Allah (c.c.) bunu açıkça belirtmiştir: "Nitekim biz size, ayetlerimizi okuyacak, sizi kötülüklerden arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek, bilmediğinizi bildirecek bir Peygamber gönderdik.” Aynı surenin 129. ayetinde de Hz. İbrahim ve oğlunun aynı anlamdaki duasından bahsedilerek bu duanın gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Peygamberimize verilen her bilgi doğru olduğu için öğretmenliğinde de çok başarılı oluyordu. Ta’ha 114. ayette de belirtildiği gibi her şey Allah (c.c.) tarafından bizzat Peygamberimizin zihnine nakşediliyordu (16).
Delillere göre, Peygamberimiz, vahyedilen her Kur’an-ı Kerim parçasını kâtiplerden birini çağırarak yazdırırdı. Daha sonra da doğru yazılıp yazılmadığını, dinleyerek kontrol ederdi.
Peygamberimizin eğitim ve öğretimi üç temele dayanırdı: imanla hareket, amel ve şuurla riayet şeklindeydi. Öğretirken de önce tatlı sesi ile yavaş ve samimi olarak Kur’an’dan bazı ayetler okur, sonra da onları dinleyenlere izah eder ve böylece de dine davet ederdi. Bu durum o kadar tesirli idi ki, Utbe b. Rebîa Peygamberimizi bundan vazgeçirmek için çok cazip tekliflerde bulunmuştur. Liderlik, en güzel kızlar, zenginlik vs. gibi (17)…
Peygamberimizden sonra başta erkek Müslümanlar olmak üzere kadınlar da öğretmenlik görevini üstlenmişlerdir. Müslüman olan herkes öğrendiği her şeyi eve gidince aile fertlerine öğretmeye çalışmışlardır. Bu öğretmenlerin en başında Mus’ab b. Ümeyr gelmekteydi. Mekke’deki faaliyetlerinden sonra Medine’ye gönderilmiş, Esad b. Zürare’nin yardımıyla da yüzden fazla kişiyi Müslüman yapmıştır. Onları Peygamberimizle görüşmeye teşvik etmiş, Akabe biatlarının hazırlayıcısı olmuştur. Ayrıca Medine’ye hicretten önce birtakım yerlere göç eden müminler, muhacirler gittikleri her yerde öğretmenlik yapmışlardır (18).
Kaynaklara göre Mekke dönemi öğretmenleri şunlardır: Her ailenin reisi başta gelir. Erkekler: Mus’ab b. Ümeyr, Abdullah b. Ümmü Mektum, Habbab b. el Eret, Hz. Ebû Bekir ve Ömer de burada zikredilebilir. Kadınlar: Hz. Hatice, Lubabe binti Haris, Hz. Guzayya, Hz.
II- MEKKE DÖNEMİ EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNİN SİSTEMLİ OLMAYIŞININ SEBEPLERİ
Her şeyden önce tarihî kaynakların birleştiği şu nokta çok önemlidir: Mekke döneminde, üstelik de Müslüman olarak başkasına bir şeyler öğretebilmek çok zor bir durumdu. Bu, o zaman için çok büyük tehlikelere atılmaktı. Müslüman olanların devamlı baskı altında tutulmaları, çok kötü işkencelere maruz bırakılmaları, hatta dışardan gelenlerin bile Peygamberimizi soramaz olmaları, sordukları takdirde Ebu Zer gibi güç durumlarda kalmaları bu baskının çarpıcı örnekleridir.
Bundan başka içerde, Mekke’de zaten baskı, zulüm rüzgârları esiyordu. Hz. Ömer’in henüz müşrik iken kız kardeşine ve eniştesine yaptığı kötü muamele, Abdullah b. Mes’ud’un Kâbe’de Kur’dan okuması sebebiyle çokça dayak yemesi, Kur’an-ı Kerîm okunan yerlerde gürültü çıkartılması, Hz. Ebû Bekir’in sırf bu yüzden evinin bahçesine kaim duvarlı bir oda yapmaya mecbur kalması, Peygamberimizi dini yaymaktan alıkoymak için yapılan cazip teklifler ve öldürme tehditleri, kısacası her tür hürriyetsizlik, bütün bu baskılardan kurtulmak için Mekke dışında hiç te medenî olmayan kavimlerden medet umulması ve anayurtlarını terke mecbur kalmaları durumun ne kadar nazikleştiğini göstermek için yeterli olsa gerektir (20).
Bunlarla birlikte, daha önceden de belirtildiği gibi, cahil ve okuma yazma oranı % 0.1 ile ifade edilen bir toplum olduğu, Müslümanların da bu toplumda bulunduğu göz önüne alınırsa, Mekke döneminde sistemli bir eğitim ve öğretimin olamayışını normal karşılamak gerektiğini anlatmakta güçlük çekmeyiz. Ancak çok hızlı bir gelişme ile Medine döneminde sistemli bir eğitim ve öğretim faaliyetine girişilebilmiş ve dünyanın ilk yatılı okulu da kurulabilmiştir. Bu kısa zaman içerisinde hiç de küçümsenmeyecek bir başarıdır. (Allah cümlesinden razı olsun.)
SONUÇ VE TEKLİFLER
Sonuç olarak, her şeye rağmen ve o zamanın zor şartlarına göre, Mekke döneminde sistemli olmasa da yine de küçümsenmeyecek bir eğitim ve öğretim faaliyetinin olduğu açıkça görülmektedir. Bütün imkânsızlıklara göğüs gerilerek her yer kurum olarak değerlendirilmeye çalışılmış, her yeni öğrenen mümin öğreticiliği de bildiği kadarı ile üstlenmiş, bunlardan da önemlisi çok cahil bir toplumda bütün Müslümanlarda her yönden büyük bir ilerleme görülmüştür. İslâm’ı ve o günün şartları gereği diğer şeyleri öğrenip, öğretmiş ve yaşamışlardır. Toplumda büyük bir değişiklik meydana getirmişlerdir.
Bunlar küçümsenecek şeyler değildir. Tam aksine bin dört yüz yıllık İslâmî Medeniyetin kurucusu ve başlangıcı olmuş mühim faaliyetlerdir. Bir milyara yakın Müslüman her türlü İslâmî bilgi ve yaşantısını bu ilk faaliyetlere borçludurlar. Peygamber zamanının çok zor şartlarda başarılı olduğunun en büyük ispatı sonra gelen ve çeşitli zorluklarla karşı karşıya olan Müslümanların Mekke dönemini örnek almasıdır.
Tekliflere gelince, şunlar söylenebilir:
1) Bu kısacık çalışmada da görüldüğü gibi, Mekke dönemi eğitim ve öğretim açısından ve bu gözle tekrar, detaylıca ele alınmalıdır.
2) Kaynakların bu dönem eğitim ve öğretimini kritiksiz işlemeleri bu faaliyetlerin olmadığını göstermez. Ancak kaynaklar buna göre tasnif edilebilir.
3) Bu dönemin bir irşad ve eza-cefa mücadelesinden ibaret olduğu izlenimi vardır. Bu durum düzeltilmelidir.
4) Bütün imkânsızlıklara rağmen Mekke dönemi eğitim ve öğretim faaliyetleri, öğretmeni, öğrencisi ile çalışma ve kurumayla bizlere ışık tutacak durumdadır. Bu zor şartlarda dahi neler yapılabileceğinin örneğini bize göstermektedir, İşte bizlere düşen; o dönem eğitim ve öğretim faaliyet ve her tür telkin metotlarını ortaya çıkararak ondan azami derecede istifadeye çalışmaktır. Bilhassa bu faaliyetlerinde başarıya ulaşmış olmalarında etkili olan faktörler çok dikkat çekicidir. Bunlar da su yüzüne çıkarılmalıdır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1 — ALGÜL, HÜSEYİN: İslam Tarihi, Gonca Yayınevi, Yayıncılık Matbaası, İstanbul 1986.
2 — ÇELEBİ AHMED, İslâm’da Eğitim Öğretim Tarihi, Terc. Ali Yardım, Damla Yayınevi, Yüksel Matbaası, İstanbul 1978.
3 — Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, bir kurulca hazırlanmış, Redaktör Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları Zafer Matbaası, İstanbul 1986.
4 — Hamidullah Muhammed, İslâm Peygamberi, Hayatı ve Eseri, 3. Baskı, Terc. Mc Mutlu, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972.
5 — İbnü’l Esir, el-Kamil fi-Tarih Terc. M. Beşir Eryarsoy, Redaktör Mertal Tulum, Bahar Yayınevi, İstanbul 1985.
6 — İslam Ansiklopedisi, II. Baskı, c. I-XV, Milli Eğitim Bakanlığı, devlet kitapları. Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1971.
7 — Köksal, Asım Mustafa, İslam Tarihi (Hz. Muhammed ve İslâmiyet) İrfan Yayınevi, Kuşak Ofset, İstanbul 1981.
DİPNOTLAR
(1) İslâm Ansiklopedisi, Mescid maddesi, c. VIII, s. 2.
(2) Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. II, s. 31.
(3) Hamidullah M., a.g.e., c. II, s. 71.
(4) Ahmed Çelebi, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, Terc. Ali Yardım, s. 33-34; Hamidullah M., a.g.e., c. II, s. 45, 69-70.
(5) Hüseyin Algül, İslam Tarihi, c. II, s. 178-179; Hamidullah, a.g.e., c. 11, s. 73.
(6) Algül H., a.g.e., c. II, s. 135.
(7) Yardım Ali ,a.g,e., s. 34-35.
(8) Hamidullah, a.g.e., c. 11, s. 45.
(9) Yardım, a.g.e., s. 36, 56; Hamidullah, a.g.e., c. II, s. 73-74.
(10) Algül, a.g.e., c. II, s. 187; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İlmî bir kurulca hazırlanmış, c. I, s. 222-224.
(11) Algül, a.g.e., c. II, s. 188.
(12) Algül, a.g.e., c. II, s. 180.
(13) Algül, a.g.e., c. II, s. 187; İbnü’l Esir, el Kamil fi-Tarih, c. II, s. 51; Hamidullah, a.g.e., c. II, s. 79.
(14) İslam Ansiklopedisi, Mescid maddesi, c. VIII, s. 2.
(15) M. Asım Köksal, İslam Tarihi Mekke Devri s. 330; Algül, a.g.e., c. II, 180, 187.
(16) Köksal Âsım, a.g.e., Mekke Devri, s. 130.
(17) Hamidullah, a.g.e., c. II, s, 31, 58, 75; Algül, a.g.e., c, II, s. 184.
(18) Algül, a.g.e., c. II, s. 186-188; Hamidullah, a.g.e., e. II. s. 109-110.
(19) Köksal, a.g.e., s. 331; Algül, a.g.e., c. II, s. 183; Hamidullah, a.g.e., c. II, s. 109-111.
(20) Doğuştan günümüz B. İsl. Tar., c. I, s. 223; Algül, a.g.e., c. II, s. 183-185.