Makale

TOPLUMSAL ZAAFLARIMIZDAN NAZAR BONCUĞU

TOPLUMSAL ZAAFLARIMIZDAN
NAZAR BONCUĞU

M. TALAT KARAÇİZMELİ
Din İşleri Yüksek Kurulu Emekli Uzmanı

Mahiyeti ve meydana geliş şeklinin, henüz bilimsel bir açıklaması yapılamamış olan nazarı, şöyle tarif edebiliriz: Doğuştan, kendilerinde bulunan bir özellikle, bazı kimseler, bakışlarını yahut düşüncelerini, insan, hayvan veya herhangi bir eşya üzerinde yoğunlaştırarak, onları, adeta manyetize edip. olumsuz bir etki meydana getirirler ki, işte buna nazar ve diğer bir deyişle göz değmes diyoruz. Konunun dinî literatürdeki yeri ve açıklamasına girmeden, nazar ve nazar boncuğunun, lügat ve ansiklopedilerden anlam ve tariflerini bilip, öğrenmek, mevzuyu anlamamıza yardımcı olacağından, öncelikle, özet de olsa bunları görelim.
Nazar, aslında Arapça bir kelime olup, bakmak, göz ile mülahaza etmek, bakış atmak, bakış atfetmek manalarına gelir. Dilimizde ise, göz değmesi anlamında kullanılır ki, bunun Arapça ve eski Türçemizdeki karşılığı, isabet-i ayn’dır.
Lügat ve ansiklopedilerde ise, aşağıya aldığımız anlam ve tarifleri görüyoruz:
"Nazar: Halkın itikadı (inancı üzere, gözde olan Kuvve-i müdrike (idrak edici güç) ba-zan, adam, hayvan ve eşya-i
saireye (diğer eşya ve nesnelere) isabet ettiğinde helak veya zararlarını mucibolur."
"Nazar: Göz dikme, göz değmesi"
"isabet-i nazar (Göz değmesi) yerinde kullanılır bir tabirdir. Gelmek, uğramak, değmek maddeleriyle kullanılır. (Nazara geldi, nazara uğradı, nazar değdi gibi)."
Dinî inancı zayıf kimseler, maalesef halkın bir çoğu, bu gün bile, nazardan korunmak için, nazarlık, nazar takımı diye adlandırılan şeyler kullanıyorlar ki, onları da lügat ve ansiklopediler şöyle nitelendiriyorlar:
"Nazarlık: Nazar değmesine karşı kullanılan, boncuk, ot ve saire."
"Nazarlık: Nazar değmemek için, üste takılan boncuk ve emsali şeyler hakkında kullanılan bir tabirdir. Buna nazar boncuğu veya nazarlık takımı da denir."
"Nazar boncuğu daima mavi olur. Buna gözboncuğu da denir. Nazar takımı diye de böyle mavi boncuk, muska, çöreotu, maşallah gibi bir kaç nazarlığın, bir arada olarak, birtakım teşkil etmesine tabir olunur."
"Nazarlık olarak takılan şeyler, muhtelif nesnelerden olur ki, başlıcaları, böcek boynuzu, hakik, kurt dişi (bunu ekseriya bir gümüş sapa geçirirler), tospağa gözeği, yedi gözlü boncuk, tazı boncuğu (denizden çıkar) gibi şeylerdir."
"Nazarlık takımı: İsabet-i ayn denilen, nazar değmekten korunmak için, çocuklara takılan şeyler hakkında kullanılan bir tabirdir. Nazar takımları, muskalar, üzerinde Maşallah yazılı altınlardan başlanarak mavi taşlar, boncuklar, türlü, türlü şeylerdir.
Ümmü Sübyan duası muskası, Hind karıncası boynuzu, gümüşlenmiş kurt dişi, yedi delikli ve pençe şeklinde mavi boncuklarla bir sarımsak tepesi teşkil eder."
"Nazar boncuğu: İsabet-i ayn denilen, kem nazarın, kötü gözün değmemesi için, çocukların takkelerine ve elbiselerine dikilen mavi camdan, küçük teşbih tanesi şeklinde, ortaları delikli cam yuvarlaklar hakkında kullanılan bir tabirdir. Bunların beş parmak şeklinde olanları da vardır. Atlarla, nazardan korkulan diğer hayvan ve eşyaya da nazar boncukları takanlara, şimdi bile rastlanır. Bunlara (katır boncuğu) da denilir."(1)
Anadolu’nun, görev yaptığım birçok yerinde, nazara karşı, hayvanların, özellikle ineklerin boynuna, bir ipe geçirilmiş kolye şeklinde mavi boncuklar takıldığını, yeni yaptırılan evlerin kapıları üzerine, mavi boncuklarla beraber buğday başakları, at nalı, küçük bir bez torba içerisinde, çöreotu, şap gibi şeylerin takım halinde asıldığını şahsen görmüş bulunduğumu da burada kaydetmeden geçemedim.
Bir de, mavisi çok olmak üzere, çeşitli renk küçücük ve ortası delik boncukları, muska şeklinde bir bez üzerine işleyip, üç, beş santim kenarlı üçgen biçiminde bir torba yaparak, içine üzerlikotu, şap, çöreotu ve benzerlerini koyup, çocukların beşiklerine veya omuzlarına taktıkları da, şahsi müşahedelerim arasında bulunmaktadır.
Nazardan Korunma Yolları
İslâm Dini’nin temel kaynakları olan, kitap ve sünnette, nazara işaret buyurulmuş olduğunu görüyoruz. Kur’an-ı Ke-rim’de, Kalem Suresi’nin 51 ve 52. ayetlerinde, Hz. Peygamber (S.A.S.) ile ilgili olarak Yusuf Suresi’nin 67. ayetinde, Yakub (A.S.)’ın, oğullarına nasihatın-da, nazar konusuna işaret bu-yurulduğu gibi, Felak ve Nas surelerinde genel olarak nazarla alakalı beyanlar bulunduğunda, müfessirlerin çoğunluğu ittifak halindedir.
Hz. Peygamber (S.A.S.) de: "Nazar= İsabet-i Ayn haktır." buyurmuşlardır.(2) Bundan başka hadis-i şerifler de mevcud olup, bunlardan bazıları, yazımızın içerisinde, yeri geldikçe zikredilmiştir.
Kalem Suresi’nin 51. ayet-i kerime’sinde buyuruluyor ki: "Gerçekten, o inkarcılar zikri (Kur’an’ı) işittikleri vakit, seni gözleriyle devireceklerdi. (Haset ve kinlerinden) gerçekten O, bir mecnundur (delidir) diyorlardı."
İşte bu ayet-i kerime’deki, "seni gözleriyle devireceklerdi", lâfızlarını, müfessirlerin büyük bir çoğunluğu, göz değmesi ile açıklamışlardır. Ayrıca ayet-i kerime’de geçen (Leyüz-likûneke) lâfzı şerifini de, nazar-lariyle yok etme, helak etme anlamında alanlar da bulunmaktadır. Nitekim, Kadi Beydavî diye tanınıp anılan Envaru’l Tenzil ve Esraru-I Te’vil adlı ve muteber olarak bilinen işte bu tefsirde, Kıraat imamlarından Nâfi’nin, (Leyezlikûneke) lâfzını, hüzün ve kederle yok etme anlamında okuduğunu, yine bazılarının, anılan lâfz-ı şerifi, yok olma, helak olma anlamında okudukları bildiriliyor.
Fahrüddin Râzi’de, Tefsiri Kebirinde, bu ayet-i celile’yi tefsir ederken, Hz. Peygamber (S.A.S.)’i olumsuz şekilde etkilemek için, Müşriklerin, Ben-i Esed kabilesinden, nazarlariyle menfi te’sirler meydana getirdikleri denenmiş kimseleri getirip, Resulullah (S.A.S.)’a nazarla, etki ettirmeye çalıştıklarını kaydediyor.(3)
Bu ayet-i kerimenin, nazara (isabet-i ayna) delalet ettiğine, önce de belirttiğimiz gibi, pek çok müfessir ittifak etmişlerdir. Konya’lı Mehmet Vehbi Efendi, Hûlasat-ül Beyan Fi Tefsir-il Kur’an adlı büyük tefsirinde, Tefsir-i Hazin ve Ebu Suud Efendi Tefsirlerini, bunlar arasında zikrediyor.
Nazar=isabet-i ayn’ı, isbat edenler olduğu gibi, inkâr edenler de bulunmaktadır. Biz burada kanaat belirtmeden, sözü El-malılı Muhammed Hamdi Yazır’a bırakmayı uygun bulduk. Merhum üstad, Kalem Sure-si’nin 51. ayet-i celilesi’nin tefsirinde diyor ki: "Kur’an’ı işittikleri vakit, az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı. Onun yüksekliğini, öyle his etmişlerdi ki, kıskançlıklarından az daha isabet-i ayn’a uğratacaklar, aç ve kötü gözlerinin şerriyle, ellerinden gelse helak edeceklerdi. Demek ki, öfkenin, bedende bir hükmü olduğu gibi, gözlerin de karşılarında-kine bakışlarına göre, iyi veya kötü bir hükmü vardır. Kimi elektrik gibi dokunur çarpar, mıknatıslar, manyetize eder, kimi meclüb olur, kimi de aldığı teessürle hasedinden bir gayza düşer, türlü, türlü sui kasda, mekirlere kalkışır ki, maddi veya mânevi bunun hangisi olursa, olsun hedefine erdiği surette, isabet-i ayn, göz değmesi veya nazar ta’bir olunur. Bunun hakkında uzun uzadıya sözler söylenmiş, inkâr edenler, isbat edenler olmuş ise de, biz tafsiline lüzum görmiyerek, bu kadarla iktifa ediyoruz. Keyfiyeti ne suretle olursa, olsun, isabet-i ayn vardır. Allah korusun, göze batmak tehlikeli bir şeydir. Allah, koruyacağı kulları için, ona karşı bir siper yapar."
Bir de Felak ve Nas surelerinin de, genel anlamda, nazarla ilgili olduklarına tefsir kitaplarında, işaret edilmiş bulunulmaktadır. Özellikle Felak Suresi’nde bulunan, Hâsid (hased edici) lâfzının tefsirinde özetle, şu açıklamayı yapıyorlar: "Hased edenin, içindeki hasedi coşup, hased edilene karşı gin, gazab ve düşmanlık ile, nefsini yönelttiği zaman, şerri çok büyüktür. Göz değme hali de çoğunlukla bu anda olur. Onun için hased ile göz değme, birbirine bağlı şeylerdir. Hased coştuğu zaman, o kişinin nefsi, öyle kötü bir nitelik kazanır ki, o duygu ile fırlattığı kötü bakışların kıvılcımı, hased edilen kişiyi zayıf bulunca, yıldırım gibi çarpabilir."
Açıklamalarımız gösteriyor ki; nazar, kitap ve sünnetle sabit bir olaydır. Bu gün tıp veya psikoloji, bunun ilmi bir açıklamasını yapamıyorsa da, eser diğer bir deyişle, müessirin müteessir üzerindeki olumsuz etkisi açık ve seçik olarak müşahede edilebiliyor. Onun için, kanaatımızca nazar olayı inkâr, muhal ve mesnetsiz bir görüşten öteye geçemez. Çünkü haset veya hiddet anında, o kişinin öfke yahut kini, yüzde kızarma, gözlerde büyüme, vücudun genelinde titreme gibi harici belirtiler göstermektedir. Kişinin içinden dışına vuran bu belirtiler, niçin karşısındakini etkilemesin. Mesela: Bir çocuk babasının f\ veya bir görevli amirinin yüzünden, onun o anda hiddetli, kızgın olduğunu anlar ve imkân ölçüsünde uzaklaşır ki, kendisine herhangi bir zarar gelmesin. İşte böylece, hased eden de, hased edilen üzerinde, hasede uğrayan farkında olmadan, bir takım, ters etkiler meydana getirebiliyor ki, biz buna nazar (isabet-i ayn) diyoruz. Bundan başka, dış alemde, birbirini karşılıklı etkileyen birçok cisim bulunmaktadır. Öyleyse nazar, niçin bunlara benzeyen bir olay olmasın.
Öneriler
Mevcudiyetini ve etkisini belirttiğimiz, nazarlardan nasıl korunacağız? Elbette ki, lügat ve ansiklopedilerden, tariflerini vermiş olduğumuz, nazarlık veya nazar takımlarıyla değil. Unutulmasın ki, mavi boncuk ve saire ile nazardan korunulamaz. Bu, tevhid akidesine (tek Allah inancına) kesinlikle yakışmayan, ancak inançları zayıf kimselerin başvuracağı, cahilce bir davranış olup, günahı mucip bir hareket tarzıdır. Aklı başında bir müslüman, bu gibi gülünç metodların uygulayıcısı olamaz. Yeri gelmişken bir noktayı belirtmek istiyorum. Günümüzde adeta moda olmuş bulunan, medyum adı verilen kimselere ve falcılara gidenlerin ve bunlardan çare arayanların sayısı
-hiçte az değil. Hemen söyleyeyim, falcıya, medyuma gidip, hacetlerine çare arayanlar, büyük bir gaflet ve cehalet içerisinde olup, günah işlemektedirler. Bir müslüman kesinlikle bu davranışın sahibi olmaz ve olamaz. Bu açıklamadan sonra yine nazar bahsine dönelim.
Denebilir ki, nazardan korunmak için, niçin nazar boncuğu, nazarlık veya nazar takımlmarı-na başvurulmuştur? Bu soruyu şöyle cevaplarız: Nazarın tarifinde dedik ki, bazı kimselerde bulunan bir özellikle, bakış yahut düşüncelerini, etkilemek istedikleri üzerinde yoğunlaştırmalarına nazar diyoruz. İşte bu bakış veya düşünce yoğunlaştırılmasını dağıtmak, göz yahut düşünceyi başka şeyler üzerine çekmek, korunmak istenen varlığı, kem gözlerden, sakındırmak amacıyla, nazarlıklar bir vasıta olarak kullanılma düşüncesinden doğmuş bulunmaktadır. Bu tamamen insanların bir icadı olup, dini açıdan hiçbir değer taşımamaktadır.
Hz. Peygamber (S.A.S.), nazardan, büyüden, her türlü kötülüklerden korunmanın reçetesinin, Kur’an-ı Kerim’de olduğunu, çeşitli hadis-i şeriflerinde bizlere bildirmişlerdir. Resulul-lah (S.A.S.)’ın bildirdikleri koruyucu sure ve ayetler topluca şunlardır; Fatiha Suresi, Ayetü’l Kürsi, Bakara Suresi’nin son 285 ve 286. ayetleri ki (Amener Resulü olarak bilinir), Kalem Suresi’nin 51 ve 52. ayetleri, Ihlâs, Felak ve Nas Sureleri. Bunları inanarak sabah, akşam okumak, yazılı olarak üstte taşımak, Allah Teala’nın izniyle, mü’minleri sayılan kötülüklerden korumaya yeterlidir.
Ibn-i Abbas (R.A.)’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (S.A.S.), torunları Hz. Hasan (R.A.) ile Hz. Hüseyin (R.A.)’e nazar değmemesi için şu mealdeki duayı okurdu: "Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden, bütün kelimeleri yüzü hürmetine Allah’a sığınırım."
Nazardan, büyü ve her türlü kötülüklerden korunmanın yegâne çaresi, insanın kendisini mânevi açıdan güçlü bulundurması, Allah (C.C.)a olan inancını kuvvetlendirmesi, Allah (C.C.) ve Resulü (S.A.S.)’nün talim buyurdukları dualarla moralini takviye ederek, Yüce Mevlâ’ya sığınıp ve güvenmesiyle mümkündür. Yoksa incik boncuktan, falcıdan, medyumdan çare ve yarar beklemek, yılan zehirinden şifa ummaya benzer ki, iman ve akıl sahiplerine hiç bir surette yakışmayan davranışlardır.

KAYNAKLAR
1- İslâm Ansiklopedisi, Dini Bilgiler Ansiklopedisi, İlaveli Mütahabat-ı Lûgat-ı Osmanî, Büyük Türk Sözlüğü, Resimli Yeni Lügat ve Ansiklopedi, Meydan Larus, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, San’at Ansiklopedisi, Adı geçen eserlerin nazar ve nazarlık maddeleri. Yazımızda lügat ve ansiklopedilerde-ki imla aynen alınmıştır.
2- Hadisler İçin bkz.
Buharı, tıb ve Bed’ül halk babları El Feth’ül Kebir, 2/253
3- Başvurulan tefsirler Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Tefsir-ü Kebir, Hulasat-ül Beyan Fi Tefsir-il Kur’an, Hak Dini Kur’an Dili, Kur’an-ı Kerim Tefsiri.
Adı geçen eserlerde: Yusuf Suresi 67. ayet, Kalem Suresi 51 ve 52. ayetler ile Felak ve Nas surelerinin tefsir ve açıklamaları.

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU FETVALARINDAN

DÖVME YAPMAK

Vücuda iğneler batırılıp açılan deliklere boyalı maddeler konularak yapılan dövme, sağlık açısından zararlı olduğu gibi, dinen de yasaklanmıştır, nitekim tiz. Peygamber (S.A.S.) Efendimiz, vücuda dövme yaptıran ve yapan kişilere lanet etmiştir.