Makale

TOPLUMSAL ZAAFLARIMIZDAN FALCILIK

TOPLUMSAL ZAAFLARIMIZDAN FALCILIK

KEMAL GÜRAN
Din İşleri Yüksek Kurulu Emekli Üyesi

Fal, geleceği öğrenme veya geleceğe ait bilgiler verme iddiası ile başvurulan çeşitli yolların adıdır. Fal bakan, falcılığı kendisine meslek edinen kimselere "Falcı" denir. Falcılık ise; fal bakmak, falcının işi manalarına gelir.(1)
Falcılar, bir çeşit büyücülük usulleri ile gelecek veya bilinmeyen geçmiş hakkında bilgiler, haberler vermeye çalışırlar.
İnsanlar ilkçağlardan beri geleceklerini merak etmişler, geleceklerini bazı işaret ve belirtilerden öğrenebileceklerine inanmışlardır. Bu yüzden bütün ilkel toplumlarda falcılığın, büyü ve sihrin önemli bir yeri olmuştur. Bu inançların bir kısmı zamanımızın modem toplumlarına kadar da gelmiştir.(2)
Falcılık insanlığın geniş tarihi içinde, çeşitli ırk, renk, inanç ve coğrafi farklılıklara göre değişik görünümler, türler arzeder. Ezlam denen fal okları, remiller, tavla ve satranç oyunları, yıldızlardan, burçlardan ve çeşitli gök cisimlerinden haberler çıkarma; kahve, bakla, fasulye falları, iskambil kağıdı açma, suya bakma, kitap açma, ruh çağırma, medyumluk, falcılığın ve gaibden haber vermenin türleri ve şekilleridir. Falcılar, bunlar ve benzeri şekillerle bilinmeyen geçmiş ve gelecek (Gaib) hakkında bilgiler, haberler vermeye çalışırlar, haber verdikleri iddiasındadırlar.
Falcılar,
Bilinmeyen Geçmişi ve Geleceği
Bilirler mi?
İnsanın bilgi alanına göre; evrende mevcut eşya ve olaylar, görünen, bilinen alem veya görünmeyen, bilinmeyen alem olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. İnsanın aklı, duyuları ve sezgileri ile hakkında gerçek bilgi edinmesi mümkün olmayan aleme "Gayb Alemi" denir. Bunlar; melekler ve cinler alemi, kabir alemi, cennet, cehennem, insanın kaderi gibi konulardır.
Çok eski zamanlardan beri, gayb alemi, bilinmeyen geçmiş ve gelecekte olacak olaylar insan oğlunun merak konusudur. Bu merak ve istek, gaibden, gelecekte olacaklardan bilgi verdiğini iddia eden kahinler, arrâflar ve falcılar tarafından istismar edilmiştir. Günümüzde de bu tür istismarlar mevcuttur. Dün olduğu gibi bu gün de medyumlar, ruh çağıranlar, yıldıznameciler, gök cisimleri falcıları, gaibden haber aldıklarını iddia ederler, insanların kaderlerine ve geleceklerine dair kehanetlerde bulunurlar.(3)
Bunlar, hurafe ve batıl inanışlardır. Şundan-bundan kötü manalar çıkararak vehme kapılmak adeti, eski Romalılarda putperest araplardan günümüze kadar ulaşan hurafelerdir. Hurafe ve batıl inanışlar, toplumda süratle yaygınlaşırlar. Bazı kişiler, kendilerinde asla bulunmayan bir takım üstün niteliklere sahip olduklarını iddia ederek menfaat sağlarlar. Bazı cahil ve saf kimseler de bunlara inanırlar. Gaybı bilme, gayb aleminden haberler verme, dünyanın geleceğine, insanların kader çizgilerine ve ileride başlarına gelecek olaylara ait bilgiler verme iddiası hakkında İslâm Dininin hükmü gayet kesindir. İslâm Dinine göre; gaybı ancak Allah bilir. Yüce Allah şöyle buyuruyor; "De ki: göklerde ve yerde gayb-ı Allah’dan başka bilen yoktur."(4)
Bir başka Ayet-i Kerime’nin meali şudur:
"De ki; size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı bilemem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum."^)
Bu Ayet-i Kerime’ler, gayb-ı ancak Allah’ın bildiğini, yüce Allah tarafından bildirilmedikçe değil kahinlerin, falcıların, ruh çağmaların, müneccimlerin, Peygamberlerin dahi bilinmeyen alemi, gayb alemini ve olayları bilmesinin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu gerçek, bir başka ayeti kerime ile şöyle vurgulanıyor:
"De ki; Ben kendime, Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ne de bir zarar verme gücüne sahip değilim. Görülmeyeni (Gayb alemini) hileydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeciyim."(6)
Cin sûresinin 26. ve 27. ayetlerinde Allah’ü Teala’nın dilediği Peygamberlerine gayb bilgisini verdiği ifade edilmektedir.
"O, bütün görülmeyenleri bilir. Gizli işlerini kimse bilemez.
Ancak (bildirmeyi) dilediği Peygamberler bunun dışındadır. Çünkü O, önünden ve ardından gözcüler salar."(7)
Bazı hadisi şeriflerde insana göre gayb olan bir kısım eşya ve olayların bilgisinin sınırlı olarak yüce Allah tarafından Meleklere verildiği de anlaşılmaktadır.
Görülüyor ki, Allah’tan bir bildirme olmadan gaybı hiç kimsenin bilmesi, bu aleme ait bilgiler, haberler vermesi mümkün değildir. Yüce Allah, bu bilgileri, sınırlı olarak sadece peygamberlere bildirmiştir. Hz. Peygamberden sonra bir Peygamber gelmeyeceğine göre; ortalıkta gaybdan, bir takım kimselerin kaderine ve dünyanın geleceğine ait bilgiler ve haberler verdiğini, ruh çağırarak, falcılık yaparak, yıldızlardan haber iddiasında bulunarak vb. söyleyip gezenlerin birer yalancı oldukları muhakkaktır.
Her akıllı kişi kabul eder ki, gerçek yalancıdan öğrenilmez. (8)
Diğer taraftan bir insanın gaib’den söz etmesi veya kendisinin gelecekte olacak bazı şeyleri haber vermesi, bir müslümanın bu haberlerin doğruluğuna inanmasını zorunlu kılmaz. Müslümanın böyle bir inanç yükümlülüğü yoktur. Bu bilgiler, o şahsın kendisi için bir bilgi olabilir, ama başkaları için olamaz. Bu tür bir ilham, başkaları için bilgi delili değildir.
Konuya Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamberin Bakış Açısı
Bu gün anladığımız manada Fal, Kur’an-ı Kerim’de Ezlam (Fal Okları) olarak zikredilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
"Ey iman edenler; içki, kumar, tapınmak için konulan dikili taşlar ve fal okları şeytan işi murdar şeylerdir. O halde bunlardan kaçınıp sakının ki, kurtuluşa eresiniz."(9)
Arapların üç çeşit fal oku vardı. Bunlardan birinin üzerinde "Rab’bim emretti." ötekinin üzerinde "Rab’bim nehyetti." yazılı idi. Üçüncüsü boştu. Bu oklar, puthanelerde veya kahinlerin, arrâfların yanında bulunurdu. Putperest araplar bir işe niyet ederlerse, puthaneye giderler, bu okları alırlar, "Rab’bim emretti." çıkarsa niyet ettiği işi yapar "Rab’bim nehyetti" çıkarsa vazgeçerdi. Boş çıkarsa öteki ikiden biri çıkıncaya kadar atışa devam ederdi. Böylece güya geleceğe ait bilgileri çıkarmış olurlardı. (10)
Kur’an-ı Kerim, işte bu tür falcılığı yasaklamakta ve bu tür işleri, tıpkı içki, kumar ve T putlara tapınma gibi "şeytan işi murdar şeyler." olarak nitelemektedir.
Bir başka Ayet-i Kerimede:
"Fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı." buyurulmuştur.(11)
Arapların, bir sefere, bir gazaya, bir ticarete, bir nikaha veya her hangi bir önemli işe karar vermeden önce işaret edildiği gibi, fal okları ile bunu tesbit etmeye çalıştıkları gibi; bazan da üzerine aynı yazılar yazılı, torbaya konulmuş zarları çekerek de tesbit ederlerdi. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’inde tüm bu tür falcılıkları yasaklamıştır. Bütün bunlar, Allah’a itaat ve bağlılıktan uzaklaşmak, Allah yolundan çıkmak olarak kabul edilmiş, müslümanların bu tür inanç ve davranışlardan uzak durmalarını istemiştir.(12)
Konunun Hadis-i Şeriflerdeki Yansıması
Fal bakmak, baktırmak, gaibden haber vermek veya gaib’le ilgili bilgileri verdiklerini iddia eden kimselere müracaat ederek onlardan bilgi istemek konusunda Peygamberimizin sözleri çok şiddetlidir. Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Her kim arrâfe (çalınan bir şeyin veya yitiğin bulunduğu yeri haber verdiğine inanılan kimseye) gelip ondan bir şey sorar da, ondan aldığı bilgiyi doğrularsa, o kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz." (13)
Konumuzla ilgili başka hadisi şeriflerin mealleri şöyledir:
"Kuşun ötmesinden, uçmasından kötü manalar çıkarmak, ufak taşlar (nohut ve baklalarla) fal açmak, kum üzerine hatlar çizmek, bunlardan geleceğe ait hükümler çıkarmak sihir ve kehanet nevindendir."(14)
Bir gün: Ya Rasûl’ellâh! Ben câhiliye devrini yaşadım. Yüce Allah bizi İslâm Dini’ne hidayet buyurdu. Bizden bazıları var ki, Kâhinlere müracaat ederek gay-ba ait haberler alıyorlar. Ne bu-yurulur? dedim. Rasûl’ü Ekrem:
- "Onlara gitmeyin (verdikleri haberlere inanmayın."
- Ya Rasûlallâh! bazılarımız da, bir kuşun ötmesinden, sol yana uçmasından kötü manalar çıkarıyoruz. Buna ne dersiniz? dedim. Rasûl’ü Ekrem:
- "Bu, kalblere insanlık hali arız olan bir takım zanlardandır. Bu tür yorumlar onları işlerinden alıkoymasın." buyurdu.(15)
Ebu mes’ûd El-Bedrî’den nakledilen bir hadis-i şerifte de Sevgili Peygamberimizin "Köpek satıp ücret almaktan, fuhuş yolu ile kazançtan ve falcılık ücretinden müslümanları nehyettiği" haber verilmiştir. (16)
Falcılık ve Modern Falcılar
Falcılık, günümüzde insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Yeni yıla girerken meşhur falcılar gelecek yılla ilgili kehanetlerde bulunmakta, insanların ilgisini çeken haberler vermekte, bu tür haberler çeşitli basın-yayın organlarında geniş yer tutmakta, bir takım insanlar bu tür hayal mahsulü bilgilere inanmaktadır. Hemen bütün dünya gazete ve dergilerinde, yıldız falları yayınlanmakta, okuyucular bunları merakla okumakta, kendi gelecekleri ile ilgili sonuçlar çıkarmaktadırlar.
"Yeni yılda şu olacak, bu olacak, şu meşhur adam ölecek, şu günde dünyanın düzeni bozulacak v.s." gibi sözlerle her yeni yıl biterken falcıların sesleri yükselir. Fakat bu kehânetler hiç bir zaman gerçekleşmez. İnsanlar bu tür yalan kehânetlerle avutulur.
Falcılık dinen yasak, haram ve reddedilmiş olduğu gibi kanunen de yasaklanmış olmasına rağmen özellikle boyalı basında geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu tür falların ne derece gerçek dışı, vehim ve hayal mahsûlü olduğunu göstermek için bazı örnekler sunmak gerekiyor.
2.6.1995 günü çeşitli gazetelerin yıldız falı köşelerinde yer alan fallardan örnekler şöyledir:
Koç Burcu (21 Mart-20 Nisan tarihlerinde doğanların falı)
- Bugün sosyal ve kültürel açıdan hareketli geçecek. Katılacağınız toplantılarda hoş vakit geçirecek, yeni dostlar edineceksiniz. (Ekran)
- Ev ve ailenize olan bağlılığınız nedeniyle kimi zaman işlerinizi aksatıyorsunuz. Ailenizin yükünü tek başınıza omuzlamanız çok hatalı. (Melodi)
- Maddi yöndeki gelişmeler umduğunuz boyutta olacak. Siz bile bu duruma şaşacaksınız. (Hürriyet)
Kova Burcu (22 Ocak-19 Şubat tarihleri arasında doğanların falı)
- Babanız veya erkek kardeşinizle aranızdaki sorunları çözümlemenin tam zamanı. Dikkatiniz ve zekanız keskinleşiyor. (Ekran)
- Mâli açıdan rahatlayacağınız bir döneme giriyorsunuz. Sevgilinizle olan tartışmalarınıza da son vereceksiniz. Keyfiniz çok yerinde. (Melodi)
- Aşkta yapmacık tavırlardan kaçının. İlişkilerinizde doğal olamıyorsunuz. Bu da her şeyi aleyhinize çeviriyor. (Hürriyet)
Aynı günde, üç ayrı basın organında yer alan ve aynı kişilere ait olduğu iddia edilen bu fallar incelendiğinde görüleceği gibi; bunların birbirinden tamamen farklı, hatta birbirine tamamen ters yorumlar olduğu görülecektir. En yaygın fal örneği olan yıldız fallarında bu derece açık yalanların olması, kahve falı, ruh çağırma, bakla falı, nohut falı, yılbaşı falı... gibi fal örnekleri ile geleceğe ait haberler vermenin ne tür yalancılıklara âlet edilebileceğini ortaya koyması bakımından son derecede ilginçtir, ibret vericidir.
Basında yer alan yıldız falları dışında kurşun dökmek, nazar boncukları, iğde çekirdekleri ve benzeri şeyleri elbise sırtına dikmek, muhabbet için fala baktırmak, kısmeti çıkmayan kızı arkasına takarak mezar mezar dolaştırmak, bakla attırmak, kum döktürmek, yatır türbeleri çevresine çabut bağlamak, ruh çağırtmak, kahve falına baktırmak, medyumlardan gelecekle ilgili haber almak ve benzerleri bu gün ülkemizde yaygın olan falcılık ve kehanet örneklerindendir. Bunların tümü hurafe ve batıl inanışlardır, dinimizce yasaklanmıştır.
Falcılar bir şey biliyorlarsa önce kendilerini kötülüklerden korumalı, kendi geleceklerine âit bilgileri edinmeli, başkalarını yalanları ile aldatmamalıdır-lar.
Bir sürü ihtimalin içinden birinin tesadüfen mevcut hale uygun düşmesi, falcıların geleceğe âit bilgileri veya gaybı bilmeleri anlamına gelmez. Falcılara inanıp İslâm’ın temiz inanç esaslarına ters düşen davranışlara girişmek, bir müslüman için uygun düşmez. Fala bakmak, falcılık yapmak, falcılık yaparak kazanç temin etmek, fala inanmak, fal baktırmak, geleceği ile ilgili bilgiler edinmek için falcıya başvurmak, bir mü’mini Allah’ından ve imanından uzaklaştırır. Falcıya ve fala inanmak haramdır. Yüce Allah ve Sevgili Peygamberimiz her türlü falı ve falcılığı yasaklamış, falcıların cennet yüzü göremeyeceklerini bildirmiştir.
Daha önce de ifade edildiği gibi kanunlarımız da falcılığı yasaklamıştır.
İyiye ve Kötüye Yorma
Dinimizin yasaklağı fal, falcılık ve fala baktırma konularından söz ederken "Fa’li Hayr"dan, olayları iyiye yormadan, "Te-şe’üm" olayları kötüye yormadan da söz etmemiz gerekiyor. Olayları iyiye yormayı İslâmiyet hoş görür. İyiye yorma, yani: Fa’li Hayr; duyulan bir güzel sözü, haberi, olayı güzel saymak, onu hayra delil saymaktır. Bu tür bir yorum, bizzat Peygamberimiz tarafından yapılmıştır. Hudeybiye seferi esnasında, Hudeybiye anlaşmasına Kureyş temsilcisi olarak Süheyl b.Amr’ın geldiğini gören Sevgili Peygamberimiz, "Süheyl" kelimesinin Arapça da "yumuşaklık ve kolaylık" manasını taşımasını bu anlaşma için hayra yorarak şöyle buyurmuşlardır.
"Artık işiniz kolaylaştı demektir."
Bu olay bizzat Hz. Peygamberin bir kelimeyi hayra yorması-dır.
İyeye yorum için bir başka örnek şudur:
Tabiinin büyüklerinden Abdullah b.Avn’e;
- "Güzel kelime ile hayra yorma nasıl olur?" diye sorulunca:
- "Bir hastanın kendisine "Salim" diye hitabedilmesinden sağlığa kavuşacağı anlamını çıkarması, o sözün manasından hareketle o hitabı öyle yorumlamasıdır."(17) diye cevap vermiştir.
İslâm Dini ve O’nu insanlığa tebliğ eden Sevgili Peygamberimiz olayları kötüye yormayı, onlardan geleceğe ait kötü haberler ve yorumlar çıkarmayı da yasaklamaktadır. Hz. Peygamber hiç bir şeyi uğursuz saymazdı. Bir Hadis-i Şerifin Meali şudur;
"Hastalığın bizatihî sirayeti yoktur. (Gerçek tesir Allah’ın takdiri iledir.) İslâm’da Teşe’üm (Olayları kötüye yorma)de yoktur. Tefe’ül (olayları iyiye yorma) hoşuma gider."
-Ya Rasulallâh! Tefe’ül nedir? diye sordular.
"Güzel sözdür..." diye cevap verdi.(18)
Rasul’ullâh (S.A.S.)’ın yanında Teşe’ümden söz edilmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz;
"Bunun en iyisi tefe’üldür. Teşe’üm, bir müslanın azmettiği bir şeyden vazgeçirmesin. Sizden biriniz, hoşuna gitmeyen bir şey gördüğünde: ’İlâhi! İyilikleri yalnız sen verirsin, kötülükleri de ancak sen def edersin. Fenalıktan korunmak, itaat ve iyiliklere kudret, yalnız senin başarı vermen ve hida-yetinledir.’ diye dua etsin." buyurdu.(19)
Sonuç
Falcılar, bir takım şekil ve sembollere bakarak geleceği gördüklerini ve gaybı bildiklerini iddia ederler. Bu iddialar doğru değildir. Söylediklerinden binde biri denk gelse dahi bu, onların gaybı bildiklerine delil olamaz. Çünkü gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Fal bakmak veya baktırmak, dinimizin hükümlerine göre haramdır. Eğlence için dahi olsa falcılara müracaat edilemez. İnsan ancak Allah’ın yarattıkları ve bildirdikleri üzerinde akıl yürütür, ilim öğrenmeye çalışır. En akıllı ve en gelişmiş bilgilere sahip olmasına rağmen insanın bilgisi ve enerjisi dahi sınırlıdır. İnsanın geleceğe dair ilmi verilere dayanmayan kehanetlerde bulunması, bu yolla bilgiler vermesi, görünmezi (gaybı) bilmesi gücü dışındadır. Geleceğe dair ileri sürülen ve ilmî verilere dayanmayan kehanetlerin, verilen bilgilerin tamamı ihtimalî bilgilerdir. Doğru veya yanlış olabilir. İnsan, İlâhi, tabiî ve beşerî kanunlar arasında bir takım sebep-sonuç münasebeti kurabilir, bir takım olayları ve gerçekleri keşfedebilir, yeni yeni icatlar yapabilir. Ama bu keşif, icat, bilme ve tanıma gücü, insanda da sınırlıdır. O sınırın ötesi meçhuldür. "Gayb Alemi"dir. Gaybın bilgisi ise yüce yaratıcının ilim, irade ve kudretine tabidir. Bu nedenle Allah’ın bildirmediği bir şeyi "Ben bilirim" demek, Allah’ın koyduğu nizama aykırıdır. Allah’a isyandır. Gaybdan haber verdiklerini söyleyenlere inanmamak bir vazife, inanmak ise günah ve yasaktır.

(1) D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, 1981, Ankara
(2) Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, C.3, S.878
(3) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S. 23.
(4) Nemi: 65
(5) Enam: 50
(6) A1 raf: 188
(7) Cin: 26-27
(8) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S. 24-25
(9) Ma i de: 90
(10) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S. 27-28
(11) Maide:3
(12) Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C.2, S. 1566-1567
(13) Riyazussalihin Tercemesi, C.3, S.219, Hadis: 1701
(14) Aynı eser, C.3, S. 219, Hadis: 1702
(15) Aynı eser, C.3, S. 220, Hadis: 1704
(16) Aynı eser, C.3, S. 221, Hadis: 1705
(17) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S.30-31
(18) Riyazussalihin Tercemesi, C.3, S.221, Hadis: 1706
(19) Riyazussalihin Tercemesi, C.3, S.223, Hadis: 1709